15 TEMMUZ

15 TEMMUZ
17.07.2021
A+
A-

Bugün dostum Sokrates’i görmeye gittim.

Sizden iyi olmasın, bilgisine ve anlayışına güvenirim.

Düşünceli olduğumu görünce, ‘gene ne var’, dedi.

‘Bu 15 Temmuz’ dedim; ’23 Nisan, 19 Mayıs, 30 Ağustos, 29 Ekim kadar kafamda netleştiremiyorum. Üstelik adına demokrasi ve milli birlik günü diyorlar. Oysa ilan edilen günden beri Türkiye’ye demokrasi ve milli birlik getirmediği gibi olanı da aldı götürdü,’ dedim.

Hep yaptığı gibi soru sorarak bu kıt kabiliyetimle 15 Temmuz’u anlamamı sağlamaya çalıştı.

Yanılmıyorsam bu dediğin bir askeri darbe girişimiydi değil mi? Kimin yaptığını biliyorlar mı?

Devleti ele geçirmiş FETÖ dedikleri terör örgütü mensupları diyorlar.

Onları devleti ele geçirebilecek kadar kilit noktalara kimin getirdiğini söylemiyorlar mı?

Onlarla beraber aynı yoldan geldiklerini ve gelirken de aynı yağmurda ıslandıklarını arada bir dillendirdikleri şarkıda söylüyorlardı zaten.

Yok muymuş darbenin ayak seslerini duyacak devletin istihbaratçısı, karşı koyacak askeri, polisi?

Olmaz mı, varmış ama bilgiyi alan istihbarat başkanı önce Diyanetin başıyla görüşmüş, kuvvet komutanları düğüne gitmiş, genel kurmay başkanı da karargahta esir alınmış. Devletin en etkili makamlarında olanların ise kimi havada asılı kalmış, kimi tünellerde saklanmış. Allah’tan darbe girişimi televizyonlarda naklen yayınlanmaya başlayınca damadı başbakana, eniştesi de cumhurbaşkanına haber uçurmuş. Tabi bu arada yurtsever polis şefleri ile komutanlar bir de emekli askerler kışlalara girerek karşı koymuşlar. Ardından halk sokaklara çıktı ve devleti sokaklarda topladı o gece.

Esir alınan komutanlarla istihbarat şefi, görev kusuru var mı yok mu diye yargılanmışlardır her halde?

Hayır, sadece kuvvet komutanları meclis komisyonuna bilgi verdi, genel komutanla istihbarat şefi meclisin davetini umursamadılar bile, buna rağmen taltif edildiler. Tabi bunlar, Diyanet başkanı da dahil iktidar ortaklarının tümü gibi, onun fikirleri üzerine başka hiçbir fikri tercih etmeyecek kadar, keşke Yunan Türk’e galip gelseydi diyen püsküllüye muhiptiler. Püsküllü nereden bilsin, dünya savaş tarihinde esir düşen başkomutanların mutlak surette divanı harpte yargılandıklarını! Yakın tarihimizdeki örnekte olduğu gibi; Dumlupınar Meydan Muharebesinde esir alınan düşman kuvvetleri başkomutanı Trikopis’i kurşuna dizecekler diye Türkler, Yunanlara vermemişti!

Diyanet başkanının adı çok geçiyor, onun buradaki rolü ne olabilir sence?

Gece yarısından itibaren, belki bir ay boyunca veya ona yakın, gece gündüz Türkiye’deki bütün camilerde her 15 dakikada bir sala okundu. Bu, bir saray darbesiyle kardeşini tahttan indirip tüm zürriyetini de katlederek yerine geçen, sonra da şerefine İstanbul camilerinde sala okutan şimdi adını anımsayamadığım Osmanlı sultanını ve 11 Aralık 1917’de İngiliz general Edmund Allenby’in Kudüs’e girdiği gün Londra ve Paris kiliselerinde çanların çalınmasını akıllara getiriyor. Acaba halkı kandırmaktan sorumlu din adamlarının, iktidarların emrine amade olduğunu mu ifade ediyor, diyanetin buradaki rolü?

Soru sorma, soruları ancak ben sorarım; cevaplarını da kısa tut lütfen çünkü okuyucunun uzun uzun bizi dinleyecek vakti olmayabilir! Peki, kimse yargılanmadı mı?

Tamam, tamam da ben şair değilim ki! Kısa anlatabilmek de bir yetenek işidir. Başaramıyorsam bu suç mu yani? Ah be dostum, şimdi ne diyeceğimi unutturdun bana!

Hah! Sn. Cumhurbaşkanı darbeye yeltenenleri akıllı ve aptal diye ikiye ayırdı. Akıllı olanları, yani kendisinin devletin kritik görevlerine atadıkları ile örgütün imamları, elini kolunu sallayarak yurt dışına çıktı. Aptal olanlarıyla birlikte örgütün bankasının önünden geçenler ve 5 günlük askerlerle 15 yaşındaki askeri okul öğrencilerinin de hepsi hapse atıldı. Halkı dolandırıp kolay yoldan palazlananlar, kurulan FETÖ borsasında para verip aklanırken, sağcı solcu fark etmez, paralel ortaklara muhalif olan liyakat sahibi ve nitelikli kamu çalışanlarının tümü ise KHK’larla işten atıldı.

Bu işte, hayatın olağan akışına aykırı giden bir şeyler var ama ne! Peki, darbe başarılsaydı, kimin hangi makama geleceğini gösteren bir liste hazırlanmıştır elbet, bulunamadı mı?

Evet, hükümet yetkilileri önce ‘var’ dediler, sonra ‘yok’ dediler.

Daha önce bir meclisin varlığından bahsettin; meclis, demokrasilerde yönetimin en üst merciidir. Meclis ne yaptı peki?

Darbeyi araştırma komisyonu kurdu. Ama tuhaftır, başına örgüte yakın olduğu söylenen birini atadı. Yedi ay çalışan komisyon kör topal da olsa bir rapor hazırladı fakat… evet, gülersin tabi, fakat rapor kayboldu!

Bu, tuhaf olmanın da ötesinde bir durum, sevgili dostum. 20. yüzyılda Türk milletinin yüzüne gülen talihin 21 yüzyılda arkasını dönüp hızla uzaklaşması, anlaşılır şey değil!

Görüyorum ki Türkiye’nin bu halinden senin bile feleğin şaştı?

Azıcık insan olmak, feleğinin şaşması için yeter de artar bile. Neyse, beni düşünmenin sırası değil. Sonra neler oldu?

Ne olacak; Bin Dokuz Yüz Seksen Dört’tekine benzer bir korku imparatorluğu kuruldu. Ülkede hayat, salt prompterdan okunan metinlerdeki itiraz kabul etmeyen talimatlara göre şekil alıyor.

Bu halin sittin sene devam edeceğine inanmıyorsundur her halde?

İnanmasam ne değişir? İş sadece benle bitmiyor ki. Ülkedeki A’dan Z’ye muhalefetin bir bütün olarak, bu korku imparatorluğundan kurtulmanın doğru, meşru, kolay ve herkesçe anlaşılır bir yolunu halka göstermesi elzem olmuştur artık.

Hey dostum, ben 15 Temmuz’u sormuştum sana, sen bizi nerelere getirdin! Bu sefer ben sana bir şey sorayım, sen de kısa bir cevap ver ki gideyim artık, bilirsin; ziyaretin kısası makbuldür. Sahi, 15 Temmuz AKP iktidarına Allah’ın bir lütfu muydu?

Saçmalıyorsun; Allah’ın lütfu diye bir şey yoktur. Her şey insanın kendindedir.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.