Baltayı taşa vurmak!

Baltayı taşa vurmak!
06.02.2021
A+
A-

Eğitimcilik zor zenaat. Suya yazı yazıyorsun her seferinde. Her gün farklı yaş, kültür, cinsiyet, pozisyon ve şirketten insanlara bilgiler, deneyimler, mesajlar taşıyorsun. Her birinin beklentisi farklı, yapısı farklı. Kimi zorla, kimi kendi isteğiyle geliyor eğitime. Kimi ağzının içine bakarken, kimi de, ‘Bitse de gitsek havasında’ esniyor mütemadiyen.

Henüz daha PERYÖN şubesini kurmamışız Bursa’da. Meslektaşlar olarak ayda bir toplanıyoruz. Dedik ki; ‘En iyisi toplantılara konuşmacılar da çağıralım, hem bilgilenelim, hem yiyelim, içelim.’

Bu görev bana verilmişti. Daha çok İstanbul’dan ünlü konuşmacılar getiriyorduk. Sağolsunlar, hatıra binaen geliyorlardı, bir gece misafirimiz oluyorlar konuşma karşılığında. Ertesi gün İskender kebabımızı ikram edip yolcu ediyorduk.

O yıllarda moda: Toplam Kalite Yaklaşımı. Her konu oraya bağlanıyordu. Toplam kaliteyi anlatması için Erdal adında bir uzman çağırmışız. Salon tıklım tıklım. Hoca epey formunda. Herkes pür dikkat dinlediği için hocanın coşkusu arttı. ‘Mesela siz’ dedi. ‘Personelci mantığıyla hareket edip işletmenizi kışlaya da çevirebilirsiniz. Ya da toplam kalite yaklaşımıyla insan kaynakları süreçlerini inşa edersiniz. Karar sizin…’

Arka sıralardan biri kalkıp söz istedi. Herkes gibi arkaya dönüp sesin sahibine yöneldim. Ayaktaki kişi Hüseyin ağabeydi. Bursa’daki büyük bir holdingin personel müdürüydü ve emekli albaydı.

‘Kışla derken’ dedi. ‘Neyi kastettiğinizi sorabilir miyim? O kışlalar olmasa siz bugün burada ders anlatamazsınız. Kendinize gelin ve terbiyenizi takının.’

Ortalık gerilmişti. Hüseyin ağabey yüksek sesle söylenmesini sürdürüyordu.

Hoca önce özür diledi, sonra ‘Aslında’ diye başlayan ‘Demek istemiştim’le biten cümleler kurmaya çalıştıysa da Hüseyin ağabeyi sakinleştirmemiz mümkün olmadı. Eğitimin tadı kaçtığı için hoca bir şekilde kapattı ve millet dağıldı.

‘Balta böyle taşa vurulurmuş demek ki’ diye düşünmüştüm. Ben yıllar sonra baltayı taşın göbeğine göbeğine vurdum.

Anlatayım.

Bir sivil toplum kuruluşunun düzenlediği ‘Kurum Kültürü’ konulu bir seminerin konuşmacısıydım. Konuyla ilgili bilgiler veriyordum ve salonun tamamını dolduran kadın izleyiciler ilgiyle dinliyordu.

‘Kurum kültürü, bazen insanların yüzüne yansır. Güzel, şık bir ortamda işe başlayan, mahallenin çirkince kızını 2 yıl sonra tanıyamazsınız. Alımlı bir genç kız olmuştur. Ama vergi dairesinin kasvetli koridorlarında işe başlayan çıtı pıtı kızı 2 yıl sonra göbekli, bakımsız bir halde bulabilirsiniz. Çevrenize bir de bu gözle bakın…’ dedim.

Ön sıradan 40’ını aşmış, son derece bakımlı bir kadın parmağını kaldırdı. ‘Hocam’ dedi. ‘Ben ………. Vergi Dairesi Müdürü Gülsüm…….’

‘Eyvah’ dedim. ‘Baltayı taşa vurduk’.

Aklıma Erdal hoca geldi ister istemez.

‘Şimdi kadın bana döşenecek’ diye bekliyordum. Saniyeler yıl gibi geçmek bilmiyordu. Nihayet Gülsüm Hanım tane tane konuştu: ‘Çok haklısınız hocam. Meslek hayatım boyunca bu söylediğinizi daima müşahede ettim. Kurumun havası, insanın simasına aynen yansıyor.’

İçimde tuttuğum nefesi birden koyuverdim. Korktuğum başıma gelmemişti. Ama bir şey kulağıma küpe oldu:

Kime karşı konuşma yapacaksan önce bir incele. İzleyici profili çıkar, sonra salla ne sallayacaksan… Yoksa baltayı taşa da vurursun, kayaya da.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.