İYİ Parti Pandemi Raporu, salgının röntgenini çekti

İYİ Parti Pandemi Raporu, salgının röntgenini çekti
13.05.2020
A+
A-

İYİ Parti tüm dünyayı kasıp kavuran koronavirüs salgınının ülkemizdeki etkilerini incelediği Pandemi Raporu hazırladı.

İYİ Parti Toplum Politikaları Başkanı ve Ankara Milletvekili Şenol Sunat’ın başkanlığında otuz büyük şehir ile bazı illerde görev yapan 35 uzman hekimi ve “İYİ Parti Sağlık Politikaları Uzman Çalışma Grubu”nun hazırladığı koronavirüs ile ilgili Pandemi Raporu, parti başkanlık divanına ve teşkilatlara sunuldu.

Türkiye’nin genel sağlık durumu ve koronavirüsün ülkemizdeki durumunun ele alındığı Pandemi Raporu’nda; ülkedeki genel durum, yazışmalar ve halk sağlığı uzmanlarının görüşleri alınarak hazırlandı.

İYİ Parti Sağlık Politikalarından Sorumlu Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Sinan Sözen başkanlığında rapor haline getirilen Pandemi Raporu’nda, AK Parti iktidarının 18 yıllık dönemindeki sağlık politikalarına da vurgu yapıldı.

Raporda, sağlık çalışanlarının genel durumu, illerde koronavirüs ile mücadele ve rakamsal veriler de yer aldı.

İŞTE İYİ PARTİ SAĞLIK POLİTİKALARI UZMAN ÇALIŞMA GRUBU VE 35 HEKİM TARAFINDAN HAZIRLANAN PANDEMİ RAPORU:

Siyasi iktidar salgını şu an sahada, 1930 yılında çıkarılan Umumi Hıfzıssıhha Kanunu sayesinde yönetmektedir.

Hıfzıssıhha, “sağlıklı yaşamak için gereken önlemlerin bütünü” demektir. Korona pandemisi nedeniyle sokağa çıkma yasağı da dâhil, ülke ve il düzeyinde alınan tedbirler ve bunlara bağlı cezaların asıl dayanağı “Umumi Hıfzıssıhha Kanunu” olup İl Pandemi Kurulları da bu kanun kapsamında yetkilendirilmiştir.

AK Parti İktidarının geçen 18 yılda sağlıkta dönüşüm adı altında ne yaptığına birlikte göz atalım.

a) Yerli İlaç Fabrikalarını kapattı. Şimdi yeniden açmaya çalışıyor.

AK Parti Hükümeti, 1979 yılında kurulan Şişli’deki SSK İlaç Fabrikası’nı 2005’te kapattı. Dönemin Sağlık Bakanı Recep Akdağ kapatma kararını, “Bizim ilaç fabrikamız olsun diye bir niyetimiz yok” diye savundu. 13 yıl aradan sonra hükümet yaşanan ilaç sıkıntısı ve yüksek fiyat sorununu çözmek için yerli ilaç çağrısı yaptı…

Yerli ilaç üretiminin iktidarları döneminde durdurulduğunu “unutan” Ak Parti, sağlık alanında “yerlileşme” ve “millileşme” ihtiyacı olduğunu ifade etti. Şimdi Cumhurbaşkanı, “Hem ilaç hem de tıbbi cihaz sektörlerimiz büyük ölçüde dışa bağımlı, bundan kurtulmamız gerekiyor” diyor.

AK Parti hükümetinin fabrikayı kapatması ile tamamen ithal ilaca mahkûm olan Türkiye’de, döviz kurundaki büyük artış ilaç sorununu daha da büyülttü.

Piyasa yabancı ilaç firmalarına terk edildi. SSK’nin ilaç ihtiyacının yaklaşık yüzde 20’sini karşılayan, Türkiye’nin ISO 9002 kalite belgesine sahip tek ilaç fabrikası olan SSK İlaç Fabrikası, AK Parti tarafından kapatıldı.  O dönem piyasa değeri yaklaşık 4 milyon TL’ye yakın ilaç hiç piyasaya çıkmadan çöpe atıldı. SSK ilaç firmaları ile fiyat pazarlığı yapabilirken, piyasa tamamen yabancı ortaklı ilaç firmalarına terk edildi.

b) Yerli Aşı üretimini durdurdu, şimdi aşı üretmek lazım diyor.

