Çocuklar konuşacak, UCİM yanlarında olacak!

Çocuklar konuşacak, UCİM yanlarında olacak!
09.10.2019
A+
A-
  • Hidayet SEVİNÇ/SONHABER16.COM

“ÇOCUK SUSAR, SEN SUSMA!” sloganıyla yola çıkan çocuk istismarının önlenmesi amacıyla eğitim, toplumsal bilinçlenme ve farkındalık projeleri üzerinde çalışmayı amaç edinen SAADET Öğretmen Çocuk İstismarı ile Mücadele Derneği (UCİM), kısa sürede önemli mesafeler aldı. Çocuk istismar ve ihmalini önleme konusunda kamuoyu yaratmak amacıyla il il dolaşan derneğin kurucusu ve aynı zamanda Yönetim Kurulu Başkanı Saadet Özkan,  SONHABER16.COM Yayın Koordinatörü Hidayet Sevinç’in sorularını yanıtladı.

Saadet Öğretmen kimdir? Ülkemizin çocuk istismarı olaylarındaki genel durumu nedir? Ülkemiz bu konuda nasıl görünüyor?

Saadet Öğretmen aslında daha önceki hayatında bir belediyede yönetim kademesindeydi. Dezavantajlı bölgelerle ilgili çalışmalar yaptım. 1978 doğumluyum, öğretmenim, ayrıca iletişim mezunuyum. Onun dışında terapi üzerine eğitimler aldım. Dezavantajlı bölgelerle ilgili çalışmalar projeler, bunlar hep hayatımın içinde oldu. Sizde  anlatmıştınız öğrenci topluluklarının içinde olduğunuzu.

Genelde bazı insanlar bu tarz görevleri sever,bunların içinde olmayı da sever. Çünkü hayatlara dokumak isteriz. Saadet Öğretmen aslında hayatlara dokunmak isteyen mücadeleci bir kadın. Kendimi tanıtmak istersem aslında ben bir aktivistim. Aktivizim derken de bunu kadın kimliğimle yapıyorum ve bu kadın kimliği içinde kendim gibi insanları birbirimize çektik bir mıknatıs gibi ve bir araya geldik. O yüzdende istediğimize ulaşabildik ama daha başındayız yani daha sonuca ulaşamadık. Hep birlikte bu süreci kontrol edeceğiz ve eğitimlerle başarıya ulaşacağız.

KUŞAKLAR ARASI FARKLILIKLAR VAR

Çocuk istismarı ile ilgili ülkemizdeki duruma baktığımızda biz kendi karnemize baktığımızda bu dünyanın sorunu yani bu bütün dünyadaki bir sorun fakat dünyada bunu en aşağı seviyeye çekenler var, yani bunu sıfıra indirgeyen yok. Aşağı nasıl çekebiliriz? Orada yapmamız gerekenler neler? Ne gibi çalışmalar yapmalıyız? Şimdi bu Z kuşağından bahsediyoruz, X kuşağı var, Y kuşağı var, Z kuşağı var ve bu kuşaklar arasındaki farklılıklar var. Z kuşağının ifade yeteneği çok güçlü, Z kuşağı yapay zekayı kullanıyor, sosyal medyada gayet iyi, bu çocuklar çok iyi hızlı iletişim kuruyorlar ve algıları çok açık . Yani biz dünyanın her yerine aynı anda hep birlikte online bir biçimde ulaşabiliyoruz. Yani gitmediğimiz bir ülkeyi gezebiliyoruz. O kameralarla, o dronlarla her yeri görebiliyoruz. Çocukların oynadığı oyunlara gittiğimizde, onlarla bir araya geldiğimizde ülkenin en doğusundan en batısına çocukların aslında sosyal medya sayesinde bir çok şeye algılarıyla ulaşabildiğini görüyoruz. Yani bu önemli bir şey. Peki biz burada ne yapmalıyız, bu karnede ben karneyi zayıf görmekten daha çok neyi çözebilirize bakıyorum.

