Uludağ’ın yağmacıları ve yüreği güzel hancısı…

Uludağ’ın yağmacıları ve yüreği güzel hancısı…
01.12.2020
A+
A-

Selam tüm okuyuculara, baharın geleceğine inanan tüm yüreklere…

Pazar ritüelim dediğim doğa yürüyüşlerimiz her ne kadar saat kısıtlamaları sebebiyle biraz zaman olarak aksasa da birkaç arkadaşımızla birkaç saat olsa da devam etmeye çalışıyoruz. Eh bu da bizim en güzel bağımlılığımız diyeyim…

Sabah çalar saatin sesiyle kalkıp, bir şeyler atıştırıp, üstüne kahve ve artık erken çıkamayacağımız için acelesiz bir hazırlanmadan sonra saat 10’da teneffüs zilini bekleyen çocuklar gibi dışarı fırlamak yine o çocuk heyecanıyla… Çakırhamamı civarında buluşup bir iki selamlaşmadan sonra zaman kaybetmeden Uludağ minibüsleri gelir gelmez hemen bindik. Eee artık eskisi gibi değil tabii geç çıkıp erken dönmek gerekiyordu. Uludağ Milli Parkı Karabelen civarında araçlardan inip yola düştük.

Bu hafta aynı gazetede yazdığımız abim hatta ustam dediğim Tansel Saylı abimiz de bizimleydi. Kendisi de bir doğa aşığıdır. Üstelik tarih ve siyaset konularında da çok donanımlı olduğundan benim için daha özel bir gündü.

Bu haftaki parkur; sonbaharı elinden bırakmayan, kışa inatla “biraz bekle” diyen muhteşem bir mevkiydi. Hazanın tüm renklerini önümüze sermişti. Kuru yaprakları coşkun bir nehir olmuş, her adımımızda gürül gürül sesini duyuyorduk sanki…

Düşünsenize sohbetinize yaprakların nağmeleri eşlik ediyor ve arada durup onu dinleme mutluluğunu yaşıyorsunuz… Yol bu güzellikte giderken ayağımız kayıyor defalarca, halbuki zemin nemli veya kayalar ıslak değil…

Sebep; susuzluğun kapımızda olduğu şu günlerde, günden güne Uludağ’ı örümcek gibi saran kaçak su boruları…

Evet yanlış duymadınız!

Genellikle hobi olarak ektikleri üç beş meyve ağacı, birkaç sebze için zaten az olan dere sularını çeken su yağmacıları… Buna müdahale geciktiği sürece belli ki bu yağmacılık devam edecek üstelik. Çünkü öncesinde ara sıra rastladığımız bu borular artık adım başı diyebileceğimiz boyutta… Biz neler yapılabilir diye konuşurken Süleymaniye Köyü’ne yaklaşıyorduk. Konum ve görsellik açısından Bursa’nın en güzel köylerinden biri denilecek bu köy müstakil bahçe içerisinde evler, meyve ağaçlarıyla da huzur verir. Köye girmenin sevincini yaşarken girişindeki manzara ise hayal kırıklığıydı… Çoğu plastik atık olan çöp yığını belli ki bir kamyonete doldurulup orman içine boşaltılmıştı.

Gerçekten anlaması güç… Bu doğa katliamına sebep ne?

Bana göre bu sadece basit bir duyarsızlık değil! Bu ülkeni sevmemek, gelecek nesilleri düşünmemektir. Bu katilliktir! Suçsuz bir insanı katletmekle farkı yoktur. Sana  her şeyi koşulsuz sunan doğayı öldürmeye teşebbüstür ve tabii ki dünyayı…

Bu durumlar keyfimizi kaçırsa da Süleymaniye’ye girince nihayet gülümsedik. Böyle bir manzara karşısında kim gülümsemezdi ki? Dağlara ve vadilere tek karede bakarken köyün içindeki elma, armut ağaçlarından dökülenlerden topluyorduk; lezzeti doyumsuzdu. Çoğu, evlerini kapatıp gittiği için sokaklarında sesimiz ve kahkahalarımız daha özgürce yankılanıyordu.

Köyden çıkarken yönümüzü mola yerimiz olan Yarbelen’e doğru çevirdik.

