İşte Zafer Partisi programı

İşte Zafer Partisi programı
09.09.2021
A+
A-

Ayyıldız Hareketi ile başlayan ve Ümit Özdağ liderliğinde kurulan Zafer Partisi’nin parti programı dikkati çekiyor.

Kuruluş aşamasında Zafer Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Ümit Özdağ’ın açıkladığı parti programında kültürden sanata, eğitimden ekonomiye, iç ve dış politikadan sığınmacılar ve kaçaklar krizine kadar program detaylandırıldı.

Program başlangıç bölümünde ülkenin genel durumunun anlatıldığı Zafer Partisi parti programında ülkenin içinde bulunduğu çok boyutlu kriz; Devlet Krizi, Milli Birlik Krizi, Ekonomik Kriz, Sığınmacılar ve Kaçaklar Krizi olarak sınıflandırıldı.

Zafer Partisi programında sığınmacılar ve kaçaklar krizi ile ilgili bölümde genel durum, ”Türkiye, dünyanın en fazla sığınmacısının yaşadığı ülke olarak, bunun ekonomik ağırlığı yanında demografik yapısını ve Türk kimliğini kaybetmektedir. Türk kentleri örtülü bir istila ile karşı karşıyadır ve kalışları 10 yıla yaklaşmış, sığınmacıların nüfus artışının tabi nüfus artışından 5 kat fazla olduğu dikkate alındığında 25 yıl sonraki nüfus dengesi sığınmacıların lehine Türk Milletinin aleyhine bozulacaktır. Ülkemiz hızla bir iç savaşa sürüklenmektedir.” ifadeleriyle anlatılıyor

İşte Zafer Partisi parti programının tamamı:

ZAFER PARTİSİ PARTİ PROGRAMI

ANKARA 2021

İÇİNDEKİLER

  1. VİZYONUMUZ

Yaşasın Özgürlük

Sosyal Adalet ve Üretim

  1. TÜRKİYE’NİN MEVCUT DURUMU

Devlet Krizi

Milli Birlik Krizi

Ekonomik Kriz

Geçici Koruma Altındakiler Krizi

  1. TEMEL DEĞERLERİMİZ VE İLKELERİMİZ
  2. TEMEL DEĞERLERİMİZ
  3. İLKELERİMİZ

Devletin Bütünlüğü, Üniter Yapısı, Merkezi ve Yerel Yönetimleri                       

Hukuk’un Üstünlüğü ve Evrensel Demokratik Değerlere Bağlılık                     

Parlamenter Hükümet Sistemi, Siyasal Katılma ve Temsil                                   

Temel Özgürlükler ve Hayat Tarzlarına Saygı                                          

Cumhuriyetin Kuruluş Değerlerine Bağlılık, Birlik ve Bütünlük             

Devletin Kurumsal Yapısı ve Kamu Yararını Gerçekleştirme                   

Milli Kimliğimiz, Ortak Değerlerimiz,                     

Milletler Camiasının Onurlu Bir Üyesi Türkiye ve Dünya Türklüğü

Eğitim, Üretim ve Ekonomik Yapılanmalar                                                          

Fırsat Eşitliği ve Rekabetin Korunması                                                     

  1. GENÇLİK GELECEKTİR
  2. PARTİ POLİTİKALARIMIZ
  3. DEVLETİN YENİDEN YAPILANDIRILMASI
  4. ADALET POLİTİKAMIZ

Temel Amaç Yargı Bağımsızlığıdır                                                

Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu                                                        

Anayasa Mahkemesi                                                                                  

Diğer Yüksek Yargı Organları

Adaletin Bütünlüğü, Hızlı, Tarafsız ve Bağımsız İşlemesi

  1. ZAFER PARTİSİ’NİN GÖÇÜ DURDURMA ve GERİ ÇEVİRME PROJESİ “ANADOLU KALESİ “
  2. PLANLI SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA

Genel Hedef ve Stratejilerimiz

Neoliberal Politikalar Zayıflamakta

Atılım Programı: Yerli Katma Değerli Üretim

Planlı Sürdürülebilir Kalkınma

Borç Türk Milletinin Kaderi Değildir

Serbest Piyasanın Öncülüğünde Servetin Yeniden Adil Dağılımı

  1. İç Ekonomik Denge

                                               İnsan Merkezli Ekonomi

                                               Finansal Bağımsızlık

                                               Yeniden Üreten Ekonomi

                                               Savrulan Ekonomiden Plânlı Ekonomiye: Devlet Planlama                                            Teşkilatı

                                               “Beyt-ül mal”a Sahip Çıkmak: Türkiye Varlık Fonu Kapatılacak

                                               Devletin Malı Deniz Olmayacak: KÖİ’ler Yeniden Düzenlenecek

  1. Dış Ekonomik Denge

                                               Dış Ticaret Açığı Sonlandırılacak. Cari Açık Tarihe Gömülecek 

                                               Dış Piyasalarda Yeniden Var Olmak

                                               Dış Ticareti Popülizme Mahkum Etmeyeceğiz

  1. Mali ve Parasal Ekonomik Denge

                                               Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’na İade-i İtibar

                                               Kamu Bankaları “Çiftlik” Olmaktan Kurtarılacak

  1. Kamu Ekonomisi Dengesi

                                               Ceza kesen Devletten, Himayeci Devlete Dönüş

                                               Türk İnsanını Önceleyen Devlet

                                               Vergi Kültürünün Yerleştirilmesi                                                   

  1. SEKTÖR POLİTİKAMIZ
  2. TARIM SEKTÖRÜ

                                   Çiftçi Hak Ettiği Saygı’ya Kavuşacak

                                   Reel ekonominin temeli üretim, üretimin de ana kaynağı Tarımdır.

                                   Tarımsal Verimi Artırmak, Üretim Planlaması ve Pazarlama

                                   Ürünlerin Arz Güvencesi

                                   Hayvancılık Sektörünün Geleceği Güvence Altına Alınacak

                                   Kırsal Refahı Yükseltmek

                                   Havza Projeleri Geliştireceğiz

                                   Tarım Bilgi Sistemi

                                   Şehir Tarımını Geliştirme

  1. SANAYİ SEKTÖRÜ

                                   Sektörler arası Bağın Yeniden Kurulması

                                   Sanayi Eylem Planı

                                   Yeni Sanayi ve Ticaret Koridorların Oluşturulması

                                   Ekonominin kalbi KOBİ’ler

                                   Tekno-Kent Önceliği

                                   Madencilik

                                   Enerji

  1. HİZMET SEKTÖRÜ

                      

  1. EĞİTİM POLİTİKAMIZ

Türk Milli Eğitiminin Temel Hedefi

                        Temel Amaçlar

                        Türk Milli Eğitiminin Amaçları

            Genel Amaçlar

                        Okul Öncesi Eğitim

                        Temel Eğitim

                        Yükseköğretim

                        Askeri Okullar ve Askeri Eğitim

  1. SAĞLIK POLİTİKAMIZ

            Ülkemizde Sağlık Hizmet Örgütlenmesi

  1. Basamak Koruyucu ve Ayaktan (evde) Tedavi Hizmetleri;
  2. Basamak Tedavi Hizmetleri;
  3. Basamak Tedavi Hizmetleri;
  4. Rehabilitasyon Hizmetleri;

                        Basamak Koruyucu ve Ayaktan (Evde) Tedavi Hizmetleri

            Sağlık Ocağı Sistemi

            Aile Hekimliği Sistemi

            Basamak Sağlık Hizmetleri Önerileri

  1. ÇEVRE POLİTİKAMIZ – YAŞASIN YEŞİL VATAN

İ. KÜLTÜR VE SANAT POLİTİKAMIZ 

En Büyük Destek Kültür ve Sanat Emekçilerine

Yaşayan Müzecilik

Yeni Kurumsal Yapı                                                                     

  1. ULAŞTIRMA VE HABERLEŞME POLİTİKAMIZ
  2. SOSYAL POLİTİKALARIMIZ

Sosyal Güvenlik

                        Kamu Personelinin Atama Sistemi

                        Norm Kadro Uygulaması

                        Sözleşmeli Personel

                        Kamu Görevlilerinin ve Emeklilerin Refah Payı Hakkı

                        Kamu Görevlilerinin Emekli Maaşı

                        Ek Gösterge Uygulamaları

                        Gelir Vergisi

                        Özel Hizmet Tazminatı

                        Emekli İkramiyesi

                        Sosyal Yardımlar

                        Katılımcı Demokrasinin Gerçekleştirilmesi

                        Ekonomik ve Sosyal Konsey

                        Toplantı ve Gösteri Özgürlüğü

                        Düşünce ve İfade Özgürlüğü

                        Ayrımcılığın Kaldırılması ve Eşit Yaklaşım

                        Sendikaların Çalışanlar Adına Yönetime Katılması

                        Memurların Grev ve Siyaset Hakkı

                        4688 Sayılı Kanunda Meydana Gelen Aksaklıklar

Çocuk ve Kadın

Engelliler

Şehit Aileleri ve Gaziler

Kamuoyunun Sürekli Bilgi Edinme Hakkı

  1. SÜRDÜRÜLEBİLİR ŞEHİRCİLİK VE AFET YÖNETİMİ POLİTİKAMIZ

Sürdürülebilir Şehircilik

Afet Yönetimi

  1. HAVACILIK VE UZAY POLİTİKAMIZ
  2. KARAYOLU GÜVENLİĞİ POLİTİKAMIZ
  3. YOLSUZLUKLA MÜCADELE POLİTİKAMIZ
  4. GÜVENLİK POLİTİKALARI

                        Ülke Güvenliği ve Dış Güvenlik Reformu: Çelik Miğfer

            MGK Genel Sekreterliği: Çelik Miğfer Güvenlik Reform Programı

                        Yeniden Yapılandırılacak Türk Silahlı Kuvvetleri

            Asayiş ve İç Güvenlik Reform Programı: Terör İle Mücadelede Sıfır Hoşgörü

            Terörle Çok Boyutlu Mücadele

            PKK Terörü İle Stratejik Mücadele: Demir Güvercin

            FETÖ ile Stratejik Mücadele: Kılıçarslan Kalkanı

            Selefi Çeteler İle Mücadele Eylem Planı: Yesevi Zırhı   

            Savunma Sanayi

  1. İÇ GÜVENLİK

                        Jandarma Genel Komutanlığı-Emniyet Gen.Müd.-Sahil Güvenlik Komutanlığı

            Türk İstihbarat Sisteminin Yeniden Oluşturulması

            Siber Güvenlik

  1. DIŞ POLİTİKA-ATATÜRK’ÜN MİLLİ DIŞ POLİTİKASI

Komşularla İlişkiler

Türk Dünyası

ABD

Avrupa Birliği

Rusya

Çin

Asya-Pasifik

Ortadoğu

Kıbrıs-Doğu Akdeniz

Ege-Yunanistan

Karadeniz

Dış Politika ve Terör

Dış Politika ve Göç

Büyük Türk Milletinin bütün mensuplarını, zengin, özgür, güvenli ve sosyal adaleti benimsemiş, geleceğe güvenle bakan bir Türkiye’de yaşatabilmek.

  1. VİZYONUMUZ

Ülkemizin yaşadığı ve ülkemizi beka/varlık tehdidi ile karşı karşıya bırakan ağır ve derin krizi aşabilmesi için Türkiye’nin ve Türk Milletinin menfaatlerini gerçekleştirecek radikal kararları tavizsiz şekilde alabilecek bir siyasi iradeye kavuşulması zorunludur. Zafer Partisi, Türkiye’yi Atatürk çizgisinde Türk Milliyetçiliğini benimseyen kadroların öncülüğünde bu çöküş sürecinden çıkarmak ve yeni ZAFERLERE ulaştırmak amacı ile kurulmuştur.

Türk Milleti halkımızı iki cepheye bölen, düşmanlaştıran, iç cepheyi çökerten mevcut siyasal yapılanmadan yaka silkiyor.

Türk Milleti bir yanda “ya Saray’a biat edersin ya hain olursun” diyen Saray Rejimi ile diğer yanda “ya bizim dediğimiz ve yaptığımız her şeye rıza gösterirsin ya da Saray işbirlikçisi olursun” diyen sarı muhalefet arasında bir seçim yapmaya mecbur değildir.

Böyle bir seçim dayatması; Türk Milletinin özgür seçimi değil, ancak hastalıklı bir esaretin dayatması olabilir.

Zafer Partisi, Türk Milletinin önüne bu beka tehditli krizi ve bu bölünmüşlüğü aşabilmek için “üçüncü seçenek” olarak çıkmaktadır.

Üçüncü seçenek, Zafer Partisi, gitmezler denilen ülkemize bombalandıkları için değil gelmeleri için bombalanan ve ülkemizi örtülü bir istila ile iç savaşa sürüklemenin aracı olarak kullanılan 8 milyon sığınmacı ve kaçağın son bireyine kadar ülkesine dönmesidir. Emperyalizm 100 sene önce zırhlıları ve işgal orduları ile gelmişti. Şimdi stratejik göç mühendisliği ile gelmiştir.  100 sene sonra biz de Mustafa Kemal Atatürk’ün söylediğini söylüyoruz: “Geldikleri gibi giderler.

Zafer Partisi, Türk Milletine İstiklal Marşımızın dizeleri ile seslenmektedir.

            Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma, sakın,

            Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın.

            Doğacaktır sana vadettiği günler Hakk’ın,
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.

Üçüncü seçenek, Zafer Partisi, Türk Milletini çarmıha gerilmesiyle eşanlamlı olan “ya o ya bu” anlayışına onurluca “ne o ne bu” cevabını vermektir.

Üçüncü seçenek, Zafer Partisi, Türk Milletinin özgürlüğünün milletimizin değerlerine sırt çevirmeksizin de savunulabileceğini göstermektir.

Üçüncü seçenek, Zafer Partisi, ekmek davasının en az milli güvenlik meseleleri kadar adanmış bir tarzda sahiplenilebileceğini ispat etmektir.

Üçüncü seçenek, Zafer Partisi, egemenlik prensibinden ve şahsiyetinden zerrece taviz vermeksizin de dünyayla iletişim kurulabileceğini mümkün kılmaktır.

Ve üçüncü seçenek, Zafer Partisi bütün vatanseverlerin Birinci Meclis ruhu ile Türkiye için birlikte mücadele etme kararlılığının bir ifadesidir.

Zafer Partisi Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün işaret ettiği istikamette, Cumhuriyet değerlerimizin çizdiği çerçevede ve Türk milliyetçiliğinin öncülüğünde birleşenlerin, birleşmek isteyenlerin eseridir.

Türk Milletine her konuda gerçekleri olduğu gibi söyleyeceğiz.

1683’de Viyana önlerinde başlayıp 1921’de Sakarya kıyılarında sona eren geri çekilmeyi durduran, çökmüş bir devletin küllerinden yepyeni, modern ve güçlü bir ulus-devlet yaratan, Türk’ün ezeli ve ebedi yolculuğunun bütün kesitlerinin en büyük ruh mayası olan Atatürk çizgisindeki Türk milliyetçiliğini savunacağız.

Yaşasın Özgürlük

İstiklal Marşımızın;

Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım,

            Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım.

            Kükremiş sel gibiyim bendimi çiğner, aşarım,

            Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.”

şeklindeki dizeleri Türk Milletinin özgürlük aşkının en veciz ifadesidir. Özgürlük talebimiz dışta bağımsız, içte özgür bir milleti ifade eder.

İnsana, insan hayatının kutsallığına ve insan onuruna inanıyoruz.

İnsanın özgürlük hakkına sonuna kadar inanıyoruz.

Bireyin, toplumun ve milletin özgürlük haklarını boğucu tüm sistem, ideoloji ve uygulamaları blok halinde reddediyoruz.

Özgürlüğün bir gereği olarak, herkesin davranışlarından sorumlu tutulması gerektiğini düşünüyoruz.

Zira özgürlük, haklar olduğu kadar, haklarla beraber gelen sorumluluklar demektir.

Bugün Türkiye’de insanlar özgürlüğe açlar.

Bugün Türkiye’de gençlik özgürlük istiyor. Kadınlar özgürlük istiyorlar. Basın, sendikalar, işçiler özgürlük istiyor.

Bugün Türkiye’de özgürlük istemeyen tek kesim özgürlüklerimizi ellerimizden alanlardır.

Biz özgürlüğü en geniş ve en kavrayıcı açılımıyla yorumluyoruz.

Bunun için temel hak ve özgürlükleri sıralamakla yetinmiyoruz.

Özgürlüğün kâğıt üzerinde olmaktan çıkıp fiilen özgürlük olmasını istiyoruz.

Özgürlük, eğer kullanılabiliyorsa gerçekten özgürlüktür.

Düşünce özgürlüğü, din ve vicdan özgürlüğü, basın ve neşriyat özgürlüğü, toplanma özgürlüğü vb. özgürlükler bir şahıs, grup, sınıf ve/veya muhitle sınırlandırılamaz.

Herkes için eşit derecede geçerlidir.

Özgürlüklerin kullanımında uygulanan çifte standartlara, ikircikli tutumlara ve riyakârlığa tahammülümüz yoktur.

Öte yandan özgürlükler sorumluluklardan ayrı düşünülemez.

Bu minvalde özgürlüklere getirilebilecek sınırlamalar şüphesiz ki vardır.

Keza bugün özgürlüğe susamış olan ulusun bir kaygısı da özgürlüklerin yozlaşmaya uğramasıdır.

Yozlaşma ise yakıcı şeklini ulusun maddi ve manevi bütünlüğünün tartışıldığı ortamlarda alır.

Bu ortamların gün yüzü görmemesi ve geçmişin bazı kesitlerinde olduğu gibi yeniden filizlenmemesi için kararlıyız.

Yapacaklarımızı söyleyip, söylediklerimizi yapacağız. Bütün özgürlüklerin içini dolduracak ve kimseyi ayırmayacağız.

Her şeyden önce insanımızın insanca ve insan onuruna uygun yaşama özgürlüğünü temin edeceğiz.

İnsanca barınma imkânı olmayan, ısınamayan, yıkanamayan ve karnını doyuramayan insan için soyut özgürlüklerin ne anlamı olabilir ki?

Özgürlükleri somutlaştırmak ve gerçekleştirmek zorundayız. Öncelikleri ıskalamadan ve inkâr etmeden gerçekleştirmeliyiz.

Özgürlük; hayâl etmeye, harekete geçmeye ve yaratmaya fırsat tanıyan yegâne değerdir.

Özgürlük; çalışma hayatına dönük faaliyetlerde de belirgindir.

Alın teri döken, çaba sarf eden, yenileştiren ve risk alan herkesin ama herkesin mükâfatlandırılmasını istiyoruz.

Bireysel meziyetlerin ödüllendirilmesi ve sosyal terfi gelişen, özgürleşen bir toplumun aynasıdır.

Bu anlamda özgürlük ile emek ve gayret anlayışını birbirinden koparamayız.

Özgürlük; birbirimizin bireyselliğine karşılıklı olarak saygı duyuyorsak ve bireyselliklerimizin ötesinde toplum olarak birbirimize değer veriyorsak hakiki manasına kavuşur.

Tek başına mutlak bir özgürlük yoktur. Özgürlük, kuralcı ve sorumlu özgürlüktür.

Kuralların ilki sosyal refah ve dayanışma, sorumlulukların en büyüğü ise kişinin kendine ve içine doğduğu ulusa karşı bilincinde olduğu sorumluluğudur.

Dolayısıyla biz özgürlüğü bireysel, sosyal ve ulusal olarak üç boyutlu bir madalyon olarak anlıyoruz.

Özgürlüksüz otorite zorbalık, otoritesiz özgürlük ise başıboşluktur.

Biz özgürlük-otorite dengesini ulusun bütününün menfaatine olacak şeklinde düzenleyeceğiz.

Ulusa önce sonsuz özgürlük vaat edip sonrasında zulmedenlerden de özgürlüğü yozlaştıranlardan da olmayacağız.

Doğru dengeyi Atatürk çizgisinde Türk milliyetçiliğinin üçüncü seçenek pratiği gösterecektir.

Sosyal Adalet ve Üretim

Sosyal adalet modern bir devletin varlık sebeplerindendir.

Sosyal adalet ulus-devletin can damarıdır.

Bir ülkede sosyal adalet yoksa orada orman kanunları hâkimdir.

Bir ülkede sosyal adalet yoksa orada ulusun da özgürlüğün de anlamı kalmamıştır.

Sosyal adalet ulusun da özgürlüğün de çimentosudur.

Emeksiz ve üretimsiz sosyal adalet olmayacağı gibi, sınırsız kâr ve kişisel ihtirasların dizginlenemediği koşullarda da sosyal adalet olmaz.

Bireysel kazancın toplumun ve ulusun çıkarlarının aleyhine elde edilmesiyle sosyal adalet baltalanır.

Sömürüye yaslanan bireysel kazanç ve terfiinin toplum ahengi ile ulusun birliğini zedelediği açıktır.

Türkiye’de bugün en tepeden en aşağıya kadar bir sömürü düzeni var.

Sömürünün olduğu yerde sosyal adalet olmaz.

Asgari insanca çalışma koşullarının ısrarla temin edilmediği, üretilenin hakça paylaşılmadığı ve servetin adilce dağıtılmadığı bir düzende sosyal adalet süslü bir slogandan ibaret kalacaktır.

Uluslararası ve ulusal piyasaların, oligarkların, vatansız büyük kapitalistlerin boyunduruğunu kabul etmiyoruz.

Sosyal adaletin tesisi öncelikleri belirlemekten geçiyor.

Önce işsizlerin iş bulmalarına çalışacağız.

Önce işçileri, çalışanları, elleri nasırlı mavi yakaları, sırtı kamburlaşan beyaz yakaları, toprağa girmeden toprağı sürmek isteyen çiftçiyi, mahalle kültürünün yılmaz bekçisi küçük esnafı, günden güne eriyen orta direği, savunmasızları savunacağız.

Önce yatırım yapmak ve istihdam yaratmak için didinen ancak tekellerden, ahbap-çavuş ilişkisi eksikliğinden, ağır vergi yükünden ve bankalar diktasından bunalan küçük-orta üreticiyi savunacağız.

Önce emekli olduğu halde hala iki üç farklı işte çalışmak zorunda bırakılanların, ailesine onurlu bir hayat standardı vermek ve çocuklarına emeğinin meyvesini bırakmak için çırpınanların hakkını gözeteceğiz.

Mülkiyet edinme özgürlüğüne ve hakkına sonuna kadar inanıyoruz. İsteğimiz, mülkiyeti tabana yaymaktır.

Kâr etme özgürlüğüne ve hakkına sonuna kadar inanıyoruz. İsteğimiz, kârı tabana yaymak ve sosyalleştirmektir.

Önümüze “kaynak yok” yalanıyla gelenlere inat, biz kaynağı nereden bulacağımızı biliyoruz.

Türk ulusunu ve yalnızca Türk ulusunu öncelerseniz, kaynağı bulmak kolaylaşır.

Ahlâkı ve yalnızca ahlâkı öncelerseniz, kaynağı bulmak kolaylaşır.

Öz üretimi ve yalnızca öz üretimi öncelerseniz, kaynağı bulmak kolaylaşır.

Soygunculardan, talancılardan, vurgunculardan, kaçakçılardan, vatandaşın ekmeğine el uzatanlardan, hakkını yiyenlerden ve yolsuzlardan mutlaka ama mutlaka hesap soracağız.

Gerekirse birçok şeye Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün yaptığı gibi sıfırdan başlayacağız.

Gerekirse tırnaklarımızla kazıya kazıya, kan ter içinde kalarak ve dişimizi sıkarak ulusun zenginliğini yoktan var edeceğiz.

Ama yapacağız.

Türkiye’yi borsa simsarlarından, kan emici manipülatörlerden, uluslararası büyük endüstriyellerin vahşetinden, onların içerideki işbirlikçi asalaklarından, ulusun sırtından ve ulusun aleyhine zenginleşenlerden ve lobilerin tahakkümünden kurtaracağız. Türkiye yeniden sanayide, tarımda ve hayvancılıkta üretecek. AVM ’ler değil, fabrikalar,  laboratuvarlar, ileri teknoloji merkezleri inşa edeceğiz.

Eğer mevcut gidişat değişmezse, Türkiye’nin ufkunda bir sınıflar arası sosyal savaş belirecektir.

Böylesi bir savaşta ortada ne ulus kalır ne de özgürlük.

Sosyal barışı adaletle sağlayacağız.

Ezilenleri ezdirmeyeceğiz. Ezenlere ezdirtmeyeceğiz. En önemlisi, yeni ezen veya ezilenler yaratmayacağız.

Sosyal adaletin yerleşmesi için devletin demir yumruğunu kullanmak gerekirse kullanacağız.

Türkiye’yi yeniden üretim yoluna sevk edecek,  kendi üretim modelimizi dokuyacağız.

  1. TÜRKİYE’NİN MEVCUT DURUMU

1990’lı yılları koalisyon hükümetleri ile geçiren ülkemiz, istikrarlı bir devlet arayışıyla 2002 yılında hükümete getirdiği bugünkü hükümetin 18 yıllık iktidarı, ülkemizi ayakta ölen çınar ağacı gibi içini boşaltarak yok olma eşiğine getirmiştir.

Hükümet, temel dış politika ilkemiz olan “yurtta sulh cihanda sulh” ilkesini aşağılayarak terk etmiş ve attığı her adım Türkiye’yi biraz daha fazla yalnızlığa sürüklemiştir.

