Bu yol Filistin’e gider

Bu yol Filistin’e gider
14.02.2024
A+
A-

TÜRKİYE’NİN ARAPLAŞMA YÜZYILI (5)

BU YOL FİLİSTİN’E GİDER

Amacımız Filistin’in tarihini yazmak değil elbette. Ancak insan, dünyanın her yerinde insandır ve bir yerde yaşanan şey bir başka yerde de yaşanabiliyor. O yüzden Türkiye’nin nereye gittiğini anlamak için Filistin’i bilmek gerekiyor. Filistin üzerinde oynanan oyunun, Türkiye üzerinde oynanan oyunun yanında devede kulak bile olmadığını da!

Filistin, dört yüz yıl Türklüğünden feragat eden Osmanlının yönetimindeydi. Etnik veya dini kimliği konumuz değil, bizi ilgilendiren tarafı, halkının geleceğini birkaç altın karşılığında İngilizlere satan, üstelik peygamber torunu olan Mekke şerifi Hüseyin’in peşinden gidip Osmanlı ordusunu arkadan hançerlemeleridir. Bazılarının necip millet dedikleri Arapların ihanetine kurban giden Osmanlı ordusunun kemikleri çölde unutulunca, meydan, Ortadoğu’da bugün yaşananların mimarı olan İngilizlere kaldı. 9 Aralık 1917’de Londra ve Paris’te gün boyu çalan kilise çanları eşliğinde İngilizler Kudüs’e girdi. O gün Kudüs’te, ölene kadar Aksa camisinin kapıcısı olarak yaşayacak Sarıkamışlı Hasan Onbaşı’dan başka Türk kalmamıştı.

Zengin petrol ve doğalgaz kaynaklarına sahip Ortadoğu’yu yüz yıllar boyunca kendi kontrolü altında tutmak isteyen İngiliz yönetimi, ilk etapta Filistinlilerin de hoşuna gidecek gözle görülür hizmetler yaptı Kudüs’te. İbadethanelerin tamiri, su ve kanalizasyon şebekesi, cadde ve sokakların ıslahı gibi. Ardından adım adım Filistin halkını birbirinden ayrıştırmaya başladı. Sonra da ibadethaneleri ve Filistin coğrafyasını üzerinde uzlaşılamayacak sınırlarla birbirinden ayırdı.

Sömürge Afrika’sından yeterince pay alamadığı için çıldıran Alman emperyalizminin Yahudi soykırımı, dünya jandarmalığını İngiltere’den devralmış Amerika’nın eline, Filistin topraklarında kendi ileri karakolu görevini yapacak bir Yahudi devletinin kurulması fırsatını verdi. Osmanlının çöküşünü ve İngilizlerin işgalini aynı sevinçle karşılayan Filistinliler devlet olmak nedir bilmezken, 1948’de İsrail devleti kuruldu. Bir avuç Yahudi, o gün yerleştiği bir karış toprakta o coğrafyanın sahibi Filistinlileri bugün itibariyle vatansız bırakmayı başarmış gibi görünüyor.

Bunun yolunu açan Filistin halkının bizatihi kendisiydi. Daha Sultan 2. Aptülhamit döneminden itibaren topraklarını parsel parsel Yahudilere satmaya başlamışlardı. Filistin halkı da Araplar gibi bilimi, sanatı, felsefeyi dışlayarak öte dünyada kendisine vaat edilmiş cennetin hayaliyle yaşamaktaydı. Arap toplumunun bir parçası olmasına rağmen işgal altında olması Arapların umurunda bile değildi. 1967 savaşından beri ancak Birleşmiş Milletlerin ve kimi uluslararası yardım kuruluşlarının yaptığı yardımlarla karnını doyurabiliyor. Kendilerine ait ev bark, tapu, tarla, bağ, bahçe, çift çubuk yok, fabrika yok, iş yok, gelecek de yok. Artık bir vatanları da yok.

