Şehr-i Lunapark!

Şehr-i Lunapark!
25.08.2023
A+
A-

Dün ayın yirmi dördü idi;

Hanımla emekli harçlıklarımızı aldık ve her ay yaptığımız gibi koşa koşa doğru lunaparka gittik.

Bunu yapmayı pek sevmesek de alıştık bir kere; her ay gitmezsek içimize sinmiyor.

Dört mevsim açık olan bu özel Lunaparkın o hengamesi, kalabalıklığı, keşmekeşi, heyecan ve macera dolu ortamı ister istemez vazgeçilmezimiz oldu artık.

Hele oyuncakları…

Dönme dolapları var, çarpışan arabaları var, atış standları var, kamikazeleri var, zincirli uçan sandalyeleri var, biz dansöz desek de balerinleri var, boks makinaları var, atlı karıncaları var, fiyakalı adı roller coaster olan hız trenleri var…

Ve tabi ki bir lunaparkın olmazsa olmazı korku tünelleri var.

Çoğul yazıyorum, zira hepsinden bir sürü var.

Hangisine binerseniz binin yani.

Zaten binmeseniz de birileri sizi ite kaka artık hangisi denk gelirse ona bindiriveriyorlar, itiraz bile edemiyorsunuz.

Oyuncaklar epey pahalıya mal oluyor ama eğer başka şehirden gelmiyorsanız en azından giriş ücreti yok; tüm ödemeyi içeride yapıyorsunuz.

Tek sıkıntı, hangisinden başlarsanız başlayın, son tahlilde lunaparktaki tüm aletlere binme zorunluluğunuzun olması.

Hani,

”Yok ben dönen dolaplara binmem; onlara mesafeliyim, midemi bulandırıyorlar, çarpışan arabalardan gına geldi, hiç bir atış tarzı bana göre değil, kamikaze harakiriyi çağrıştırdığı için fıtratıma aykırı, ya zincirli uçan sandalyenin zinciri boynuma dolanırsa… Ben hümanistim arkadaş, boks moks anlamam. Atlı karıncanın atı var karıncası yok, sahte olmasın bu! Dansöz balerin anlamam kıvıramam ben arkadaş, roller costeri yaz deseler yazamam.0 Korku tüneli panik atağımı tetikler…” filan deyip bir tanesini bile es geçmeye kalkarsanız, o olmuyor işte.

Ama dert etmeyin; insan lunaparktan içeriye adımını atar atmaz garip bir haleti ruhiyeye kapılıp ortama alışıveriyor ve önüne hangi oyuncak gelirse kendini onda buluveriyor.

Özetle bizim lunapark biraz büyük.

Hatta birazdan da büyük, çünkü içine aynı anda 3.233.767 kişi sığabiliyor ve Türkiye’nin de 4. büyük lunaparkı.

En azından Google’daki istatistikler öyle diyor.

Dedim ya bu lunapark öyle sıradan, çekirdek çitleyip oyuncaklarına binilecek, çoluk çocuk zevki sefa sürülebilecek bir yer değil.

Öyle ki, adına şehir diyenler bile var.

Biz de zorunlu olduğumuz için ailecek bu lunaparkın tüm oyuncaklarına biniyoruz binmesine de o korku tüneli yok mu o korku tüneli…

İşte en dayanılmazı da o.

Tünelin trenine bir biniyorsunuz inene kadar iflahınız kesiliyor, indiğinizde de dayak yemişten beter olup inen siz misiniz değil misiniz onu da pek anlayamıyorsunuz.

Bu arada belirtmekte yarar var; trenin her turu 30 gün sürüyor; gerçi ilk on günden sonra son durağa varmaktan ümidi kesiyorsunuz, tren nereye siz oraya şuursuzca dolanıp duruyorsunuz da alenileşen meşrulaştığı için duruma müdahil olmaktan ziyade dahil oluyorsunuz.

Korku tünelinin içerisinde yok yok!

Marketler var mesela, zincirlisinden, ekspresine; AVM’ler var, lokantalar, kasaplar var, manavlar ve bilumum pazaryerleri ile dükkanlar…

Bankalar var bankalar, fatura ödeme merkezleri, özel özel hastaneler, okullar, sorma verciler var.

Söylemeye dilim varmıyor ama petrol istasyonları da var.

Korku tüneli ya, olaya biraz daha ekşın katabilmek için magandasından, kabadayısına, atarlısından giderlisine, lama misalinden, izmaritçisine, trafik canavarından, kural kıranına, piyasalara bakıp bakıp durumdan vazife çıkartanından, sen kimsincilere ve sen benim kim olduğumu biliyormusunculara, bire bin katıcılara, enflasyon bükücülerden, gün bugündürcülere, dilini anlamadıklarınızdan dilinizi anlamayanlara kadar her türlü atraksiyon serbest bu tünelde.

Daha da var elbette de, onları da lunaparkın diğer müdavimleri tamamlasınlar, zira yine gözümün önünde kelebekler raks yapmaya başladılar.

Neyse ben devam edeyim bizim şehr-i lunaparkı anlatmaya, halüsinasyonu filan yazıya karıştırmanın alemi yok.

Hani çocukluğumuzun korku tünellerinde rastgele asılmış ve önünden geçerken kafamıza çarpan zararsız kum torbaları vardı hatırlar mısınız?

Artık o konsepti de değiştirmişler; kum torbaları yerine fiyat etiketleri koymuşlar ama asmamışlar. Birileri konfeti niyetine gelenin geçenin üzerine ha bire fiyat etiketi atıyor. Etiketler hafif olmasına hafifler de, rakamları pek ağır olduğu için nerenize çarparlarsa oranızı fena halde acıtıyorlar.

Velhasıl artık neden ve nelerden korkuyorsanız hepsinin birer istasyonu var korku tünelinde.

Ben bu korku tünelinin adını Alemet koydum.

Hani eskilerde Cem Karaca’nın ”Bindik bi alamete gedeyoz gıyamate” şarkısı vardı ya, ha işte Alemeti o şarkıdan arakladım; gerisi aynı nakarat zaten.

Bu arada bu yazıyı korku tünelinde seyahat halindeyken yazıyorum, seyahatin henüz ikinci günü olduğu için şimdiye dek geçtiğimiz istasyonlardan fazla zarar almadan sağ salim çıktık, bir kaç istasyondan sonra da iyice hissizleşir diğer istasyonlardakilere el bile sallarız.

Ama en çok iki tur sonraki doğal gaz istasyonundan nasıl çıkarız onu hiç bilemiyorum işte.

Ahmet Hamdi Tanpınar, ”Lunaparkın çığlıkları, kalabalıkların acısını bastırır.” demiş.

Üstad bu sözü şimdilerde ve bu lunapark için söyleseydi sizce bastırmak fiili yerine hangisini kullanırdı?

YORUMLAR

  1. Tansel Saylı dedi ki:

    Yine zevkle okuduğum bir yazın, teşekkürler…

  2. Osman Uludoğan dedi ki:

    Gerçek kesit.
    o korku tüneli 30 gün degil,daha uzun yıllar sürecek gibi.Korku tünelinden aydınlığa en kısa zamanda ulaşmamız umudu ile…
    Bilinçlendiren güzel yazınız için sizi tebrik ederim.