İYİ Parti: Ekonomi, yoğun bakımda uyutulmaya çalışılıyor

İYİ Parti: Ekonomi, yoğun bakımda uyutulmaya çalışılıyor
13.09.2019
A+
A-

İYİ Parti’den ekonomide yaşanan son gelişmeler ile ilgili bir basın açıklaması yapıldı.

İYİ Parti’den ve ekonomideki son gelişmelerin değerlendirildiği açıklamada; “faizi indir, dövizi düşür ve enflasyon da düşsün” politikası tutarsızdır, stratejik değildir, hedefsizdir ve cin fikirli sığ ekonomi politikası olup ters tepme riski vardır.” denildi.

Açıklamada, “Türk işçisinin, bir Türk vatandaşının çalışması veya iş bulması olasılığı bir Suriyeli geçici sığınmacının işe alınması ön şartına bağlanamaz.” ifadelerine yer verildi.

İYİ Parti’den yapılan açıklamanın tamamı şu şekilde;

‘’Dün saat 14’00 de Para Politikası Kurulu toplantısı ile politika faizi 3,25 baz puan indirdi. Piyasa beklentisi en az %2,75 ile %4 arasında bir düşüş olması yönündeydi.

Böylece 2 ay gibi bir süre içinde politika faizinin %24 den %16’50 ya, mevduat faizlerinin de buna bağlı olarak (baskı ile) %15-15’50 brüt seviyesine gerilemesi sağlanmış oldu (yıllık mevduatın faizi net %13-13,50 seviyesinde olacak)

Piyasaya yapılan bu zorlama ile müdahale edilmesinin arkasında hiç bir temel ve bilimsel argümana dayanmayan “faiz düşerse enflasyon da düşer” söyleminin yer aldığını görüyoruz.

Serbest Piyasa Ekonomisi mekanizmasına ve ekonomi teorisine ters olmasına rağmen “faizleri düşürürsek enflasyon düşecek” iddiasının gerçekleşmeyeceği önümüzdeki altı ay gibi kısa bir sürede görülecektir.

Faiz Düşürme Politikası veya Baskısı Hakkında Görüşlerimiz

A – Bir ülkede enflasyonun düşmesi sonucunda faizler ve kurlar düşebilir, buradaki sebep sonuç ilişkisi kesin değildir, diğer ekonomik değişkenlerde yaşanan iyileşme ile bu olumlu gelişmeler ancak sağlanabilir.

Enflasyonun kalıcı olarak düşmesi başta üretim maliyetlerinin düşmesi ile başlar, daha sonra ilgili ürünün fiyatı üzerinde etkili olan arz ve talep dengesi ile yeni fiyat oluşur.

Ekonomide, üretilen malda arz ve talep dengesi ile fiyat oluşumu aynı zamanda üretim maliyetini de etkileyen üretim girdilerinin (emek, sermaye ve diğer üretim girdileri) maliyetine bağlıdır.

Basta en basit biçimi ile üretim maliyetini artıracak en ufak bir etki enflasyonun düşmesini bırakın tam tersi fiyat artışına neden olacaktır.

Şimdi sormak istiyoruz neden son 1 yılda dünyada doğalgaz fiyatları düşme eğilimindeyken, son bir ayda doğalgaza %15, elektiriğe %32 zam yapılmıştır?

Kamu kaynaklı bu zamların yapılmasına devam edilirken sırada bekleyen özel sektör zamlarının olduğunu da kamuoyu ile paylaşmak isteriz.

Yukarıda sayılan bu sebepler ile “enflasyonun %10’un altına gidecek” iddiasının rasyonel olmadığını ama baskı ile enflasyonun da düşük gösterildiği şüphesini doğurmaktadır.

Enflasyonu yılsonuna TÜİK üzerinden teorik olarak düşük çıkarabilirsiniz, enflasyon sepeti ağırlığını değiştirmek, gıda (patates veya soğan benzeri) fiyatı ayarlamaları, müdahaleler, istatistik marifetiyle fiyat düşürmesi yöntemleri ile bir süre vatandaşı da oyalayabilirsiniz. Yıllık tüfe enflasyonuna yılsonunda %13’lar seviyesinde olacağına artık şaşmayacağız. Hatta Sayın Bakanın iddiası olan %10’un altı bile gerçek olabilir. Resmi enflasyon şuanda %15 olduğunu hatırlayalım.

