Emek bizim, söz bizim…

Emek bizim, söz bizim…
15.03.2022
A+
A-

Selam olsun tüm okuyuculara, selam olsun haksızlık kime yapılırsa yapılsın, kendine yapılmış kadar yüreğinde hisseden tüm adil insanlara…

14 Mart 1827’de, II. Mahmut döneminde, Hekimbaşı Mustafa Behçet’in önerisiyle ilk cerrahhanenin, Şehzadebaşı’daki Tulumbacıbaşı Konağı’nda Tıphane-i Amire ve Cerrahhane-i Amire adıyla kurulması, Türkiye’de modern tıp eğitiminin başladığı gün olarak kabul edilir. Okulun kuruluş günü olan 14 Mart, “Tıp Bayramı” olarak kutlanmaktadır.

İlk kutlama, 1919 yılının 14 Mart’ında işgal altındaki İstanbul’da gerçekleşmiştir. O gün, tıbbiye 3. sınıf öğrencisi Hikmet Boran’ın önderliğinde, tıp okulu öğrencileri işgali protesto için toplanmış ve onlara devrin ünlü doktorları da destek vermişti. Böylece tıp bayramı, tıp mesleği mensuplarının yurt savunma hareketi olarak başlamıştır. 1929-1937 yılları arasında 12 Mayıs günü Tıp Bayramı olarak kutlandı. Bu tarih, Bursa’daki Yıldırım Darüşşifası’nda ilk Türkçe tıp derslerinin başladığı tarih olarak kabul edildiği için Tıp Bayramı yapılsa da, zamanla bu uygulamadan vazgeçildi ve yeniden 14 Mart Tıp Bayramı oldu.

1976’dan beri sadece 14 Mart günü değil, 14 Mart’ı içine alan hafta da tıp bayramı olarak kabul edilmiştir.

Evet bu bayramı bayram tadında bir yazıyla, gülümseyen doktorların fotoğraflarıyla süslemek isterdim. Fakat bu gerçekten pek inandırıcı olmazdı. Çünkü doktorlar mutsuz, kırgın ve çığlıklarını duyurma derdinde… Maalesef ki bu yılki bayramları da bu atmosferde gerçekleşti.

Pandemide tarih yazan bu sağlık neferleri salgın dolayısıyla belki de çektikleri sıkıntıları daha yakından görme fırsatımız olsa da, son yıllarda yaşadıkları zorluklar gittikçe artan bir meslek grubu… Öncelikle uzun çalışma saatleri, ayda 10’u bulan 36 saatlik nöbet süreleri, gitgide artan fiziksel ve psikolojik şiddete maruz bırakılmaları, itibarlarının onurlarının zedelenmesi ve tüm bunları yaşarken maaş adaletsizliğiyle de yüz yüze kalmaları…

Ve işte dün güle oynaya kutlamaları gereken tıp bayramında onlar görev bırakma eylemi yaparak, yine en naif, medeni ve samimi şekilde seslerini duyurmaya çalıştılar. Öncelikle İstanbul Göztepe Şehir Hastanesi hekimlerinin beni oldukça etkileyen basın bildirisini aktarmak istiyorum:

“Gitmek zorunda hisseden hekim arkadaşlarımız, az para aldıkları için değil gelecekten endişe duydukları için gitmişlerdir” cümlesi bence en hüzünlü tarafıydı bu yazının…

Bursa’da da dün hekimler, sağlık çalışanları sloganlar eşliğinde basın bildirilerini okudular. Heykel’de Bursa Tabipler Odası’nın gerçekleştirdiği ve CHP Bursa milletvekilleri Yüksel Özkan, Erkan Aydın, partililer, Bursa Baro Başkanı Metin Öztosun’un da destek verdiği yürüyüşte ise vatandaşın katılımı oldukça yoğundu. Bursa Tabip Odası Başkanı Doç. Dr. Alpaslan Türkkan yaptığı basın açıklamasında, ”Emek Bizim, Söz Bizim” diyerek;

“Bugün 14 Mart Tıp Bayramı. Bugün ülkemizde 1827’de çağdaş tıp eğitimine geçişin yanı sıra, 1919’da İstanbul’un İngiliz birlikleri tarafından işgaline karşı tıbbiyenin direnişinin yıldönümüdür! Bugünü bayram tadında geçirmemiz gerekirken, son yıllarda hekimlik uygulamalarının önündeki engeller nedeniyle ne yazık ki 14 Mart’ın bir bayram olarak kutlanması söz konusu olamamıştır.” dedi.

Yüksek İhtisas Araştırma Hastanesi önünde Sağlık-Sen’in yaptığı açıklamada ise;

”Tarih boyunca Türk’ün savaştığı her cephede yer alan sağlık çalışanı kahramanların şehitler vererek salgın sürecinde de bulundukları fedakârlığa, çalışma azimlerine tüm Türkiye ve dünya şahit olmuştur. Bu gayret herkes tarafından da takdir edilmiştir.

