BALIKÇI ile TÜRKÜCÜ

BALIKÇI ile TÜRKÜCÜ
26.10.2020
A+
A-

Bu topraklarda doğup büyümüş iki ünlü şahsiyetin yaşam öykülerinde yakaladığım bazı noktalar, beni hayli şaşırttı. Okuyunca siz de hak vereceksiniz. Ünlü yazarlarımızdan Bodrum aşığı Cevat Şakir Kabaağaçlı (Nam-ı diğer Halikarnas Balıkçısı) ve türkücümüz, iş adamı İbrahim Tatlıses

Başlangıçta çok alâkasız gibi görünen bu iki şahsın yaşamı, aslında şaşırtıcı zıtlıklarla birbirini ilişkilendiriyordu. Hani bir zamanlar İbrahim Tatlıses: “Urfa’da Oxford vardı da biz mi okumadık?” demişti ya, işte ”şifre” buydu. Bağlantıya gelince, edebiyatımıza birbirinden güzel deniz öyküleri, romanları ve denemeleri kazandıran Halikarnas Balıkçısı gerçek bir Oxford mezunu idi. Kader ona başlangıçta inanılmaz ölçüde cömert davranmış, Oxford’a, bakkala gider gibi gitmişti.

Öncelikle o, Tarihçi-Vezir Mehmet Şakir Paşa’nın biricik oğlu olarak dünyaya geldi. Tatlıses’e göre 1-0 önde başlamıştı hayata.1890 yılında Girit’te, baba yüksek komiserlik görevinde iken büyük bir Rum yapısı konakta dünyaya gelmiş olmalı. Oysa Şanlıurfa’nın bir köyünde mağarada doğan ve babasının, isimlerini bile zor hatırlayabildiği 7 kardeşten yalnızca biri idi İbrahim Tatlı. 20’li yaşlarını soğuk inşaatlarda, soğuk demir ustalığı yaparak geçiriyor bir yandan da hayatın tüm güçlüklerini türkülerini söyleyerek karşılıyordu.

Tatlıses’ten 62 yıl önce dünyaya gelen hanedan çocuğu Cevat Şakir ise Şakirpaşa Ailesi olarak tanınan köklü bir Osmanlı ailesine mensuptur. Amcası, II. Abdülhamit’in sadrazamlarından Cevat Şakir Paşa‘dır. Girit’in mavi sularında tüm dertlerden azade çocukluğunu dadılar ve mürebbiyeler elinde geçirmiştir. Konaklarda yetişen genç Cevat 1904’te Robert Kolej’i bitirdi ve yüksek öğrenimini 1908’de İngiltere’de Oxford Üniversitesi Yeni Çağlar Tarihi Bölümünde tamamladı. Tatlıses çocukluğunda okula hiç gitmedi.

Cevat Şakir 1913’te evlendiği İtalyan eşiyle İtalya’da kaldı. Bu sırada resim dersleri aldı, İtalyanca ve Latince öğrendi. Her ikisi de 24 yaşına bastığında kader kendilerine başka senaryolar üretmeye başlamıştı bile…

24 yaşındaki genç Şakir, Afyon’da babasını öldürmek suçundan 14 yıllığına hapse girdi. 24 yaşındaki Tatlıses, Adana’da bir inşaatta türkü söylerken Adanalı bir sinemacının dikkatini çekti. Önce Adana’da, sonra da İstanbul’da gazinolara çıkmaya başladı.

Cevat Şakir feleğin sol kroşesini yemiş; başka bir zaman diliminde Tatlıses hayat ringinde Muhammed Ali gibi esmeye başlamıştı.