İsraillilerse öte dünya diye bir yaşamın varlığını reddetmekte, üstün ırk olduklarına inanmakta, dolayısıyla kendilerini bu dünyanın efendisi zannetmekteler. Bu yüzden de diş geçirebildikleri herkesi kendilerinin kölesi yapmak gibi bir misyon yüklenmişler. Başarıyorlar da! Örneğin son yüz günü aşkın sürede yaşanan ve yaklaşık otuz bin Filistinlinin ölümüne sebep olan savaştan anlaşıldı ki İsrail, yarattığı HAMAS gibi terör örgütleri sayesinde, Filistin devletinin kalıcılığını riske atabildi. Çünkü vatansız devlet olmaz! Halbuki 1997’de ilan edilen bir Filistin devleti kurulmuş, BM’ye üye ülkelerin yüzde altmış beşi de bağımsızlığını tanımıştı. Tanımayan, kendi halkının bir parçası olan ve Gazze şeridini şiddet kullanarak kontrolü altına alan HAMAS terör örgütüydü. Bilirsiniz, Roma Hukukunda suçluyu bulmak için “Bu cinayet kime yarıyor?” sorusunun cevabı aranır. Bu soruyu, “Küçücük bir coğrafyada yer alan Filistin neden böyle paramparça?” diye sorduğunuzda alacağınız cevabın; “HAMAS gibi yapıların attığı her adım, yaptığı her eylem İsrail’e biraz daha toprak işgal etme, oraya yerleşimcileri yerleştirme ve Filistinlileri yerinden kovma fırsatı veriyor ki bu da İsrail’e yarıyor” olacağından kim kuşku duyabilir ki!

Dünyada bu örnekten en çok ders çıkarması gereken Türk halkıdır. Türkiye’deki etnikçi ya da dinci terör örgütleri incelemeye alındığında da aynı cevabın alınacağı belli. Hele ki dünyanın terör örgütü olarak kabul ettiği yapıların siyasi uzantıları meclis üyesi olabiliyor ve işi özerkliği, federasyonu, bayrağı tartışmaya açacak boyutlara vardırabiliyorsa! Onların mecliste bulunmalarından daha önemlisi de onlara bu yolu açan siyasi konjonktürün ne olduğu ile neden ve nasıl oluşturulduğudur.

Türklerin, Filistin denince unutmamaları gereken başka şeyler de var: 1969’da Dolmabahçe önlerine demir atan Amerika’nın 6. Savaş Filosunu Taksim Meydanında protesto eden solcu gençlere saldıran CIA destekli dinciler, saldırıdan sonra Boğaz kenarına inerek 6. Filoyu kendilerine kıble yapıp namaz kılmışlardı. Şimdi HAMAS’la sözde ittifak içindeler. Ama aynı kişiler Gazze’yi bombalayan İsrail’e, günde en az sekiz gemi dolusu gıda ve silah yapımında kullandığı demir çelik gönderiyorlar. Bunları yaparken, miting meydanlarında ve medyada Filistin için timsah gözyaşları döküp, İsrail’i lanetleme ikiyüzlülüğünden de geri durmuyorlar.

Diğeri; devrimci Türk gençleri 6. Filoyu protesto ettikten sonra Filistin devletinin kurucusu El Fetih örgütüyle dayanışma içinde İsrail’le savaşmaya gitmişlerdi. Ama buna karşın El Fetih’in başındaki Yaser Arafat, Kıbrıs Türklerine nerdeyse soykırım düzenlemeye kalkışan Makarios’u desteklemekten geri durmamıştı. Desteğini göstermek için gittiği Makarios’la görüşmesi bile iğrençti. Sözde devlet ricali önünde, Sovyet politbüro üyeleri gibi dakikalarca dudak dudağa birbirlerine sarılmış, bunu da Filistin halkının Kıbrıs Rum halkına olan muhabbeti diye dünyaya duyurmuşlardı! Tarih tekerrürden ibarettir; El Fetih’in ikinci adamı, Filistin’in şimdiki devlet başkanı Mahmut Abbas da Filistin halkı adına, Ermenistan’ın, Azerbaycan’ın toprağı olan Karabağ’ı işgalinde Ermenistan’ın yanında yer almıştı. Filistin halkı adına tabi!

Bunlardan anlıyoruz ki; içeride ve dışarıda, iktidarlarını inanç üzerinden sürdürenlerin kafalarının, faziletli Türklerle ve onların laik cumhuriyetiyle uyuşmasının imkan ve ihtimali yoktur. Atatürk boşuna; Araplardan uzak durun, dememiş yani!

  • Önder Gümüş/14 Şubat 2024

Yarın: Toprak Satışı

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.