Hekiminden hemşiresine, ebesinden sağlık memuruna, sağlık teknikerinden teknisyenine hepimizin gayesi devletimizin verdiği görevle milletimize hizmet etmektedir.

Bu süreçte vazifeleri uğruna şehit olarak tarihe kazınanlar, ne yazık ki ekonomik olarak en fazla gelir kaybına uğrayan hekiminden hemşiresine, ebesinden sağlık memuruna, sağlık teknikerinden teknisyenine tüm sağlık camiası olmuştur.

Verilen mücadele ile tam tezatlık içeren bu durumun düzeltilmesi adına yapıldığı söylenen her düzenleme adaletsizlik başta olmak üzere birçok soruna yol açmış, çare olmaktan öte sorunun kronik bir hale gelmesine neden olmuştur.

Aşırı iş yükü, şiddet, mobbing, ayrımcılık ve haksızlıklarla herkes yıpranmış, tükenmişlik sendromu ile karşı karşıya kalmıştır. 

Her insanımıza yardım eden, şifa veren ve her duaya girenlerin bugün maruz kaldıkları bu halin düzeltilmesi, yaşadıkları sorunların çözülmesi devletimizin her kademesinde görev yapanların, sağlık hizmeti alan milletimizin tamamını ilgilendiren bir meseledir.

Sağlık camiasının geleceği karamsarlığa itilmemelidir. Bu çözümsüzlüğün sürmesi halinde ortaya çıkacak ağır sonuçların herkesi etkileyeceği muhakkaktır.

Artık bu durum salt bir ücret meselesi değil, ülkenin geleceğini ilgilendiren bir sorun olarak karşımızda durmaktadır.

Bu gözle bakılarak bütüncül bir yaklaşımla meseleye çare aranmalıdır. Bizim beklentimiz maaşa zam şeklinde tek bir ödeme ile kayıpların telafi edilmesidir. Adalet ve hakkaniyet gibi iki kıymetli ölçünün esas alınarak bu durumun gerçekleştirilmesi zaruridir.

Sağlıkta şiddette ağır cezalar hayata geçmeli, istisnasız tutuklu yargılama getirilmelidir. Tüm sağlık kurum ve kuruluşlarının sıfır toleranslı ilan edilmeli ve şiddet uygulayanların kamu sağlık hizmeti acil haller dışında belirli bir süre ücretli olmalıdır.

Döner sermaye sistemi çalışan merkezli olarak baştan aşağı revize edilmelidir.

Malpraktis davaları hekimlerimiz için pranga olmaktan çıkarılmalıdır.

Aile hekimlerimizin ödeme ve sözleşme yönetmeliğinden kaynaklı sorunları çözülmeli, kayıpları telafi edilmelidir.

Üniversite hastanelerinde görev yapan personele tayin ve becayiş hakkı gelmelidir.

Kamu sağlık hizmetinde görev alan tüm çalışanlar kadrolu olarak istihdam edilmelidir. Çalışma barışını bozan, ayrımcılığa neden olan tüm düzenlemeler kaldırılmalıdır.

Tüm sağlık camiasının mesleki itibarı yeniden kazandırılmalıdır. Devlet şifa dağıtan ellerine sahip çıktığını göstermelidir.

Türk Sağlık-Sen olarak yapılması gerekenlerin ne olduğunu net bir şekilde söylemekteyiz. Bunun için de mücadele vermekteyiz. Günün şartları, havanın durumu, rüzgârın yönüne göre değil, inandıklarımız ve doğru bildiklerimiz üzerine mücadelemizi sürdürüyor ve sürdüreceğiz” diyerek açıklamalarını tamamladılar…

Geçen hafta sohbet ettiğim uzman bir doktorumuz sohbetimiz sırasında şöyle söylemişti:

“Zengin aileler çocuklarının doktor olmasını pek düşünmez, istemez de… Ama ekonomik olarak daha alt sınıf ailelerin, zeki çocukları için kurduğu hayaldir doktorluk… En azından işsiz kalmaz diyedir sebebi de…”

Çalmadan çırpmadan, vatanı için, insanlık için, torpilsiz liyakat esaslarıyla, en önemlisi alın teriyle ekmeğini kazanmaya çalışan tüm meslekler itibarı ve emeğinin karşılığını almayı hak eder.

Bayram tadında kutlayacağımız nice bayramlara…

“Yaşamayı ciddiye alacaksın,

yani o derecede, öylesine ki,

mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,

yahut kocaman gözlüklerin,

beyaz gömleğinle bir laboratuvarda

insanlar için ölebileceksin,

hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,

hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,

hem de en güzel en gerçek şeyin

yaşamak olduğunu bildiğin halde.”

(Nazım Hikmet)

***

Sevgi ve umutla…

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.