İktidarın, Müslüman komşularımızla iyi niyet, dostluk ve güvene dayanan ilişkilerimizi sürdürmeyi terk edip mezhepçi yaklaşımları benimsemesiyle, hem ilişkilerimiz hem de bölgesel istikrar bozulmuştur. Ayaklananları mevcut hükümetin de desteklediği bu ülkeler kaosa sürüklenmiş, yabancı ordular tarafından işgal edilmiş, zenginlikleri, kültürel ve tarihi varlıkları yağmalanmış ve milyonlarca insan ülkelerini terk edip başka ülkelere kaçmak zorunda kalmıştır. Bunun sonucunda, ülkemiz için büyük bir demografik tehdit olan 8 milyona yakın insan Türkiye’ye akmış ve Türk Milleti üzerinde 10 milyarlarca Dolarlık yük oluşmasına yol açmıştır. Demografik ve ekonomik tehdit apaçık ortada iken, hükümet,  koruma altındaki insanların vatanlarına dönebilmesi yolunda adım atmadığı gibi bilerek ve isteyerek ülkedeki demografik yapının değişmesi için elinden geleni yapmıştır, yapmaya devam etmektedir.

İrtikap, kokuşma, kamu mallarını şahsi amaçlarla kullanma, otoriterleşme, lüks ve gösterişe düşkünlük, müsrif bir hayat tarzı ve en yukarıdan en küçük birime kadar yolsuzluk sıradanlaşmış önlemek için çaba bir yana, Cumhurbaşkanının bizatihi kendisi şantajlara boyun eğen ulusal güvenlik sorunu haline gelmiştir. Devletin kurumsal yapısı tümüyle yok edilmiş, liyakat sahibi devlet görevlilerini işbaşına getirmek yerine, en büyük özelliği emredileni yerine getirmek olan vasıfsız bir kitle devlet kadrolarını işgal etmiştir. Lise diploması bile sahte olan bir güreşçi en önemli itibar kurumu olması gereken bir kamu bankasına yönetim kurulu üyesi olarak tayin edilmiş ve kredi komitesi üyesi yapılmıştır.

Cumhuriyetimizin kuruluşundan itibaren 100 yıl boyunca inşa etmeye çalıştığımız demokratik gelenekler yok edilerek tek adam rejimine dayanan keyfi bir yönetime dönüşen ucube sistem, geçtiğimiz üç yıl içinde baştan beri öngörülen tüm zararları apaçık ortaya çıkmasına rağmen devam etmektedir.

2008’den beri ekonomik büyüme bir yana 12 yılda % 15’den fazla net olarak küçülen ekonominin ortaya çıkardığı işsizlik ve koruma altındakilerin yarattığı milyarlarca Dolarlık hasarın yanında, koruma altındaki yabancıların kaçak ve kayıtsız çalışmalarının da etkisiyle, işsizlik oranı % 15’lere, genç işsizler ise ülke tarihinin en yüksek oranına yükselmiştir. Kaçak ve kayıt dışı çalışanlardan kaynaklanan milyarlarca Dolarlık vergi ve sigorta zayiatı yanında, vergi mükellefi olmaksızın işyeri sahibi olan sığınmacıların yarattığı haksız rekabeti hesap etmek mümkün bile olamamaktadır. Geçim derdinden intihar edenlerin, kendini yakanların, iflasların haberleri artık ilgi bile çekmemektedir.

Âleni ihbarlar ve suç duyuruları dikkate alınmamakta, en üst devlet görevlilerine ilişkin irtikap iddiaları dış basında çarşaf çarşaf yer alıp alay konusu edilirken, bu durumun ülke içinde öğrenilmemesi için medyanın her türüne sansür getirilmekte, devletin en üst görevlileri hakkındaki uyuşturucu iddialarına kayıtsız kalınmakta, soruşturma başlatmaya teşebbüs eden Savcıların başına gelmeyen kalmamaktadır.

Siyasal iktidarın ülkeyi getirdiği yer; ekonomik ışıltısı sönmüş, kendine ve birbirine güvenmeyen insanların yaşadığı, devlete ve tüm kamu kuruluşlarına güvenin en alt düzeye indiği, yetişmiş insanlarının ve birikmiş sermayesinin ülkeden kaçmak için fırsat kolladığı, krizden krize sürüklenen istikrarsız,  önemsiz ve sorunlarını çözmekten, tabi afetlerle baş etmekten aciz bir seviyedir.

Ülkenin içinde bulunduğu çok boyutlu krizi;

Devlet Krizi,

Milli Birlik Krizi,

Ekonomik Kriz,

Sığınmacılar ve Kaçaklar Krizi,

olarak sınıflandırmak mümkündür.

Özetle, dünya yeniden oluşturduğu ittifaklarla yeni jeopolitik rekabete hazırlanırken, yapay zekâ ve otonom teknolojiler hızla geliştirilirken, sanayide endüstri 4.0, iletişimde 5G aşılıp yeni hedefler belirlenirken, ülkemiz; iktidarın yaşanan krizleri çözmekteki başarısızlığı ve beceriksizliği, hatta umursamazlığı ile varlık savaşı verir hale gelmiştir.

Devlet Krizi

2002-2016 arasında devletin; emniyet, adalet, milli savunma, dış işleri, iç işleri ve diğer önemli kadrolarının FETÖ’ye teslim edilmesi suretiyle demokratik sistemin temeli olan kuvvetler ayrılığı ve parlamenter sistem yok edilip, yetkiler şahsa, tek adam ve ailesine devredilmiş ve tüm sorunlar çözülemez olmuştur.

Milli Birlik Krizi

Cumhuriyetin ilanından beri kıvançta, tasada, sevinçte ve ülkemize yönelen tehditlere karşı her zaman birlik ve beraberlik içinde olan milletimiz, fay hatlarına bölünmek için, oynanan tüm oyunları bozmuş, birlik ve beraberlik içinde kalmayı başarmıştı. Şimdi ise, tek adam olma hırsının körüklediği toplumu bölerek, düşmanlaştırarak, gerilimle yönetme stratejisinin sonucu toplum birbirine düşmanlaştırılarak kamplara ayrılmıştır. İç barışın tehdit altında olması sonucunda iyi eğitim görmüş insanlarımız ve bin bir güçlükle biriktirilebilmiş sermaye yurtdışına kaçmak için fırsat arar hale gelmiştir.

Ekonomik Kriz

Sürdürülen sistemli yolsuzluk ve talan, düşük kur ve sıcak para ile dış borca dayalı tüketim ekonomisi ülkeyi IMF’ye el açmaktan çok daha kötü bir manda rejimi olan Duyun-u Umumiye’nin eşiğine getirmiştir. İktidar ve yandaş sermaye grupları Türkiye’yi bir iç sömürge olarak görmekte, üretimden koparılan Türk insanı çalışma ahlâkından uzaklaştırılmaktadır.

Sığınmacılar ve Kaçaklar Krizi

Türkiye, dünyanın en fazla sığınmacısının yaşadığı ülke olarak, bunun ekonomik ağırlığı yanında demografik yapısını ve Türk kimliğini kaybetmektedir. Türk kentleri örtülü bir istila ile karşı karşıyadır ve kalışları 10 yıla yaklaşmış, sığınmacıların nüfus artışının tabi nüfus artışından 5 kat fazla olduğu dikkate alındığında 25 yıl sonraki nüfus dengesi sığınmacıların lehine Türk Milletinin aleyhine bozulacaktır. Ülkemiz hızla bir iç savaşa sürüklenmektedir.

Çok boyutlu kriz sarmalındaki Türkiye’de iktidar, sorunları doğru teşhis edip, çözüm yolları aramak bir yana, sorunları bilerek ve isteyerek derinleştirirken, mevcut muhalefet partilerinin bazıları sorunları görmezden gelmeyi tercih etmekte, kimisi sorunları küçüksemekte veya romantik hülyalar içinde hümanizm edebiyatı ile kendini avutmakta, sorunu doğru bir şekilde ortaya koyup milli bir çözüm üretmekten kaçınmaktadır.

Bu krizler sarmalından, ancak Cumhuriyetimizin kuruluş değerleri ve heyecanını esas alan çözüm önerileri ile çıkmak mümkündür.

Bu krizler sarmalını, akıl ve bilimi esas alan bir strateji ile vatanına ve milletine âşık, başarıya adanmış bir kadro ile kırmak mümkün olur.

Bu krizler sarmalını ancak, milletine inanan ehliyet sahibi politik ve bürokratik kadroların cesur ve kararlı adımları ile aşmak mümkün olur.

Bu krizler sarmalını çözmek,  egemenliğin kayıtsız şartsız Türk Milletinde olması ve millet iradesinin TBMM’de tecelli etmesi ile mümkün olur.

Hasılı bu krizler sarmalından çıkmak, ittifakını yalnız Yüce Türk Milleti ile yapmış bir partinin iktidara gelmesi ile, Türk Milletinin yeni zaferlere ulaşmasını sağlayacak Zafer Partisi ile mümkün olur.

  1. TEMEL DEĞERLERİMİZ VE İLKELERİMİZ
  2. TEMEL DEĞERLERİMİZ

Gücünü eşsiz, emsalsiz ve şanlı Türk tarihinden alan Zafer Partisi, insanlığını vatan sevgisinden, çalışma şevk ve heyecanını milletine ve milletinin değerlerine duyduğu sadakatten almıştır. Milletine olan sevgisini Atatürk çizgisinde Türk Milliyetçiliği olarak adlandırmış ve Milliyetçiliğini siyasal faaliyetlerinde Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsız, hukuka bağlı, güçlü bir devlet haline getirilmesi ve milletinin refah içinde yaşaması ülküsünün politik ifadesi olarak tanımlamaktadır.

Ortak aklı ortaya çıkarma, şeffaflık, özgür düşünce, düşündüğünü çekinmeden ifade etme, yaşam boyu öğrenme, sürekli gelişme, dürüstlük, samimiyet, sorumluluk, devlete sadakat ve millete merhamet sevgi ve insana hürmet vazgeçemeyeceğimiz temel değerlerimizdir.

  1. İLKELERİMİZ

Zafer Partisi hukuka bağlı bir devlet, iktisadi refah içinde bir millet oluşturulabilmesi için BİLİM-BİRLİK-BARIŞ’ı odak alan şu ilkelerin gerekli olduğuna inanmaktadır:

Devletin Bütünlüğü, Üniter Yapısı, Merkezi ve Yerel Yönetimler 

Türkiye Cumhuriyeti, devletin bağımsızlığı, bütünlüğü ve üniter yapısı çerçevesinde merkezi ve yerel idareler tarafından yönetilir. Yerel İdareler yetki genişliği ilkesine göre yetki sahibi olurlar. Devletin kurumsal yapısı çağın gereklerine uygun olarak teçhiz edilir, kurumların etkin olması ve güçlü hizmet vermesi için gerekli yasal ve ekonomik düzenlemeler ve iyileştirmeler yapılır.

Hukuk’un Üstünlüğü ve Evrensel Demokratik Değerlere Bağlılık

Devlet, anayasadan başlayan ve millet iradesinin yegâne tecelligâhı olan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin iradesini ortaya koyduğu tüm düzenlemelerle birlikte hukuka bağlıdır. Hukukun üstünlüğünden ve evrensel demokratik değerlerden taviz verilemez.

Parlamenter Hükümet Sistemi, Siyasal Katılma ve Temsil

Türkiye Cumhuriyeti Parlamenter Hükümet Sistemi’ne uygun olarak yönetilir. Güçlü bir kuvvetler ayrılığı esastır. Meclisin etkin denetimi, siyasal katılma kanallarının tümüyle açık hale getirilmesi, çoğulcu bir yönetişim anlayışı, uzlaşma kültürünün geliştirilmesi, özgürlükçü bir anayasa yazılması ve toplumsal katmanların Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde temsiline imkân verecek bir seçim kanunu ile demokratik yapılanmada örgütlenecek bir siyasal partiler yasası önceliklerimiz arasındadır. Sivil toplum ve meslek kuruluşlarının Sosyal Konseyler üzerinden siyasi ve idari karar alma süreçlerine etkin bir şekilde katılması esastır.

Temel Özgürlükler ve Hayat Tarzlarına Saygı

Devletin yapılanması vatandaşlarının müreffeh, sağlıklı ve onurlu bir hayat sürmelerini önceleyen temel özgürlükler üzerine inşa edilir. Bu özgürlükler din ve vicdan hürriyetleri, fikir hürriyetleri ve teşebbüs etme hürriyetleridir. Hiç kimse seçtiği hayat tarzı nedeniyle ayrıma tabi tutulamaz ve özel hayata dokunulamaz. Her türlü tercihe saygı duymak esastır. Kanunlarda suç olarak tanımlanan eylemlerin dışında hiç kimse ihsasen bile olsa suçlanamaz.

Cumhuriyetin Kuruluş Değerlerine Bağlılık, Birlik ve Bütünlük

Devletin organları ve tüzel kişiliği Cumhuriyetin kuruluşunda ortaya konan değerlere ve Atatürk ilkelerine bağlıdır. Atatürk, milletimizin ortak değerlerinden biridir. Devlet; toplumsal birlik ve bütünlük tabanını genişletici, vatandaşların bir arada yaşama duygularını çoğaltacak faaliyetleri destekler, tasada ve sevinçte ortaklık zemini artırır.

Devletin Kurumsal Yapısı ve Kamu Yararını Gerçekleştirme

Türkiye Cumhuriyeti; laik ve sosyal bir hukuk devletidir. Laiklik dinsizlik olarak yorumlanamaz, laiklik din ile devlet işlerinin birbirinden ayrılmasını temin eden dünyevi iktidarın oluştuğu hukukun temel kaynağının akıl olması anlamına gelir. Çağın doğurduğu ihtiyaçlar ve toplumsal gereklilikler her türlü devlet faaliyetinin esasını oluşturur. Devlet yalnızca kamu yararını gerçekleştirmek üzere faaliyette bulunur.

Milli Kimliğimiz, Ortak Değerlerimiz

Türk Milletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk Milletinin parçasıdır. Başta cinsel ayrımcılık olmak üzere alt sosyal gruplar, etnik köken, inanç ve mezhepler, siyasal görüşler gibi kavramlar üzerinden ayrıştırma yapılamaz. Türkçe, büyük ve şanlı tarihimiz, zengin kültürümüz, İslamiyet ve vatan sevgisi milletimizin ortak paydalarıdır. Devlet bu değerlerin tam ve doğru anlaşılabilmesi için gerekli faaliyetleri yerine getirir ve bu değerlerin korunması için her türlü tedbiri alır. Partimiz, modern millî devletin demokrasi ile güçleneceğine inancını en yüksek düzeyde tutarak ortak değerlerimizin siyasete malzeme yapılmasına ve araçsallaştırılmasına asla müsaade etmeyecektir.

Milletler camiasının onurlu bir üyesi Türkiye ve Dünya Türklüğü

Türkiye dünya devletler topluluğunun şerefli bir üyesidir. Türkiye aynı zamanda Asya’da Çin’in derinliklerinden Orta Avrupa’da Macaristan’a kadar uzanan büyük Türk siyasi ve kültür dünyasının öncü gücü ve seçkin bir üyesidir. Türk dünyası ile kültürel, ekonomik ve siyasal bütünleşme projelerine ve kurumsal yapılanmalarına öncelik verilir.  Zafer Partisi’nin liderliğinde Türkiye, çağdaş uygarlığa ulaşmanın ve aşmanın mücadelesini verecektir.

Eğitim, Üretim ve Ekonomik Yapılanmalar

İlgili bölümde detaylıca açıklandığı üzere eğitim; evrensel değerlerde, standart kalitede, yaratıcılığı önceleyen ve milletimizin ihtiyaçlarına göre yeniden planlanır. Mesleki ve Teknik Eğitim ile sanat, spor ve bilim ağırlıklı bir temel eğitim yapılanması oluşturulur. Eğitim dili Türkçedir. Yabancı dil öğretimi eğitimin bir parçasını oluşturur. Ülke ekonomisi, ülke içinde üretim ve verimlilik esaslı olarak yeniden yapılandırılır. Ekonomik ölçekler hedef pazarları da dikkate alarak yeniden tanımlanır. Kısa ve uzun vadeli hedefler, bölgesel öncelikler dikkate alınarak belirlenir. Bölgeler arası gelişmişlik farklarının ortadan kaldırılabilmesi ve sanayinin ülkenin tümüne yayılması için gerekli tedbirler alınır. Yük taşımacılığında demiryoluna öncelik verilir. Ekonomik ve Sosyal Planlama esastır.

Fırsat Eşitliği ve Rekabetin Korunması

Türkiye Cumhuriyetini oluşturan her vatandaş eğitime, adalete, fırsatlara ve hak aramaya erişimde eşit işlem görür, ayrıcalıklı bir sınıf, zümre, toplum parçası veya grup oluşturulamaz. Ekonomik faaliyetlerde rekabetçi bir işleyişin sürdürülmesi esastır. Devlet rekabetin korunmasını özenle düzenler ve takip eder.

  1. GENÇLİK GELECEKTİR

Türk gençliği kendisini anayurdunda ezilmiş, dışlanmış, ihmal edilmiş ve geleceği çalınmış hissetmektedir. Gençliğin önemli bir bölümü yaşamını Türkiye dışında geçirmek ister noktaya gelmiştir.

Zafer Partisi, Türk gençliğini anayurdunda kiracı olmak durumundan çıkaracaktır.

Zafer Partisi olarak gençliğe sesleniyor ve söz veriyoruz.

Gençlerin fikirlerini dikkate alan, onları hayata geçirecek mekanizmaları kuracağımıza söz veriyoruz.

Düşünce özgürlüğünü, demokrasiyi, şeffaf ve hesap verilebilirliği olan bir Türkiye’yi sizinle beraber yeniden inşa edeceğimize söz veriyoruz.

Siyasallaşmış ve ayrılmış bir toplum yapısından, öngörüsü olan ve insanların birbirine saygı duyduğu bir topluma dönüştüreceğimize söz veriyoruz.

Gençlerimizin düzenli bir iş, iyi bir maaş alabildiği ve tatil yapmanın lüks olarak algılanmadığı bir Türkiye’yi onlara sunacağımıza söz veriyoruz. Gençlerimizin gelecekteki iş, aş ve güvenlik kaygılarına son vereceğimize söz veriyoruz.

Gençliğimize saygı gördükleri ve karar alma süreçlerine katılabildikleri bir gelecek için söz veriyoruz. Bu ülkenin bir parçası olduğunu biliyor ve onları önemsiyoruz.

Türkiye’yi onlar için fırsat eşitliğin olduğu bir ülke yapacağımıza söz veriyoruz.

Gençlerimizin güçlü sosyal sermayelerini kullanabilecekleri ve liyakatin ön planda olduğu bir Türkiye’yi vadediyoruz.

Zafer Partisi, gençlerimizin teknolojik gelişmelerden (özellikle internet) en ucuz bazı şartlarda bedava şekilde faydalanmasını sağlayacağına söz veriyor.

Gençlerimize kamudaki israfı (saray, bina, taşıt vb.) ortadan kaldıracağımıza söz veriyoruz. Bu kaynakları gençlerimizin geleceği için kullanılacağımıza söz veriyoruz.

Gençlerimize ülkemizdeki sığınmacıların değil, Türk vatandaşlarının tamamen karşılıksız öğrenim kredisi aldığı bir gelecek için söz veriyoruz. Bu yüzden öğrenim kredi borçlarının tamamını sıfırlayacağımıza söz veriyoruz.

  1. PARTİ POLİTİKALARIMIZ
  2. DEVLETİN YENİDEN YAPILANDIRILMASI

Devlet, kuruluş değerlerinden uzaklaştırıldığı gibi, kurumsal yapısı tamamen tahrip edilmiş, devlet omurgasını oluşturan merkez teşkilatındaki bakanlıkların tüzel kişiliklerine son verilmiştir. Son anayasa değişikliği ile tek kişiden oluşan icra makamı atamalar yoluyla yargıya ve kararnameler ve talimatlar yoluyla da yasamaya hâkim olmuştur. Parlamento’nun siyasal sistem içinde hiçbir değeri kalmamış, Cumhurbaşkanı tek başına ülkenin hem yasama işlerini hem de yürütme işlerini yerine getirir hale gelmiş, kuvvetler ayrılığı çok belirgin değilken tümüyle ortadan kaldırılmıştır. Yasamanın yürütme üzerindeki denetleme görevi yok edilmiştir. Montesquieu’den beri, modern anayasal yapılanmalarda kuvvetler ayrılığının olmadığı yerde demokrasiden bahsedilemez anlayışı tartışmasız kabul edilerek hayata geçirilmişken, mevcut hali ile ülkemizde bir demokrasiden bahsetmek imkânsız hale gelmiştir. Vergisini ödeyen vatandaşın ödediği verginin nereye harcandığını sorması imkânsız hale gelmiştir. Yargı tümü ile bağımlı, yargı talimat bekler, tıkanmış hukuk aracılığı ile hak arama imkânsız hale gelmiştir.

Basın üzerinde kurulan muazzam baskı ile sansürden geçmeyen haberler yayınlanamaz hale gelmiş, gazetelerin başlıkları Cumhurbaşkanı veya İletişim Başkanlığı tarafından atılmaya başlanmıştır. Yasanın amir hükümlerine rağmen, devlet kurumları TBMM üyelerinin bilgi ve belge taleplerini bile, özel iş ve işlem gerekçesiyle karşılamamaktadır. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ile getirilen saray rejiminin bir diğer arızası da parlamento çoğunluğu ile yürütmenin başı olan Cumhurbaşkanının, ayrı siyasal partilerden teşekkül etmesi durumunda siyasal sistemin tamamen tıkanma ve ülkenin yönetilemez hale gelmesi riskidir.

Bu sorunların çözülmesi için;

– Özgürlüklerin genişlemesini öne alan temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasını önleyen hükümleri ortadan kaldıracak çağdaş bir anayasa yapılacaktır.

– Devletin merkezi ve yerel idarelerinin bütünlük içinde çalışmasını temin edecek tedbirler alınacaktır.

– Kuvvetler ayrılığının tam olarak tesis edilebilmesini teminen denge ve denetim mekanizmaları güçlendirilecek, TBMM’nin ülke yönetiminde daha fazla etkili olması için başta Büyükelçilerin, Hâkim ve Savcıların, Valilerin, Genelkurmay Başkanının, TRT Genel Müdürünün, Üst Kurul Üyelerinin tayinleri,  Ulusal Güvenlik Konuları ve Uluslararası Anlaşmaların İmzalanması süreçlerinde Meclis Komisyonları etkin hale getirilecek ve bu konulardaki Komisyonlar,  Mecliste bulunan siyasal partilerden eşit üye verilmesi suretiyle oluşturulacaktır. Meclis komisyonu tarafından uygun bulunmayan herhangi bir atama konusunda yürütmenin yetkisi olmayacaktır.

– Tüzel kişiliğe sahip bakanlıklar yeniden tesis edilecek, kapatılan kurumlar (örneğin Hıfzıssıhha Enstitüsü gibi) yeniden açılacak Devlet Planlama Teşkilatı yeniden kurulacaktır.

– Yeni bir siyasal partiler kanunu ile siyasal katılma kanalları genişletilecek, yeni bir seçim kanunu ile de seçimde adaleti temsil edecek ve seçmen oylarının bir tekinin bile zayi olmaksızın mecliste temsil edilmesi için gerekli değişiklikler yapılarak temsilde adalet ve yönetimde istikrara önem verilecektir.

– Kamu yönetimin tam bir uyum ve eşgüdüm içinde çalışması için gerekli tedbirler alınacak, bürokrasi azaltılarak devlet hizmetlerine internet üzerinden kolayca erişilebilmesi için gerekli tüm tedbirler alınacaktır.

Kamu yönetiminde liyakat esasını sağlamak üzere objektif sınav sistemleri geliştirilmesine ağırlık verilecek, mesleğin gerektirdiği fiziksel özelliklerin varlığını tespit için sağlık kurulları görev yapacaktır. Sözlü ile kamu personeli alımı yapılmayacaktır.

  1. ADALET POLİTİKAMIZ

Temel Amaç Yargı Bağımsızlığıdır

Adaletin hızlı, tarafsız, siyasal ve ideolojik etkilerden ari ve adil yürümesi ve adalete makul maliyetle erişilmesi temel amaç olarak belirlenecek, yargının mali bağımsızlığının sağlanabilmesi için muhakeme ve dava harçlarının bir araya gelmesi ile oluşturulacak ve hesapları Sayıştay denetimine ve bütçeleri TBMM’nin onayına tabi, yönetimi Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından kendi üyeleri arasından seçilen bir Yönetim Komitesi tarafından yönetilecek, Adalet Fonu kurulacaktır.

Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu

40 yaşını aşmış Yüksek Mahkemelerin Üyeleri arasından TBMM’de sandalye sahibi olan siyasi partilerin eşit sayılardaki üyelerle temsil edildiği Adalet Komisyonu tarafından salt çoğunlukla seçilen 21 asil 21 yedek üyeden teşekkül edecektir. Adalet Komisyonunda seçilen üyelerin TBMM Genel Kurul’unda 3/5 çoğunlukla onaylanması şarttır. Hâkimler ve Savcılar Kurulu, Meclis kararının TBMM Başkanı tarafından yayınlanması ile kurulmuş olur. Meclis tarafından onaylanan seçimlerin yayınlanması engellenemez ve geciktirilemez. Hâkimler ve Savcılar Kurulu 15 yıl görev yapmak üzere seçilir ve en geç 65 yaşında süresini doldurmamış olsa bile görevi sona erer.

