Farkındalık üzerine

Farkındalık üzerine
10.09.2021
A+
A-

Anlamak için fark etmek gerekir ama önce bilmek…

Önünde olduğum bir geçmişten, yönünde olduğum bir geleceğe…

Bilin ile övünür ahmak olan. Zira akrep, iğnesiyle; yılan, zehriyle yaşar. Güç, zayıflıktan doğar. En güçlüsü isek bu dünyanın, bir zamanlar en güçsüzü olduğumuzdan. Ah bilgiye olan ilgisizliğe mutlu olan! Bilinmezdir ki ne de çok kıskanılır ay ışığıyla yetinilen zihinler.

Güneş nedir sizin için?

Tasmasına aşık bir köpeğin özgürlüğe olan ürperişi mi?

Hakikaten de ona yabancı gözler… Şimdi görsek dahi güneşi, karanlıktan başka bir şey göremeyiz.

Az su da can alır, çok su da. Az ışık da körlüktür çok ışık da elbet. Solucan nasıl koşsun? Balık nasıl uçsun? Öz, ne şekil bir mahluktur ki aynı şeyler başkalaşır onda? Kiminde başarı olan kiminde hezimet sayılır da güzele çirkin, çirkine güzel derler. Sahi, var mıdır bir ölçüt şu insanda? Zaman dahi göreceli ise ne mümkün ne hiç imkanlı değil? Ya matematik? Sayılar yorum yapamaz ya! Evren, astronomi, fizik; bir sorudan, birbiriyle çelişen bin cevap türetemez nihayetinde. Felsefe ve bilim mi? Bilinç, elinde ki bir kılıcın iki keskin tarafı misali. Güzel, bunu sevdim. Kılıç! Peki, N’için gerek? Akıllanmaktan çok delirmek için diyesim var lakin bilmiyorum. Öldürmek için. Böylece yaşatmak…

Etraflıca düşününce, ölmekten çok, yaşamak başlı başına meşaket geliyor bana. Var ve yaşıyor oluşumuz hali hazırda büyük bir mucize ve sanki biraz da ilginç bi paradoks. Bireyselliğe adanan ve hiçliğe yolcu ömürlerinizde bir kez olsun bunu düşünmediniz mi siz de? Hiç mi? İlla ki kafa patlatmışsınızdır. Tüm gerçekleri kucaklayıp da var olmanın dayanılmaz ağırlığını duyamıyor olamazsınız ya… Yoksa uzak mıyız hepimiz bu kadar gerçeklerden? Unutmalı o vakit varlığı, yokluğun içinde.

Başarı ve kazanmak, kaliteli birer uyuşturucudur. Bizler, üzerini menfaatlerimiz doğrultusunda örttüğümüz gerçeklerden uzakta, kendimizi değerli hissetme ihtiyacımızın gölgesinde, pohpohlanma ve üstünlük hissiyle oyalar. Gittikçe artan bağımlılıkla tırmanırız kafesin demirlerini. Tavan, pek uzakta değildir oysa ve biz tatminkarlığın sınırlarını zorlamakla meşgulken, doğduğumuz anda başlayan düşüşün rüzgarı gözlerimizi kör etmişken, keskin gerçekler yerine ipeksi sahteliklere sarılmışken, bastıramadığımız hayvansal içgüdülere kendimizi teslim etmişken bir şey fark ederiz. Yitiyoruz. Kendimize tutunduğumuz anda irileşiyor gözbebeklerimiz.

Anlayınca, idrak edince o tartışılmaz gerçeği kabulleniyor insan. Kumsala çizilmiş isimlerimizle zamanın dalgasıyla, gideceğiz bir gün. Bir gün hepimiz her bir yerden, herkesten teker teker ayrılacağız. En nihayetinde de Dünyadan.

Her biriniz ayrıldığınız her yere daha önce eşi benzeri olmayan güzellikler bırakın.

YORUMLAR

  1. Nevin KALELİOĞLU dedi ki:

    Nefes aldığımız her anın kıymetini bilmeli ve etrafımızdakilerede bunu öğretmeliyiz çok güzel kaleme almışsın Gamzecim

  2. İbrahim GEYİK dedi ki:

    Mükemmel emeğine sağlık çok güzel yazıyorsun başarıların devamını dilerim