Vatandaşı hayat pahalılığının olmadığı yönünde kandırmak ise hiç bir zaman mümkün olmayacaktır. Her aile yaşam maliyetinin artmasından dolayı enflasyonunu olduğu gibi hissetmektedir. Ekonomide bir dengelenme olmadığı ise vatandaş tarafından tam olarak bilinmektedir.

B – Faizlerin düşürülmesinin bir başka etkisi de döviz kurunun artması olasılığıdır.

Evet bugün ilk tepki 5,80 den 5,65’e yaşanan düşüştür ama yıl sonu hedefinin daha yukarıda olduğunu hatırlatırız.

Kısacası devalüasyonun hangi ölçüde ve sürede gerçekleşeceği belli olmamakla birlikte, dolar kurunun daha önce test ettiği seviyeleri tekrar deneyeceğini öngörmek zor değildir.

Piyasada konuşulan, döviz kurunun artması durumunda, bankalardaki 220 Milyar dolar seviyesinde olan döviz tevdiat hesaplarının bozulup TL’na dönüleceği ve piyasadaki TL sıkışıklığının bu şekilde aşılabileceğini öngören politikalardır.

Bu şekilde TL kaynağı bile yaratılacak olsa bu kaynağın hangi sektöre, hangi alana nasıl harcanacağı ayrı bir merak konusudur.

Ekonomi anlık ve keyfi kararlar ile değil önceden belirlenmiş stratejiler doğrultusunda yönetilmesi gerekir.

Kamu bankaları dışında kredi kullandıran banka da bulunmadığı için ekonomiye aktarılacak TL kaynak konusunda bir sıkışıklık yaşandığını ve özel sektör bankalarına da talimatla kredi kullandırma eğilimine girildiğini üzülerek görüyoruz.

Ekonomi yönetiminin bugün seçtiği bu yolun sadece dolar kurunun artışına gerektiğinde göz yummak noktasında olduğunu da görüyoruz.

C – Diğer taraftan dış politikada gelinen nokta ile Fırat’ın doğusu ve S-400 konusunda Türkiye’ye karşı ABD yaptırımı olması durumunda da ise döviz kuru hızla artma eğilimine girmesi kaçınılmazdır.

Böylece bugünkü faiz düşüşü ile TL’de hızla değer kaybetme yolunun açılmış olduğunu da (riskinin de artırmış olduğunu) bir başka gerçek.

Bir dış yaptırımın veya ceza’nın gelmesi “dış güçler” paranoyasının tekrar pazarlanacağını ve yine siyasi-ekonomik kararların bu popülizm ile vatandaşa anlatılmaya çalışılacağı hususuna da Türk kamu oyunun dikkatini çekeriz.

Tekrar tekrar hatırlatmak isteriz ki döviz kurunun artması TL’nin değer kaybetmesi anlamına gelecektir.

Kısacası “faizi indir, dövizi düşür ve enflasyon da düşsün” politikası tutarsızdır, stratejik değildir, hedefsizdir ve cin fikirli sığ ekonomi politikası olup ters tepme riski vardır.

Ekonomik Ortamın Kırılganlığı

Aynı anda birçok ekonomik verinin bozuk gelmesi durumunan “Çoklu Ekonomik Yetmezlik Sendromu” adını verdik, tıpkı insanın vücudundaki çoklu organ yetmezliği durumunda kişinin yoğun bakıma alınması gibi.

Aşırı borçlanma, ödenmeyen krediler, tutmayan bütçe, olmayan yatırım ve kısıtlı parasal kaynak ile büyüyemeyen ve/veya küçülen ekonomi söz konusudur.

Bu ekonomik yetersizlikler ortamında faiz-enflasyon-kur değişkenleri ile hem faiz düşsün, hem kur yerinde kalsın hem de enflasyon düşün isteği mümkün görünmemektedir, rasyonel değildir ve hatta imkansızdır.

Bütçe

Bütçe açığı, 2015’de 22,6 Milyar TL, 2016’da 29,3 Milyar TL, 2017’de 47,4 Milyar TL, 2018’de 72,6 Milyar TL ve 2019’da 79 Milyar TL’dir.