Anayasa Mahkemesi

Anayasa Mahkemesi Yargıçları; en fazla 7 üyesi 40 yaşını aşmış en iyi sicile sahip Yüksek Yargı Organlarının Üyeleri, en fazla 4 üyesi, Üniversitelerin Hukuk Eğitimi veren Fakültelerinin Kıdemli Öğretim Üyeleri arasından seçilen 11 asil 11 yedek üyeden oluşacaktır. Anayasa Mahkemesi üyesi adayı olmak için Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına başvurmak yeterlidir. Anayasa Mahkemesi üyeleri TBMM’de sandalye sahibi olan siyasi partilerin eşit sayılarda üyelerle temsil edildiği Adalet Komisyonu tarafından salt çoğunlukla seçilecek bu seçim TBMM Genel Kurulu’nun 3/5 çoğunluğu ile onaylanacaktır. TBMM’nin onaylama kararı TBMM Başkanı tarafından yayınlanmasıyla yürürlüğe girecektir. Anayasa Mahkemesinin görevi; Meclis tarafından kabul edilen yasaların anayasaya uygunluğunu denetlemek ve Yüce Divan sıfatı ile gerekli yargılamaları yapmaktır. Anayasa mahkemesi üyelerinin statüleri, Kanunla düzenlenecek ve maaş ve özlük hakları Adalet Fonu’ndan karşılanacaktır. Anayasa Mahkemesi Üyeleri 65 yaşına kadar görev yapacak ve Anayasa Mahkemesi ile Diğer Yüksek Yargı organları arasında hiyerarşik bir bağ olmayacaktır.

Diğer Yüksek Yargı Organları

Danıştay, Yargıtay, Bölge İdare ve Bölge Adliye Mahkemeleri yüksek yargı organlarıdır. Görev ve yetkileri kanunla düzenlenecektir.  Danıştay; İdare Mahkemeleri, Vergi Mahkemeleri ve Bölge İdare Mahkemelerinin temyiz yeri, Yargıtay; Adli Mahkemelerin ve Bölge Adalet (İstinaf) Mahkemelerinin temyiz yeridir. Danıştay ve Yargıtay’ın son derece mahkemeleri olarak Kararları kesin olacaktır. Danıştay son derece mahkemesi olmasının yanında yürütme tarafından kabul edilen tüzük ve kanun teklifleri ile imtiyaz sözleşmeleri hakkında görüş verecek, Yargıtay ve Danıştay üyeleri ile Bölge İdare ve Bölge Adliye Mahkemelerinin hâkim ve savcıları meslekteki kıdem ve başarıları göz önünde bulundurularak Hâkim ve Savcılar Kurulu tarafından seçilecektir.

Adaletin Bütünlüğü, Hızlı, Tarafsız ve Bağımsız İşlemesi

Adaletin hızlı işlemesi için mahkemelerin nüfus/dava kriterlerine uygun donanım ve insan kaynağına sahip olması esastır. Her Hâkimin yıl boyunca bakacağı dosya sınırlandırılacak, davaların hızlı görülmesini temin etmek üzere ihtisas mahkemeleri açılması ve hâkim/dava sayısı kriteri getirilmesi esas olacaktır. Gecikmiş adalet, adalet değildir. Hiçbir güç ihsasen bile olsa mahkemelere emir veremez, işleyişini yönlendirecek açıklamalar yapamaz, hâkimler ihsası reyde bulunamaz.

Hukuka erişim ve hukukun kalitesinde uygulanacak standartlar Avrupa Topluluğu genel kriterlerine uygun olacaktır. Adalet bütündür, adaletin tesisi devletin anayasa ve kanunlarından alınan güçle ve onun icra gücü aracılığı ile tesis edilir. Adaletin memleketin temeli olduğu her şekilde hissettirilecektir.

  1. ZAFER PARTİSİ’NİN GÖÇÜ DURDURMA ve GERİ ÇEVİRME PROJESİ “ANADOLU KALESİ “

Türk Milletinin karşı karşıya olduğu ve varlığını, birliğini, geleceğini tehdit eden en büyük sorun ülkemize karşı emperyalizm tarafından bilinçli bir silah olarak kullanılan stratejik göç mühendisliği ile ülkemizin demografik yapısının değiştirilmesidir. Ülkemizin demografik yapısı, Suriye, Afganistan, Pakistan, Bangladeş, Irak, İran ve siyah Afrika başta olmak üzere dünyanın değişik yerlerinden gelen ve 2021 itibarı ile 8 milyona ulaşarak ülke nüfusunun yüzde 10’una ulaşan bir oran ile değişmektedir. Amaç, Türkiye’yi Türk ülkesi olmaktan çıkarmaktır. Yabancıların, özellikle de Suriyelilerin nüfus üstünlüğünü ele geçirdikleri yerlerden başlayarak önümüzdeki yıllarda çıkarılacak bir iç savaş sonrasında Türkiye’den sözde “kürdistan” koparma hedefi gerçekleştirilmeye çalışılmaktadır.

Öte yandan Suriyeli göçü Türk ekonomisini 2020 sonuna kadar 80 milyar Dolar harcama yapmaya zorlamıştır. Türkiye’nin Suriyeli göçünün oluşturduğu yükün devam etmesi durumunda ekonomik krizi aşması mümkün değildir. Suriyeli ve diğerlerinin göçünün Türkiye’de kalıcı olması durumunda Türk insanının işsizlik sorunu daha da derinleşecektir. Türk çocukları, Suriyeli ve diğerlerinin eğitim sistemine uyum sorunlarından dolayı eğitim kalitesinin düşmesi sorunu ile karşı karşıya kalacaklardır. Hastanelerdeki Suriyeli ve diğerlerinin yoğunluğundan dolayı Türk vatandaşları sağlık hizmetlerinden daha geç, daha az ve daha kalitesiz istifade edeceklerdir. Üstelik, Suriyeliler ve Afganlar ülkemize Türkiye’de uzun mücadeleler sonucunda kaybolmuş hastalıkları yeniden getirmişlerdir. Suriyeli ve Afgan mafyasının güçlenmesi neticesinde Türk gençliği yoğun bir uyuşturucu saldırısı ile karşı karşıya kalmıştır. Türkiye, özellikler Suriyeliler arasından kolaylıkla eleman devşirilmesi sonucunda Arap istihbarat servislerinin arka bahçesi olmuştur. İslam’ın en büyük düşmanı olan cihatçı selefilik Türkiye’de yayılmaktadır. Türkiye’den toprak talep eden Arap milliyetçisi örgütler kurulmaya başlanmıştır.

Ayrıca, küresel ısınmanın artması ile birlikte Asya’da kuraklığın artması neticesinde önümüzdeki on yıllarda dünya yeni ve daha büyük kitlesel göç dalgaları ile karşı karşıya kalacaktır. Bu göç dalgasının yöneleceği temel istikametlerden birisi Türkiye’dir. Özetle, Suriyeliler başta olmak üzere bütün sığınmacı ve kaçakları ülkelerine büyük bir hızla yollamadığımız ve yeni göçleri en sert önlemleri uygulamaya sokarak engellemediğimiz takdirde, ülkemiz geleceğini yitirecektir.

Zafer Partisi, sevgili ve aziz ülkemizi bir iç savaşa sürükleyerek parçalama projesi olan stratejik göç mühendisliğinin kalıcı olmasına izin vermeyecektir. Zafer Partisi, bu konuda Türk Milletine ihanet eden, susan, “evet-ama” şeklinde milli omurgası olmayan politikalar ile Türk halkına yalan söyleyen partilerden farklı olarak Türk Milleti’nin VAR OLMA İRADESİNİN TEK VE GERÇEK temsilcisidir. Zafer Partisi, Suriyelileri Suriye’ye, Afganları Afganistan’a ve diğerlerini yollama konusunda kesin kararlıdır. Bu konuda Zafer Partisi’nin plan, proje ve kadroları hazırdır.

Zafer Partisi, Türkiye’de yaşayan 8 milyon sığınmacının ülkelerine geri dönüşü ve önümüzdeki yıllarda yeni göç dalgalarının ülke sınırlarımızı aşmasını engellemek amacı ile ANADOLU KALESİ ismini verdiği projeyi yürürlüğe sokacaktır. ANADOLU KALESİ projesinin önceliği, 5.3 milyon ile en büyük bölümünü oluşturan Suriyeli sığınmacıların ülkelerine dönmeleri ve yeni göçlerin durdurulmasıdır.

ANADOLU KALESİ çerçevesinde “Geçici Koruma Altındaki (GKA) Suriyelilerin Vatanlarına Geri Dönüş Planı ve Stratejileri” hazırlanmıştır.  Belge hazırlanırken iç hukukumuz ve uluslararası hukuk dikkate alınmıştır. Türkiye’de bulunan sığınmacı ve kaçakların güvenli geri dönüşlerine yönelik iş ve işlemler bütüncül bir insan hakları yaklaşımı temelinde planlanmıştır.

Belge çalışmaları kapsamında, ilk olarak “Onurlu ve Güvenli Geri Dönüş”, “Geri Dönüşe Yönelik Uluslar Arası ve Toplumsal Bilgilendirme”, “İşgücü Piyasası”, “Sosyal Destek (sosyal hizmet ve yardımlar)” ve “Eğitim” konuları olmak üzere 5 tematik alan belirlenmiştir. Her tematik alan için ayrı ayrı olmak üzere Türkiye’nin mevcut durumu, uluslararası örnekler ile yasal ve kuramsal çerçeve kapsamındaGeçici Koruma Altındaki Suriyelilerin Vatanlarına Geri Dönüş Planı ve Stratejileri” ve buna bağlı alt hedefleri oluşturulmuştur.

Bu kapsamda geçici koruma altındaki Suriyelilerin vatanlarına geri dönüşleri için 3 aşamalı bir “Geri Dönüş Planı ve Stratejisi” öngörülmektedir. Bahse konu bu plan ve stratejilerin bazıları GKA Suriyelilerin ülkelerine veya üçüncü ülkeye gitmeden uygulanması sağlanacak, bazıları ile hem BM başta olmak üzere uluslararası toplum tarafından sağlanan, hem de ülkemiz tarafından planlanan, icra edilen ve kontrol edilen projeler ile ülkelerinde hayata geçirilecektir.

Zafer Partisi, Geçici Koruma Altındaki ya da kayıtsız durumdaki Suriyelilerin, vatanlarına geri dönüş öncesinde yapılması gerekenler konusunda aşağıda sayılan adımları atacaktır.

  1. “Açık Kapı Politikası” uygulamasına son verilecek ve sınır güvenliği en etkin ve sert şekilde uygulanacaktır.
  2. Ülkemizde geçici koruma altında bulunan Suriyelilerin yurt dışı edilerek vatanlarına geri dönmeleri için Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılacaktır.
  3. Geri dönüş süreci için Göç İdaresi Genel Müdürlüğü (GİGM) koordinasyonu altında süreç paydaşı olabilecek Kamu Kurum ve Kuruluşları (MSB/TSK, MİT, İçişleri Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, MEB, Belediyeler vb.) saptanarak geri dönüş sürecinde görev ve sorumluluklar bu konudaki Yönetmelik çerçevesinde belirlenecektir.
  4. Ülkemizde herhangi bir kaydı olmayan Suriyeliler için aşağıdaki işlemleri içeren “Kaçak Prosedürü” hazırlanacaktır;
  5. Kampa alınan kaçaklar için gerekli güvenlik süreci başlatılacaktır,
  6. Güvenlik sürecinin tamamlanması sonrasında yurtdışı edilmelerinde sakınca görülmeyenler için gerekli süreç hazırlanacak,
  7. Güvenlik sürecinde yurtdışı edilmelerinde sakınca görülenler cezai yaptırımlar uygulandıktan sonra ilgili süreç uyarınca yurt dışı edilecektir.
  8. Suriyelilerin vatanlarına dönüş sürecinin başlatılacağına ilişkin duyurular yapılacak ve Suriyeli sığınmacıların geri dönüş süreci için neler yapmaları gerektiği (Başvuruların alınması vb.) kamu spotu gibi uygulamalarla açıklanacaktır.
  9. Belediyelere bizzat yapılacak başvurular; merkezi olarak izlenebilmesi ve ayrıca doğru zamanlı aksiyon alınabilmesi amacıyla GİGM tarafından da izlenebilir olacaktır.
  10. Belediyelerde yapılması beklenen geri dönüş başvuru işlemleri ve sonrasında başlayacak yolculuk işlemleri için yapılması gerekenlerin tarif edildiği bir süreç çalışması yapılmalı ve Belediyelerde bu işler için görevlendirilecek personele gerekli eğitimlerin verilmesi sağlanacaktır.
  11. Türkiye’ye göç etmeyi düşünen/düşündürülen coğrafyalara yollanacak Türk devlet görevlileri tarafından göçü yıldırıcı propaganda yapılacaktır.
  12. Geçici Koruma statüsü altındaki yabancılara, vatandaşlık verilmeyeceği ilân edilecektir.
  13. Şam hükümeti ile derhal ve amacı Suriyelilerin 1 yıl içinde ülkelerine dönmelerini hedefleyen doğrudan resmi görüşmeler başlayacaktır. Ankara, Suriye’ye dönecek Suriyeli sığınmacıların Rusya ile birlikte 5 sene boyunca BM adına güvenliğinin denetlenmesinden sorumlu olma misyonunu kabul ettirtmeye çalışacaktır.
  14. Türkiye, Avrupa Birliği’nin finanse edeceği projeler ile Suriye’nin kuzeyinin inşasını üstlenecek, Türkiye’den dönen Suriyeliler için iş alanları açacaktır.
  15. Suriyelilerin ülkelerine dönecekleri 1 senelik süre içinde Türkiye’de sahip oldukları ticari kuruluşlar denetlenecek; vergilendirilecek, kaçak mallara el konulacaktır.
  16. Suriyelilerin ülkelerine dönecekleri 1 senelik süre içinde Suriyeli işletmecileri kapsamak üzere geçici mükellefiyet kanunu çıkarılarak; çalışanlardan sigorta katkı payı alınacak ve vergi kesintisi yapılacaktır.
  17. Güney illerimiz yoğunluklu olmak üzere tüm il, ilçe ve köylerde denetimler başlatılacaktır. Kaçak olarak bulunanlar güvenlik istihbaratı yapıldıktan sonra derhal yurtdışı edilecektir.
  18. Bayram ziyareti, ticaret ve sair nedenlerle son 5 sene içinde Suriye’ye giden Geçici Koruma Altındaki Suriyeliler tespit edilerek derhal sınır dışı edilecektir.
  19. Suriyelilere yapılan bedava sağlık ve ilaç hizmetleri durdurulacaktır. Hastanelerde öncelikli hasta uygulamasına son verilecektir.
  20. Suriyeli öğrencilerin ülkelerine dönüşü öncesinde Suriye’ye uyum sağlamalarını sağlamak amacı ile son 1 sene sadece Suriyelilerden oluşan sınıflarda Suriyeli öğretmenler tarafından okutulacaklardır.
  21. Nedeni ne olursa olsun suç işleyen sığınmacılar Yasalarımızın öngördüğü cezaları çektikten sonra yine Yasalarımız uyarınca sınır dışı edilecektir.

Zafer Partisi, Suriyeliler ile birlikte diğer kaçak yabancı grupların da ülkelerine dönmeleri için gereken kararlı ve sert önlemleri hızla alacaktır. Ancak, Zafer Partisi, ANADOLU KALESİ projesi çerçevesinde sadece Suriyelilerin ve diğer milliyetlerin ülkelerine dönmelerini sağlamayacak, bunun ötesinde yeni göçleri durdurmak üzere kararlı askeri, politik, hukuki, diplomatik ve istihbari önlemler alacaktır. Bu önlemler Zafer Partisi Anadolu Kalesi-Eylem Programı’nda açıklanmıştır.

  1. PLANLI SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA

Genel Hedef ve Stratejilerimiz

Zafer Partisi olarak ekonomi politikalarında temel stratejimiz; Mustafa Kemal ATATÜRK’ün “…bir millete bağımsız bir kişilik ve değer veren devletin, fikir ve ekonomik yaşam mekanizmaları birbirine bağlı ve uyum içerisinde olmalıdır.” ilkesine dayanmakta; Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni güçlü, Türk Milletini ise zengin kılmayı hedeflemektedir.

Neoliberal Politikalar Zayıflamakta

Dünya ekonomisi büyük bir dönüşümden geçmektedir. 1970’lerden başlayarak hemen hemen bütün dünya ekonomisine hâkim olan neoliberal ekonomik politikalar, 2008 finansal krizinde ağır darbe almış ve 2020’de başlayan Covid 19 salgını sırasında yaşananlar sonucunda büyük yıkım yaşamıştır. Neoliberal ekonomik politikalar zayıflarken, dünya ekonomisinin yeni büyük gücü Çin 1978’den bu yana insanlık tarihinin gördüğü en büyük ekonomik kalkınmayı devlet kapitalizmi ile gerçekleştirmiştir.

Gelişmeler göstermektedir ki; Covid 19 sonrası dünya ekonomisi piyasanın görünmez eline değil, milli devletlerin ekonomik yaşamda yönlendirici ve büyük rol oynadığı bir döneme girecektir. ABD bile Çin ile ekonomik rekabeti sürdürebilmek adına devletin ekonomideki rolünün artırılması için ekonomik planlama tartışmalarına başlamıştır.

Küresel ekonominin yeniden yapılandığı, küresel ekonomik rekabetin yeni bir boyuta taşındığı bir dönemde Türkiye, küresel politik, jeopolitik olduğu kadar ekonomik rekabetin de odak noktalarından birisidir. Bir yandan AB tam üyeliğine aday ülke konumunda, diğer yandan Çin’in büyük ekonomik ve jeopolitik hamlesi olan Tek Yol-Tek Kuşak Projesi’nin ekseni üzerindedir.

Dünya ekonomisinin yaşadığı tek dönüşüm 2008 finansal krizi ve Covid 19 salgını ile neoliberal ekonomik politikaların çöküşü değildir. Dünya 4.Sanayi Devrimi’ni yaşamaktadır. 4.Sanayi Devrimi’nin sonuçları, 1.Sanayi Devrimi kadar etkili olma potansiyeline sahiptir. 4.Sanayi Devrimi yaşamın her alanını etkileyecektir. Çalışma günleri ve saatlerinin kısalmasından, evlerin işyerine dönüşmesinden, askerlerin yerini robotların almasına kadar geniş ve derin sonuçlar ortaya çıkaracaktır.

Atılım Programı: Yerli Katma Değerli Üretim

Partimiz, ülkemizin 21.Yüzyılın geriye kalan on yıllarını kaçırmaması için Türk Milletinin önüne büyük bir ekonomik atılım programı ile çıkmaktadır.

Bu aşamada altı çizilmesi gereken husus, Zafer Partisi’nin üretimi esas alan görüşe sahip olmasıdır. Zafer Partisi, Türk emeği ve Türk girişimciliğinin partisidir.

Zafer Partisi, Türkiye’yi AVM’ler Türkiye’sinden, yerli katma değerli üretim yapan fabrikalar Türkiye’sine dönüştürecektir.

Zafer Partisi, Türk işçisinin, emekçisinin işyerlerini yabancı ucuz işçilere, Türk sermayesini de yırtıcı yabancı sermaye gruplarının baskısına karşı koruyacaktır. Partimiz, güçlü ve yaratıcı sermaye gruplarımızın küresel piyasalarda büyük oyuncu olmasını destekleyecektir. Partimiz ekonomideki üretim sürecini, orta düşük ve orta yüksek mal üretiminden, yüksek teknolojili mal üretimine taşıyacaktır. 2008 yılından bu yana dünyada da genellikle uygulama alanı bulan “Yerli Malı Kullan” stratejisi ekonomiye hâkim kılınacaktır.

Zafer Partisi, Türkiye’nin 4.Sanayi Devrimini kaçırmaması için temel eğitimden üretim süreçlerine kadar her türlü planlamayı yapacaktır. Bu süreçte yenilikleri gerektiği gibi algılayamayan ve uygulamakta geciken toplumlar 21.Yüzyılı yakalayamayan toplumlar olmaya mahkûmdur.

Bilinmektedir ki ülkemizi bir anda zengin, güçlü ve mutlu kılacak hiçbir sihirli formül veya ittifak yoktur. Zengin, güçlü ve mutlu bir millet olmanın yolu uzun erimli, sabırlı, etkili, verimli, sistemli; çalışmayı ve üretmeyi yaşam tarzı kabul etmekten geçer.

Ekonomik kalkınmanın temelinde hamaset değil, yüksek teknoloji üretimi, verimlilik artışı, refahın yaygınlaşması, yurt içi katma değerli mal ve hizmet üretimi, dış ticaret fazlası, büyük rezerv stoğu, düşük enflasyon ve işsizlik, küresel rekabette üstün firmaların olması ve borç alan Türkiye’den borç veren Türkiye’ye geçiş yatmaktadır.

Plânlı Sürdürülebilir Kalkınma

Ekonomi stratejimizin hedefi; topluma yansımayan, rakamlarla ifade edilen ve toplumu her geçen yıl daha fazla borçlandırarak fakirleştiren, ekonomik kalkınmışlık sağlamayan büyüme hedefleri değil, Türk Milletinin yaşam kalitesini ve refahını artıracak şekilde Plânlı Sürdürülebilir Kalkınma programını gerçekleştirmektir.

Plânlı Sürdürülebilir Kalkınma, gerçekliği yansıtmayan ve sadece rakamlardan oluşan istatistiklerden ziyade; ‘insanı merkeze alan’ hem günümüz hem de gelecek nesilleri düşünerek hareket eden, ekonomik, ekolojik ve sosyal sürdürülebilirliği sağlamak demektir. Bir ekonominin sürdürülebilir kalkınma sürecine girmesi, planlı ekonomi ve devletin yapacağı rasyonel yatırımlar, doğru teşvik politikaları, girişimcilerin önündeki engellerin kaldırılması ile mümkündür. Vergi ve sosyal güvenlik politikaları, yoksulluğu azaltan adaletli bir gelir dağılımının sağlanması, Türk toplumuna insanca yaşam şartlarının hazırlanmasının da tamamlayıcı parçasıdır.

Plânlı Sürdürülebilir Kalkınma stratejimiz, toplumsal maliyeti yüksek olan ve fayda sağlamayan, fizibilitesi bilimsel standartlarda yapılmamış, proje yönetimi ilkelerine uymayan hiçbir yatırımı, girişimi desteklemez. Bu tip faaliyetlere izin vermez ve bu alanda siyasetçinin keyfiyetini sonlandırır.

Plânlı Sürdürülebilir Kalkınma stratejisi, küresel ekonomideki değişim ve gelişimleri de takip ederek serbest piyasa ile uyum içerisinde ortaya konulacaktır.

Plânlı Sürdürülebilir Kalkınma Stratejisi Atatürk çizgisinde Türk Milliyetçiliğini esas alan, Türk Milletinin ekonomik refahını artırmayı kendine amaç edinen, Türk Milletinin çıkarlarını her şeyden üstün tutan zihniyet, tutum ve davranışlara sahip olan liyakatli Türk insanını, emeğini, sermayesini ön plana çıkaran ve geliştirmeyi hedefleyen bir politik programdır.

Plânlı Sürdürülebilir Kalkınma stratejimizde; tarımsal hedeflerin gerçekleştirilmesi için tarımsal planlama uygulamasına geçilecektir. Plânlar tüm paydaşların görüşleri alınarak veya katılımları sağlanarak il merkezli olarak başlatılıp, bölge ve ülke seviyesinde olmak üzere üç kademede hazırlanacaktır.

Borç Türk Milletinin Kaderi Değildir

Türk Milletinin refahını artırmayan, onu borç kıskacına mahkûm eden, reel üretim sürecinden uzaklaştıran ve üretim gelirlerinden mahrum bırakan, halkı fakirleştiren, sosyal yardımlara muhtaç eden ve gelecek endişesi taşımasına neden olan ekonomik anlayış ortadan kaldırılacaktır.

Türk Milletinin menfaatlerini önceleyen, makro planlama ve yatırımlar ile ekonomide önemli rol oynadığı,  serbest piyasa ekonomisinde doğru planlama ile özel sektörümüzün küresel oyuncu olmasına destek verilecektir.

Serbest Piyasanın Öncülüğünde Servetin Yeniden Adil Dağılımı

Serbest piyasa ekonomik sisteminin işlerliğini kuvvetlendirecek mülkiyet, marka, patent ile tasarımların korunması; yatırım sürecine aktarılması kolaylaştırılacaktır. Özel şirketler ve bireysel yatırımcılarımızın küresel ekonomi içinde ve piyasa şartlarında rekabetçi olması özendirilecek ve desteklenecektir.

Plânlı Sürdürülebilir Kalkınma Stratejisi’nde, üretilen servetin adil dağılımına yönelik politikaları belirleyen devlet, ekonomik faaliyetlerin milli menfaatler içinde dengelenmesini esas alan etkin bir aktör olarak yer alacaktır.

Plânlı Sürdürülebilir Kalkınma Stratejimiz; dünyadan kopmadan, tüm üreticileri plânlı ekonomik kalkınma yaklaşımını ve 4.Sanayi Devrimi’nin gereklerini göz önünde tutarak önceleyen, bir ekonomik sistemi yeniden kurmayı hedef almaktadır.

Plânlı Sürdürülebilir Kalkınma Stratejisi; kapalı bir ekonomi vaaz eden (vadeden) veya ekonomiyi gümrük duvarları arkasında korumaya çalışan bir strateji değil, küresel rekabet içinde ekonomik aktörlerin işbirliğinden maksimum faydanın oluşturulacağı bir yaklaşımın ürünüdür.

Plânlı Sürdürülebilir Kalkınma; ekonomiyi rekabete açarak, ileri teknoloji ürünü, yüksek yurt içi katma değerli, küresel rekabet şansı olan mal ve hizmetleri üretebilen, refah ekonomisinin altyapısını ve politikamızın temelini oluşturan güçlü bir çıkış noktamızdır. Bu sayede, Türkiye’nin dünya içindeki yerinin güçlenmesi, ilk on ekonomi içine girilmesi hedeflenmektedir.

1.İç Ekonomik Denge

Plânlı Sürdürülebilir Kalkınma Stratejimizde devletin her kazancı öncelikle Türk Milletinin gelişimi ve gelecek endişesi taşımaması için kullanılacaktır.

