KELEPÇE

KELEPÇE
14.01.2021
A+
A-

Soldan sağa 7 harfli.

İlk harfi ‘K’

Kişinin hareket kabiliyetini engellemek amacıyla tasarlanmış bir alet…

Metal olanı var.

Plastik olanı var…

Biraz derinlemesine araştırırsanız;

Köklerinin çok eskilere gittiğini;

İnsanlık tarihi kadar eski olduğunu görürsünüz.

İlkel formu, biri diğerine bir şekilde bağlı iki metal halkadan oluşuyordu.

Bilekleri kalın olan insanlar için acı verirken;

İnce olanlar kolaylıkla kurtulabiliyordu…

***

Bildiniz…

Kelepçeden bahsediyoruz.

***

İnternette açık kaynaklar diyor ki;

Birleşik Devletlerde ilk kelepçe;

Elias Richards tarafından1859 yılında üretildi.

John Tower Adams, 1862 yılında gevşek veya dar kelepçe sorununu çözdü.

Artık kelepçelerin ayarlanabilir cırcırları vardı.

Birkaç yıl sonra Orson Phelps kelepçenin iç kısmına yay ve cırcır çentikler koydu.

Yeni model daha güvenli ve daha kullanışlı idi.

1865 yılında John T. Adams ve Orson Phelps bir araya gelerek şirketleştiler.

Şirket 2. Dünya Savaşı öncesinde en başarılı kelepçe üreticisi idi.

Tower şirketi 1879 yılında çift kilitli kelepçenin patentini aldı.

Bu kelepçeyi anahtarı olmadan açmak imkansız gibiydi.

1882 yılında E. D. Bean kelepçeye bir bırakma düğmesini ekledi.

Artık kelepçeler cırcırlarının son sınırına kadar sıkılamıyor;

Bileğine kelepçe takılan insanın yaralanması engellenmiş oluyordu.

Eşsiz kelepçe olarak isimlendirilen bu tasarım önce Amerika’da;

birkaç yıl sonra da İngiltere’de yaygın kullanım alanı buldu.

***

Doğruya doğru;

Kelepçeyi onlar buldu.

Onlar geliştirdi.

Ama kullanımını bizim kadar çeşitlendirebilen olmadı.

***

Suçlular için;

Onların hareket kabiliyetini sınırlandırmak maksadı ile icat edilen kelepçe;

Bizim elimizde evrildi.

Farklı anlamlar kazandı.

***
Nelere vurulmadı ki o kelepçe, güzel ülkemde!

***

Bilim insanlarının aydınlık bakışına;

Kadınların gülüşüne.

Denizin mavisine;

Fakirin fukaranın ekmek teknesine;

Avukatın cübbesine;

Vatansever askerin namlusuna;

Genç kızların namusuna(!)

İşçinin, emekçinin alın terine;

Gazetecinin kalemine;

Milli bayramlara;

Facebook’a Twitter’a

Gençlerin yarınlarına;

Doğanın yeşiline;

Anaların göz yaşına;

Bilgiye erişime;

Muhalifin sesine;

Hastanın son nefesine…

***

Yetmedi.

Hızlarını almadılar.

En son üniversitenin kapısına vurdular o kelepçeyi…

***

Ama biz canımızı en çok yakanla bitirelim…

Kuddisi Okkır.

Ergenekon’un kasası(!)

Parasızlıktan cenazesini belediyenin kaldırdığı vatansever.

Onun ayak bileklerinde idi kelepçe..

***

Kalkamadığı sedyesine ayak bileklerinden kelepçelenmişti.

Evinde ölmesi için salıverildiğinde çıkarıldı o kelepçeler.

Ve bizler o zaman gördük bileklerinin cılk yara olduğunu…

***

Çığlığımızı duyan;

Göz yaşımızı gören yetkili olmadı.

Zira iktidar;

Gözünü kulağını;

Beynini, benliğini;

Kısacası her şeyini kelepçelemişti ortağına.

Ve onlar beraber ıslanıyorlardı yağan yağmurda…

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.