Türkiye’de aşı üretip dünyaya ihracat yapan Refik Saydam Hıfzıssıhha Müessesesi 27 Mayıs 1928 tarihinde kuruldu. Hizmet verdiği süre zarfında bu kurumda gerçekleştirilen çeşitli ilkler aşağıdadır.

  • 1931: Ağız yoluyla uygulanan BCGAşısı üretimi.
  • 1932: Serum üretimi sonucu, dışarıdan serum ithali durduruldu.
  • 1933: Simple Metodu ile KUDUZ aşısı üretimi.
  • 1934: ÇİÇEK aşısı üretimi ülke ihtiyacını karşılayacak düzeye gelmesi.
  • 1942 TİFÜS aşısı ve AKREP serumu üretimi.
  • 1948: BOĞMACA aşısı üretimi. İnfluenza virüsü, tavuk vebası üzerine araştırmaların başlaması.
  • 1950: İNFLUENZA Laboratuvarı kurulması ve influenza aşısı üretimi.
  • 1958: FRENGİNİN modern yöntemlerle teşhisi.
  • 1965: KURU ÇİÇEK aşısı üretimi.
  • 1970: Fibrinojen, albümin ve gamma globülin üretimi.
  • 1983: Kuru BCG aşısı üretimi.
  • 1987: AIDSAraştırma ve Doğrulama Merkezi’nin açılması.
  • 1992: Kan ürünlerinin viral inaktivasyonu.

 

İşte bütün bu aşıları üreten Refik Saydam Hıfzıssıhha Müessesesi Ak Parti iktidarının çıkardığı 02/11/2011 tarih ve 663 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile kapatıldı. Böylece Türkiye’de yapılan yerli aşı üretimine ve koruyucu sağlık hizmetlerine büyük darbe vuruldu.

c) Türk doktorları açgözlü ve yetersiz dedi, yabancı uyruklu doktorlarla sağlık hizmetlerini daha ucuz yürütmek için yasa çıkardı. Az da olsa gelenlere millet itibar etmedi, Şimdi salgında Cumhuriyet Türkiye’sinin yetiştirdiği iyi doktorlarının salgını önleme ve hastaların tedavisindeki başarılarıyla övünüyor.

d) Sağlıkta dönüşüm adı altında önce sağlık çalışanlarını itibarsızlaştırarak milletin düşmanı ilan etti. Sağlıkta şiddet yarattı. 18 yılda pek çok sağlık çalışanı görevi başında öldürüldü. Toplam da 90 bin sağlık çalışanı şiddet gördü. Şimdi ise siyasi iktidar çıkardığı caydırıcı ve önleyici olmayan sağlıkta şiddet yasası ile bunu çözmeye çalışıyor.

e) Sağlık hizmetini önce sağlığı korumak ve hastalığı önlemek yerine, sadece hastaları tedavi etmekten ibaret gördü. Yerli ve milli Devlet Hastanelerini kapatıp yerine yabancı sermayeli şirketlere yaptırdığı hasta garantili Şehir Hastaneleri açarak sağlık bütçesini bu şirketlere harcamaya başladı.

f) Koruyucu ve 1. basamak sağlık hizmetlerini ihmal etti. Yıllarca ihmal ettiği aile hekimliği ve halk sağlığı gibi koruyucu sağlık hizmetleri olmadan sahada salgınla baş edemeyeceğini ise Koronavirus salgınıyla anladı.

Şimdi yıllarca eleştirdiği Cumhuriyetin ilk yıllarında salgınlara karşı 1928 yılında çıkarılan Tababet ve Şuabatı San’atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun, 1930 yılında, 90 yıl sonra bile ihtiyaç duyduğumuz Umumi Hıfzıssıhha Kanunu ve 1987 yılında çıkarılan Sağlık Hizmetleri Temel Kanunları ve Cumhuriyet döneminin yetiştirdiği güçlü sağlık kadroları sayesinde salgını önlemeye çalışıyor.

Aylardır Türkiye’ye geleceği belli olan salgına karşı ciddi hazırlık yapılmadı. Sağlık ekibine salgının başlangıcında eğitim ve kişisel koruyucu ekipman verilmedi. Görüyoruz ki! Vatandaşta ve sağlık tesislerinde hala yeterince maske yok, hızlı tarama testleri yok. Birçok sağlık çalışanları hastalandı. Bazıları vefat etti.