İnsan Merkezli Ekonomi

Plânlı Sürdürülebilir Kalkınma Stratejimizin temelinde insan vardır. Plânlı Kalkınma Stratejimizin vatandaşımızı önceleyen, verimlilik ilkeleri çerçevesinde yerli üretim artışını esas alan bir hedefi bulunmaktadır. Endüstriyel bağımsızlığımız, yerli üretim faktörlerini üretim sürecine dâhil eden stratejilere dayanmaktadır. Kalkınma stratejimizin,  kaynakların “beton ekonomisi” yerine yurtiçi katma değerli ürünleri artırarak istihdamı geliştiren, yerli üretim faktörlerini harekete geçiren bir işlevi olacaktır.

2002 sonrası Türkiye ekonomisine yerleştirilen “ürettiğinden daha fazla tüketmeye” yol açan ekonomik anlayış ortadan kaldırılacaktır. Plânlı Sürdürülebilir Kalkınma Stratejimiz ile hem endüstriyel hem de finansal bağımlılığı ortadan kalkacak, ekonomideki ithal ürün egemenliği azaltılacaktır. Yerli katma değerli ürünleri artırmak böylece yurtiçi piyasaya sahip çıkmak amacımızdır.

Finansal Bağımsızlık

Finansal bağımsızlığımızın temelinde, ekonomi dışında tutulan ulusal kaynakların ekonomiye kazandırılması yer almaktadır. Yurtiçi tasarruflar ve kamu gelirleri, üretimi ve istihdamı sürekli artıracak şekilde yatırım sürecine dâhil edilecektir. Plânlı Sürdürülebilir Kalkınma Stratejimizde; şeffaflık, verimlilik ve etkinlik en temel belirleyiciler olacaktır. Bu temel ilkeler kanunlarla korunarak, hesap verilebilirlik artırılacaktır.

Plânlı Sürdürülebilir Kalkınma Stratejimizde,  finansman oluşturma konusunda ilk adım kamu tasarrufu yoluyla devletten başlayacaktır. Bunun için öncelikle saray, bina, kişiye özel uçak, taşıt gibi çılgın harcama kalemlerinden vazgeçilecek ve bunlar satılacaktır. Çünkü 2002 sonrası başta devlet kurumları olmak üzere olağanüstü kötü, israfa, soyguna dayalı bir yaklaşımla Türk halkının geleceği çalınmıştır. Zafer Partisi, kısıtlı kaynakları büyük bir verimlilikle Türk Milletinin refahını önceleyen alanlara yöneltecektir.

Yeniden Üreten Ekonomi

Plânlı Sürdürülebilir Kalkınma Stratejisi ile birlikte oluşacak yeni ekonomik yapı, ekonomimizin temel sorunları olan enflasyon ve işsizlik göstergelerinde, rakamsal hileleri ve manipülasyonları barındırmayan gerçekçi bir iyileşme sağlayacaktır.

Tarım, sanayi ve hizmet kesimlerindeki maliyetler üzerinde baskı yaratan girdilerin daha ucuz bir şekilde elde edilmesine imkân veren düzenlemeler yapılacaktır. İthal girdi bağımlılığını azaltacak yatırımlara öncelik verilecektir. Yerli girdi kullanımına yönelik her türlü teşvik ve düzenlemeler artırılacak ve döviz kurlarının girdiler üzerinde oluşturacağı maliyet baskısı azaltılacaktır. Üretim maliyetlerini azaltıcı politikalar, maliyet enflasyonunu frenleyecek ve üreten bir ekonomiye dönüş için tasarruf artışları sağlayacaktır. Böylece enflasyon artış hızını sürekli kontrol edebileceğimiz bir ekonomik-politik ortam tesis edilecektir.

Yurtiçi katma değerli üretimin ve kapasite kullanım oranının yükseltilebilmesi için sürekli olarak ithal mal ve hizmetlere dayanmak lüksünden vazgeçilecektir. Böylelikle, yeni yatırım alanlarının açılması ve daha fazla emeğin üretim sürecine dâhil edilerek işsizliğin azaltılmasına imkân sağlanacaktır. 6458 Sayılı Kanun kapsamında geçici koruma statüsündeki insanların vatanlarına dönmeleri neticesinde komşu ülkelerin ekonomileri desteklenmiş olacak ve ülke içinde yeni istihdam alanları ortaya çıkacaktır.

Savrulan Ekonomiden Plânlı Ekonomiye: Devlet Plânlama Teşkilatı

Plânlı Sürdürülebilir Kalkınma Stratejimizin temel hedefi ülke kaynaklarının verimli ve etkin bir şekilde kullanımıdır. Bunun için plânsız, verimsiz, üretim ve tasarruftan kopuk kullanılan kaynakların planlı kalkınma stratejisi çerçevesinde yeniden planlanması kaçınılmazdır. Kaynakların verimli kullanılabilmesi için Devlet Plânlama Teşkilatı tekrar kurulacak, kalkınma plânları bir hükümet politikası olmaktan ziyade devlet politikalarına dönüştürülecek ve uzun vadeli stratejik bakış açılarıyla hazırlanacaktır.

“Beyt-ül mal”a Sahip Çıkmak: Türkiye Varlık Fonu Kapatılacak

Ekonomide kara delik haline gelen ve aşırı borçlanma riski taşıması sebebiyle ülkenin geleceği üzerine ipotek koyan, hiçbir kanuna (Sayıştay Kanunu, Özelleştirme Kanunu, SPK Kanunu, Personel Kanunu, İhale Kanunu, TTK, 5018 sayılı kanun, vb.) tabi olmayan veya muazzam şekilde muafiyetler tanınan, neredeyse kamu kurum ve kuruluşların bütün görevlerini üstlenen Türkiye Varlık Fonu kapatılacaktır. TVF bünyesindeki tüm kurumlar, Devlet Hazine ve Bütçesine geri dönecektir.

Devletin Malı Deniz Olmayacak: KÖİ’ler Yeniden Düzenlenecek

Çoğunluğu Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kefilliğinde kamu bankaları tarafından finanse edilen, yüksek döviz kâr ve müşteri garantisi verilen ancak başlanmamış (Kanal İstanbul gibi) Kamu Özel İşbirliği  (KÖİ) projelerinden vazgeçilecektir. Daha önce yapılan KÖİ anlaşmaları, Türk Milletinin menfaatleri gözetilerek tekrar düzenlenecektir.

  1. Dış Ekonomik Denge

Dış Ticaret Açığı Sonlandırılacak. Cari Açık Tarihe Gömülecek 

Plânlı Sürdürülebilir Kalkınma Stratejimiz, dış ticaret açığımızın azaltılması için beş önemli odak noktası belirlemiştir. Birincisi; ihracata konu olan mallarımızda söz konusu olan yüksek ithal girdi oranının azaltılmasına yönelik politikalar uygulanacaktır. İkincisi;  ihracata konu olan ürün ve pazar çeşitlendirilmesine yönelik yurtiçi teşvik ve destekler verilecektir. Üçüncüsü; yüksek yurt içi katma değerli malların ihracatının sağlanması için gerekli tedbirler alınacaktır. Dördüncüsü; öncelikle ülke ekonomisindeki genç endüstriler, rekabete hazır hale gelinceye kadar desteklenecektir. Beşinci olarak, ilk dört maddenin gerçekleştirilmesi için devlet, özel sektörün ihtiyaç duyduğu her türlü teknik destek ve altyapıyı temin edecektir.

Dış Piyasalarda Yeniden Var Olmak

İhracatın sürdürülebilir olmasını temin etmek üzere ülkemizin ekonomik hayat sahaları belirlenip, buralarda olması muhtemel talepler göz önüne alınarak ülke içinde tüm sektörlerin ideal kapasiteleri yeniden oluşturulacak ve ihraç ürünlerinin artırılması için yapılacak yatırımlar teşvik edilecektir. İhracatın kalıcılığı açısından ilgili ülkelerde her an satın alınabilir ürün bulundurmak üzere lojistik ve pazarlama merkezleri kurulacaktır.

Dış ticaret stratejilerindeki plansız- programsız tutumdan vazgeçilerek, sürdürülemez noktada olan dış ticaret açığının, sürdürülebilir bir noktaya çekilmesi temel hedefimizdir. Hedefimiz bir taraftan ihraç mallarımız içerisindeki ithal girdi oranını azaltarak, yüksek yurt içi katma değerli mal ihracatını artırmak diğer taraftan ülkenin ithal enerji bağımlılığını azaltacak yurt içi enerji yatırımlarını artırmaktır. Bunun için özellikle neredeyse sonsuz enerji üreten güneş, rüzgâr ve diğer alternatif enerji yatırımlarına öncelik verilecektir.

Plânlı Sürdürülebilir Kalkınma Stratejimizde; 2002 sonrasında yürütülen ithal girdi bağımlılığına dayalı ‘ne pahasına olursa olsun ihracatı artırma’ anlayışından vazgeçilecektir. Bunun yerine ‘yerli yurtiçi katma değeri’ esas alan ‘ihracata dönük sanayileşme modeline’ dönülecektir. İhracat teşvik ve destekleri bu esasa göre belirlenecektir. Yerli katma değer ile üretim yapan ve ihracatı artırmak isteyen firmalara daha fazla teşvik ve destek verilecektir.

Dış Ticareti Popülizme Mâhkum Etmeyeceğiz

Türkiye’de üretimi mümkün olan ancak popülist politikalardan dolayı (örneğin enflasyonu düşürmek için) yerli üretimin azalmasına neden olan her türlü ithalat kolaylıklarından vazgeçilecektir.

Türkiye ‘hammadde ihraç eden’ veya ‘dâhilde işleme rejimi kapsamında ihracat yapan’ veya ‘fason imalat’ veya ‘montaj sanayi’ ile ihracat yapan ülke konumundan kurtarılacaktır.

Dış ticaretimizde lehimize yönelik olarak fazla veren hizmet dengesindeki yapıyı güçlendirecek yeni düzenlemeler uygulamaya konulacaktır. Hizmetler sektörü açısından dış ticaret dengesindeki pozitif durum daha da artırılacak ve yeni düzenlemelerle daha da kuvvetlendirilecektir.

Yeni dış ticaret politikamızda yabancı sermayenin serbestleştirilmesine yönelik düzenlemelerin işleyişi hızlandırılacaktır. Yabancı sermaye izinlerinde üretim, satın alma, tedarik, vergileme vb. konularda yerli şirketleri mağdur edecek şekilde hiçbir imtiyaz verilmeyecektir.

Türkiye’nin imzaladığı serbest ticaret anlaşmaları tekrar gözden geçirilerek, dış ticaret açığımızın artmasına ve ulusal ekonomimize orta-uzun vadede zarar verecek olan düzenlemeleri ortadan kaldırıcı yeni anlaşmalar yapılacaktır.

3.Mali ve Parasal Ekonomik Denge

Plânlı Sürdürülebilir Kalkınma Stratejimizin bir hedefi de, ülkenin bir taraftan küresel finansal sistem içerisindeki etkinliğini kuvvetlendirmek, diğer taraftan yurtiçindeki finansal oyunculara yönelik kaybolan güveni tekrar kurmak olacaktır.        

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’na İade-i İtibar

Öncelikle Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, âsli görevi olan finansal istikrarı sağlamaya geri döndürülecek, özerkliği tekrar tesis edilecektir. “Arka kapı” politikaları olarak adlandırılan politikalara son verilerek para piyasaları üzerinde kaybedilen güven ve itibar tekrar kazandırılacaktır.

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın ortaya koyduğu politikalar ve belirlediği stratejiler yol gösterici olacaktır. Bağımsızlığı sağlanan Merkez Bankası ve Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK)’nın uluslararası normlara uygun şekilde finansal sistem üzerindeki düzenleyici etkinliği artırılacaktır.

Kamu Bankaları “Çiftlik” Olmaktan Kurtarılacak

Kamu bankalarının kuruluş esaslarına göre hareket eden bir yapıya dönmesi sağlanacaktır. Kamu bankaları üzerindeki siyasal baskıyı azaltacak düzenlemeler uygulamaya konulacaktır. Örneğin banka yönetim kurulu üyeliklerine atanmak için gerekli olan kriterler sektörün ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde belirlenecektir.

Özel sektörün kamu kefaletinde borçlanmasında, kamu zararı riskini minimize eden yeni düzenlemeler yapılacak, para piyasasındaki açık pozisyon büyüklüğü kabul edilebilir bir seviyeye indirilecektir.

Karşılık gösterme ilkesine göre, kamu ile özel kesim firma ve bireysel borçlanma sınırı yeniden belirlenecektir. Bu sayede hem kamunun hem de finansal sistemin özel kesime sunduğu kredilerin verimlilik ve etkinlikleri artırılacaktır.

Mali ve finansal kesimdeki en önemli sorun borçlanmanın sürdürülemez olmasıdır. Kamu borcunun sürdürülebilirliği esasında yurt dışı finansal güvenirlilik artırılacak, ‘Kırılgan Beşli’ içerisinde sürekli yer alan Türkiye’nin bu gruptan çıkması sağlanacaktır.

4.Kamu Ekonomisi Dengesi

Plânlı Sürdürülebilir Kalkınma Stratejimizde, kamu kaynaklarını serbest piyasa koşullarına aykırı şekilde popülist politikalara heba eden bütçe sisteminden vazgeçilecek, “Program Bütçe” Sistemine geri dönülecektir.

Ceza kesen Devletten, Himayeci Devlete Dönüş

Kalkınma stratejimizde, kamu kaynaklarının verimli ve etkinliğini engelleyecek harcama alışkanlıklarından vazgeçilecektir. Devlet; dolaylı vergileri artırarak, vergi ödeyenleri cezalandıran bir uygulamadan, önleyici ve denetleyici tedbirleri zamanında alan ve mükellefleri koruyan bir yapıya dönüştürülecektir.  Sürdürülebilir kamu bütçe dengesi temel stratejimizdir.

Kamu bütçe dengesinin temeli; reel ekonomideki sürdürülebilirliği düşük olan harcamaları azaltan,  doğrudan reel üretim gelirine yüksek katkı sağlayan bir yapıya dayanacaktır.

Türk İnsanını Önceleyen Devlet

Yaşanan ekonomik sorunlar ve geçici koruma statüsündekilere yapılan sosyal yardımlar, Türk vatandaşlarına yapılan yardımları önemli ölçüde azaltmıştır. Bu durum hem gelir dağılımındaki adaletsizliğin hem de yoksulluğun hızla artmasına neden olmuştur. Kamu bütçesinde yer alan sosyal transferlerin adaletsiz dağılımı ortadan kaldırılacaktır. Geçici Koruma Statüsündekilere yapılan sosyal yardımlar için iç ve dış borçlanmaya gidilmeyecektir.

Vergi Kültürünün Yerleştirilmesi

Türkiye’de “vergi kültürünün” yeniden oluşumuna katkı sağlayacak faaliyetler desteklenecek, vergi sistemi yeniden düzenlenerek, vergi oranları kademeli olarak azaltılacaktır. Kayıt dışı ekonomi ortadan kaldırılacak, finans sektörü reformu gerçekleştirilecektir.

  1. SEKTÖR POLİTİKAMIZ
  2. Tarım Sektörü

Vatan toprağının her karışı değerlidir ve erozyonla yitip gitmesi asla bağışlanamaz.

Zafer Partisi iktidarında vatan toprağı, o vatan üzerindeki evlatlarını besleyecek verimliliğe  kavuşturulacaktır.

Zafer Partisi iktidarında çiftçimiz; mazot, gübre, ilaç, yem fiyatlarının baskısı altında bırakılmayacaktır. Bitkisel ve hayvansal üretim girdilerindeki dolaylı vergiler (ÖTV, KDV gibi) tamamen sıfırlanacaktır.

Çiftçi Hak Ettiği Saygı’ya Kavuşacak

Büyük Atatürk “Milletin efendisi hakiki müstahsil olan köylüdür’ dediği halde bu kesim hep ucuz destekleme politikalarına ve köylünün oyuna tahvil edilmiştir.

Partimiz buna son verecektir.

Reel ekonominin temeli üretim, üretimin de ana kaynağı Tarımdır.

Plânlı Sürdürülebilir Kalkınma Stratejimizin temeli tarım ve üretici sektörlerdir. Partimiz tarım ile ilgili kısa vadede, girdi maliyetlerinin yüksekliği, tarımda ölçek sorununun çözümü, yanlış teşvik uygulamaları, tarımda bilgi ve dijital teknolojilerin uygulanması, rekolte tespiti ve tarımsal ürünlerde optimum miktarların tespiti, ekonomik hayat sahasına yönelik üretim ve ihracatın artırılması, tarımla uğraşanların iktisadi refahtan pay alması, tarım ürünleri borsalarının etkinleştirilmesi gibi güncel sorunları çözecek bir program uygulanacaktır.

Program felsefesi doğrultusunda partimiz Tarım Eylem Planı’nı hazırlamıştır.

Zafer Partisi, Tarım Eylem Planı içerisinde başlıca; Marmara Eylem Planı, Trakya Ergene Eylem Planı, Tarım Kaynaklarını Koruma ve Geliştirme Eylem Planı, Etkin Su ve Toprak Yönetimi Stratejisi ve Eylem Planı,  Kirlilik ve Erozyonla Mücadele Eylem Planı,  İklim Değişikliği ve Çölleşme ile Mücadele Eylem Planı, Taşkın ve Kuraklık Yönetimi Eylem Planlarını hazırlamıştır.

Tarımsal Verimi Artırmak, Üretim Planlaması ve Pazarlama

Tarım Kentlerini kurmak, bu kentler çerçevesinde tarım ve sanayi kasabaları meydana getirmek, tarım sanayi entegrasyonunu sağlamak ve millet sektörünü böylece uygulama sahasına dâhil etmek kararlılığındayız. Her tarım kenti çevresi bir üretici örgütü sayılacak ve ürün deseni, havza verimliliği için su toprak dengesi, Pazar araştırma konusunda her tarım kenti çevresi için verimlilik, üretim planlaması ve pazarlama sistemi geliştirecektir.

Üretici örgütlenmelerinin bugüne kadar yarım kalmış organizasyonu tamamlanacak ve üst birliklerin de üst birliği kurularak bütün ziraat odaları, tarım kredi, tarım satış ve her türlü kooperatifleşme üst örgütlenmesini gerçekleştirip strateji, yönetim, eylem planının dayanağı olan çiftçi katılımını gerçekleştirip katılımcı demokrasiyi geliştirmeye de katkı sağlanmış olacaktır.

Ziraat Bankası ve Üretici Üst Birliği, GSMH’nın yüzde beşinden (%5) az olmamak üzere tarımsal kalkınmayı gerçekleştirmek üzere bu tarım kenti çevresine gerekli tahsisatı yapacaktır.

Ürünlerin Arz Güvencesi

Üretimin sürdürülebilirliği ürün arzının güvencesini teminden geçer. Bunun için Zafer Partisi, gerek sanayinin ihtiyaç duyduğu hammadde bakımından gerekse tüketici talepleri istikametinde bütün ürünlerde arz güvencesi için taban fiyat politikasını yeniden ele (alacak) alınacak; sözleşmeli tarım ile tarım sanayi entegrasyonunu millet sektörü içinde bütün veçheleriyle tesis edilip çiftçinin ürünlerini tarlasında alıcısını bekleme dönemi ve/veya ürün arzı garantisi olmadığı için dönemsel olarak üretiminden çekilmesi gibi felaketlerin yaşandığı bir Türkiye tablosu (na fırsat vermeyecektir.) Zafer Partisi iktidarında söz konusu olmayacaktır.

Hayvancılık Sektörünün Geleceği Güvence Altına Alınacak

Türkiye dünyanın gen kaynağı bakımından en zengin ülkelerinden biridir. Hayvan ırklarımız ne yazık ki bir dönem kültür ırklarıyla melezleme ve soy kütüğü bakımından örnek araştırma ve uygulamalara konu edilmiş ise de son zamanlarda kurbanlık hayvanlar için bile ithalat yolu alabildiğince açılmıştır.

Partimizin Tarım Eylem Planı ile damızlık hayvan üreticiliği teşvik edilecek, Türkiye’ye mahsus yeni çeşitlerin ortaya çıkarılması sağlanacak, yeni hayvan çeşitlerimiz dünya pazarlarında hak ettiği yeri alacaktır. Sektör yabancı şirketlerin pazarı olmaktan kurtarılacaktır.

Zafer Partisi hayvan bilgi sistemini ivedilikle kuracak, böylelikle hayvan hareketlerini sürekli izleyecek bir bilgi akışını temin edecek, hayvancılığın gelişmesi için temel alt yapıyı kurulacaktır. (kuracaktır.) Partimiz ulusal biyolojik envanterimizi çıkaracak ve bilimin hizmetine sunacaktır.

Su ürünlerinde kaynak gelişimi üretimi ve çeşitliliğini artırmak için Partimiz, Su Ürünleri Eylem Plânı hazırlamıştır.

Partimiz sularımızı gelişen yazılım teknolojisi ile birlikte birbirlerine hayat veren ve birbirinin açığını tamamlayan biçimde bütüncül bir yönetim ağına kavuşturacaktır. Tarımdan dönen sular, akıp giden ırmaklar ve yer altı suları yanında yağış döngüsü bilimsel çalışmalar ışığında entegre bir strateji ve eylem planı ile ele alınacak; sel, taşkın ve kuraklıkla etkin mücadele edilecektir.

Zafer Partisi, gıda ve yem güvenliği için bilgi sistemi geliştirecek, gıda ve yem güvenliği kayıt ve bilgi sistemi, gelişmiş ülkeler standardına eriştirilecektir.

Kırsal Refahı Yükseltmek

Kırsal refahı yükseltmek için tarımda çalışan kesimin üretimden doğan hakları garanti altına alınacaktır. Tarımda çalışanların hepsi sigortalı olacak ve asgari geçim indiriminden yararlandırılacaktır. Köyleri muhafaza edenler hem üretici haklarından yararlanacaklar hem de köyde kaldıkları, köyü ve kırsal hayatı bir anlamda korudukları için köy bekçisi sayılacaklardır.

Kırsal kesimde özellikle küçük ve orta boy aile işletmelerinin her biri ekonomik bir işletme sayılacak, çekirdek aile ve başta genç girişimci çiftçiler ve üretici kadınlarımız desteklenecek, tarımsal faaliyet sonucu elde edilen gelir yanında köylünün refah seviyesini yükseltmek için tarım dışı gelirlerinin artmasına çalışılacaktır.

Havza Projeleri Geliştireceğiz

Havza bazında ürün plânlaması ve havza bazında taban fiyatı uygulaması ve pazar ağı oluşturulacaktır. Ayrıca sadece ulusal ve bölgesel havzalar perspektifi ve projeksiyonu plânlaması yanında, sınır aşan sularla ve kıyıdaş sularla ilgili olarak havza bütünlüğü ilkesinden yola çıkarak komşu ülkelerle işbirliğine gidilecek ve ortak tarım programı, ortak sulama planları ve ortak pazar kurulacaktır.

Tarım Bilgi Sistemi

Sürdürülen veri tabanı ve bilgi sistemleri çok büyük maliyetlere sebep olmuş ancak istenen randıman bir türlü alınamamıştır. Zafer Partisi, tarımsal veri tabanı ve bilgi sistemini kâmil anlamda hayata geçirmeyi taahhüt ettiği gibi zirai yayım ve her türlü veterinerlik hizmetlerini ücretsiz üreticiye ulaştıracaktır.

Zafer Partisi, ‘yayçep’ gibi başarılı örnekleri devam ettirecek, TRT’nin bir kanalını Tarım kanalı haline getirecek, tarımsal eğitim ve yayımda sadece Türk çiftçisi ile değil bütün dünyadaki Türk tarımcılarını da sisteme katacak bir uygulama gerçekleştirecektir.

Şehir Tarımını Geliştirme

Mahalli idareler tarımsal gelişmede sorumluluk sahibi olacaklar ve şehirlerimizde de kent insanının bir kısım tüketimini karşılamak üzere şehir tarımı teşvik edilecektir.

  1. Sanayi Sektörü

Rekabetçi bir ekonomi oluşturabilmenin tek yolu verimli bir ekonomi yaratmaktır. Yaşanan son pandemi krizi de ortaya çıkardı ki reel ekonominin olmazsa olmaz vasfı üretim ekonomisine dayanmaktır.

Sektörler Arası Bağın Yeniden Kurulması

Bu açıdan reel ekonominin itici gücü tarım sanayi entegrasyonudur. Partimiz bunu üç aşamada tamamlayacaktır. Birinci aşama tarımın organizasyonu; ikinci aşama sanayinin organizasyonu; üçüncü aşama ise ‘tarım ile sanayinin birlikte pazarın organizasyonu’dur. Partimiz tarım-sanayi entegrasyonunu gerçekleştirerek yurtiçi katma değer artışını gelişmiş ülkeler seviyesine çıkaracaktır.

Ekonomik büyümenin sürdürülebilirliğinde sanayi sektörünün gelişimi önem arz etmektedir. Bundan dolayı sektörün alt birimleri olan madencilik ve taş ocakçılığı, imalat sanayi, elektrik, gaz sektörleri ekonominin ihtiyaçlarına ve yerli yurtiçi katma değerli üretim artışlarına katkı sağlayacak şekilde yapılandırılacaktır.

Plânlı Sürdürülebilir Kalkınma Stratejimiz ile uygulanacak teşvik ve desteklemeler imalat sanayinin yurtiçinde üretilen hammadde ve ara mallarını nihai mala dönüştürecek şekilde yapılacaktır. Sanayi sektörümüze ithal girdi bağımlılığını azaltan ara mal üretiminden nihai mal üretimine yönelten ve küresel marka yaratılmasının önünü açan düzenlemeler yapılacaktır.    