7 yıl sonra Şakirzade, vereme yakalandığı için affedildi. 1910-1925 yılları arasında Resimli Ay ve İnci gibi dergilere yazılar yazdı; kapak resimleri, süslemeler, karikatürler çizdi. Ne yazık ki kader ikinci kroşesi için Cevat Şakir’i bir başka sokağın köşesinde bekliyordu. Zekeriya Sertel ’in çıkardığı Resimli Hafta’da Hüseyin Kenan takma adıyla yazdığı “Hapishanede İdama Mahkum Olanlar Bile Bile Asılmağa Nasıl Giderler” adlı öyküsü yüzünden Ankara İstiklâl Mahkemesinde yargılandı ve Bodrum’da 3 yıl sürgün cezasına çarptırıldı. O sırada 35 yaşındaydı…

35’lerinde İbrahim Tatlıses iyiden iyiye tanınıyor, Türk filmlerinden sahneler gibi plak kapakları üst üste yığılıyor, sahne ışıkları türkücüyü bir yıldız gibi aydınlatıyor, film kontratları peş peşe imzalanıyordu.

Başka bir zaman çizgisinde Cevat Şakir, sürgünde bulunduğu Bodrum’a iyiden iyiye alışmış; 1,5 yıl sonra cezasının affa uğramış olmasına rağmen İstanbul’a dönmemiştir. 22 yıl Bodrum’da kalır yazar ve orada birbirinden güzel öyküler, romanlar, denemeler üretir. Tatlıses de 40’lı yaşlarına doğru boş durmaz. O, bu kez iş dünyasının imparatoru olma yolundadır.

İki ayrı zaman diliminde yaşayan bu iki insan, Bodrum’a sevdalanmaları ile bu kez ortak paydada birleşirler. Cevat Şakir, Halikarnas’a sevdalıdır. O, burayı öykülerinde şiirsel bir dille anlatır.  Mütevazı sandalında balık tutup  gerçek bir denizci gibi yaşarken; Tatlıses Bodrum’u İnternet’in travel sayfalarında yerli yabancı turistlere anlatır; Gümbet’te bir oteli vardır artık.

Halikarnas Balıkçısı, 57 yaşında İzmir’e yerleşip turist rehberliği yapmaya başlarken; Tatlıses 50’li yaşlarında Kuşadası’nda bir oteli devralır.

Balıkçı, 1973’te 83 yaşında İzmir’de hayata veda eder. Üvey oğluna vasiyet ettiği gibi Bodrum’a gömülür. Şadan Gökovalı  (Manevi oğlu) Halikarnas Balıkçısı’nın kendisine bıraktığı vasiyeti şöyle anlatır:

“Yazacağım bunları ama belki yazamadan giderim. Sana şimdiden söylemiş olayım. Bodrum’a gömülmek istiyorum. Bittabi orayı çok sevdim. Hayli hizmetim de geçti. Belediyeye de yazmak istiyorum ama sana söyleyeyim daha iyi. Mindos kapısı tarafında bir yere gömsünler beni. Yanımda Hatice’ye de (son eşi) bir yer ayırsınlar. Sakın mermer, beton filan istemem ha… Bir taş bulun; uzunca bir taş… Yazısız. Onu dikin mezarımın başına. “Falanca oğlu filancaymış, şu tarihte doğup şu tarihte ölmüşüm.” Katiyen yazı istemiyorum, basit bir taş. Eh bizim tekne su almaya başladı. Şatafatı da sevmem; tepelere, deniz gören yerlere gömülmem şart değil. Nasıl olsa yattığım yerden denizi seyredemem; denizi ruhumda yaşatıyor, gönül gözüyle her zaman görüyorum.”

Suat (oğlu) sık sık ziyaret edebilmeleri için İzmir’e gömmek istediklerini söylüyor.

“İstemem yahu. Bodrum’u severim bilirsin. Beni ziyaret için çocuklar ara sıra da olsa gezmiş, hava almış olurlar. Zaten ben saygı duruşu isteyecek değilim ya. Balıkçı’ya bir Merhaba yaraşır.”

Halikarnas Balıkçısı’nın, mezarının yerini nasıl tespit ettiğini kızı İsmet Noonan şöyle anlatıyor:

“1972 yılında babamla beraber Bodrum’a geldik. Artemis pansiyonda kaldık. Babam hasta olduğu için yanından hiç ayrılmıyordum. Babamın Hasip diye bir arkadaşı vardı. Bana onun yanına gideceğini söyledi. Turizm müdürü Çam’ı, arkadaşı Hasip’i ve Belediye Başkanını alarak gömülmek istediği yeri göstermiş. Biz babamın naşını getirdiğimizde mezar hazırlanmıştı.”

