AKİF’in şiiri, NEYZEN’in ney’i… (2)

AKİF’in şiiri, NEYZEN’in ney’i… (2)
09.03.2021
A+
A-

Mehmet Akif Ersoy ile Neyzen Tevfik arasında yaşanan dostluk, yaşam tarzları çok zıt olsa bile, hiçbir siyasi ve ideolojik kapsamda olmayıp, tamamen hoşgörü ve sevgi temelli olmuştur.

İki ayrı yaşam tarzı ve karakteri aynı noktada birleştiren; samimiyetleri, iyi niyetleri, dostlukları, ‘istibdat’ yönetimine karşı dik duruşları, makama ve paraya önem vermeyişleri ve en önemlisi ‘Milli Mücadeleye’ vermiş oldukları desteklerdir.

Hiciv ustası Neyzen Tevfik’in sevgi ve saygı duyduğu kişilerin başında gelen, onu görmek için Mısır’a kadar giden ve ölümünün ardından uzun sürece yasa bürünen, Mehmet Akif Ersoy ile kurduğu ‘dostluk’ örnek alınası bir durumdur.

İstiklal Şairimiz Mehmet Akif, küçük yaşta Kur’an’ı ezberlemiş ve hafız olmuştur. Yüksek tahsilini, veterinerlik fakültesinde yapmış ve birincilikle mezun olmuş, 1913 yılına kadar 20 yıl veteriner hekim olarak görev yapmıştır.

Mustafa Kemal, Milli Mücadele’ye destek ve halkı aydınlatmak amacıyla Mehmet Akif‘i Ankara’ya çağırmış ve 24 Nisan 1920’de Ankara’ya gelmiştir. Doğruca, Meclis binasına gitmiş, Mustafa Kemal ile ayaküstü görüşmüştür. Ayrıca Hacı Bayram Camii’nde halka hitap etmiştir.

Kurtuluş Savaşı sırasında Burdur Milletvekili olarak Meclis’te yer almış, milli mücadeleye şair, gazeteci, siyasetçi kimliği ile en önde destek vermiştir. 1920 yılında Kastamonu’da, Eskişehir’de, Afyon’da, Balıkesir’de, Burdur’da, Antalya’da, Konya’da camilerde duygu yüklü konuşmalar yapmıştır.

Mehmet Akif‘in yazdığı İstiklal Marşı Şiiri, birinci gelerek tam ‘100 yıl’ önce, 12 Mart 1921’de, TBMM’de ‘Milli Marşımız’ olarak resmen kabul edilmiştir. Mehmet Akif, öyle yüce ve alçak gönüllü bir insandır ki, Meclis’te İstiklal Marşı okunurken, alkışlanmamak uğruna salonun dışına çıkmıştır.

Mehmet Akif, maddi sıkıntı içindedir ama, kazandığı para ödülünü bir hayır kurumuna bağışlar. Ankara’nın soğuk ve ayaz kış günlerinde, ‘paltosuz’ gezmekte, Meclis Binası’na, yakın bir arkadaşından ‘ödünç’ aldığı palto ile giderdi… Halbuki verilen ödülün bedeli, 500 lira olup, o para ile paltosuz gezeceğine, İstanbul gibi bir yerde lüks bir villa alabilirdi.

Halka yaptığı konuşmaları ve yazıları ile milli mücadelenin en büyük önderlerinden birisi olmuştur. Mehmet Akif, vaazlarının birinde; ”Milletler topla, tüfekle, zırhlı ordularla, uçaklarla yıkılmaz. Milletler ancak aralarındaki bağlar çözülerek, herkes kendi başının derdine, kendi havasına, kendi çıkarına, kendi çıkarını sağlama kaygısına düştüğü zaman yıkılır.’’ sözleriyle, milli olma duygusunu dile getirmiştir.

Mehmet Akif, 1925 yılında 1936 yılına kadar Mısır’da kaldı. Mısır’da kaldığı sürece, Kahire’de bir üniversitede, Türk Dili ve Edebiyatı dersleri verip, Kur’an-ı Kerim’in ‘çevirisi/meali’ ile uğraştı.

Mısır’a gitmesinin sebeplerinden biri de kendisinin polis takibinden bıkmış olmasıdır. Mısır’da sağlıksız koşullarda yaşaması onun karaciğer kanserine (siroz) yakalanmasına sebep olmuştur.