Sanayi Eylem Planı

Partimiz tarafından AR-GE yatırımları teşvik edilecek, teşviklerin verimliliğe ve etkinliğe katkıları tespit edilerek, özel sektörün yetersiz kaldığı durumlarda kamu eliyle verimlilik ve etkinliğe katkı sağlayacak mekanizmalar tesis edilecektir. Bu bağlamda bölgelerin kalkınması için Sanayi Eylem Plânı oluşturularak, bölgesel üretici birliklerinin de katılımı ile verimlilik ve etkinlik temelinde şeffaf hareket eden ve hesap verebilirliği mümkün kılan bir sistemin işleyişi temin edilecektir.

Teknolojinin gelişmesine katkı yapmak ve teknolojiye sahip olmak açısından son derece önemli olan ve sanayicimizin üretimlerinde kullanmış olduğu her türlü yarı mamul, yedek parça, parça, bileşen gibi ithal edilen ürünlerin öncelikli olarak ülkemizde üretilmesini sağlayacak tedbirler alınacaktır.

İmâlat sanayindeki küçük işletmelerin bir araya gelmesini sağlayarak, bu firmaların verimlilik, üretim ve pazarlama sorunlarının ortadan kaldırıldığı kümelenmeler oluşturulacaktır. Sanayi sektörünün düşük ve orta düşük teknoloji yoğunluğuna sahip yapısı yukarıya taşınacaktır. Böylece yüksek katma değerli sanayi üretimlerinin ekonomi içerisindeki payı artacaktır.

Kalifiye eleman temini amaçlı olarak meslek liseleri müfredatları baştan başa yenilenecek, Organize Sanayi Bölgeleri’nin (OSB) üretim çeşitliliğine bağlı olarak piyasanın ihtiyaç duyduğu özellikte teknik eleman ihtiyacını karşılamaya yönelik okul sanayi işbirliği uygulamaları geliştirilecektir.

Yeni Sanayi ve Ticaret Koridorları Oluşturulması

Ülkemizde sanayi yatırımları herhangi bir stratejik görüş geliştirilmeden İstanbul ve Marmara bölgesinde yoğunlaşmıştır. Sanayi ve ticaretin yoğunlaşması ile bu bölge nüfus açısından da süper metropole dönüşmüş, İstanbul ve çevresi ulaşabileceği en üst noktaya kadar dolmuştur. İstanbul gibi mega kentlerde yaşanan yoğunlaşma, sadece iktisadi değil toplumsal maliyetin de görünmez kalemlerinde artışlar meydana getirmektedir.

Türkiye, yeni sanayi ve ticaret koridorları üretmek zorundadır. Bu amaçla, ayrıntılı eylem planlarında açıklanacağı gibi Partimiz, bu koridorlarda şehir ve bölge dokusu dikkate alınarak ihtiyaç duyulan alanlarda projeler geliştirecektir.

Marmara bölgesinde ise düşük ve orta teknolojiden ileri teknoloji ürünleri üreten sanayiye dönüşüm süreci başlatılacaktır. İstanbul ve Marmara bölgesi Avrasya’nın yeni ileri teknoloji merkezi olarak yapılandırılacaktır.

Kurulacak olan sanayi ve ticaret koridorlarına stratejik yatırımların kaydırılması sonucunda çevre illerle birlikte anılan bölgeler, Türkiye’nin kalkınmasının kaldıraçları haline gelecektir. Bu sanayi ve ticaret koridorlarındaki yeni yatırımlara devlet her türlü desteği sağlayacaktır.

Ekonominin kalbi KOBİ’ler

Türkiye Ekonomisi içerisinde oluşturdukları katma değer ve yarattıkları istihdam ile ekonominin temel taşı olan esnaf, sanatkâr ile ‘Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmeler’ (KOBİ)’imizin mevcut sorunlarını çözecek politikalar ile kredi ve teşvik sistemlerinden etkin bir şekilde yararlanmaları sağlanacaktır.

Zafer Partisi, yıllardır zor durumda olan ve Pandemi süreci ile birlikte uygulanan yanlış politikalar ile tamamen kredi ile borç batağına sürüklenen küçük esnaf ve işlemelerimizin var olan borçlarının faizlerini tamamen kaldıracak, borç anapara ödemeleri de öteleyecektir.

Zafer Partisi, AVM’ler kıskancına alınan küçük esnafımızı kurtarmak için, AVM yasasını çıkaracaktır. Bu düzenlemede, nüfus ve mesafe sınırlandırılması ile AVM’lerin mümkün olduğunca şehir dışında kurulması öncelikler arasında olacaktır.

KOBİ’lerin entegre faaliyet gösterebilmeleri açısından sektörel bazlı “Ortak Üretim Bilgi Bankası (OÜBB)” uygulamaları hayata geçirilecektir.

Zafer Partisi olarak KOBİ’leri imalat sanayimizin ve ihracatımızın kalbi kabul ediyoruz. Bu sebeple yeni yönetim ilkeleri ile birlikte “KOBİ Eylem Plânını” uygulayacağız. Bu eylem plânı iki aşamada gerçekleştirilecektir.  Birinci aşaması KOBİ’lerin yapısal dönüşümü, ikinci aşaması ise KOBİ’lerin içinde bulundukları sektörde ekosisteme dahil olmaları ve devletin teşviki, yerli girdinin artırılması ve tüm üretim girdi ve ürünün satışında kendi ekosistemlerin de desteğini almaları ile mümkün olacaktır. Bu destek sadece krediyi al üretimi yap desteği olmayıp üretimin her aşamasının, pazarlama ve satışın her aşamasının ekosistemde desteklenmesidir,

Tekno-Kent Önceliği

Partimiz 4.Sanayi Devrimine geçiş için gerekli teknolojik altyapıları tamamlayarak, “Silikon Vadisi” benzeri tekno-kentler kuracaktır. Küresel ihtiyaçlara duyulan gereksinim doğrultusunda hızlı bir şekilde verilecek hizmetler ve üretilecek teknolojiler belirlenecek ve devlet, özel sektör ve üniversitelerin ortaklaşa yapacağı çalışmalar ile bu teknolojileri yaratma konusunda yatırım yapacaktır.

Madencilik

Madencilik ve enerji sektörü insan ihtiyaçlarını karşılamada tarım sektörü ile birlikte temel sektörlerden biridir.  Partimiz, ulusal maden rezervlerinin çok düşük bedel karşılığında yandaş firmalara peşkeş çekilmesini ve bu maden rezervlerinin hammadde olarak ihraç edilmesini engelleyen düzenlemeleri hayata geçirecektir. Madencilik faaliyetlerinin çevre ve doğa koşullarına uyumlu bir şekilde yürütülmesine azami dikkat edilecektir. Doğa ve özellikle ormanlarımızın geleceğe bırakılması gerekli bir milli servetimizdir. Bu sebeple geri dönüşsüz kayıpların asla parasal bedeli olmayacağı bilinci ile maden ve ceza yasaları yeniden gözden geçirilecektir.

Enerji

Ülkemizin özellikle enerji bağımlılığını ortadan kaldıracak şekilde yeni enerji politikaları belirlenecektir. Bu çerçevede ülkemizin yenilenebilir enerji kaynakları; Hidroelektrik Enerji Santralleri (HES), Güneş Enerji Santralleri (GES), Rüzgâr Enerji Santralleri (RES), Jeotermal Enerji Santralleri (JES), Biokütle, vb. konusunda sahip olduğu yüksek potansiyelin ortaya çıkartılması sağlanacaktır. Bu kapsamda öncelikle güneş ve rüzgâr enerjisi yatırımlarının önündeki her türlü engel ortadan kaldırılacaktır. Bu yatırımlarda Türk Milletinin her türlü menfaati göz önünde tutularak, yatırım lisans serbestliği getirilecektir. Yatırım Lisans belgesi olmasına rağmen yatırım yapmayanların belgeleri iptal edilecektir.

Ülkemizin elektrik ihtiyacının karşılanmasında kullanılacak olan yenilenebilir enerji tesislerinin ve bu tesislerde kullanılan her türlü araç ve ekipmanların %100 yerli olarak imalatlarının yapılması hususunda her türlü destekler ve teşvikler uygulanacaktır.

Yenilenebilir enerji santrallerinde kullanılacak olan ekipmanların ülkemizde yerli olarak üretilmesinin sağlanması hususunda kendisini uluslararası alanda kanıtlamış ileri teknolojiye sahip firmalarla iş birliği yapılacaktır.

Nükleer enerji Türkiye için vazgeçilmezdir. Ancak Türkiye nükleer enerji ve nükleer enerjiye bağlı üretim alanlarında da büyük bir atılım gerçekleştirmek zorundadır.

Zafer Partisi, Türkiye’nin enerji ihtiyacının karşılanmasında Toryumdan faydalanmayı temel stratejileri arasında değerlendirmektedir.

Enerji sektörüne yapılan yatırımlar orta-uzun vadede cari açığı azaltacak, enerji maliyetlerini düşürecek ve ülke ekonomisine kaynak yaratacaktır. Yine bu kapsamda, enerji tüketimini düşürecek, enerji verimliliğini artıracak, temiz ve ucuz enerji kullanımını yaygınlaştıracak bir enerji politikası yürütülecektir.

Elektrik ve gaz dağıtım şirketlerinin denetlenmesi etkin olarak sağlanacaktır.

3.Hizmet Sektörü

Ülke ekonomisine önemli katkı sağlayan hizmet sektöründe; yurtiçi katma değeri yüksek olan tarım ve sanayi mallarını önceliğe alan bir büyüme gerçekleştirmesine yönelik ilave düzenlemelere gidilecektir. Özellikle turizm, lojistik, bankacılık sektörleri başta olmak üzere hizmet sektörünün bütün alt sektörleri yurtiçi ve yurt dışı talep yapısını karşılayacak şekilde geliştirilecektir. Partimiz bütün bu alanlarda eylem planları hazırlamıştır.

Türkiye sahip olduğu coğrafi konum, kültürel ve doğal zenginliklerle turizm potansiyeli yüksek bir ülkedir. Bu yüzden yabancı turistlerin ülkedeki geceleme sayısını artıracak her türlü politikalar kamu-özel sektör işbirliğiyle yürütülecektir. Ayrıca, kültür, inanç, tabiat, dağ, tarımsal hasatlar, kaplıca, kayak, tadım, sağlık, fuar, kongre, spor ve sanat gibi faaliyetlere katılmak için yeni destinasyon merkezleri oluşturulacak, destinasyonlar arası bağlantılar güçlendirilecektir. Sektöre yönelik hedef pazarlar belirlenecek, bunların talep yapıları dikkate alınarak ürün çeşitliliğine gidilecektir.

Yeni destinasyonların yanında mevcut yatak kapasitesi ve işletme kabiliyetinin tek mevsimde kullanılıp yılın geri kalanında atıl kalmasının önüne geçilerek sektörün yıllık çalışma gün sayısını artıracak politikalar uygulanacaktır.

Partimiz ülkemizin sahip olduğu jeostratejik konumunu dikkate alarak uluslararası lojistik merkezleri eylem planını uygulamaya koyacaktır.

  1. EĞİTİM POLİTİKAMIZ

Türkiye’nin önemli sorunlarının başında gelen eğitim sorunu, çocuklarımızın 21.Yüzyılın meydan okumalarını aşabilmeleri için 5 yıl içinde öğretmenler, okul binaları, ders içerik ve geçme sistemi ile yeni bir zemine oturtulacaktır. 10 yıl içinde dünyanın örnek eğitim sistemlerinden biri haline getirilmiş olacaktır.

Çocuklarımızın günümüzün gerektirdiği teknolojik, bilimsel, sosyal ve kültürel alt yapı standartlarına sahip uluslararası alanda rekabet edebilir, diğer ülkelerin örnek alacağı seviyede, milli değerlere sahip, öncelikle iyi insan olarak yetiştirilmeleri için tam donanımlı iyi okullarda eğitim alması sağlanacaktır.

Eğitimin her kademesinde; çocuklarımızın üretici, yaratıcı, el ve akıl becerilerine sahip, elde ettiği bilgileri nasıl kullanacağını bilen ve kullandığı bilgilerle yeni şeyler ortaya koyabilecek, özgür düşünceli ve eleştirel bakış açısına sahip, özgüveni ve teşebbüs kabiliyeti yüksek, kendisini her şartta doğru ve açık bir şekilde ifade edebilen bireyler olarak yetişmesi için özen gösterilecektir. Devlet hiçbir fedakârlıktan kaçınmayarak bu vasıfta öğrenciler yetiştirmek için gerekli donanım olmak üzere her türlü imkânı istikbalimizi kuracak olan gençlerimizin hizmetine verecektir. Eğitim, devletin en temel görevidir. Özellikle de Türkçeyi, onu doğru ve güzel kullanma yeterliliğine sahip kuşaklara aktarmak devletin vazgeçilmez ve devredilmez görevidir.

Bilimde, teknolojide, sanatta ve sporda en ileri ülkelerle yarışabilecek kuşaklar yetiştirmek için bu alanları adeta hayat felsefesi olarak özümsemiş öğretmenleri yetiştirmek eğitim programımızın önceliğidir. Yabancı dille eğitime ağırlık verme yerine, zorunlu temel eğitim döneminin sonuna kadar dünyayı izleyebilecek ve evrensel yarışa girebilecek, yabancı dille kendisini en mükemmel şekilde ifade edebilecek düzeyde gençlerimizin en az bir yabancı dil öğrenmelerini sağlayacak bir sistemi geliştireceğiz.

Zorunlu Temel Eğitim kesintisiz olarak 12 yıl olacak, bu eğitim 5, 3, 4 yıl olarak uygulanacaktır. 3308 Sayılı Mesleki Eğitim Kanunu günün ihtiyaçlarına göre yeniden düzenlenecek; eğitimin ilk 8 yılında sağlıklı bir yönlendirme sistemi oluşturulup öğrencilerimizin yeteneklerine göre ihtisaslaşmaya adım atması teşvik edilecektir.

Eğitimin ana ağırlığı mesleki ve teknik eğitime verilecektir. Mesleki ve teknik eğitim görecek öğrencilerin eğitim sürelerinin en az yarısında uygulama yapabilmeleri sağlanacaktır. Ülkenin ihtiyaç duyacağı her alanda mesleki ve çıraklık eğitiminin kalitesi yükseltilecektir.

Köy okulları tekrar açılacaktır. Taşımalı eğitim iptal edilerek köylere öğretmen atamaları yapılacaktır. Partimiz bu nedenle, öğretmen sayısına ihtiyaç artacağından dolayı bütün öğretmen adaylarını öğretmenliğe atayacaktır.

Türkiye’nin geleceğini inşa eden öğretmenler hak ettikleri maaşı ve toplumsal konuma tekrar kavuşacaklardır.

Üniversite sınavına girerek her hangi bir eğitim programına yerleşen her üniversite öğrencisine devlet, yüksek öğretim yurdunda oda tahsis etmekle yükümlü olacaktır. Öğrenci sınıfta kalmadığı sürece yurtta çok düşük bir ücret ödeyerek ve bedava internet kullanımı hakkına sahip olarak kalabilecektir.

Türk Milli Eğitiminin Temel Hedefi

Milli Eğitim Temel Kanununun Genel Amaçlar bölümünde ifade edilen amaçlarının gerçekleştirilmesine uygun olarak insanlarımızın, yaratıcı, özgür, eleştirel düşünebilme, birlikte yaşama ve birlikte çalışma becerilerine sahip, milli değerlerine bağlı, evrensel kalitede problem çözme, araştırma, sorgulama, teknolojiyi etkili kullanma ve girişimcilik becerileri ile donanmış, değerlere sahip, insan haklarına, hukuka doğaya ve çevreye duyarlı, ‘’iyi insan’’ olarak yetiştirilmesidir.

Bu amaçların gerçekleştirilebilmesi için;

– Türk kültürü ile çelişmeyen gelişmiş dünyadaki genel kabul görmüş uygulamalar da dikkate alınarak okul öncesi eğitimde çok daha başarılı olabilmenin evrensel kriterleri uygulanacaktır.

– Okul öncesi eğitim zorunlu olacak, eğitim, okul öncesinden yükseköğretime kadar, toplum refahı ve ekonominin değişen talepleri arasında dengeyi sağlayacak şekilde planlanacak, plan hedefleri ile gerçekleşmeler yıllık eğitim şuralarında değerlendirilecektir.

– Türkiye’nin beyin göçüyle savaşında en önemli nokta öğrencilerimize erken yaşlarda millet ve ülke sevgisi vermek, içinde yaşadıkları topluma katkı sağlamanın güzelliğini hissettirmek ve toplumla arasında kurulacak bağın, aidiyet duygusunun güçlenmesini sağlamaktır. Öğrencilerimizin kendi yetenek ve eğilimleri göz önünde bulundurularak okul dışı aktivitelerle beraber katılacakları sosyal sorumluluk projeleri müfredata alınacak ve bu kapsamda yaz ve gençlik kampları, izcilik kursları açılacak, bu kamplarda ülkemizin değişik bölgelerinden gelen öğrencilerin birbirleri ile kaynaşmaları ve birlikte iş yapma ve birlikte sorun çözme becerileri artırılacaktır. Lise seviyesinde bu kamplara katılması teşvik edilecektir.

– Temel Eğitim müfredatı yeniden gözden geçirilecek, bilgi aktarımı ağırlıklı yapıdan, beceri odaklı, yaratıcı, soran ve sorgulayan ve öğrendiklerini hayatında uygulayan insanların yetiştirildiği bir yapıya dönüştürülecektir. Okulların fiziki şartları iyileştirilerek spor ve sanata yönelik eğitimler desteklenecektir. Okullarımızda resim, müzik, oyma, folklor, heykel, tiyatro, fotoğraf ve sinema gibi görsel sanat atölyeleri ile el becerilerinin gelişimine yönelik işliklerin olması sağlanacaktır.

– Temel eğitim almış öğrencilerimizin seviyeleri ölçülerek özellikle bilim ve teknoloji alanlarında uluslararası sınavlarda elde ettikleri dereceler dikkatle takip edilerek sürekli en iyi 10 ülke arasında bulunması hedeflenecektir.

– Bütçeden eğitime ve temel eğitim seviyesinde araştırma geliştirme ve laboratuvarlar, işlikler ve bilginin kullanılabildiği uygulama alanları için ayrılan pay kademeli olarak yükseltilecektir. İlk 5 yıl içinde Avrupa Topluluğu ortalaması yakalanacak ilk 10 yıl içinde Avrupa Topluluğu’nun en zengin 5 ülkesinin seviyesine yükseltilecektir. Fen bilimleri dersleri (fizik, kimya, biyoloji, jeoloji, astronomi gibi) mutlaka laboratuvarlarda işlenecek, soyut matematik felsefesi, matematiği neden öğrenmeliyiz, matematik dili ve deneysel matematik dersleri ayrı ayrı ele alınarak ve buna uygun müfredat geliştirilecektir.

– Lise seviyesinde öğrenmenin kolay yollarını göstermek üzere öğrenmenin öğretilmesi, ilk yardım, insan ve hayvan anatomisi, temel sağlık ve hastalıkların nedenleri dersleri müfredata konulacaktır.

– Eğitime erişimde fırsat eşitliği esas alınacak ilk 5 yıl içinde eğitim standardı yükseltilecek 10 yıl içinde her isteyenin eğitim almak istediği yüksek eğitim kurumuna sınavsız devam etmesi sağlanacaktır. Devletin eğitim kurumları, okul öncesi eğitimden başlayarak üniversite üstü eğitime kadar ücretsiz olacaktır.

– Yükseköğretim; akademik ve bilimsel özgürlük, kurumsal özerklik, çeşitlilik, şeffaflık, hesap verilebilirlik, katılımcılık, rekabet ve kalite ilkeleri esas alınarak planlanacaktır.

– Akademik çalışmalar üzerinde her türlü siyasi etki, baskı ve kısıtlamalar ortadan kaldırılacak ve akademik çalışmalar, araştırma ve geliştirme faaliyetleri, yenilikçi girişimler için özgür ve özerk bir yükseköğretim eko-sistemi oluşturulacaktır.

– Eğitim; siyasi mülahazalardan uzak ve uzmanlardan oluşan bir kurul tarafından planlanacak, Eğitim Şurasının çalışma sonuçları ve önerileri Plânlama Kuruluna sunularak değerlendirilecektir.

– Yetişkinlerin ve kadınların eğitimine özel önem verilerek, etkin bir yaygın eğitim programı uygulanacaktır. Bu çerçevede, Halk Eğitim Merkezleri daha etkin kullanılacak, belediyelerin meslek edindirme kursları açmaları yerine bu merkezlere etkin katılımları sağlanacaktır.

– Akademik, malî, sosyal ve idarî düzenlemelerle öğretmenlik, saygın ve cazip bir meslek haline getirilecektir. Öğretmenlerin, maaş, ücret, sosyal haklar ve emeklilik hakları iyileştirilecek her yıl yaptığı çalışmalarla ilgili, kitap, araştırma, makale, çözüm önerileri gibi eserleri ortaya koyması talep edilecek ve bu tür çalışmalar objektif ilkelere bağlanarak değerlendirilip ayrıca ücretlendirilecektir.

– Eğitimde yöneticilerin atanmasında ehliyet, liyâkat ve kabiliyet esası getirilecektir. Yöneticiler üstlendikleri birimdeki her ferdin nitelik gelişimlerinden, başarı trafiklerinden sorumlu olacaklardır.

– Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın çocuklarının kültürel kimliklerini korumaları ve geliştirmeleri için yaz kurs ve tatil kampları, izcilik ve öğrenci değişim programları gibi yaygın ve örgün eğitim imkânları artırılacaktır. Ayrıca, Türk Dünyasından öğrencilerin kaydolacağı dil, fikir gönül, iş ve ülkü birliği sağlamak üzere Türkiye Türkçesi ile eğitim ve öğretim yapan Temel Eğitim Kurumları oluşturulacaktır.

– Eğitimin tüm seviyelerinde sanat ve sporun aktif olarak öğrencilerin yaşamının bir parçası olması sağlanacaktır. Zorunlu eğitimini tamamlayan her öğrencinin sporun en az bir dalında lisanslı sporcu olması amaçlanacaktır. Ülkemizin her bölgesinde yaşayan yurttaşların en az kendi bölgelerinin halk oyunları ve danslarını öğrenebilmeleri için dersler konulacaktır.

Temel Amaçlar

Türkiye’nin önemli sorunlarının başında gelen eğitim sorunu, yeniden ele alınarak 5 yıl içinde yeni sistem tümü ile yerleştirilmiş 10 yıl içinde dünyanın örnek eğitim sistemlerinden biri haline getirilmiş olacaktır.

Çocuklarımız günümüzün gerektirdiği teknolojik, bilimsel, sosyal ve kültürel alt yapı standartlarına sahip uluslararası alanda rekabet edebilir, diğer ülkelerin örnek alacağı seviyede, milli değerlere sahip, öncelikle iyi insan olarak yetiştirilmeleri için tam donanımlı iyi okullarda eğitim alması sağlanacaktır.

Çocuklarımızın eğitimin her kademesinde; başta Türkçeyi doğru ve güzel kullanma yeterliliğine sahip olmak üzere; üretici, yaratıcı, el ve akıl becerilerine sahip, elde ettiği bilgileri nasıl kullanacağını bilen ve kullandığı bilgilerle yeni şeyler ortaya koyabilecek, özgür düşünceli ve eleştirel bakış açısına sahip, özgüveni ve teşebbüs kabiliyeti yüksek, kendisini her şartta doğru ve açık bir şekilde ifade edebilen bireyler olarak yetişmesi için başta gerekli donanım olmak üzere her türlü imkâna kavuşturulacak, eğitimin devletin en temel görevi olduğu kabul edilecektir.

Çocuklarımızın zorunlu temel eğitim döneminin sonuna kadar, dünyayı izleyebilecek ve bir yabancı dilde kendini mükemmel ifade edebilecek ölçüde yabancı dil öğrenmeleri sağlanacak, her seviyedeki eğitim kurumunda eğitimin paydaşlarının okul yönetimine katılması sağlanarak, demokratik değerlerin benimsetilmesi, toplumsal konulara ilgi gösterilmesi, sanat ve sporu bir hayat felsefesi olarak özümsemiş bireyler olarak yetişmeleri sağlanacaktır.

Zorunlu Temel Eğitim kesintisiz olarak 12 yıl olacak, bu eğitim 5, 3, 4 yıl olarak uygulanacaktır. Eğitimin ilk 8 yılında (İyi bir yönlendirme sistemi oluşturularak ) öğrencinin yeteneklerine göre, mesleki teknik eğitim ve akademik liselere ayrılacak öğrenciler belirlenerek; Mesleki ve Teknik Liseler, Güzel Sanatlar Liseleri, Spor Liseleri, Fen Liseleri, Sosyal Bilimler, Sağlık ve Çevre Bilimleri Liseleri, Bilgisayar ve Bilişim Bilimleri Liseleri, İletişim Bilimleri Liseleri, Ticaret Liseleri, Anadolu Liseleri, Ziraat Liseleri, Hayvancılık Liseleri, İnşaat Liseleri Adalet Liseleri, Askeri Liseler ve Askeri Okullar, Maliye Meslek Liseleri ile İmam Hatip Liseleri gibi mesleki okullara yönlendirilecektir. Eğitimin ana ağırlığı mesleki ve teknik eğitime verilecektir. Mesleki ve teknik eğitim görecek öğrencilerin eğitim sürelerinin en az yarısında uygulama yapabilmeleri sağlanacak, bu doğrultuda 3308 Sayılı mesleki eğitim kanunu günümüz ihtiyaçlarına göre revize edilecektir.