Siyasi iktidarın eksiklik ve hatalarına rağmen Cumhuriyet Türkiye’sinin yetiştirdiği kaliteli doktorları ve Türk milletinin üstün gayreti sayesinde Covid-19 salgınıyla cansiperane şekilde mücadele edildiğine şahit oluyoruz.

Bilindiği üzere pandeminin başlangıç sürecinde bazı uyarılarımızı yaparak, Sağlık Bakanına bilimsel kurul kurduğu ve açıklamalarının daha siyaset dışı görüldüğü için teşekkürle başladık.

Devleti ve milleti sahiplenmeyi, korumayı içgüdüsel olarak yapmak biz İYİ Partinin temelini oluşturuyor. Tüm eksikliklere ve saklananlara rağmen İktidarın bu süreci bir başarı hikayesine dönüştürme ve iç siyasetin malzemesi haline getirme çabası ise bilinen bir AKP klasiği.

Bugüne kadar önlemler zamanında alınsa idi (Umre, izolasyon kuralları vs), üç haftalık sokağa çıkma kararının verilmeyip sadece hafta sonları (o da çok geç uygulamaya sokularak) ve resmî tatil günlerinde yasak getirilmesi gibi, Türkiye’de enfeksiyon oranı çok daha düşük kalacaktı.

İtalya’daki ölümlerin %80’i bakımevi popülasyonlu. Yani yaşlı ve düşkün insanlar. Bizdeki ölüm oranının düşüklüğünün (enfeksiyon oranımızın yetersiz önlemlerden dolayı çok yüksek olmasına rağmen) başlıca nedeni genç nüfus (kesin olmayan bir bilgiye göre bizdeki ana enfekte olan grup 40-55 yaş, yani çalışan genç nüfus), yaşlı nüfusun çocukları tarafından bakılması yani ailevi sosyal yapımız ve de yaşlı bakımevi sayımızın Avrupa ile kıyaslanamayacak kadar az oluşu.

Bir diğer önemli sebep ise bize umre dışında toplu enfeksiyon girişinin az veya hiç olmaması. Bunun neticesinde pandeminin geç başlaması ve bilim kurulunun özellikle Çin ve Avrupa ülkelerinin tecrübelerinden faydalanması.

Belki de önemle vurgulanması gereken bir nokta da ülkemizde pandemi sürecine kadar popülerliğini yitirmiş üç branşın Türk Tıp’ında geleneksel olarak çok güçlü köklerinin olması. Trahom, Kolera, Sıtma, Verem, Çocuk Felci ile mücadelede büyük başarılar elde etmiş; Enfeksiyon Hast.’ları – Mikrobiyoloji, Göğüs Hastalıkları ve Halk Sağlığı uzmanlarımızın geleneksel bilgileri ve birikimleri tedavi sürecinde ve filyasyondaki başarımızı artırmıştır.

Bizim bu süreçte sormamız gereken sorular var. Bunların tartışılması gerektiğini düşünüyoruz.