Yaşamı boyunca alkol kullanmamış olan Mehmet Akif‘in, ‘sirozdan’ vefatı ile, yaşamını alkole dayalı olarak sürdüren Neyzen Tevfik‘in, ‘müzmin bronşit’ sebebiyle vefatı ilginçtir.

Mehmet Akif, şiirleri ile istibdat ve saltanat yönetimini eleştirmiştir. Cahilliğin, ancak bilim yolu ile önlenebileceğini belirtmiştir.

‘İSTİBDAD’ şiiri;

Yıkıldın, gittin ama ey pis istibdad dönemi 

Bıraktın milletin kalbinde çıkmaz bir kirli anı!

Otuz üç yıl sürsün, başından gitmesin felaket…

Bu bir ibret dersidir, ama olmayaydık böyle biz ibret!

Göklerde yüzerken bayraklarımız, tuttun indirdin;

Övünme bekleyen babadan evladı utandırdın; 

Ne yüce kavimdik; yazık ki sen geldin sefil ettin;

Bütün geleceğin umudunu artık boşa çıkardın;

Rezil olduk… Sen ey kanlı karabasan. sen rezil ettin!

*** 

‘KÖSE İMAM’ şiiri;

Müslümanlık bu mu yahu, diye insan yanıyor.

Gölgesinden bile korkup bağıran bir ödlek.

Otuz üç yıl bizi korkuttu “şeriat” diyerek.

Vahdeti dindarınız, elde asa çıktı herif, 

Bir alay subayı kestirdi. Sebep “Kutsal şeriat”

Karı dövmüş, boşanmış… “Tanrı’nın emri”, ne denir!

Bunların hepsi, emin ol ki bilgisizliktendir.

Bu bilgisizlik yürümez; yüzyıla bakın; bilim yüzyılı!

***

Mehmet Akif, halkını bilim yolunda uyarmak amacıyla toplumsal şiirler yazmıştır. Bir başka örnek;

Kuran’ın 39. Suresi Zümer’in, 9. Ayetinin bir bölümünün çevirisi şiirinde;

Ey millet, uyan! Bilgisizliğine kurban gidiyorsun!

İslam’ı da “Batsın!” diye tutmuş, yediyorsun!

Allah’tan utan! Hiç değilse, bırak dini elinden…

Gir leş gibi topraklara kendin, gireceksen!

Ama ne demek bizleri Allah ile susturmak?

Allah’tan utanmak da olur bilimle… Yazık!

*** 

‘VAİZ KÜRSÜDE’ şiiri;

Felaketin başı, hiç şüphe yok cahilliğimiz;

Bu derde çare bulunmaz -ne olsa- okulsuz.

Unutmayın şunu ama “Zaman, Bilim zamanı!

***

‘ASIM’ şiiri;

Ortalık şöyle kötü, böyle karmakarışık işler,

Ah o Yıldız’daki baykuş  (2. Abdülhamid) ölüvermezse eğer,

Sonumuz çok kötü…

‘’ZULMÜ ALKIŞLAYAMAM’’ adlı şiirinde ki, ‘Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem’ kısmı ile İstibdat devrindeki, haksızlığa ve zulme karşı yapılan bir haykırıştır.

Hangi siyasi görüşten, hangi parti taraftarı olursak olalım, birbirimizi değil anlamayı, dinlemeyi bile başaramadığımız bir dönemden geçtiğimizi düşünüyor ve bu tür dostlukların örnek olmasını diliyorum.

Bizleri bir arada tutan “hoşgörü” kavramı, yıllardır değerini yitirmiştir. “Bitaraf olan bertaraf olur” zihniyeti toplumsal ve sosyolojik açıdan derin yaralar açmaktadır.

Söz ve uygulamaları ile, bizleri ötekileştiren, bölen, ayrıştıran söylemler, toplumsal birlikteliğimizin sonunu getirmektedir.

Dilerim ki en azından, Mehmet Akif Ersoy ile Neyzen Tevfik arasındaki “hoşgörüye ve sevgiye” dayalı dostluğun, tüm siyasilere, kamu yöneticilerine kısacası tüm topluma örnek olmasıdır.

Toplumsal kutuplaşmaların olmadığı, hoşgörü, liyakat, adalet, barış, empati ve sevgi gibi kavramların, tüm toplumca benimsendiği güzel günler dileğiyle…

Sağlık, sevgi ve hoşgörü ile kalınız…

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.