Bunların dışında el sanatları eğitimi, çıraklık eğitimi, yetişkinlerin eğitimi için eğitim kurumları oluşturulacak, devamlı olarak lise, meslek lisesi ve üniversite seviyesinde uzaktan eğitim verilecektir. Uzaktan eğitim için her türlü donanım ve alt yapı hazırlanacak, ulaşamayan öğrenci kalmayacaktır.

Öğretmen alımında mülakat kaldırılacak. KPSS üstünlüğüne göre atama esas olacaktır. 500 bin ataması yapılmayan öğretmen dikkate alınarak, öğretmen atamada sadece norm kadro esas alınmayacak, kurs merkezlerine öğretmen atama, her köy okuluna en az bir öğretmen ataması vb. yeni projelerle, mezun olan öğretmenlerimizin beklentileri karşılanacak, yetişmiş iş gücümüz heba edilmeyecektir.

Sözleşmeli öğretmenlik uygulaması kaldırılacak, tüm öğretmenler 657 sayılı DMK’nın 4-A Maddesine göre kadrolu hale getirilecektir.

Öğretmenlerin Yüksek Lisans ve Doktora yapması, tayin, terfi ve maaş sistemlerinde yapılacak değişikliklerle teşvik edilecektir.

En kısa sürede “Öğretmenlik Meslek Kanunu” çıkarılarak, öğretmenliğin çok daha itibarlı bir meslek haline gelmesi sağlanacaktır.

Eğitim Fakültesi kontenjanları ülkenin öğretmen ihtiyacı dikkate alınarak revize edilecektir.

Bölgeler arası gelişmişlik farkları dikkate alınarak, öğretmenlere “Mahrumiyet bölgesi tazminatı” ödenecektir. Tazminat oranı söz konusu bölgelerde kalınan her yıl dikkate alınarak artırılarak ödenecektir.

Türk Milli Eğitiminin Amaçları

Milli Eğitim Temel Kanununda ifade edilen, ancak bugüne kadar kağıt üzerinde unutulan aşağıdaki hedefleri vurguluyoruz.

Genel Amaçlar:

Madde 2 – Türk Milli Eğitiminin genel amacı, Türk Milletinin bütün fertlerini,

  1. (Değişik: 16/6/1983 – 2842/1 md.) Atatürk inkılap ve ilkelerine ve Anayasada ifadesini bulan Atatürk milliyetçiliğine bağlı; Türk Milletinin milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren; ailesini, vatanını, milletini seven ve daima yüceltmeye çalışan, insan haklarına ve Anayasanın başlangıcındaki temel ilkelere dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devleti olan Türkiye Cumhuriyetine karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getirmiş yurttaşlar olarak yetiştirmek;
  2. Beden, zihin, ahlak, ruh ve duygu bakımlarından dengeli ve sağlıklı şekilde gelişmiş bir kişiliğe ve karaktere, hür ve bilimsel düşünme gücüne, geniş bir dünya görüşüne sahip, insan haklarına saygılı, kişilik ve teşebbüse değer veren, topluma karşı sorumluluk duyan; yapıcı, yaratıcı ve verimli kişiler olarak yetiştirmek;
  3. İlgi, istidat ve kabiliyetlerini geliştirerek gerekli bilgi, beceri, davranışlar ve birlikte iş görme alışkanlığı kazandırmak suretiyle hayata hazırlamak ve onların, kendilerini mutlu kılacak ve toplumun mutluluğuna katkıda bulunacak bir meslek sahibi olmalarını sağlamak; Böylece bir yandan Türk vatandaşlarının ve Türk toplumunun refah ve mutluluğunu artırmak; öte yandan milli birlik ve bütünlük içinde iktisadi, sosyal ve kültürel kalkınmayı desteklemek ve hızlandırmak ve nihayet Türk Milletini çağdaş uygarlığın yapıcı, yaratıcı, seçkin bir ortağı yapmaktır.

Parti olarak Temel hedefimiz, insanlarımızın, yaratıcı, özgür, eleştirel düşünebilme, birlikte yaşama ve birlikte çalışma becerilerine sahip, milli değerlerine bağlı, evrensel kalitede problem çözme, araştırma, sorgulama, teknolojiyi etkili kullanma ve girişimcilik becerileri ile donanmış, değerlere sahip, insan haklarına, hukuka doğaya ve çevreye duyarlı, ‘’iyi insan’’ olarak yetiştirilmesidir.

Bu amaçların gerçekleştirilebilmesi için;

  1. a) Temel eğitim almış öğrencilerimizin seviyeleri ölçülerek özellikle bilim ve teknoloji alanlarında uluslararası sınavlarda elde ettikleri dereceler dikkatle takip edilerek sürekli en iyi 10 ülke arasında bulunması hedeflenecektir.
  2. b) Bütçeden eğitime ve temel eğitim seviyesinde araştırma geliştirme ve laboratuvarlar, işlikler ve bilgininin kullanılabildiği uygulama alanları için ayrılan pay kademeli olarak yükseltilecek İlk 5 yıl içinde Avrupa Topluluğu ortalaması yakalanacak ilk 10 yıl içinde Avrupa Topluluğunun en zengin 5 ülkesinin seviyesine yükseltilecektir. Fen bilimleri dersleri (fizik, kimya, biyoloji, jeoloji, astronomi gibi) mutlaka laboratuvarlarda işlenecek, soyut matematik felsefesi, matematiği neden öğrenmeliyiz, matematik dili ve deneysel matematik dersleri ayrı ayrı ele alınacak ve buna uygun müfredat geliştirilecektir.
  3. c) Lise seviyesinde öğrenmenin kolay yollarını göstermek üzere öğrenmenin öğretilmesi, ilk yardım, insan ve hayvan anatomisi, temel sağlık ve hastalıkların nedenleri dersleri konulacaktır.
  4. d) Okul öncesi eğitim tam gün ve zorunlu olacak, eğitim, okul öncesinden yükseköğretime kadar, toplum refahı ve ekonominin değişen talepleri arasında dengeyi sağlayacak şekilde planlanacak, plan hedefleri ile gerçekleşmeler yıllık eğitim şuralarında değerlendirilecektir.
  5. e) Eğitim; siyasi mülahazalardan uzak ve uzmanlardan oluşan bir Kurul tarafından planlanacak, Eğitim Şurasının çalışma sonuçları ve önerileri Planlama Kuruluna sunularak değerlendirilecektir.
  6. f) Yetişkinlerin ve kadınların eğitimine özel önem verilerek, etkin bir yaygın eğitim programı uygulanacaktır. Bu çerçevede, Halk Eğitim Merkezleri daha etkin kullanılacak, belediyelerin meslek edindirme kursları açmaları yerine bu merkezlere etkin katılımları sağlanacaktır.
  7. g) Akademik, malî, sosyal ve idarî düzenlemelerle öğretmenlik, saygın ve cazip bir meslek haline getirilecektir. Öğretmenlerin, maaş, ücret, sosyal haklar ve emeklilik hakları iyileştirilecek her yıl yaptığı çalışmalarla ilgili, kitap, araştırma, makale, çözüm önerileri gibi eserleri ortaya koyması talep edilecek ve bu tür çalışmalar objektif ilkelere bağlanarak değerlendirilip ayrıca ücretlendirilecektir. 3600 ek gösterge en kısa sürede hayata geçirilecektir.
  8. h) Okul yönetimi, idari işler ve eğitim işleri olarak ikiye ayrılacak, aynı şekilde İl ve İlçe Milli Eğitim Müdürlükleri idari ve eğitsel açıdan etkin icraat ile eğitim planlarının ve hedeflerin gerçekleşmesi açısından birinci derecede sorumlu olacaktır. Eğitim kurumları ve eğiticiler eğitimin başarısı açısından bilimsel esaslar çerçevesinde denetlenecektir. Bu hedefler doğrultusunda liyakat ve kabiliyeti esas alan bir yönetici atama sistemi esas alınarak, il, ilçe milli eğitim müdürleri, okul yöneticileri tespit edilecek. Torpil arama dönemi sona erdirilecektir.
  9. i) Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın çocuklarının kültürel kimliklerini korumaları ve geliştirmeleri için yaz kurs ve tatil kampları, izcilik ve öğrenci değişim programları gibi yaygın ve örgün eğitim imkânları artırılacaktır. Ayrıca, Türk Dünyasından öğrencilerin kaydolacağı dil, fikir gönül, iş ve ülkü birliği sağlamak üzere Türkiye Türkçesi ile eğitim ve öğretim yapan Temel Eğitim Kurumları oluşturulacaktır. Ayrıca, TÖMER’in Türk Dünyasında etkinliği artırılacaktır.
  10. j) Temel Eğitim Kurumlarında, bilgisayar programlama, finansal okur-yazarlık, siyasi/hukuki okur-yazarlık, hitabet, tiyatro ve sanat ve el becerileri gibi hayata ait konular ile ilkokuldan itibaren tüm seviyelerde kodlama ve programlama derslerinin de dahil olduğu yeni bir müfredat programı benimsenecek, zorunlu olarak temel sağlık bilgisi, ilk yardım ve acil müdahale dersleri verilecektir.
  11. k) Eğitimin tüm seviyelerinde sanat ve sporun aktif olarak öğrencilerin yaşamının bir parçası olması sağlanacaktır. Zorunlu eğitimini tamamlayan her öğrencinin sporun en az bir dalında lisanslı sporcu olması amaçlanacaktır. Ülkemizin her bölgesinde yaşayan yurttaşların en az kendi bölgelerinin halk oyunları ve danslarını öğrenebilmeleri için dersler konulacaktır.

Okul Öncesi Eğitim

  1. a) Okul Öncesi Eğitim Zorunludur. Okul öncesi eğitim 3 yaşında başlar, 6 yaşında sona erer, tam gündür.
  2. b) Çocukların sağlıklı şekilde zihinsel, duygusal ve bedensel gelişimlerini sağlamak, onları hayata ve eğitim sürecine hazırlamak için okul öncesi eğitim devlet desteğinde ve gözetiminde, çağdaş yöntemlerle yapılacak, “Tevhid-i Tedrisat Kanununun taviz vermeden uygulanması sağlanacaktır.”
  3. c) Okul öncesi eğitim konusunda çok başarılı bazı ülkelerde uygulanan yöntemler araştırılacak ve bunları uygulayan özel okulların deneyimlerinden de yararlanılarak kaliteli eğitim modelleri sisteme katılacaktır.

Temel Eğitim

  1. a) Eğitime erişimde fırsat eşitliği esas alınacak ilk 5 yıl içinde eğitim standardı yükseltilecek 10 yıl içinde her isteyenin eğitim almak istediği yüksek eğitim kurumuna sınavsız devam etmesi sağlanacaktır. Devletin eğitim kurumları, okul öncesi eğitimden başlayarak üniversite üstü eğitime kadar ücretsiz olacaktır.
  2. b) Demokrasimiz ülkemizin her köşesindeki bireyine, hangi aile, mahalle ve şartlarda doğduğuna bakmaksızın, eğitim hakkı ve fırsat eşitliği sağlanarak daim kılınacaktır. Buradan esasla, zor ekonomik koşullarda eğitim hayatına devam eden veya devam etmekte zorlanan başarılı gençlerimizin barınma, gıda, araç, gereç vb. tüm ihtiyaçları karşılanacaktır. Özel kurs ve okullar Türk Milli Eğitiminin Temel Hedefleri çerçevesinde denetlenecek ve uygun olamayan tüm okul ve kurslar tasfiye edilecektir. Milli Eğitim Bakanlığı denetiminde olmayan hiçbir okul veya eğitim kurumunun faaliyet göstermesine izin verilmeyecektir. Yapılacak sınavlarda başarılı olacak öğrenciler isterlerse devlet yatılı okullarına kabul edilecek bu amaçla ülkenin her ilinde yurtlar ve pansiyonlar inşa edilecektir.
  3. c) Eğitimin her aşamasında hem öğrencilerin hem öğretmenlerin bilgiye erişimi kolaylaştırılacak bu amaçla, teknolojik donanımlar ve dijital kütüphaneler oluşturulacaktır. Uluslararası kütüphane sistemine ve dünyanın önemli kütüphaneleri ile üniversitelerin dijital kütüphane ve araştırma merkezilerine her yerden ulaşmak mümkün hale getirilecektir. Tüm öğrencilerin günlük ve hatırat yazmaları özendirilecektir. Bu kapsamda yazma yarışmaları açılacak ve başarılı çalışmalar ödüllendirilecektir.
  4. d) Öğretim programlarının hazırlanmasında ve uygulanmasında öğrencilerin bireysel farklılıklarını dikkate alan farklılaştırılmış eğitim yöntemleri uygulanacaktır.
  5. e) Türkiye’nin beyin göçüyle savaşında en önemli nokta öğrencilerimize erken yaşlarda millet ve ülke sevgisi vermek, içinde yaşadıkları topluma katkı sağlamanın güzelliğini hissettirmek ve toplumla arasında kurulacak bağın, aidiyet duygusunun güçlenmesini sağlamaktır. Öğrencilerimizin kendi yetenek ve eğilimleri göz önünde bulundurularak okul dışı aktivitelerle beraber katılacakları sosyal sorumluluk projeleri müfredata alınacak ve bu kapsamda yaz ve gençlik kampları, izcilik kursları açılacak, bu kamplarda ülkemizin değişik bölgelerinden gelen öğrencilerin birbirleri ile kaynaşmaları ve birlikte iş yapma ve birlikte sorun çözme becerileri artırılacaktır. Lise seviyesinde bu kamplara katılması teşvik edilecektir.
  6. f) Öğrenim çağındaki bütün engellilerin okula erişimi sağlanacak. Özel eğitim almaları gereken öğrenciler toplumdan ve yaşıtlarından soyutlanmadan, eğitim ve öğretimlerine devam edebilecekleri eğitim ortamı sağlanacaktır. Bu eğitimlerde engelli yurttaşların üretici bireyler olarak topluma kazandırılması amaçlanacaktır.
  7. g) Özel ve üstün yetenek ve zekadaki öğrenciler için yalnızca bunların özel bir eğitim alabileceği özel eğitim kurumları oluşturulacak, öğrencilerin yaratıcılık ve zekalarının güçlendirilmesi için hiçbir fedakarlıktan kaçınılmayacaktır. Akademik gelişimleri yanında, duygusal, kültürel ve toplumsal yönleriyle de dengeli şekilde gelişimlerini sağlayacak programlar hayata geçirilecektir.
  8. h) Üstün zekâlı ve yetenekli çocuklar eğitimleri boyunca takip edilip geleceğe hazırlanacaklardır. Bu öğrencilerin bilim adamı, sanatçı ve sporcu yetiştirme programlarına entegrasyonu sağlanacaktır.
  9. i) Temel Eğitim’in birinci kısmı olan ilk 8 yıl içinde yetenek taraması yapılarak, herkesin yetenek sicili oluşturulacak, İlk 8 yıl içindeki müfredat matematik, dil, spor, sanat ve bilim ağırlıklı olacaktır. Öğrencilerimize periyodik olarak sağlık taraması yapılarak biyolojik gelişmeleri yakından takip edilecektir.
  10. j) Özel Sektör Eğitim Kurumları Milli Eğitim Bakanlığının onayına bağlı olarak mümkün olacak ve bu okulların akademik başarılarına bağlı olarak varlıklarının devam etmesine izin verilecektir.
  11. k) Özel sektörün eğitim alanındaki girişimleri her eğitim kademesinde teşvik edilecektir. Özel Öğretim alanında önemli deneyimlere sahip sivil toplum kuruluşlarının Bakanlık birimleri ile koordinasyon içinde denetim ve gözetim görevinde destekleri alınacaktır.
  12. l) Doğrudan kamu desteği sağlanması konusunda sosyal ve ekonomik olarak dezavantajlı olanlara öncelik verilecektir.
  13. m) Özel sektörün teşvik edilmesinde sosyal adalet ilkesi esas alınacak ve toplumda gelir adaletsizliğini azaltıcı şekilde destek ve teşvikler sağlanacaktır.
  14. n) Her meslek sahibinin eğitim alması esastır. Mesleklerin sertifikalandırılması okullarla birlikte meslek odaları tarafından yapılacak ve meslek odalarının etkin denetim mekanizmaları olması sağlanacaktır.
  15. o) Mesleki ve Teknik Eğitim teşvik edilecek, Teknik ve Meslek Liseleri yaygınlaştırılacak, fabrikaların içinde ve sanayi bölgelerinde meslek okulları kurulması desteklenecektir. Bu okullara İngilizce hazırlık sınıfları konulacaktır.
  16. p) Meslek Liselerinde okuyan öğrencilerin üst öğrenim basamağı olan Meslek Yüksek Okulları ve Üniversitelere girmeleri teşvik edilecektir.
  17. r) Meslek Lisesi kapsamında değerlendirilecek olan İmam Hatip Liselerinin eğitim düzeyi yükseltilecek, mesleki yönden donanımlı bir şekilde yetişmeleri sağlanacaktır.

Yükseköğretim

  1. a) Yükseköğretim Kurumlarında eğitim dili Türkçedir. Mevcut Yükseköğretim Kurumları iki ana gruba ayrılarak ilk 20 üniversite araştırma ve akademisyen yetiştirme merkezleri olarak yeniden yapılandırılacak bu kurumlara üstün zeka, yetenek ve disiplinde Üniversite eğitimlerini tamamlamış ve yapılan sınavlarda başarılı olan öğrenciler kabul edilecektir. Bu üniversiteler dünyadaki önemli üniversitelerle paralel ders programları uygulayacak, eğitim kalitesinin düşmesine asla izin verilmeyecektir. Hedef İlk 5 yıl içinde dünyanın en iyi üniversiteler listesinin ilk 100 üniversitesi arasına en az 5, 10 yıl içine en az 10 üniversite sokmaktır.
  2. b) Ülkedeki tüm Yüksek Öğretim Kurumları bağımsız Mütevelli Heyetler tarafından yönetilecek, bu heyetler akademik ve idari personeli tayin edecek, devletin üniversitelere verdiği kaynaklara ilave kaynak yaratılması işlerini üzerine alacaktır. Mütevelli Heyetleri en az 3 yıl süreyle görev yapmak üzere, Ticaret ve Sanayi Odaları, Milli Eğitim Bakanlığı ve Yüksek Öğretim Kurulu temsilcileri ile Seçilmiş Öğrenci ve Çalışanların Temsilcisinin tayini ile oluşturulacaktır. Üniversitelerin akademik başarıları yanında patent tescilleri ve ticarileştirilen buluşlar da başarı ölçütü olarak kabul edilecektir.
  3. c) Üniversitelerde Akademik Personel/Öğrenci Sayısı oranları titizlikle uygulanacak, bu oranlar Avrupa Topluluğunun bu konudaki oranlarından daha yüksek olmayacaktır. Akademik personelin haftalık ders saatleri Avrupa Topluluğunun bu konuda sahip olduğu ortalamalardan daha yüksek olmayacaktır.
  4. d) Akademik personel elde edeceği telif ücretleri kendilerine ait olmak üzere iki aşamada ücretlendirilecektir. Tüm akademik personel temel bir maaş alacak, bunların yanında yıl içinde yaptığı bilimsel çalışmalar, buluşlar, sempozyum bildirileri ve atıf alan yayınları belli kriterler getirilerek ayrıca ücretlendirilecektir.
  5. e) Yüksek Öğretim Kurulu muhafaza edilecek, temel görevi Milli Eğitimin amaç ve ilkelerine uygun eğitim olup olmadığının denetlenmesi ve Yüksek Öğretimin Planlanmasında Eğitim Planlama Kuruluna tavsiyede bulunması olacaktır. Yüksek Öğretim Kurumu ve Kurulu özerk olacaktır. Yüksek Öğretim Kurulu Üyeleri akademik personelin kendi aralarından seçtikleri ve en çok oy alan 21 kişiden oluşturulacaktır.
  6. f) Mesleki ve uzmanlık liselerinden mezun öğrencilerin kendi mesleklerine uygun yüksek öğretim görmek istemeleri ve (tıp ve hukuk hariç) kendi bölümlerini tercih etmeleri durumunda, seçme sınavında kendilerine ek puan verilecektir.
  7. g) Üniversitede akademik, sanatsal, sosyal sorumluluk, spor gibi alanlarda üstün başarı kazanmış öğrenciler tespit edilerek, çalışma ve bilgi birikimini desteklemek amacıyla kendisine bir rehber akademisyen atanacaktır. Bu öğrencilerin benzer öğrencilerle düzenli olarak bir araya getirileceği özel çalıştaylar gerçekleştirilecek, öğrenciler eğitimleri süresince maddi ve manevi yönden desteklenecektir. Üniversite eğitiminin sonrasında öğrencinin akademik çalışmalarını sürdürebilmesi için gerek yurt içi, gerekse yurt dışı okullarla temasa geçebileceği projeler hayata geçirilecektir.
  8. h) Yükseköğretim; akademik ve bilimsel özgürlük, kurumsal özerklik, çeşitlilik, şeffaflık, hesap verilebilirlik, katılımcılık, rekabet ve kalite ilkeleri esas alınarak planlanacaktır.
  9. i) Tüm şehirlerde üniversite öğrencilerine yönelik yurt sorununun çözümünde, belediyeler, meslek kuruluşları, odalar ve özel sektörün katılımı sağlanacak, bu kuruluşlara devlet desteği verilecektir. Kredi ve Yurtlar Kurumu daha etkin denetim görevi üstlenecektir.
  10. j) İhtisas üniversitelerinin oluşturulması teşvik edilecektir. Yukarıda belirtilen ilk 20 üniversiteden bazıları yeni teknolojiler geliştirme bölgeleri ve teknoparklarla bilişim, sağlık, biyoteknoloji, nanoteknoloji, savunma, uzay, havacılık gibi ihtisas alanlarında yoğunlaştırılacaktır.
  11. k) Akademik çalışmalar üzerinde her türlü siyasi etki, baskı ve kısıtlamalar ortadan kaldırılacak ve akademik çalışmalar, araştırma ve geliştirme faaliyetleri, yenilikçi girişimler için özgür ve özerk bir yükseköğretim eko-sistemi oluşturulacaktır.
  12. l) Öğrenci ve öğretim elemanı dolaşım ve akreditasyon sistemi güncellenerek verimli hale getirilecektir.
  13. m) Özel ve kamu kuruluşları ile TÜBİTAK, TUBA ve üniversitelerin laboratuvarları ve teknoloji merkezlerinde AR-GE ve patent çalışmalarına hız ve önem verilecektir.
  14. n) ULAKBİM bilimsel yayın ve atıf dizininde yer alan herhangi bir dergi veya yayınevine makale ve kitap olarak başvuruda bulunan bir akademik yayının, objektif ölçütlerle hakem ve yayın aşamasına dair bütün süreçlerde şeffaf olarak izlenebilirliği sağlanacaktır.
  15. o) Bilimsel ve teknolojik ortam tesis edilerek beyin göçünün önüne geçilecek, ülkemizdeki yükseköğretim kurumları, uluslararası öğrenciler ve öğretim üyeleri için çekim merkezi haline getirilecektir.
  16. p) Yurt içinde veya yurt dışında çalışan, alanında uzman ve saygın bilim adamlarıyla iş birliği sağlanarak ortak çalışmalar, projeler gerçekleştirilmesi için fırsat ve imkân sağlanacaktır.
  17. r) Dünyanın çeşitli ülkelerinde yaşayan soydaşlarımızla dil, fikir, gönül, iş ve ülkü birliği sağlayabilmek üzere üniversitelerin sahip olduğu kontenjanların % 20’si soydaşlarımıza ayrılacak ve Yükseköğretim Kurumlarında parasız eğitim almaları sağlanacaktır.
  18. SAĞLIK POLİTİKAMIZ

Sağlık devredilemeyen, ertelenemeyen temel bir insan hakkıdır. Anayasamızın 56.maddesi, herkesin sağlık hizmetlerinden ve sosyal güvenlik haklarından yararlanmasını, devletin önemli bir görevi olarak güvence altına almıştır.

Partimiz, güçlü ve güvenli bir sağlık sistemine sahip olabilmek için ulusal düzeyde, kalıcı ve istikrarlı bir sağlık strateji ve politikasını uygulayacaktır. Politikamızın temeli, vatandaşımızın doktora kolay ulaşmasından ziyade doktora ihtiyaç duymamasını sağlamaktır. Bu da ancak uygulayacağımız bütüncül tıp anlayışıyla gerçekleştirilecektir. Sağlık, temel yurttaşlık hakkı olup sadece parası olanın gereken tedaviyi aldığı bir alan olarak görülemez.

Temelde politikanın insanların hasta olduklarında tedavi edilmeleri noktasından hasta olmamalarını sağlama noktasına dönüştürülmesine ihtiyaç vardır. Zafer Partimizin sağlık politikası şu çerçeveler ışığında şekillenecektir;

– Sağlıklı yaşamı benimsemek ve teşvik etmek,

– Tüm vatandaşlarımızın, sağlık hizmetlerine kolay ve yüksek hizmet kalitesiyle erişimini sağlamak,

– Sağlıkta finansmanın yeterli olması ve adil dağılımının sağlanması,

– Sağlık çalışanlarının yaşam kalitesinin yükseltilmesi, özlük haklarının iyileştirilmesi,

– Sağlık çalışanlarının 3600 ek göstergelerinin verilmesi,

– Sağlık alanında AR-GE ve İNNOVASYON çalışmalarına yeterli kaynak ayrılması,

– Planlı kentleşme ve çevrenin korunmasına önem verilmesi. Atık yönetimi ve Halk sağlığına özen gösterilmesi,

– Sığınmacı ve göçmenlerin yol açtığı halk sağlığı ve çevre sorunlarına mani olmak maksadıyla, acil bir eylem planı hazırlanması,

– Sağlık turizminin geliştirilmesi ve teşvik edilmesidir.