  1. Ülke genelinde ve şehirler bazında; Türkiye’de yatarak tedavi gören hasta sayısı ne kadar? Türkiye’de enfekte toplumun yaş aralıklarına göre dağılımı? Enfekte insan sayısı / Hospitalizasyon (hastanede yatış) oranı? Hospitalizasyon gerektirenlerin yaş ortalaması? Yoğun bakım ve entübasyon oranları ve yaş ortalamaları?
  2. Asla unutmamamız gereken sağlık çalışanlarımız. Pandemi sürecinde vefat edenlerin şehit statüsüne sokulması konusu gündemde tutulmalı. Bir diğer konu özellikle pandemi mücadelesinde görev alan sağlık çalışanlarına verilecek ek maaşlar. Bunların takipçisi olunmalı.
  3. Ülke genelinde hastanelerin (özel veya devlet) büyük çoğunun aynı anda pandemi hastanesi ilan edilmesi hastaların dağınık olarak bulunmasına ve çok sayıda sağlık personelinin iş gücü kaybına ve aynı zamanda enfekte olmasına sebep olurken, özellikle kronik hastalık ve kanser tedavisi gören vatandaşlarımızın mağduriyetine sebep olmuştur.
  4. Şehir Hastanelerini hoş gösterme çabası; Ülkemizdeki pandemi sürecinde hastane yataklarımızı zorlayacak bir hospitalizasyon süreci asla olmamıştır. Ülkemizde enfekte olan göreceli genç nüfusun hastaneye yatma ihtiyacının azlığı bunun ana sebebidir. Kaldı ki özellikle Ankara Bilkent Şehir Hastanesi, Ankara’daki 5 büyük devlet hastanesinin (Atatürk, Numune, Türkiye Yüksek İhtisas, Zekai Tahir Burak ve Dışkapı Çocuk Hastanesi) kapatılması ile oluşturulmuştur. Bu kapatılmış 5 hastanenin yatak sayılarının toplamı belki de Şehir Hastanesinden fazladır. Şehir Hastanelerinin yani sağlık sistemimizin müteahhitlere devredilerek vasıfsız bir grubun elinde özelleştirilmesi bu pandemi sürecinde asla legalize olmamalıdır. Atatürk Havalimanında yapılmakta olan garip hastane yapısı üzerinden bu konu gündemde tutulmalıdır. Pandemi bu yolla o havalimanının ve çevresinin imara açılmasına sebep olmuştur, olacaktır. Bu konu üzerinde durulmalı ve Müh. firmaları üzerinden iktidar hırpalanmalıdır.
  5. Ülkemizdeki Teçhizat-Yatak Sayısı-Yoğun Bakımlar: 2002-2018 yılları arasında hastane sayılarında toplam artışın %80’nini özel hastaneler oluşturmuştur. Devlet Hastanelerinde yatak artışı %30 seviyesinde iken, özel hastane yatak sayısında ise %300’ü geçen artışlar olmuştur. Türkiye’de yatak sayısı oranı AB ülkelerinin yarısı kadardır. Yani pandemi sürecinde bizim hastane yatağı sıkıntısı çekmememizin nedeni yatak sayısından ziyade hastaneye yatma oranımızın düşüklüğünden kaynaklanmaktadır. Bir diğer konu ise Türkiye’deki tomografi cihaz sayısının fazla olduğuna dair söylemler vardı bakın gördünüz mü, pandemi sürecinde bu cihazlar işe yaradı denmektedir. Tamamen yanlış, aldatmacalarla dolu bir algı yönetimi yapılmaya çalışılmaktadır. Bizim itirazımız tomografi tetkik sayısı üzerineydi. Ülkemizde OECD ülkeleri ortalamasından %123 fazla bilgisayarlı tomografi çekilmekte. Biz performans sisteminin getirdiği lüzumsuz tetkike karşı çıkıyorduk. Yani SGK’nın 2018 itibariyle toplamda 320 milyar TL açık vermesinin azaltılması yönünde tedbirler alınması gerektiğini söylüyorduk. Kaldı ki ülkemizde bu süreç içinde mevcut tomografi cihazlarının onda biri sayısı ile dahi bu süreç çok rahat geçirilebilirdi.
  6. Hepimizin bildiği rakamlar üzerinde oynamalar konusu; Buna yapabileceğimiz şeyler sınırlı maalesef. Bu aynen seçim hileleri, mühürsüz oy vb. işlerine benziyor.

Türk Toraks Derneği açıkladı; Virüs tipi incelemesi sonucu bizdeki virüsün majör tipinin Suudi Arabistan kaynaklı olduğu kesinleşmiş durumda. Elimizde hiçbir veri olmadan, her gün verilen 4 rakam üzerinden başarı öyküsü de başarısızlık öyküsü de yazılamaz. Sağlık Bakanlığı elinde en az 600 000 kişiye ait COVID 19 veri seti var ve bunları Bilim Kurulu üyeleri bile göremiyor. Şu an COVID 19 vakalarının yaş, cinsiyet vb gibi dağılımlarını bile bilmiyoruz. Halbuki bunlar bilimsel olarak işlenebilse, hem bilime çok büyük katkı olur, hem de alınacak önlem ve gevşeme adımları doğru planlanır. DSÖ’nün Health System Response Monitor’de 5 Mayıs itibarıyla Türkiye’ye ait hiçbir veri yok, sayfada sağlık sisteminin nasıl yanıt verdiğini paylaşmayan nadir ülkelerdeniz. Elde veri olmadığı için ve elimizde olan gerçek simülasyon ve veriler de var olan hasta sayısı, ölüm sayısı gibi değerlerin aslında yaklaşık 3-4 misli olması gerektiğine işaret ettiğinden açıklanan gevşeme planı deliliktir. Şu ana kadar en büyük kazanımlardan biri 65 yaş üstünün evde tutulmuş olmasıdır ki bu da ölüm sayımızın azlığına en önemli katkıyı yapmıştır. Bizde ölüm sayısının göreceli olarak azlığının en önemli diğer nedeni, diğer faktörlere göre düzeltme yapıldığında önemli etkiye sahip tek risk faktörümüzün solunum yolu hastalıkları olması (diğer ülkelerde diabet, KKH gibi risk faktörleri de duruma katılıyor). Bayram alışverişi, bayram namazı ve bayramlaşma önümüzde bekleyen 3 büyük tehlike. Haziran’da 2. bir dalga olasılığı var ve bu küçük bir olasılık değil. Sağlık yurttaş için hak, devlet için ödevdir. Hiçbir ilimizde İl Sağlık Müdürü, halk sağlığı uzmanı değil!