Yolda derme çatma bir kulübe ve üstünde ”sabırlı ol, hayal et” yazılmış bir tabela vardı…

Evet hayal edip sabırlı olmak, isteklerimiz hayal etmekle başlamalıydı ve bu zor günler de geçecekti elbet, sadece biraz daha sabretmek…

Mola yerine geldiğimizde çantalardan kekler, börekler ve ne varsa çıkarıldı. Teklife gerek kalmadan kim neyi tatmak istiyorsa… Çokça tarifler, az buçuk öneriler ve muhabbetin huzuruyla daha da tatlanan lezzetler…

Saat yasakları sebebiyle mola biraz kısa tutuldu tabii…

Çantalar hazırlandı, çöpler toplandı ve Ayşe hanımın önceden bahsettiği, benim de merak ettiğim pancar pekmezi hediyesi ise özenle çantama yerleştirildi…

Şimdi Kumluk Dere’ydi menzilimiz…

Burada 20-25 yıldır kendi imkanlarıyla yaptığı derme çatma kulübesinde yaşayan Mehmet Ali abimize uğramadan olmazdı…

Ne zaman bu civara gelsek uğrarız. Sadece biz değil, yolu buradan geçen tüm dağcılar bilir burayı…

Sağolsun her zaman güler yüzle karşılar bizleri ve hemen tavşan kanı mis kokan çayından ikram eder. Kulübesinin yanında yaptığı küçük terasın manzarası ise Uludağ’ın ihtişamını gözler önüne serer.

Ailesini ikna edememiş bir türlü burada kalmaya ama onlar da ikna edememiş abimizi Bursa’da kalmaya… İçerde küçük sobası, güneş ışığından aldığı kısık ışığı, penceresi vadiye bakan mutfağıyla arada topladığı mantarları gelen misafirleriyle yemekten ve gelen herkesi “tanrı misafiri“ görerek ağırlamaktan haz duyan Uludağ’ın güzel yürekli hancısı gibi…

”Abi korkmuyor musun burada bir başına?” dedim. “Niye ki?” dedi. “Ne bileyim yabani hayvanlar vs. Üstelik gece olunca çok karanlık ve ıssız olur.” dedim. ”Hiç korkmuyorum” diyerek her zamanki güleç yüzüyle bana baktı…

‘Korksam yıllarca kalır mıyım’ der gibiydi yüzündeki ifade… Sadece naif mizacı gereği gülümseyerek vermişti yanıtını… Çaylar içilirken Ali beyin ve Tansel abimizin siyasi gündem yorumları, bizim arada minik katılımlarımızla renklenen misafirliği saate bakarak, ‘uzatmayalım’ dedik ve Mehmet Ali abimize teşekkür ederek az kalan yolumuza devam ettik…

Sonbaharın, kimi filozoflara göre yaşlılığı ifade ettiği söylenmiştir… Ama burada bazılarımızın düşündüğü gibi ölümü düşünme vakti değildir aslında anlatılmak istenen…

Sonbahar önceki mevsimlerin aceleciliği, sabırsızlığı, kararsızlığından aldığımız dersler, tecrübelerle dinginleşmektir aslında… Ve yeni doğuşlar için bunlardan faydalanmak, hazırlanmak ve aydınlık günlere yeni doğacak doğaya kucak açmaktır…

Yani “Hayal et, sabırlı ol” diyebilmektir…

YORUMLAR

  1. Tansel Saylı dedi ki:

    Çağla Kardeşim… birlikte doğada yol almak… İç içe olmak ve huzuru duymak… Güzel bir parkur, güzel insanlarla daha özel olmakta… O anları tekrar yaşadım, yol aldım… Emeklerine sağlık Arkadaşım…

    1. Çağla Şahin dedi ki:

      Teşekkür ediyorum. Sizlere çok daha güzeldi. Doğanın güzelliğinde doğal insanlarla olmak huzuru pekiştiriyor… sağolun…

  2. Metin enengin dedi ki:

    Çağla hanım gezimizi çok güzel yazmışsınız. Teşekkür ederim.

    1. Çağla Şahin dedi ki:

      Ben teşekkür ediyorum Metin bey… sizlerle çok daha güzeldi…

  3. LEVENT KARAOĞULLARI dedi ki:

    Güzel bir yazı olmuş Çağla hanım, umarım bu doğa katilleri de okur ve hatalarını anlarlar..

    1. Çağla Şahin dedi ki:

      Teşekkür ediyorum Levent bey. Yapanlar bilinçli yapıyorlar ama mesele yetkililerin bu konuda tedbir almalarında…

      1. Levent Karaoğulları dedi ki:

        Çok haklısınız Çağla hanım..

  4. Kutluay Baltacı dedi ki:

    Tebrikler Çağla Hanım,çok güzel olmuş.Ellerinize sağlık.

    1. Çağla Şahin dedi ki:

      Teşekkür ediyorum. Bu güzellikleri yazmak güzel olduğu kadar zorda. Yani özet anlatmak bu zenginliği haksızlık etmeden doğaya biraz zor. Görmekse bambaşka…