Yerli tıbbi teknolojileri geliştirmek, üretmek bu alanda dışa bağımlılığı azaltmak en önemli hedeflerimizdendir. Tıbbi malzeme ve donanım konusunda yerli ar-ge teşvik edilerek yine endüstri-üniversiteler-araştırma merkezleri ve STK’lar arası multidisipliner işbirliği kamu denetiminde desteklenecektir.

Sağlık hizmetleri şeffaf ve ölçülebilir olduğu gibi, tüm tıp çevreleri ile paylaşıma elverişli veri tabanları oluşturulacaktır.

Koruyucu hekimlik hizmetlerinin sağlık bütçesi içindeki payı artırılacak, stratejik bir ürün olan aşı üretimine önem verilecek, Hıfzıssıhha Enstitüsüne yeniden işlerlik kazandırılacaktır.

Sağlık Bakanlığının yönetim organizasyon yapısı gözden geçirilerek etkinliği artırılacaktır.

Özveri ile canları pahasına pandemi ile mücadele eden sağlık personelimize karşı hasta ve yakınlarının saldırgan tavırlarında artış olduğu bir gerçektir. Bu yöndeki olumsuz gelişmelerin önüne geçilebilmesi amacıyla gerekli cezai müeyyidelerin uygulanması yönündeki çalışmalar titizlikle yapılacak ve uygulanacaktır.

Ülkemizde Şehir Hastanelerindeki hasta ve/veya döviz kar garantili KÖİ sözleşmeleri Türk Milletinin menfaatlerine göre yeniden düzenlenecektir. Kamu yararı gözetilmeksizin sermaye gruplarına yüksek kira bedelleri ile kaynak aktarma stratejisi taşıyan bu uygulamalardan vazgeçilecektir.

Kapatılmış olan, şehirlerin merkezi konumunda bulunan, ulaşımı ve erişimi kolay olan, yüksek verimlilikle çalışan eski Eğitim hastaneleri yenilenerek, mevcut konum ve arsaları üzerinde tekrar açılacak, halkın hizmetine sunulacaktır.

Gençliğimizi ve gelecek nesilleri tehdit eden proaktif madde ve teknoloji bağımlılığı ile mücadelede etkili yöntem ve politikalar uygulanacaktır.

Türkiye, uyuşturucuya karşı stratejik,  uzun vadeli, istihbarati,(istihbari) polisiye, hukuki, eğitim ve tedavi boyutlarını içeren entegre bir mücadele strateji ile mücadele etmek zorundadır. Bu mücadeleyi sürdürmek amacı ile Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı, MİT, Milli Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı personelinin çalışmalarının eşgüdümünü sağlayacak Cumhurbaşkanlığına (daha sonra Başbakanlığa bağlı) Başkanlık kurulacaktır.

SAĞLIK HİZMETLERİ

SAĞLIK; Kişilerin bedenen, ruhen, sosyal ve çevresel olarak tam bir iyilik halidir.

Anayasamıza göre; Ülkemizde herkesin sağlık hizmetlerinden yararlanma hakkı vardır. Devletin vatandaşa verilen sağlık hizmetlerini buna göre organize etmesi gerekmektedir.

Su, hava ve ekmek gibi tüm insanlar için sağlıklı olmakta bir haktır. Herkesin tüm sağlık hizmetlerinden eşit ve ücretsiz olarak yararlanması esastır.

Ülkemizde Sağlık Hizmet Örgütlenmesi

  1. Basamak Koruyucu ve Ayaktan (evde) Tedavi Hizmetleri;

Bu hizmetler; İl ve İlçe Sağlık Müdürlükleri ile Aile Sağlığı Merkezleri (Aile Hekimleri) tarafından verilmektedir.

  1. Basamak Tedavi Hizmetleri;

İlgili branş uzman hekimleri tarafından verilen bu hizmetlerde hasta; hastanede yatarak yada evinde tedavi edilmekte olup, İl ve İlçe Devlet Hastaneleri tarafından yürütülmektedir.

  1. Basamak Tedavi Hizmetleri;

İleri tetkik, müdahale, ameliyat ve tedavileri kapsayan bu hizmetler “ilgili” branş ve üst branş uzman hekimleri tarafından, hastanede yatarak tedaviyi kapsamakta olup, Üniversitelerin Tıp Fakülteleri ile Sağlık Bakanlığı Eğitim Araştırma Hastanelerince yürütülmektedir.

  1. Rehabilitasyon Hizmetleri;
  2. ve 3.Basamak Hastanelerde Tedavi gören hastalar ile engelli vatandaşlarımızdan Fiziksel ve Ruhsal rehabilitasyona ihtiyaç duyanlar için; ilgili branş ve üst branş uzman hekimleri ile uzman sağlık personelinin görev yaptığı Sağlık Bakanlığı ve Tıp Fakültelerine bağlı Rehabilitasyon Merkezlerince yürütülmektedir.

3.Basamak tedavi Hizmetlerinin yürütüldüğü bazı hastanelerde de rehabilitasyon hizmetleri verilebilmektedir.

Bunların dışında muayenehane, Ayaktan Teşhis ve Tedavi Merkezleri ile Özel Hastanelerde de ücretli olarak sağlık hizmetleri yürütülmektedir.

Diş sağlığı, diş muayene ve tedavisi için de Sağlık Bakanlığı ve Diş Hekimliği Fakültelerinde Ağız ve Diş Sağlığı Merkezleri (ADSM) hizmet vermektedir.

Ayrıca; Özel Diş Hekimi muayenehane polikliniklerinde de ücretli olarak diş muayene ve tedavileri yürütülmektedir.

Sağlık kurum ve kuruluşları arasında düzenli ve zorunlu sevk sistemi olmaması nedeniyle hiç gerekli olmayan hastaların direk olarak 3. Basamak Eğitim Araştırma Hastanelerine müracaatı söz konusu olmaktadır. Bu durum da Sağlık Hizmetlerinde yığılmalara ve asıl görevlerde aksamalara yol açmaktadır.

1.Basamak Koruyucu ve Ayaktan (Evde) Tedavi Hizmetleri

Ülkemizde 2012 yılından itibaren Sağlık Ocakları kaldırılmış, yerine Aile Hekimlerinin görev yaptığı Aile Sağlığı Merkezleri kurulmuştur.

Aile Hekimliği modeli AB şartları arasında zorunluluk gibi gösterilmesine rağmen bazı Avrupa Ülkeleri eskiden beri yürüttükleri 1. Basamak Sağlık Hizmetlerinde büyük değişikliklere gitmeden bu sorunları çözmüş, hatta bazıları sadece isim değişiklikleri ile eski sistemlerini korumuştur. (Örneğin Portekiz)

AB üyesi olmamamıza rağmen Ülkemizde 1. Basamak Sağlık Hizmetlerinde köklü değişikliklere gidilmiş, 1961yılından bu yana hizmet veren Sağlık Ocakları kaldırılmış, “Aile Hekimliği Türkiye Modeli” adı altında Aile Sağlığı Merkezleri kurulmuştur.

İngiltere, Almanya gibi gelişmiş ülkelerde uygulanan Aile Hekimliği sisteminde; Aile Hekimleri, sigorta kuruluşlarıyla sözleşmeli olarak hizmet verirken, Ülkemizde (Aile Hekimliği Türkiye Modeli) Aile Hekimleri Sağlık Bakanlığı ile sözleşme yapmakta yarı özel yarı resmi Sağlık Kuruluşları gibi çalışmaktadır. Tıbbi, teknolojik ve hizmet alt yapısında da Avrupa ülkelerindeki 1. Basamak Sağlık Hizmetleri düzeyine ulaşamamıştır.

Sağlık Ocağı Sistemi

Ülkemizde 1961 yılında uygulanmaya başlanan SAĞLIK OCAĞI sisteminde; “Belirli bir coğrafi bölgede, belirli bir nüfusa” Koruyucu ve Ayaktan tedavi edici Sağlık Hizmetleri verilmekteydi.

– Sağlık Ocaklarında ki bu hizmet Hekim, Halk Sağlığı Hemşiresi, Ebe, Sağlık Memuru, Çevre Sağlığı Teknisyeni, Şoför, Hizmetli personelden oluşan bir ekip tarafından yürütülürdü.

– Sağlık Ocağı coğrafi bölgesinde bulunan bazı köylerde oluşturulmuş, Sağlık Evlerinde görev yapan Ebelerde bu ekibin bir üyesi olarak görev yapardı.

– Tüm Koruyucu ve Tedavi Edici Sağlık Hizmetleri;

*Anne ve çocuk sağlığı (Kadın, Gebe, Bebek, ve Çocuk İzlemleri)

*Bağışıklanma (Bebek Çocuk, Gebe ve Erişkin Aşılamaları)

*Kronik Hasta ve yaşlı izlemleri

*Aile Planlaması ve uygulama eğitimleri

*Bulaşıcı hastalıklarla mücadele ve erken tanı, uyarı

*Çevre Sağlığı

*Sağlık Danışmanlığı

*Sağlık Eğitimi

*Ayaktan tanı ve tedavi

*Basit laboratuvar uygulamaları

Sağlık Ocaklarında yürütülen hizmetlerin en önemlilerindendir.

– Sağlık Ocaklarında yürütülen bu hizmetler için vatandaşın müracaatı yanında, Hekim ve diğer ekip üyelerinin köy, mahalle ve ev ziyaretleri ile yerinde hizmet verilmesi de sağlanırdı. (Gezici Sağlık Hizmetleri)

– Ayaktan ve evde tedavisi mümkün olmayan hastalar, Uzman Hekim tarafından muayenesi gerekenler, ileri tetkik ve tedavi gerektiren hastalar 2. ve gerekirse 3.Basamak Sağlık Kurumlarına (İl ve İlçe Devlet Hastaneleri) sevk edilir, muayene ve tedavisi sağlanırdı.

– Sağlık Ocağı sistemi 1961 yılında çıkarılan “224 sayılı Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi Kanunu” ile uygulamaya konulmuş ve Ülkemizin o yıllardaki kırsal ağırlıklı (%65 kırsal nüfus) nüfusuna uygun olarak hazırlanmıştır.

– Ancak ilerleyen yıllarda birçok İlçe ve İl Merkezindeki mahalle Sağlık Ocakları olarak da hizmetini başarıyla sürdürmüştür.

– Teknolojik, tıbbi, laboratuvar vb. alt yapı destekleri ile büyük kentlerdeki koşullara da uydurulması mümkün olabilmekteydi.

Aile Hekimliği Sistemi

Aile hekimliği sisteminde belirli bir coğrafi bölge şartı kaldırılmış, belirli bir nüfusa hizmet verilmesi esas alınmıştır.(4000 nüfus) Bağlı olan nüfusa göre de ücretlendirme yapılmaktadır.

– Aile Hekimliğinde Hekim ile birlikte bir Hemşire görev yapmaktadır.

– Her ne kadar köy ve mahalle ziyaretleri söz konusu olsa da bir hekim ve bir hemşireden oluşan Aile Hekimliği birimlerinde yerinde hizmet uygulamasında yeterince başarılı olunamamakta, birime müracaat eden hasta ve vatandaşlara hizmet ağırlıklı çalışılmaktadır.

– Koruyucu Sağlık Hizmetlerinde yalnızca gebe ve bebek izlemleri (müracaat ederse) ve aşılamaları yapılmaktadır.

– Aile planlaması uygulamaları, Çevre Sağlığı ve Bulaşıcı Hastalıklarla mücadele, erken tanı ve uyarı, Sağlık Eğitimi vb. Koruyucu Sağlık Hizmetleri de İlçe Sağlık Müdürlüklerine bırakılmıştır.

– Koruyucu sağlık hizmetlerinin iki ayrı kurum tarafından yürütülmesi bulaşıcı hastalıkların tespit ve kontrolü ile erken tanı ve uyarı sisteminde aksamalara neden olabilmektedir.

– Aile Hekimlikleri ağırlıklı olarak poliklinik hizmeti (reçete yazımı) vermekte, ancak etkin bir sevk sistemi de olmadığı için başvurular direk olarak İl ve ilçe Devlet Hastanelerine de olabilmekte, bu durum hastanelerde gereksiz yığılmalara neden olmaktadır.

Basamak Sağlık Hizmetleri Önerileri

Ülkemizde 1.Basamakta yürütülmekte olan koruyucu ve ayaktan (evde) tedavi hizmetlerinin etkin ve verimli bir şekilde yürütülebilmesi için;

– Bölge tabanlı belirli bir nüfusa hizmet vermek esas olmalı

– Koruyucu Sağlık Hizmetlerinden kişiye yönelik olan;

*Ana ve Çocuk Sağlığı Hizmetleri (15-49 yaş kadın, gebe, loğusa, bebek ve çocuk izlemleri)

*Aile planlaması uygulama ve eğitimleri

*Gebe, bebek çocuk, erişkin aşılama ve bağışıklama hizmetleri

*Engelli, yaşlı ve kronik hasta hizmetleri ve bakım hizmetleri

*Kanser erken tanı hizmetleri

*Diğer kişisel koruyucu Sağlık Hizmetleri ile

– Topluma ve kişiye yönelik olan;

*Bulaşıcı Hastalıklarla mücadele Hizmetleri (erken tanı ve erken uyarı)

*Çevre Sağlığı Hizmetleri,

*Su ve gıda güvenliği Hizmetleri,

*Diğer topluma yönelik koruyucu sağlık hizmetleri,

– Sağlık eğitimi

– Sağlık danışmalığı hizmetleri bir merkezden yürütülmelidir.

– Bu 1.Basamak Sağlık birimlerinde hizmetler, Hekim Halk Sağlığı Hemşiresi, Sağlık Memuru, Çevre Sağlığı Teknisyeni, Ebe, Tıbbı Sekreter ile diğer gerek duyulan personelden oluşan ekip tarafından yürütülmelidir.

– Bu birimlerde müracaat eden vatandaşlara koruyucu ve tedavi edici sağlık hizmetleri verildiği gibi, gerekli durumlarda mahalle, köy ve ev ziyaretleri ile de hizmetler mahallinde de yürütülmelidir.

–  Bir ebe ya da hemşirenin görev yapacağı KÖY SAĞLIK EVLERİ bu birimlere bağlı olarak köyünde hizmet vermelidir.

– 1.Basamak Sağlık Birimlerinde yürütülen tedavi hizmetleri yalnızca reçete yazmanın ilerisine geçmeli, burada görev yapan Hekimlerin de modern laboratuvar, görüntüleme vb. tıbbi hizmetlerden yararlanmaları sağlanarak hastalarının tanı ve tedavilerini düzenleyebilmeleri sağlanmalıdır. Böylece hastaların 2. ve 3. Basamak sağlık kurumlarına müracaatları azaltılabilecektir.

– Halen koruyucu Sağlık Hizmetlerinin bir bölümünü yürütmekle görevlendirilmiş olan İlçe Sağlık Müdürlükleri ile İl Sağlık Müdürlüklerinin ilgili birimleri, 1.Basamak sağlık birimlerince yürütülen tüm hizmetlerin denetimlerini yapmalı, gerekli durumlarda hizmete dahil olmalıdır.

Görüldüğü üzere yukarıda belirtilen 1.BASAMAK SAĞLIK BİRİMİ’nin görevleri Ülkemizde 2012 yılına kadar uygulamada olan SAĞLIK OCAĞI sistemi ile çok benzerlik göstermektedir. 1970 ve 1980 li yıllarda DSÖ tarafından Dünyanın birçok Ülkesine örnek alınmak üzere gösterilen 224 sayılı yasa ve Sağlık Ocağı sistemimizin, günümüz koşullarına göre yeniden ele alınması ve düzenlenmesi 1. Basamak Sağlık Hizmetlerinin Ülkemizde daha iyi bir şekilde yürütülmesini sağlayabilecektir. Ayrıca vatandaşlarımıza etkili bir sağlık hizmeti verecek bu sistem ile ülkemiz genelinde gereksiz Sağlık harcamaları da önlenebilecektir.

  1. ÇEVRE POLİTİKAMIZ- YAŞASIN YEŞİL VATAN

21.Yüzyılın küresel, milli ve yerel en büyük meselelerinin başında çevre sorunları gelmektedir. İnsanlık yanlış uygulamalar ile yaşadığı çevreyi ağır bir şekilde tahrip etmiştir. Bu tahribatın neticesinde dünya büyük bir iklim değişikliği sürecine girmiştir. Küresel ısınma ile kutuplar erimekte, denizler yükselmekte, kıyılar ve adalar sular altında kalmaktadır. Öte yandan küresel ısınma neticesinde kuraklık artmakta, yangınlar çoğalmakta, tarımsal üretim düşmekte, kaynaklar azalmakta ve göçler artmaktadır. Zafer Partisi, çevre politikasını Türk Milleti ve Türkiye Cumhuriyeti’nin varlık mücadelesinin parçası olarak görmektedir.

Partimizin çevre konusundaki temel yaklaşımı; “vatan sevgimize dayanan Vatan Toprağı Kutsaldır; kirletilemez, hor kullanılamaz ve sömürülemez”. Çevrenin ve tabiatın korunması ve gelecek nesillere en güzel şekilde devredilmesi temel yükümlülüklerimiz arasında yer alır. Bu anlamda, nasıl ki dünyanın her neresinde olursa olsun tek damla su kıt kaynak bakımından değerlidir ve heba edilemez, her karış vatan toprağı da kaderine terk edilemez, iktidarların geçici heva ve heveslerine feda edilmez. Vatanın toprağı gibi havası ve suyu da kutsaldır, hor kullanılamaz, sömürülemez ve kirletilemez. Yaşama; bir insan hakkı olduğu gibi çevrenin de yaşama hakkı en az insanın hakkı kadar bir haktır.

Günümüzde böyle bir bakış açısına sahip olmayan iktidarların elinde maalesef ülke ekolojisi tarih boyunca olmadığı kadar talan edilmiş, her bir metrekare yeşil alan beton yığınlarına dönüştürülerek tabiat sömürülmüştür. Bilhassa büyük şehirlerimizde yeşil alanlar yok edilmiş yağmalanmış, imar rantlarına kurban edilmiştir. Doğal dengenin bozulmasından dolayı telafisi mümkün olamayacak iklim değişiklikleri ve beraberinde kuraklık baş göstermiştir.

Partimiz, çevrenin gelecek nesillere bırakmamız gereken en önemli emanetlerden biri olduğunun bilincindedir. Bu nedenle çevreye olan duyarlılığın artırılması için en küçük eğitim kurumlarında başlanarak her aşamada eğitici faaliyetlerle duyarlılık artışı sağlanacak, çevreye ve doğaya karşı işlenen suçlarda ağır ceza ve yaptırımlar getirilecektir.

Gündelik hayatta plastik/naylon poşet/ malzeme kullanımına son verilerek, ‘kullan at’ mantığı yerine, uzun süre kullanılabilecek ve çevreye atık olarak zarar vermesi mümkün olmayan bez torba, cam vb. kullanımı yaygınlaştırılacaktır. Kirlenen havzalar özellikle de Marmara Denizi temizlenerek doğal  yaşamın  sürdüğü bir deniz haline getirilecektir.

Öncelik verilerek Marmara Acil Eylem Planı, Ergene Acil Eylem Planı, Geniş Havza Yönetimi Eylem Planı ile Sel, Taşkın ve Kuraklık Yönetimi uygulamaya konulacaktır.

Topraklarımızın ve tatlı su kaynaklarımızın korunması, temiz olmaları hayati önemde olduğundan korunması için gereken bütün düzenlemeler acilen yapılacaktır.

Hazineye ait ve tarıma uygun olmayan arazilerde endüstriyel ormanlar kurularak, bölgelerdeki köylerde ve ilçelerde insanlarımıza ekonomik katkı ve istihdam sağlanacaktır.

Çevremizi temiz tutmak için çöpler organik ve geri dönüştürülebilir atıklar gruplandırılarak toplanacak, ayrıştırılacak ve çöplerin içerisindeki ekonomik değeri olan malzemelerin geri dönüşümü sağlanacaktır. Organik çöpler gübreye dönüştürülecek, geri dönüşümü ve ekonomik getirisi olmayan diğer çöpler enerji üretiminde kullanılacaktır.

İ. KÜLTÜR VE SANAT POLİTİKAMIZ

“Millî kültürümüzü muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkaracağız!” diyen Mustafa Kemal Atatürk’ün gösterdiği ülküye varmak için kültür ve sanat politikamız parti programımızın nirengi noktasını teşkil etmektedir.

Her Türk vatandaşının kültür ve sanat yaşamına erişim hakkını gerçekleştirmesini ve ona katkı sağlamasını kolaylaştıracağız.

Türkiye, Ortadoğu’da sözde büyük “kürdistan” projesini gerçekleştirmek amacı ile Irak, Suriye, İran ve Türkiye’nin parçalanmasını hedefleyen emperyalizm tarafından sadece ekonomik ve sosyal politikalarla ve planlanan göç hareketleriyle zora sokulmuyor; aynı zamanda göç krizi çerçevesinde etnik kültürlerle istila ediliyor. Bir yandan popüler kültür baskısı, medya eliyle yayılan kültürsüzleştirme politikaları sadece genç kuşakların değil bütün halkımızın estetik anlayış ve değerlerini bozmaya çalışmaktadır.

Türk halkı, bir millet olma yerine halklar karmaşası olarak gösterilmeye çalışılmakta; böylece ülkemiz, kendi kültür ve sanatının unutturulup gözden düşürüldüğü kozmopolit bir ülkeye dönüştürülmek istenmektedir. Özellikle Türkiye’nin başına örülen organize büyük göç felaketi ile neredeyse bütün şehirlerimiz adeta uluslararası bir göçmen kampına dönüştürülmeye çalışılmaktadır. Bir mozaik bile sayılmayacak etnik karmaşayı kültürel zenginlik olarak sunma ihaneti ne yazık ki siyasal çıkar ve popülist yaklaşımlarla da desteklenerek millî kültür ve sanatımızı yaşatma ve sürdürme vasfımız tarihimizin hiçbir döneminde olmadığı kadar gerilemeye yüz tutmuştur.

En Büyük Destek Kültür Ve Sanat Emekçilerine

İşte bu ahval ve şeraitte millî kültür ve sanatımıza katkı sunacak kültür ve sanat erbabını desteklemek temel şiarımızdır.

Eğitimin her kademesinde gençlerimizi kaliteli bir eğitime kavuşturmak görevimiz yanında spor ve sağlık bakımından da onları sağlıklı ve güçlü bireyler olarak milletimizin hizmetine her alanda koşturmak gayesindeyiz. Ancak bununla iktifa edemeyiz. Eğitim, sağlık ve spor desteği yanında kültür ve sanatımızın icrası, idamesi, gelişip bir yüksek medeniyet yaratması için bütün paydaşlara gereken her türlü desteği vereceğiz. İnsanımızın hayat kalitesinin yükselmesi için, özgürlüğün vatan coğrafyasının her yerinde vatandaşın tabii hukuku ve yaşam felsefesi olabilmesi için eğitim, spor, sağlık desteği ile kültür ve sanata yönelik bütün teşvikler bütüncül bir yaklaşımla ele alınacaktır.

Yaşayan Müzecilik

Milli kütüphanelerimiz, halk kütüphanelerimiz, belediye ve özel kütüphanelerimiz, her çeşit müzelerimizle birlikte her yaştan vatandaşımızın zengin kültür hayatında bütünleşmeleri için işlevsel hâle getirilecektir.

Gerek geleneksel sanatlar ve mesleklerin yaşayan unsurları, gerekse unutulmaya yüz tutmuş, fakat derin hatıralarıyla millî kültür ve milliyetimizin inşasında mühim rolleri bulunan  zanaatler, millî tarih, millî kültür ve millî sanatın evrensel sanat ve medeniyet eserleri olarak tüm dünyada da tanınması, yaşatılması, ekonomik bir değer olarak da markalaşması için teşvik edilecek, şehirlerimizin tarihî dokusu içindeki sokaklarda yaşatılacaktır.

Yeni Kurumsal Yapı

Kültür ve Turizm Bakanlığı, her alanda olduğu gibi devlet varlığının yandaşa peşkeş çekildiği bir aile şirketi olmuştur. Kültür, turizme feda edilmiş, üstelik turizm yatırımları kısa vadeli rantiye çatışmalarından kurtulamamıştır.

Zafer Partisi, Kültür ve Sanat Bakanlığı kurarak sanatçılarımızı, kültür adamlarımızı onurlarına halel getirmeden, bütün üretkenliklerinde destekleyecek, Atatürk’ün gösterdiği hedefte: “millî kültürümüzü muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkarma”da buluşturacaktır.

  1. ULAŞTIRMA VE HABERLEŞME POLİTİKAMIZ

Ülkenin üniter yapısının bölgeler, hatta iller bazında karşılıklı bağımlılık sağlanarak tamamlanıp birlik ve beraberliği güçlendirmesi yanında üstün bir medeniyet inşa edilmesinde ulaştırma ve haberleşme önemlidir.

Yük ve yolcu taşımacılığında karayolu, demiryolu, denizyolu ve hava yolu olmak üzere 4 alternatifin birlikte kullanılabilmesi imkanlarının varlığına rağmen, yük ve yolcu taşımacılığında karayolu dışındaki alternatif seçenekler kullanılmamaktadır.

Partimizin ulaştırma politikası temelinde denizyolu, demiryolu ile havayolu yolcu ve yük taşımacılığının geliştirilmesine yönelik olacaktır.

Planlı Sürdürülebilir Kalkınma Stratejimizde belirtildiği üzere ekonomik ve politik etkinlik alanları ile her sektörde ideal ekonomik ölçek yeniden belirlenip etkinlik alanlarındaki büyüme tahminleri ve ekonomik hedeflere uygun ulaştırma ana planları hazırlanarak çalışmalara başlanacaktır. Öncelikli hedef, insan taşımacılığında hava ve demiryollarını daha etkin hale getirmek, yük taşımacılığında demir yollarını en önemli taşıma aracı olarak kullanmaktır. Bu nedenle demiryolu ve hava yolu taşımacılığındaki enerji girdileri her türlü vergiden muaf kılınacaktır.