Salgın resmi olarak başladığından beri geçen yıla göre sırf İstanbul’da 3.705 fazladan ölüm var. Bu konuyu destekleyen Trabzon örneği var. Geçen yılın aynı dönemiyle, ölüm sayısında Trabzon’da %25’lik artış var. Ülkede 5-7 milyon arasında yaşamakta olan sığınmacı-mülteci grubundaki hiçbir ölümü bilmiyoruz vb.

Bu konunun diğer bir gerekçesi ise yapılan testlerde pozitif çıkma oranının düşük olması ve bakanlığın bu kişileri covid kabul edecek gerekli kodlama düzenlemesini bilerek hasta sayısı fazla gözükecek korkusundan dolayı yapmaması. Testlerin negatif çıkmasına en büyük neden ise bakanlığın dağıttığı kitlerin ve örnek alma malzemelerinin kalitesizliği.

  1. Maske ’ye vatandaşların ve sağlık personelinin ulaşım zorluğu; Maskeyi satmayıp dağıtacağız dayatması ve birçok kişiye ulaşmaması sonucunda satış yapma kararı alındı. Maskelerin kalitesizliği ve fiyatının maliyetinin çok üstünde olması ayrı bir mesele. Diğer bir sorun diğer ülkelere kişisel koruyucu ekipman gönderilirken, özellikle devlet hastanelerinde çalışanlar ve aile hekimlerinde yeterli kişisel koruyucu ekipman yok.
  2. Salgının kontrol altına alınmasını günlük vaka sayısının 10’un altına düşmesi olarak alırsak gerçekçi tahminle 7 Temmuz’da salgın bitiyor. Salgının kontrol altına alınmasını günlük ölüm sayısının 5’in altına düşmesi olarak alırsak gerçekçi tahminle 7 Haziran’da salgın bitiyor.
  3. Açılacak olan AVM’lerin havalandırma sistemlerindeki kullanılan karışım havasının yaratacağı toplu enfeksiyon (bulaş) riski halka anlatılmalı.
  4. İşyerleri, sokaklar, binaların dezenfeksiyonu esnasında kullanılan dezenfektanların, ne kadar amaca uygun olduğunun ve gereksiz kullanımlar nedeniyle dezenfektanların çevreye zararları hiç düşünülmemektedir. Bilinmelidir ki, kullanılan dezenfektanlar sadece su ve alkolden oluşmamakta, katkı malzemesi olarak kullanılan bazı metaller ve organikler çevreye zarar verebilmektedir. Ayrıca, dezenfektanla birlikte kullanılan biosidal içerikli kimyasallar, kanserojen etki bırakabilmektedir. Gereksiz ve çoğunlukla gösteriş amaçlı kullanılan bu dezenfektanların ekonomik giderlerinin de akıldan çıkarılmaması gerekmektedir.
  5. Atık sular ve içme suları vasıtasıyla Covid 19 taşınımı ve bulaşımı konularıda konuşulmalıdır. Bilindiği üzere Rotavirüs gibi bazı virüsler su kaynakları vasıtasıyla bulaşmakta ve ciddi halk sağlığı sorunları oluşturmaktadır. Covid 19 un, Rotavirüs gibi suda uzun süre canlı kalması ve bulaşması çok mümkün olmasa da içme ve kullanma suyu olarak kullanılacak suların, UV, ozon veya klor ile dezenfeksiyonu bugünlerde çok hassas bir şekilde yapılmalıdır.
  6. Kullanılan koruyucu kıyafetler, maske ve eldivenlerin kontrolsüz bir şekilde çevreye atılması, bulaşma riskini artırabilir. Kullanım sonrası, bu kişisel koruyucu malzemelerin, tıbbi atık olarak bertarafı gerekse de, günümüzde çok yoğun ve yaygın kullanıldığı için bu malzemeler evsel atık olarak, evlerde ve sokaklarda, evsel atık kaplarına atılmaktadır. Belediyelerin temizlik faaliyetlerinde çalışan ve çöp kutuları ve poşetlerle temas eden işçiler için özel güvenlik önlemleri geliştirmesi gerekmektedir. Bu günlerde, çöp kutularından geri dönüşebilir malzemeleri toplayan kişilerin, geçici olarak çöp toplamalarına müsaade edilmemelidir. Ayrıca, katı atık depolama alanları, vahşi çöp depolama alanlarında, geri dönüşebilir atıkların, sivil insanlarca toplanmasına müsaade edilmemelidir.

