Tarım Ekonomisinden Çöp Ekonomisine…

23.10.2021
A+
A-

Osmanlı ekonomisi, ilkel tarıma dayalı idi.

Cumhuriyet ise ülke köylü bir toplumdan oluştuğu için ekonominin temeline mecburen tarımı koydu. Ancak en kısa zamanda tarımı modernize etmenin yollarını aradı, buldu ve uyguladı. Atatürk daha hayatta iken sanayileşmede hayli mesafe kat edildi. Tarıma dayalı sanayi kuruldu, üretilen bitkisel ve hayvansal ürünlerin tamamına yakını teknolojik ürünlere dönüştürülmeye başlandı. Buna paralel olarak tarım dışı alanlardaki sanayileşmeye de geçildi. Örneğin havacılık sanayisine; sivil havacılıktaki ilerlemeyle beraber kendi uçağını yapmaya başladı.

Dünya asıl o zaman Türkiye’yi kıskandı. Öyle ki Türkiye gibi bir köylü toplumu olan koca Çin, Atatürk’ün ve kurduğu Cumhuriyetin bu mucizesini anlamak için 1928’den itibaren ülkemize sık sık heyetler göndermeye başladı. Kim ne derse desin, Çin’in bugünkü ekonomik başarısının altında, Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş ilkelerinden “Devletçilik” dediğimiz karma ekonomi modelini uygulaması yatmaktadır. Çin’in siyasi tercihine elbette bir şey dediğimiz yok; demokrasi geldi mi gitti mi, var mı yok mu ona karışamayız. Lakin Türkiye’nin Cumhuriyetle birlikte demokrasiyi de inşa etmeye başladığını söylemek zorundayız.

Ancak herkesin kıskançlığı Çin’inki gibi ders çıkarmaya yönelik değildi. Savaş meydanlarında ve barış masalarında yenilgiye uğratılanlar ise hem kuyruk acısından, hem de dünyaya barış getireceği korkusundan olsa gerek Atatürk’ten sonra, seçimlerle ya da darbelerle yönetime getirdikleri sağ hükümetler tarafından Türkiye’yi sanayileşmekten ve demokratikleşmekten vazgeçirdi.

Atatürk’e ve Cumhuriyete muhalif olanların söz, yetki ve karar sahibi olmasıyla birlikte, Türkiye’nin Cumhuriyetle başlattığı tarımın modernizasyonundan da çark edildi. Böylece bırakın sanayiden sonraki bilişim çağını yakalamasını, Türkiye, Osmanlı dönemindeki ilkel tarım ekonomisinin de gerisine düşürülmüş durumdadır. Çünkü o zaman ilkel koşullarda da olsa köylü bir şeyler üretmeye çalışıyordu. Para yoksa da mal takası vardı. Oysa şimdi tarımsal üretim için A’dan Z’ye bütün tarım girdileri ithal edilmek zorunda, yoksa üretim yapılamıyor. Bu da Türkiye’yi sadece gıda tüketiminde değil gıdanın üretilmesinde de dışa bağımlı hale getirmiştir. Buna da AKP’nin “Yerli ve milli tarım politikası” diyorlar!

AKP’nin bu yerli ve milli ekonomik veya tarım politikasıdır ki Türkiye’yi dünyanın çöplüğüne dönüştürmüş, milletimizi de çöpten geçinmeye mecbur bırakmıştır. Türkiye’deki yıllık çöp üretimi 320 milyon ton. Geri kazanılan yüzde onluk kısmı da 3 milyar dolarlık bir pazara denk düşüyor. İthal edilen çöple ilgili neyin olup bittiği ise milletin görüş alanının dışındaki kör noktada yer almaktadır.

Eskide toprağı kendisine yetersiz gelen köylüler, bir kentin kıyıcığına sığınır, ya bir fabrikada ya bir esnafın yanında ya da seyyar satıcılık gibi bir dayanak bulur, iyi kötü geçinir giderdi. Bu da çok ender olurdu. AKP iktidarı döneminde ise kamu adına kentlerde üretim yapacak bir fabrika kurulmadığı gibi olanlar da satıldı veya kapatıldı. Yanlış politikalarla özel sektör de zora sokuldu; gerilemesine, küçülmesine sebep olundu. Hele tarım, kökten bitirildi. Bunun sonucunda üretimsizlik, dolayısıyla işsizlik, yoksulluk kentlerde ve kırsalda aldı başını yürüdü.

Köyde tarım yapamayan insanlar taş veya toprak yiyecek değiller ya! Özgürlükleri ve refah içinde yaşamaları adına ekip biçmek için topraklarında kalmayı direteceklerine, onlar da kendileri gibi hak aramayan işsizlerin kaynadığı kentlerin yolunu tuttu. Ülkemizin makûs talihli bu yalnız ve yoksul insanları, hala neden Türkiye’ye sürüklendiklerinin farkında olmayan Suriyelilerle, Afganlılarla, Afrikalılarla buluştu; kentlerin korku, kaygı, güven eksikliği, aşağılanmışlık kokan çöplüklerinde!

Ortaokula başlarken eğitim öğretim yılının başında sınıfını tanıma amacıyla öğretmen tek tek sormuştu öğrencilere: “Babanız ne iş yapıyor?” diye. İçimizden biri “Babam belediyede temizlik görevlisidir” demiş, hepimiz birden gülmüştük. Öğretmen “Neden güldünüz?” deyince de sınıfın en açıkgözlerinden biri, “Hocam onun babası çöpçü” demişti. Bu dil, genelde Türk insanının “Çöplük” veya “Çöp konusu” ile arasına her zaman bir mesafe koyduğunun, toplumsal değerlerindeki yerleşik belirtisiydi. Bu dilin sahibi olan millet bugün çöplükten besleniyor, çöpten geçinmenin kavgasını veriyor.

Ancak bu kavgada bir eğretilik var: Türkiye’de bir ekonomik buhran yaşanıyor, tamam. İnsanlar açlıktan ölmemek için büyük kentlerin çöplüklerine dadanmış altın madeni arar gibi bir sürü çöpün içinden kağıt veya plastik benzeri geri dönüşüme verecekleri malzemeleri topluyor, bu da tamam. Ancak bunlar bir tarım ülkesi olan Türkiye’de oluyor; işte bu, kabul edilebilecek bir durum değil çok utanılası bir ayıptır.

Keşke ayıplar bununla son bulsa! AKP yönetimi, iktidarda kalmak gibi bir siyasi amaç uğruna halkı yoksullaştırıp kendi ulufelerine muhtaç, kolay yönetilebilir hale getirdi. Bunu da Türkiye’yi ekonomik buhrana sürüklemesi pahasına yaptı. Şimdi bununla da yetinmiyor: Yirmi yıldır çeşitli yollardan halkı sömürmesi yetmezmiş gibi şimdi de işsiz, aç ve açıkta kalan bir kesimin son ekmek teknesine göz dikmiş durumda. On binlerce işletmenin, aileleriyle birlikte milyonlarca yurttaşın kıt kanaat geçindiği, kağıt toplama denen bu çöp sektörünü, kendi üç beş yandaşının tekeline almaya çalışıyor.

Hem de başına geçtiği devletin gücünü ve imkanlarını kullanarak..!

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.