2019 rakamı ilk 6 ayda oluşmuş bütçe açığı olup yıllık bütçe açığı hedefine ilk 7 ayda ulaşıldığını gösterir.
Devlet bu bütçe açığını kapatmak için 2019’da ilk sekiz ayında sürpriz biçimde TCMB’nin 2018 kar payı olan 38 Milyar TL ve TCMB Yedek akçesi 41 Milyar TL yi Hazineye aktarmıştır.

Hazine ayrıca 2019 yıl başından beri 104 Milyar TL’de borçlanmıştır. İmar affından gelen 7 milyar TL bu hesabın içindedir.

Tüm bunlara rağmen nakit açığı 68 Milyar TL olarak gerçekleşmiştir.

Bugün 45 nolu Kararname ile Borçlanma İdaresi oluşturularak, Hazinenin içindeki borç idaresi yapısı değiştirilmiştir.

İşsizlik

İŞKUR verilerine göre 1 yıl öncesine göre işsizlik %46 oranında artarak 4 milyon kişiyi geçmiştir. Genç işsizlik ise İŞKUR verilerine göre tarihi bir rekor kırarak %38’e ulaşmış olup rakamla 1.518 bin genç işsiz ile tarihi rekor kırılmıştır.

İŞKUR işsizlik sigortası birikimleri yerel seçimler öncesi göstermelik ve geçici istihdam projeleri ile kullanılmıştır, burada rahatsız edici olan evde oturanlar çalışır gösterilmiş olması iddiasıdır.

Diğer taraftan cin fikirli bir başka proje de 1 Suriyeli istihdam eden işverene 1 de Türk işçi istihdam ederse 11.400 TL parasal destek sağlayan istihdam projesidir.

Türk işçisinin, bir Türk vatandaşının çalışması veya iş bulması olasılığı bir Suriyeli geçici sığınmacının işe alınması ön şartına bağlanamaz.

Ekonomi

Ekonomide doğrudan üretimi artırmayan hiçbir politika başarıya ulaşamaz, esnafın, firma sahibinin ve/veya sermayedarın borçlarını yapılandırmadan veya doğrudan tüketicinin banka borçlarını da yapılandırıp ertelemeden krizi çözmek de hayaldir.

Vatandaşın mutfağındaki yangını söndürmeden, ailedeki genç işsize iş bulamadan bu ekonomik kriz ortamından ve ekonomik durgunluktan çıkmak da mümkün görünmemektedir.

Ekonomi şu anda yoğun bakımda uyutulmaya devam edilmektedir, sorun sadece ekonomi olmaktan çoktan çıkmış durumdadır.

Türkiye ekonomi modelini-sistemini değiştirerek yeni bir hikaye yazmak, yeni bir üretim stratejisi oluşturmak zorundadır.

Ekonomiyi yönetmeyi bir türlü beceremeyen, ekonomik tercihleri sürekli vatandaşın aleyhine yandaşın lehine kullanan bu yönetim yaşanan ekonomik durgunluğun, yüksek enflasyonun, yüksek işsizliğin ve nihayet faiz, kur ve enflasyonun kontrol edilememesinin ana sorumlusudur.

Türkiye sanayi ve tarımda yeni bir üretim modeli oluşturmadığı sürece, yapısal sorunlara ortak akıl ile birlikte el atılmadığı sürece, ekonomik-siyasi krizlerden çıkması, ülkenin düzenli olarak büyümesi, Dünya ile üretimde teknolojide rekabet etmesi ve kalkınması mümkün olmayacaktır.

Kalkınma vatandaşın evine huzur içinde ekmek götürmesi ile iş ve aş bulması ve üretmesi ile mümkün olur, gençlerin ise gelecek için umut beslemesi ve çalışabilmesi ekonomiye yeni fikir ve güç olarak katılmaları gerekir.

Bugünkü para politikası kurulu sonrasında açıklandığı şekilde faizlerin zorla düşürülmesi, kur ve enflasyonu da aynı şekilde düşük tutma eğilimlerinin geçici denemeler olduğunu belirtmek isteriz.

İYİ Parti Ekonomi Başkanlığı”

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.