Bazı İllerden Alınan (Resmi olmayan) Veriler:

OSMANİYE: Bilinen İlk covit 19 hastası 19 mart 2020 tarihinde tanısı konmuş ve hasta aynı gün ex olmuştur. Ex olan hastaya Covit tanısı postmortem hatta hasta normal şekilde defin edildikten sonra test sonucu gelmiş tanısı resmileşmiştir…

Nisan 2020 tarihine kadar yaklaşık bilinen ve tanısı test ile kesinleştirilen 100 civarı hasta olmuştur. Vefat eden hasta sayısı ise yaklaşık 7-10 civarındadır. Bugün itibarı ile hastanede yatan hasta sayısı servislerde toplam 9, yoğun bakımda ise 10 kişi olup yoğun bakımdaki hastalardan ikisi entübedir.

ŞANLIURFA: Şanlıurfa, açıklanan resmi rakamlara göre Covid-19 un ülke geneline kıyasla oldukça hafif geçtiği bölgelerden bir tanesidir. PCR temelli tanı konulmuş vaka 80 civarında, tomografi ve belirtiler üzerinden tanı konulan hasta sayısı 240 civarında olup, vefat eden kişi sayısı 14 dür. Sağlık Bakanının açıklamalarına göre filyasyonun en düşük olduğu il Şanlıurfa’dır.

ZONGULDAK: 100’ün biraz üzerinde hasta sayısı ve yaklaşık 60 civarında vefat. Pandeminin yükü Devlet Hastanesinin üzerinde.

HATAY: 75 hasta, 10 vefat. Suriye’de görev yapan ve  Covid 19 pozitif çıkan 30  güvenlik görevlisi Hatay devlet hastanesine  sevk edilmiştir.

BURSA: Covid-19 vakaları sayıları son 10 gündür yetkililerce açıklama yapmamakla beraber bugün itibarıyla toplam vaka: 4500 civarı, yatan vaka 900, iyileşen 1322, yoğun bakım 92, entübe 26, toplam ölen 120 kişidir. Pandemi hastanelerinde vantilatör, yoğun bakım ve yataklarda doluluk %60 civarında.

KAHRAMANMARAŞ: Kahramanmaraş Valiliği’nce paylaşılan verilere göre, İl genelinde 516 yataklı bir Tıp Fakültesi, 939 yataklı bir Şehir Hastanesi, toplamda 621 yatak sayısına ulaşan 7 adet Devlet Hastanesi, toplamda 29 yatak sayısına ulaşan 2 adet Entegre Hastanesi, toplamda 400 yatak sayısına ulaşan 8 adet Özel Hastane bulunmaktadır. Buna göre Kahramanmaraş ilindeki sağlık kuruluşlarında toplam 2505 adet yatak bulunmaktadır.

Hastanelerde çalışan bazı sağlık çalışanlarından edindiğimiz bilgilere göre, İlimizdeki hastanelerde tedavi altına alınan toplam vaka sayısının iki hafta öncesine kadar yaklaşık 300 civarında olduğu, ancak şu son günlerde bu sayının 200 civarında seyrettiği, toplamda yaklaşık 10 civarında ölüm gerçekleştiği anlaşılmıştır. Görüldüğü üzere son günlerde vaka sayısında azalma kaydedilmiştir.

KAYSERİ: Aktif covid-19 hasta sayısı 800, Şüpheli hasta sayısı 580 Yoğun bakım hasta sayısı 62, Entübe hasta sayısı 21, Vefat sayısı 40 kişidir.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.