Bir başka ilginç tesadüf, Urfa’da Oxford olmadığı için okuyamayan Tatlıses, İngiltere Kraliyet Ailesine özel uçağını satıyordu. Yani Birleşik Krallık, İmparator türkücünün eskisini alıyordu.

Babasının ölümünden kendini sorumlu tuttuğu ve Şakir Paşa ailesi ile ilişkisi bir daha asla eskisi gibi olmadığı için, Halikarnas Balıkçısı böyle kaybolmuş yaşamayı seçti belki de. Sonra bir vurulma öyküsü de Tatlıses’ten geldi. Şimdi o da inzivada.

Dilerim  Mavi Sürgün sonsuza dek Bodrum’un mavilerinde dolaşır.

Tatlıses’e ise uzun bir ömür olsun.

YORUMLAR

  1. Ahmet Coşkun dedi ki:

    Genellikle aynı yolun yolcuları arasında kıyaslama yapılır,iki farklı dünyanın insanını aynı yazıda bir araya getirmek çok güzel bir fikir,ve tabii ki çok keyifli bir yazı olmuş,elinize sağlık

  2. Gülname Gümüş dedi ki:

    Çok teşekkür ederim Ahmet Bey.

    1. Özlem Akaydın dedi ki:

      Yine şahane bir yazı okudum .
      Balıkçı kıymetlimdir.
      Sevgi ile kalın ve hep yazın Gülname
      Hanımcığım 🙏🥰👍🙏

      1. Siz de kıymetlimsiniz. Çok teşekkür ederim Özlem Hanım. ♥️

  3. Mehmet Toygar dedi ki:

    Her zaman olduğu gibi güzel, çok güzel…

    1. Gülname Gümüş dedi ki:

      Çok teşekkürler Mehmet Bey.

  4. Müyesser Saka dedi ki:

    Zevkle okudum ve ilişkinin böyle güzel betimlenmesi için muhteşem. Yüreğine sağlık…

    1. Çok teşekkürler Müyesser Hanım. ♥️

  5. Tansel Saylı dedi ki:

    Arkadaşım… elbette… BALIKÇIYIM…. Balıkçı’nın gönlü, sevgi, hoşgörü, yaşam dolu…. Doğaya sevgi ile yaklaşmakta… Ya diğeri… doğayı… rant saymakta,oteller, kebaplar, çiğ köfteler onun vizyonu…. Ben Balıkçı’yım…

    1. Gülname Gümüş dedi ki:

      Çok doğru bir seçim. Ben de Balıkçıyım. Dünyanın en mütevazı insanıydı belki de Balıkçı. Güzel yaşadı. Dünyaya bir iz bıraktı. Işıklarda olsun. Yorum için teşekkürler arkadaşım.

  6. ŞENSEL AŞKIN dedi ki:

    Gelip geçenleri anmak bakımından hoş bir sada…yalnızca birinin hayatı daha ince ve derinden işlenseydi daha da rüzgarlı olabilirmiydi acaba..
    Elinize sağlık

      1. Gülname Gümüş dedi ki:

        Teşekkür ederim Şensel Bey.

  7. ŞENSEL AŞKIN dedi ki:

    Hangisi olduğu önemli değil..ikisinden biri olabilirdi. Bilgiçlik yapmayayım ama gördüğüm kadarıyla, ikili hikayelerde “Hayatları kesişen yada ayrışan iki kişi “nin hikayesi anlatılıyor genelde . Ve derinden algılar , eklenirse…… Tebrik ediyorum.

    1. Gülname Gümüş dedi ki:

      Anahtar kelime: “Urfa’da Oxford vardı da biz mi gitmedik?” İdi. Yorumunuz için çok teşekkür ederim.