Bu karnedeki sorun şu: Vakalar bize geliyor. Her şey ortaya çıkmış ve çocuklar konuşuyorlar. Bir yurttaki çocuk ulaşıp bana böyle bir durum var diyor. Anne ben şikayetçi değilim diyorsa 12 yaşındaki çocuk diyor ki ben şikayetçiyim. Kendine yapılanın hesabını soruyor. Ve bu hak arayışında yurttaşlık bilinci gelişmiş çocuklar var, biz buna sevinmeliyiz. Ama bizim dikkat etmemiz gerek konu mesela Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı sahada yoğun çalışıyor. Ellerindeki avukatlarla davalara fiili olarak katılmaya çalışıyorlar. Bu kadroların artırılması lazım yani gittiğimizde, diyelim ki Antalya’daki davada çok ciddi vakalar veriyorsa, buradaki 2-3 avukat bu davalara yetişemiyorsa demek ki bizim avukat açığımız var, yani buralarda avukat lazım.

EĞİTİMLER VERİLMELİ

Biz STK’lara bizim de ellerindeki gönüllü avukatlar ile ilgili güvenilir STK’larla hep birlikte işbirliğine de hazırız. Bu davalara müdahilliğimizin kabul edilmesini istiyoruz. Çünkü biz çocuğun üstün yararı için oradayız. Bizim orada siyasi bir anlayışımız yok. Biz orada siyaset üstüyüz, çünkü çocuk siyaset üstü. Onun dışında ortak protokollerin uygulanması; biz bunu sadece bakanlık ile çözebilir miyiz? Hayır. Milli Eğitim’deki sorunu nasıl çözeceğiz? Çünkü istismar, ihmal, çocuk hakları tüm bunlarla ilgili eğitimler verilmesi gerekiyor. Biz sadece olay olduktan sonra yargılama aşamasında, olay olmuş, yani bir vaka gerçekleşmiş ve çocuğun ruh sağlığı bozulmuş biz olmadan önce, niçin engellemek için çalışmalar yapmıyoruz? Buradaki karnemiz zayıf. Yani bizim farketme ve önleme tedbirlerini harekete geçirecek devlet politikalarına ihtiyacımız var.

Bu devlet politikalarına STK’lar olarak biz sahada gördüklerimizi iletiyoruz. Bakın burada bir sorun var. Şimdi adli görüşme odasını kullanmayan bir hakim, çocuklara bizzat hiç de uzman rehabilitasyona uymayan travmatik sorular sormasını bildiriyoruz. Çünkü bu önemli. Burada kişinin iradesi, değil yargıya uygun hareket etmek, gerekiyor ya da onun dışında Milli Eğitim’e baktığımızda bir vaka geldiğinde öğretmen açığa alınmıyor. Görevine devam ediyorsa ya da bir köye sürgün gönderiliyorsa peki o köydeki çocukların suçu ne? Biz bunları, bu dinamikleri harekete geçirmek için ne yapmamız lazım; ortak protokoller var. İstanbul sözleşmesi var. Dünyadaki bir çok çocuklarla ilgili sözleşmelere biz imza atmışız. İmzaları atmışız ama neleri harekete geçiriyoruz?

Bir genelge yayınlanıyor, bu genelgede diyor ki; bir çok şeyi öne alın çocukları bekletmeyin. Ama genelgeye riayet edilmediğinde biz bunu bildirmeliyiz. Ya da Milli Eğitim’de böyle bir durum olduğunda niçin okul müdürü, “Benim okulum bu bu, olay kapanacak” diyen kişiyi de yargıya taşıyor olmalıyız. Emsal kararlarla güçlendirmeliyiz. Yurttaşlık bilincindeki ihbar, ihbarın sonucu takip, takibin sonucunda sonuç, o sonuç sonrasında rehabilitasyon, rehabilitasyon sonucunda neleri gerçekleştirebileceğiz. Ve bunların istatistik değerleri. Her birimize veriler geliyor. Ama bütün veriler birbirinden ayrı.

Eğer biz verileri doğru yerde toplayamazsak bu verilerin sonucunda da bilimsel yöntemleri kullanamazsak biz boşuna yüzeriz. Yani açılamayız, dibi göremeyiz, temizleyemeyiz. O yüzden bizim doğru temizlik yapmamız, doğru hareket etmemiz gerekiyor. Bu karneyi de hep birlikte güçlendireceğiz. Burada tüm siyasi partilere çok büyük bir görev düşüyor. Artık birbirleri ile anlaşmayı öğrenmeleri lazım çocuklar için. Ve bir olay olduğunda infial bir durum olduğunda toplum olarak hep birlikte çok çok ciddi belalar okuyoruz. İdam diyoruz, hadım diyoruz. Hayır bunlar çözüm değil. Biz farketme ve önleme tedbirlerini istiyoruz. Bu tedbirler için akademilerin yardımını istiyoruz. Hep birlikte bunu çözebiliriz.

