ALİCE

ALİCE
12.10.2020
A+
A-

Nasıl demişti pembe gözlü, göbekli, köstekli beyaz tavşan?

“Aman Tanrım! Aman Tanrım! Çok geç kaldım!”

Bazen kendimi Lewis Caroll’un ünlü eseri ‘Alice Harikalar Diyarındaki tavşana benzetiyorum. Hatta büyük kentlerde yaşayan bizlerin aslında birer “büyük beyaz tavşan” olduğunu düşünüyor ve o “tavşan tüneli” gibi yollarda, köstekli saatimize bakarak kaybolduğumuzu hayâl ediyorum:

“Aman Tanrım! Aman Tanrım! Çok geç kaldım!”

Sizden istenen saatte ve yerde bulunup sizden istedikleri işleri yaparken ve Gregor Samsa gibi sıkıcı kurallar altında yaşamaya çalışırken hiç olağanüstü bir öykünüzün olmasını ister miydiniz? Sözgelimi uzaylılar açık pencereden süzülerek hani o beyninizin % 90 atıl dedikleri kısmı harekete geçiremezler miydi? Matrix filmindeki Neo gibi seçtiğiniz bir hap, potansiyel güçler veremez miydi? Dünyanın tüm bilgilerini ve zamanlarını indiremez miydik belleğimize? Zamanda yolculuk peki? Yani neden ille de her şeye mantıklı bir açıklama getirmeye çalışıyoruz ki? Şu renksiz kokusuz dünyada kurduğumuz düşlerin kime ne zararı var? Düş olduklarını bildiğimiz sürece bırakalım beyaz tavşanlar köstekli saatlerine bakıp: “Aman Tanrım! Aman Tanrım! Çok geç kaldım!” desinler.

“Haklısın.” dedi beyaz tavşan:

“Kime ne zararı var?”

Sonra da yuvarlak gözlüklerinin üzerinden bakarak devam etti:

“Alice’in, elinin tersi ile yıktığı iskambil kraliçesinin ve kâğıt ordusunun sembollerini bilmek ister misin?

Alice gibi çırptım ellerimi!

“Evet evet!”

Beyaz tavşan saatine bakarak kocaman kırmızı benekli bir mantarın kapısından içeri girdi ve eliyle kendisini takip etmemi istedi. İçeri girdiğimizde, duvardan duvara uzanan bir kütüphaneden büyük kalın ve eski bir el yazması kitap çıkardı. Kitabın kapağına beyaz patisini vurarak etrafı toza boğdu ve bir süre öksürdükten sonra bana şunları anlattı:
İskambillerin tam olarak nereden geldiği bilinmiyor. VII. ve X. yüzyıllarda Çin’de ortaya çıktığı ve 13. yüzyılda Marco Polo tarafından Avrupa’ya getirildiği düşünülüyor. Hindistan’dan veya Arabistan’dan geldiğini ileri sürenler de var ama asıl 14. yüzyılda Fransa’da son şeklini aldığı biliniyor. Bu yüzden iskambillerin adı daha çok Fransızcadan gelme.

-E tabi o zamanlar kral, kraliçe, derebeyleri yoksul halka işlerini gördürürken kendileri yan gelip yatıyorlardı. Ne yapacaklar? Can sıkıntısından bu oyunları geliştirmiş olmalılar.

-O zamanlarda Fransa’da dört sınıf varmış ve iskambil kâğıtlarındaki kupa, maça, karo ve sinek bu dört sınıfı temsil ediyormuş.

-Nasıl yani?

-Şöyle ki; kupa asil sınıfı ve kiliseyi sembolize ediyor. Çünkü dikkat edersen bir kalkana benziyor. Aynı zamanda da kalbi andırıyor. Maça ise orduyu… Mızrağın ucunu çağrıştırıyor çünkü. Karo orta sınıfı temsil ediyor. Ticari deniz işletmelerinin eşkenar dörtgen kiremitlerinden esinlenmişler. Sinek ise yonca yaprağına benzeyen şekli ile köylüyü ve ayak takımını temsil ediyor. 400 yıl sonra da bu sinekler yani halk, ayaklanacaktı elbette.

-Demek briç poker gibi oyunlarda kupanın en değerli; sineğin ise en değersiz kart olmasının nedeni buymuş!

-Aslında Türkçe’ye “papaz” olarak geçen kartın adı İngilizce’de kral (king), kız’ın ise kraliçe (queen). Vale veya oğlan için ilk zamanlarda düzenbaz anlamına gelen ‘knave’ kelimesi kullanılırken, şimdi ‘jack’ diyorlar.

-Her gördüğümüz sakallıyı “pir” sanmamız da buradan geliyor sanırım!

-Her gördüğün tavşanı da ben sanma ama. Kimse bu bilgileri vermez sana. İskambil Fransızca “kart oyunu” anlamına gelen briscambille, brusquembille kelimelerinden Türkçe’ye geçmiş.

-Karo Fransızca “kare” anlamına gelen “carreau”dan geliyor değil mi?

-Evet. kupaya briçte “kör” deniyor ve Fransızca kalp anlamına gelen “coeur” kelimesinden geliyor. Karo da dediğin gibi, kare anlamına gelen carreau kelimesinden geliyor.

-Çok ilginç.

-Dahası da var “as” Fransızca bir sözcük. İngilizcesi “ace.” Papaz‘ın diğer adı ”rua” Fransızca kral anlamına gelen “roi” kelimesinden geliyor. ‘Kız’ın diğer ismi ‘dam’ Fransızca kadın/kız anlamını içeriyor. Vale yine Fransızca “erkek” anlamına gelen “valet” kelimesinden geliyor.

-Arapça “velet” de “erkek çocuk” demek değil mi? Kim kimden aldı acaba bu sözü ve Türkçe’ye nasıl girdi bu isimler acaba?”

…dememe kalmadan, yuvarlak gözlüklerinin ardından köstekli saatine bakan tavşan yine o ünlü nidasını yineledi:

“Aman Tanrım! Aman Tanrım! Çok geç kaldım!”

Sonra da tünelin içine dalarak kayboldu gitti.

Bu kadar düş yeter. Gerçekleri kaldırabilir misiniz?

Alice Harikalar Diyarında’ yazan ‘Lewis Carroll’ (Asıl adı Charles Lutwidge Dodgson) yazarlığının yanında matematikçi, mantıkçı ve fotoğrafçı. Bu iyi eğitimli insanın kapkaranlık tarafları var. Bazı kaynaklara göre yazarın pedofili eğilimleri varmış! Başka bir deyişle çocuklara zaafı varmış!

Aman Tanrım! Alice Sapıklar Diyarında!  

Lewis Caroll çıplak ve yarı çıplak çocukların fotoğraflarını çekmiş. Internet’te bu resimlerden epey var. Resimler sanatsal değer içeriyor ama aynı zamanda küçük kızların bakışları bir garip. Öte yandan mutsuz görünüyorlar. Çıplak pozlar verdirmiş Carol; Alice’e de… Ayrıca Laudanum adlı afyon içeren ağrı kesiciyi fazla miktarda alıyormuş ve o inanılmaz düşsel kitapları bu ilaçla yazıyormuş. Hatta ve hatta çalıştığı okulun müdürü arkadaşı imiş ve müdürün ortanca kızının adı neymiş biliyor musunuz?

ALİCE!

Okulda öğretmenlik yapan yazar ve Alice’in ailesi birbirine yakın lojmanlarda oturuyor ve Lewis Carol sık sık Alicelere gidiyormuş. Bir ‘günlük’ bulunmuş. Günlükte o günler anlatılıyor ama bir sayfa koparılmış. O sayfada ne yazdığı bilinmiyor. Tam o tarihe denk gelen günlerde de Carol bilinmedik bir nedenden dolayı okuldan ayrılıyor. Romanın arkasında da ben böyle bir bilgiyi hatırlıyorum. Yazar, arkadaşının kızı Alice’e bu öyküleri anlatarak yazmıştı kitabını.

Umarım hepsi söylencedir! Aksi halde zavallı Alice! Kim bilir ruhsal durumu ne halde idi!

Ülkemizde de sık sık duymuyor muyuz küçücük çocuklara yapılanları? Küçücük bedenlerin içine hapsolmuş çığlıkları? Maalesef onlara yardım edecek mavi perileri de yok.

Gerçekler ağırdır.

1800’lerin ortalarında neler yaşandı bilmiyoruz ama Alice Harikalar Diyarında düş gücünün sınırlarını zorlayan bir kitap ve zaten bütün dünyada biliniyor.

Bir “Aman Tanrım!” daha:

Yoksa o gözlüklü-köstekli tavşan karakteri de aslında yazarın ta kendisi miydi?

Ama ama! Az önce buradaydı…

YORUMLAR

  1. Mehmet Toygar dedi ki:

    Yine harika…

    1. Beyaz tavşan buna çok sevindi Mehmet Bey. :)))

  2. Alper Yetgün dedi ki:

    Dedektiflik de varmış sende… 😊👍👏👏👏

    1. Alperciğim merak tavşanı öldürür derler:))) Ne işe yarayacağını bilmediğim bilgiler biriktiririm. Ama dostlarımın da ilgisini çektiğini görüyorum. Aynı gezegende bulunmak mutluluk verici arkadaşım.

  3. Feryal Azkara dedi ki:

    Aman Tanrım! Yine müthiş bir yazı. Kutluyorum.

    1. Aman Tanrım! Ne harika bir okur! Canım Feryal çok incesin. ❤️😘

  4. Ahmet Coşkun dedi ki:

    Bazı kaynaklar iskambil kağıtlarının oyundan daha çok fal bakmak için icat edildiğini yazıyor,konu ilginç ve sizin yorumunuzla çok daha ilgi çekici hale gelmiş,elinize sağlık

    1. Çok teşekkürler değerli dost.

  5. Ayşen Arslangiray dedi ki:

    Harikasın canım arkadaşım. Hep derim ve diyeceğim. Senin yazdıklarını okudukça artiyorum. Yüreğine dimağina sağlık. Sevgilerimle ❤️

    1. Çok teşekkürler sevgili arkadaşım. Birlikte çoğalıyoruz. ❤️

  6. Tansel dedi ki:

    Alice Harikalar Diyarında’ki kitabı bizim nesil insanları mutlaka okumuştur. Emeklerine sağlık Arkadaşım…

    1. Mutlaka okumuşlardır. Çok teşekkürler Tansel.

  7. Mehmet Dinçsoy dedi ki:

    Hiç bakmadığımız şeylere hiç bakmadığımız yerlerden bakıp bunları bir anlatıya dönüştürmek.Elinize sağlık….

    1. Çok teşekkürler Mehmet Bey. Yazılanı görmek de önemli. Çok selamlar.

  8. Müyesser Saka dedi ki:

    Farklı bir bakış açısı, muhteşem bir anlatım.

    1. Gülname Gümüş dedi ki:

      Çok teşekkürler Müyesser Hanım. ❤️