SAADET Öğretmen Çocuk İstismarı ile Mücadele Derneği (UCİM) Yönetim Kurulu Başkanı Saadet Özkan, SONHABER16.COM Yayın Koordinatörü Hidayet Sevinç’in sorularını yanıtladı.

Anne babalar bu konuda ne yapmalı nasıl eğitim vermeli çocukları koruma yolları nelerdir?

Şimdi öncelikle anne babalar evde çocuklarıyla iyi ilişkiler kurmalı. Yani onlarla konuşabilmeli. Çocukları okuldan aldığımızda ilk olarak “ne yemek yedin?” sorusunu sorarız. Çocuğun karnı tok mu diye öğrenmek için. Çocukların açlığı tokluğu yerine çocukların kendini nasıl hissettiğini öğrensek çok daha başarılı olacağız. Çocuklarımızı cinsiyetçi söylemlerle büyütmememiz lazım. Yani “kız gibi ağlama” gibi, duyguları bastıran ifadeler bunlar.

Toplumsal cinsiyet eşitliği ile ilgili eğitimlere ihtiyacımız var. Buna önce okulda başlamalıyız. Anne babaya evet öneriler verelim; peki bu önerilere ulaşamayan anneler babalar ne olacak. İşte o yüzden okullarda anne baba eğitilmeli. Çünkü babanın da çocuğuyla olan diyaloğu önemli. Biz, bize gelen vakalarda şunu gördük; başta babam gibi sarılıyordu ama sonra kötü şeyler yapmaya çalıştı, sonra korktum sustum. Bu korku var. Bu korku bariyerini kaldırıp çocuklarla doğru iletişim kurmalıyız. Dokunsal iletişim yerine çocukla konuşmalıyız.

Çocuğun başını okşamak sevgi ifadesi zaten. Yani biz sevgimizi çok böyle mıncıklayarak, gıdıklayarak, ısırarak, öperek gösteriyoruz ama bunun bir önüne geçsinler. Çocukların özgüveni için mahrem eğitimi verilmeli. Yani biz nasıl kendi bedenimize 60 santimden daha fazla, şu mesafeye geldiğimizde rahatsız olmaz mı insanlar. Sizinle bile konuşurken aramızda bu mesafe var farkettiyseniz. Bu kişinin kendisini güvende hissettiği bir mesafe. Çocuklarımız da bu güveni hissetmeli. Yani sokakta biri onu tutup çektiğinde çocuk istemez bunu. İşte bizim bu kurallara o çocuğun isteklerinin cevabını vermemiz gerekiyor. Hayır dokunma, çocuğum sana dokunmak istemiyor. Eve git amcanın kucağına otur. Amcanın elini öp, bunları bir kaldıralım. Onların kendi isteklerine de cevap verelim, onları iyi duyalım.

Yani çocuğumuz birden okuldan soğuduysa ya da bir öğretmen çocuğun eve çok gitmek istemediğini görüyorsa, çocuk içine kapandıysa, gece işemeleri varsa, çok cinsel söylemler, cinsiyetçi söylemler, küfürlü ve argo konuşmaya başladıysa, hiç onda göremediğimiz bazı morluklar, bazı izler varsa, aileler çocuklarını eğer açamıyorlarsa konuşamıyorlarsa Alo 183’ü de arayabilirler. Çocuk izleme merkezine de götürebilirler. Bir psikoloğa götürdüklerinde resim analizleri ile çocuklar kendilerini ifade edebilirler. Çocukların yanında olmaları lazım. “Kimse senin bedenine dokunamaz.” Bunları anlatmalılar çocuklara… Bunu güzel bir dille anlatmak, oyun teknikleri ile anlatmak, okullardaki öğretmenlerden destek isteyerek onları koruyabiliriz.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.