Demiryollarının Güney, Kuzey ve Orta Aks’ları ile yeni belirlenecek güzergahlar birbirine temel büyük liman kentlerine ulaşacak şekilde bağlanacaktır.

Demiryollarının geçtiği yerlerdeki tüm Organize Sanayi Bölgeleri, Nitelikli Tarım Merkezleri, Demir Çelik Tesisleri gibi Büyük Üretim Merkezleri ‘Lojistik Merkezleri’ olarak kabul edilip demiryolu bağlantıları yapılacak, tüm limanlar, hava alanları ve otobüs terminalleri mutlaka bir demiryolu Aksı ile bağlantılı olacaktır. Tüketim merkezlerinde Lojistik Merkezleri oluşturularak yük taşımacılığının demiryolu ağırlıklı hale gelmesi sağlanacaktır. Mevcut kamyon ve nakliye araç parkı her türlü vergiden muaf kılınmış akaryakıt desteği ile istasyonlara ve lojistik merkezlerine kadar olan taşımada teşvik edilecektir.

Mevcut limanlar ıslah edilerek kapasiteleri artırılacak yükleme-boşaltma ve bekletme maliyetleri yeniden düzenlenerek, demiryolu bağlantılı olarak özellikle yük taşımacılığında etkin hale getirilecek, düzenli seferler programlanacaktır.

Lisans Devir ve İmtiyaz sözleşmeleri ile faaliyet gösteren telefon şirketlerinin kısa süre sonra sona erecek Lisans Süreleri Sözleşme hükümlerine göre yeniden değerlendirilerek bu sözleşmelerin mevcut şirketler veya yeni şirketler ile sözleşme imzalanması sürecinde bu faaliyetlerin kamusal nitelikli olmasına da dayanarak kamu yararını öne çıkaran düzenlemeler yapılacak, hizmetlerin fiyatlamasına sınırlamalar getirilecektir. Ayrıca bu şirketlerin kesintisiz hizmet vermeleri iletişim kalitesinin yükseltilmesi için yapacakları yatırımlarda ülkenin uzun vadeli planlarına uygun yükümlülükler getirilecek, yatırımlarında Türkiye’de üretilmiş girdi kullanması zorunlu olacaktır.

Türk Telekom’un sahip olduğu Lisans Sözleşmesi yenilenmeyecek ve Türk Telekom’un yerine getirdiği hizmetler Kamuya devredilecektir.

Sabit hat telefon ve internet erişimi için fiber optik kablo yatırımları 5 yıl içinde tamamlanarak tüm eğitim kurumlarına hızlı, kesintisiz ve sınırsız internet bedava sağlanacaktır.

Özel hayatın gizliliği ve siber güvenlik özel bir konu olarak ele alınacak, her türlü yazılım ve donanım 5 yıl içinde yerli hale getirilecektir.

Uydu haberleşmesi çalışmalarına devam edilerek ülkedeki kapsama alanının yaygınlaşması sağlanacak, data ve veri merkezleri ile kablosuz internete erişimde makul fiyatlama yapılmasına özel önem verilecektir.

Telefon ve internet erişimi için her abonenin ödediği aylık bedeller tekrar gözden geçirilecektir.

  1. SOSYAL POLİTİKALARIMIZ

Aile toplumun temelidir. Milli toplumun güçlü olması, ailenin güçlü olmasına bağlıdır. Milliyetçiliğimizin de temelinde her bakımdan özgür, gelir seviyesi sürdürülebilir bir artış gösteren, eğitimi kesintiye uğramayan, değerlerimizi yaşatan esenlik, saadet, mutluluk ve müreffeh bir yapı içerisinde yaşamlarını sürdüren aileler bulunmaktadır.

Zafer Partisi, aile yapısının güçlenmesine her türlü desteği verecektir. Evlenme, çocuk, bakım, barınma, eğitim, sağlık, gençlik, spor, çalışma hayatı, kültür ve sanat faaliyetleri bu kurumun güçlendirilmesi ile entegre bir sosyal kalkınma sağlanmış olacaktır.

Zafer Partisi, Türk Milletin her ferdinin her daim yanında ve ihtiyaçlarını karşılayacak her türlü desteği verecektir.

Zafer Partisi döneminde koruyucu hekimlik, toplum sağlığı en ileri düzeye çıkacak dünyaya örnek olacaktır.

Zafer Partisi, sosyal güvenlik, engelliler, şehit ve gazi aileleri, çocuk, kadınlarımıza ve gençlerimize yönelik destekleyici sosyal politika ve uygulamaları önceliğine almıştır.

Zafer Partisi döneminde memur ve işçi emeklilerinin aylıklarını insanca yaşanabilir şartlarda iyileştirecektir.

Zafer Partisi döneminde yaşlılık aylıkları yeniden düzenlenerek, yükseltilecektir.

Zafer Partisi döneminde ihtiyaç sahiplerine ‘Ayyıldız Kart’ verilecektir.

Sosyal Güvenlik

Anayasamıza göre Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir devlettir. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi başta olmak üzere çok sayıda uluslararası belgede insanın özgürlüğü ve sosyal güvenliği temel bir insan hakkıdır.

Zafer Partisi, vatandaşlarımız arasında ayrım gözetmeksizin, her türlü riske karşı (sağlık, gelir güvencesi, barınma vb.) asgari bir koruma ve desteklemeyi gerçekleştirecek düzenlemelerin tamamını uygulamaya geçirecektir.

Zafer Partisi, öncelikle uygulanmakta olan sosyal güvenlik sistemini vatandaşımızın lehine düzenleyerek; primli ve primsiz verilen hizmetleri yeniden tanımlayacaktır.

Sosyal güvenlikten yararlanan kesimlerin (hasta, çocuk, yaşlı, işsiz vb.) ve onlara verilen yardımların yeniden tanımlayarak, iyileştirilecektir.

İşsizlik sigortası kapsamı genişletilecek, yoksulluk sınırı altındaki Türk vatandaşlarına gereken her türlü sosyal yardımlar yapılacaktır. Sosyal yardımların dağıtılmasında yabancılardan ziyade Türk vatandaşları lehine pozitif ayrımcılık uygulanacaktır.

Zafer Partisi, sosyal yardıma ihtiyaç duyan vatandaşlarının tamamına ‘Ayyıldız’ kartı verecektir. Vatandaşlarımız hiçbir kurum veya kişi ile muhatap olmadan ‘Ayyıldız’ kartı ile ihtiyaçlarını karşılayacaktır.

Zafer Partisi, tarımda çalışan tüm kadınlarımızı hiçbir bedel talep etmeksizin sosyal güvenlik ve emeklilik kapsamına alacaktır.

Zafer Partisi döneminde çalışma hayatının sürdürülebilirliği için çalışma barışı sağlanacak, ekonomik ve sosyal konsey ILO normlarına göre yeniden tanımlanacak, tüm çalışanların sendikal hakları, özgürlükleri, istikballeri garanti altına alınacaktır.

Kamu Personelinin Atama Sistemi

Son dönemde kamuoyunda kamuya yapılan atamalara ilişkin olarak oluşan tereddütler giderilecek, kamu görevlilerinin ilk işe alınmalarında merkezi sınav sistemi geliştirilerek sürdürülecek; en üst düzeyde sınav güvenliği sağlanarak her türlü istismarın önlenmesi ve adil bir sınav sistemi oluşturulması için gerekli tedbirler alınacak ve kamuya personel atama süreci şeffaf bir yapıya kavuşturulacaktır.

Adam kayırma, kamplaşma ve kutuplaşmalara yol açan mülakata dayalı atama yönteminden vazgeçilecek, kamuda aslî atama sistemi merkezi sınava dayalı olacaktır.

Norm Kadro Uygulaması

Kamu kurum ve kuruluşlarında daha etkili ve verimli hizmet üretilebilmesi amacıyla iş analizleri yapılacak, hizmetlerin eksiksiz ve kesintisiz bir biçimde yürütülebilmesi için gerekli olan asgari kadro sayısı belirlenecektir. Bu bağlamda personel ihtiyacı olan alanlara personel takviyesi yapılacak, kamu görevlilerinin sayısı nüfus ile orantılı hale getirilerek iş yoğunluğu azaltılacaktır.

Kamu görevlilerinin, kadroları dışında çalıştırılmasının önüne geçilecek, memurların yapmakla yükümlü oldukları işlerin yalnızca memurlar tarafından gördürülmesi ve birbirine eşit olan işlerin tespit edilebilmesi amacıyla kamu kurum ve kuruluşlarına tahsis edilmiş tüm kadro ve pozisyonların görev tanımları yeniden yapılarak personelin yetki ve sorumlulukları kesin ve net olarak belirlenecektir.

Sözleşmeli Personel

Bütün kamu kurum ve kuruluşlarında çalışan personelin istisnasız olarak 657 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilmesi sağlanacaktır. 657 sayılı Kanunun 4. maddesinin “b” fıkrası kapsamında istihdam edilen personel ile diğer mevzuat hükümlerine göre sözleşmeli, geçici, vekil gibi adlar altında çalışan personelin tamamı ilgili kanunun 4. maddesinin “a” fıkrasında çalışan kadrolu memur olarak değerlendirilecektir.

Bununla birlikte geçici işçiler, 4. maddenin “d” fıkrası; kamu kurum ve kuruluşlarında görev yapan üniversite ve yüksekokul mezunu kamu işçileri de talepleri halinde bir defaya mahsus olarak memur kadrolarına atanmak üzere ilgili maddenin “a” fıkrası kapsamında değerlendirilecektir.

Böylelikle kamuda personel statüleri memurlar ve kamu işçileri olarak belirlenecek, güvencesiz ve esnek istihdam modelleri Kanundan çıkarılacaktır.

Kamu Görevlilerinin ve Emeklilerin Refah Payı Hakkı

Ücretlerin reel olarak yükselmesi ve ülke içinde adil bir gelir dağılımı sağlanabilmesi için, çalışanların maaşlarına enflasyon oranlarının üzerinde bir miktar daha artış yapılması zorunludur. Konuya bu açıdan yaklaşıldığında milli gelirlerin büyüklüğü kadar, gelirin dağılımı da hayati bir önem taşımaktadır. Sosyal politika uygulamaları, maliye ve para politikaları, ücret ve vergi sistemleri; milli gelirin adil bir şekilde paylaşılması ve ülkedeki en zenginle en yoksul arasındaki gelir farkının kabul edilebilir bir noktaya gelmesi için kullanılabilecek araçlardır. Ancak bunların yanında daha birçok faktör, milli gelirin ülkede yaşayan vatandaşlar arasında, kazanma gücüne bağlı olarak kabul edilebilir bir şekilde dağılımında etkindir. Gelir dağılımında adaletin sağlanması, ülkede en alt gelir grubu ile en üst gelir grubu arasında büyük uçurumlar oluşturmayacak, çatışmaya yer vermeyecek bir yapının kurulması ile mümkündür. Düşük gelirli grupların tüketim eğilimlerinin yüksek olması, tasarruf ve dolayısıyla, servet birikiminin oluşmasını engellemektedir. Böylece, düşük gelir-düşük servet-yeniden düşük gelir kısır döngüsü sürekli olarak yaşanmaktadır.  Dolayısıyla, etkin bir yeniden dağılım önlemlerinin alınmadığı piyasa ekonomilerinde servet artışının büyük bir bölümü, serveti yüksek grupların eline geçmektedir.

Daha adil bir gelir dağılımı, daha müreffeh bir ülke hedefine ulaşmak amacıyla, ücret politikalarında yapılacak vizyon değişikliği ile kamu görevlileri ve emeklilerin maaşlarının, yaşanan ekonomik gelişmeye bağlı olarak refah yönünden de artması sağlanacaktır.

Kamu Görevlilerinin Emekli Maaşı

Devlet memurlarının emeklilik hakları ve emekli maaşlarının belirlendiği mevzuatta gerekli değişiklik yapılarak memur maaşını oluşturan bütün kalemler ile ek ödeme, ek ders, döner sermaye ve diğer ödemeler de emekli keseneğine dâhil edilecektir.

Yapılacak değişiklikle memurların emekli ikramiyesi için öngörülen ödeme kalemlerine ek ödeme, ek ders, döner sermaye gibi bütün ödeme unsurları da eklenecektir.

Kamu görevlilerinin emekli olduklarında kesilen eş ve çocuk yardımı ödemesini emeklilikte de almasını sağlayacak düzenleme derhal hayata geçirilecektir.

Ek Gösterge Uygulamaları

Yardımcı Hizmetler Sınıfında çalışan personel başta olmak üzere ek göstergeden faydalanamayan personele ek gösterge verilecek ve ek göstergeler hiyerarşik düzene göre yeniden belirlenerek, genel müdür ile genel müdür yardımcılıkları ve müdürlük kadrolarında yaşananlar başta olmak üzere ek gösterge farklılıkları giderilecektir.

Aynı eğitim düzeyinde olup aynı işi yapan kamu görevlileri arasındaki ek gösterge adaletsizliği çözülecek, ek gösterge uygulaması 9. dereceden başlatılacak ve belirlenmiş olan ek gösterge rakamları da 800’er puan artırılacaktır.

Bu çerçevede 657 sayılı Kanunun eki cetveller detaylı bir şekilde ele alınacak ve mevcut sorunlar giderilerek memurların emekli maaşlarının da makul seviyelere yükseltilmesi sağlanacaktır. Bu amaçla öncelikli olarak bütün hizmet sınıflarında geçerli olacak bir ek gösterge hiyerarşisi benimsenecek, ek gösterge rakamları tüm hizmet sınıfları için aynı hiyerarşik sıra ile belirlenecektir.

Üst derecelerde boş kadro bulunmaması nedeniyle derece yükselmesi yapamayan memurların, boş kadro olup olmadığına bakılmaksızın öğrenim durumları itibarı ile yükselebilecekleri en üst kadro derecelerine kadar gidebilmesi sağlanacaktır.

Öğretmen, polis, din görevlileri ve hemşirelerin yanında bütün hizmet sınıflarında görev yapan personel için yeni ek gösterge rakamları belirlenecektir.

Gelir Vergisi

193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 23. maddesine bir fıkra eklenerek Devlet memurlarına ödenen taban aylık tutarının Gelir Vergisi’nden muaf tutulması sağlanacak, diğer sözleşmeli personelin de vergi matrahlarından aynı tutarda indirim yapılacaktır.

Çalışanlar için vergi dilimleri yeniden düzenlenerek her vatandaşın gelirine göre vergi ödemesi sağlanacaktır.

Özel Hizmet Tazminatı

Aynı unvanda olup, aynı işi yapan kamu görevlilerinin kurum farkı gözetilmeksizin aynı özel hizmet tazminatı oranından faydalanması sağlanacaktır.

Emekli İkramiyesi

657 sayılı Kanuna bir madde eklenerek memurlara dini bayramlar öncesinde bayram ikramiyesi verilmesi sağlanacaktır.

Sosyal Yardımlar

Sosyal devlet ilkesinin gerçek anlamda hayata geçirilmesi için vatandaşlarımızın özel durumlarına uygun olarak gelişmiş bir sosyal yardım sisteminin oluşturulması gerekmektedir. Bu çerçevede kamu görevlilerinin mevcut aile yardımı, çocuk parası gibi ödenekleri günün şartlarına uygun olarak artırılacak, yemek, giyim, yakacak, evlenme yardımı gibi yeni sosyal yardım kalemleri oluşturulacaktır.

Katılımcı Demokrasinin Gerçekleştirilmesi

Partimiz demokrasiyi yalnızca seçimlerle işleyen bir yönetim biçimi olmaktan öteye toplumun tüm kesimlerinin ortak katılımı ve uzlaşma yoluyla kararların alındığı, adli ve idari denetimle birlikte sivil denetimin de rahatlıkla gerçekleştirildiği bir sistem olarak görmektedir.

Bu bakımdan Partimiz gerek Devlet yönetiminde gerekse toplumsal yaşantımızda bireysel kararlar yerine kolektif kararlar alınması için her türlü gayreti gösterecek, toplumumuzu ilgilendiren her konuda ortak karar alma mekanizmalarının işlemesi, katılımcı demokrasinin gelişmesi için her türlü tedbiri alacaktır.

Kanunlar, sadece milletvekili çoğunluğunun değil, toplumun ortak iradesinin tecellisi olarak hayata geçirilecektir. Bu nedenle partimiz, hazırlayacağı yasa tekliflerini mutlak surette sivil toplum kuruluşlarının değerlendirmelerini alarak oluşturacak, toplumsal mutabakatın sağlanmadığı hiçbir düzenleme, topluma rağmen yasalaştırılmayacaktır.

Ekonomik ve Sosyal Konsey

2001 yılında kabul edilen 4641 sayılı Yasa ile kurulmuş olan ve 2010 yılındaki referandumla anayasal bir kurum halini alan Ekonomik ve Sosyal Konsey’in yılda dört kez olağan olarak toplanması kanuni bir zorunluluk iken 5 Şubat 2009’dan beri hiç toplanmamış olması, siyasal iktidarın toplumsal uzlaşma olgusundan giderek uzaklaştığını, demokrasi kültürünün yok edildiğini, toplum katmanlarının taleplerinin ifade edilmesine imkân sağlamadığını göstermektedir.

Partimiz, ilgili Kanun’da gerekli değişiklikleri yaparak Ekonomik ve Sosyal Konsey’in yapısını genişletecek, Konsey’de sendikalar, dernekler, odalar ve vakıflarla birlikte çevre örgütleri, işsizler ve öğrenciler de dahil olmak üzere tüm kesimlerin temsilini sağlayarak Ekonomik ve Sosyal Konsey’i daimî, kurumsal bir yapıya kavuşturarak gerçek anlamda bir danışma mekanizması olarak revize edecektir.

Gerçekleştirilecek her türlü düzenleme, sivil toplum kuruluşlarının ve toplum katmanlarının temsilcilerinin yer aldığı Konsey’e sunulacak, taslak ve tasarılar Konsey’de tartışıldıktan sonra toplumsal talepler de dikkate alınarak TBMM gündemine taşınacaktır.

Toplantı ve Gösteri Özgürlüğü

Demokrasilerin temel unsurlarından olan toplantı ve gösteri özgürlüğünün daha etkili kullanılabilmesi için gerekli hukuki düzenlemeler gerçekleştirilecek, sivil toplum kuruluşlarının barışçı eylemleri önündeki her türlü engel kaldırılacaktır.

Düşünce ve İfade Özgürlüğü

Düşünce ve ifade özgürlükleri uluslararası standartlar göz önünde bulundurularak yeniden inşa edilecek, şiddet içermeyen her türlü düşünce özgürce açıklanabilecek, farklılıklar birer zenginlik olarak görülecektir.

Ayrımcılığın Kaldırılması ve Eşit Yaklaşım

Bireylerin özgür iradeleriyle oluşturdukları yaşam alanlarını ifade eden sivil toplum kavramı, demokrasilerin en temel niteliklerinden biridir. Siyasal iktidarın belirlendiği seçimler sonrasında toplum katmalarının talep ve önerilerinin iktidara iletilerek tavanla taban arasındaki diyalog mekanizmalarının işlemesi ancak sivil toplum kuruluşları aracılığı ile mümkündür.

Bu bakımdan sivil toplum kuruluşlarının varlığı ve niteliği, etkin bir toplumsal iletişimin ve sağlıklı bir demokrasinin anahtarıdır. Partimiz, ülkemizde demokrasinin gerçek anlamda hayat bulması amacıyla bütün sivil toplum kuruluşlarına eşit şekilde yaklaşacak, her türlü toplumsal eleştiri ve talebi dikkate alarak politikalarını toplumun ihtiyaç ve isteklerine göre şekillendirecektir.

Bu doğrultuda hiçbir sivil toplum örgütüne önyargı ya da sempati ile yaklaşmayacak tüm sivil toplum kuruluşlarını demokrasinin işlemesi için gerekli birer araç olarak kabul edecek, örgütlenme oranının artması için gerekli her türlü tedbiri alacaktır.

Sendikaların Çalışanlar Adına Yönetime Katılması

Demokratik ve çağdaş yönetim anlayışlarında çatışmayı değil çalışmayı öngören, üretmeyi ve paylaşmayı esas alan bir iş ortamının sağlanması için çalışan temsilcilerinin de kurumların karar alma sürecine ve yönetime katılması zorunluluğundan yola çıkarak gerekli her türlü hukuki düzenleme ivedilikle yapılacaktır.

Memurların Grev ve Siyaset Hakkı

Anayasanın 90. maddesinden ve uluslararası sözleşmelerden doğan bir hak olarak zaten kamu görevlilerinin toplu sözleşme ve grev hakkı bulunmaktadır. Daha önce Emek Platformu tarafından Aralık 2001, 25 Kasım 2009 ve 23 Mayıs 2012 tarihli birer günlük genel grev çağrısına uyan kamu görevlileri hakkında başlatılan yasal takibat sonucu mahkemeler grev yapan çalışanların lehine karar vererek, fiili duruma hukuki nitelik kazandırılmıştır.

12 Eylül 2010 tarihinde gerçekleştirilen referandum sonucunda kamu görevlilerinin toplu sözleşme yapabilmesinin önü açılmış olsa da grev ve siyaset hakkı içermeyen bir toplu sözleşme hakkının etkili olamayacağı açıktır.

ILO uzmanlar komitesine göre grev ve toplu sözleşme hakkı sendika hakkının ayrılmaz parçalarıdır. Toplu sözleşme hakkını, grev hakkından bağımsız tutarak gerçek anlamda bir sendikal özgürlük sağlanması mümkün değildir. Gerek yerel mahkemeler ve Danıştay’ın gerekse Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin konu hakkındaki kararları göz önünde bulundurularak, kamu görevlilerinin toplu sözleşme ve grev haklarını düzenleyen kanunlar bir an önce çıkarılacaktır.

4688 Sayılı Kanunda Meydana Gelen Aksaklıklar

4688 sayılı Kanunun birçok maddesinden dolayı hem kamu sendikacılığı hem de sendika yöneticileri mağdur olmaktadır. ILO sözleşmeleri ve uluslararası standartlar temel alınmak kaydıyla başta Kamu Görevlileri Hakem Kurulu’nun yapısı, imza yetkisi ve toplu sözleşmenin yürütülmesi olmak üzere uluslararası sözleşmelerle çelişen ve demokratikleşmenin önünde engel teşkil eden hususlar düzeltilerek kamuda çağdaş bir sendikal örgütlenmeyi sağlayacak düzenlemeler yapılacaktır.

Toplu Sözleşmede problem yaratan, işçinin hak kaybına sebep olan işçi sendikalarının yetki problemi mutlaka çözülerek, işçilerimizin sistemden kaynaklı mağduriyeti giderilecektir. Sendikalaşmanın önündeki tüm engeller ortadan kaldırılarak, özel/kamu ayrımı olmaksızın tüm çalışanların sendikalı olması sağlanacaktır.

Sendikalar arasında iktidarın taraf olma devri sona erecek, sendikal mücadelede adil bir yarışın önü açılacaktır.

İLO normlarına uygun sendikalaşma sağlanacaktır.

Kangren haline gelen, yüzbinlerle çalışanın mağduriyetine sebep olan EYT problemi, tarafların görüş ve önerileri dikkate alınarak en kısa sürede çözülecektir.

Emeklilikle ilgili intibak yasası çıkarılarak, emeklilerimiz arasında oluşan maaş farklılığı düzeltilecek, bu düzenlemeden dul ve yetimler de faydalanacaktır.

3600 ek gösterge hayata geçirilerek, ek gösterge rakamları tüm memurlar yönünden yeniden düzenlenecektir.

Vergi adaletsizliğini gidermek için vergi dilimleri yeniden revize edilerek haksızlıklar giderilecektir.

Taşeron çalışma tüm kurumlarda sona erdirilecek, 696 sayılı KHK ile sözde kadroya geçirilen işçilerimiz emsali işçilerin sahip olduğu tüm haklara sahip kılınacaktır.

            Çocuk ve Kadın

Güçlü toplum, kadını güçlü ve hayatın her alanında yerini bulan toplumdur.

Zafer Partisi kadınlarımızı özgür ve üretime katılan, devletin adaletinden şüphe etmeyen cinsiyet ayrımcılığına maruz kalmayan bireyler olarak muhatap alır. Temsilde adalet, iş güvenliği, ekonomik bağımsızlık ve her türlü haklar bakımından kadınlarımız güvence altındadır ve ayrımcılık, aşağılama, hürriyet kısıtlaması vb. uygulamalar kesinlikle karşısında devleti bulacaktır. Her türlü ayrımcılık, şiddet ve taciz kesinlikle önlenecektir.

Zafer Partisi, kadın ve çocuk istismarına yönelik önleyici tedbirler ile ağırlaştırılmış ceza kanunlarını oluşturacaktır. Sürdürülebilir bir sosyal güvenlik ve toplum sağlığı için eylem planını uygulamaya geçirecektir.

Zafer Partisi, gerek tarımda gerekse ekonominin diğer sektörlerinde kadınlarımızın üretime yönelik olarak katkılarını teşvik edecek, kadın girişimciliğini destekleyen örgütlenmeleri ve uygulamaları artıracaktır.

            Engelliler

Zafer Partisi, bakıma muhtaç olanların her türlü ihtiyaçlarının devlet tarafından karşılanmasını sağlayacaktır.

Zafer Partisi, çalışma hayatına katılabilecek engelli vatandaşlarımızı, üreten özgür bireyler olarak topluma olan güvenlerini artırmak amacıyla üretim sürecine dâhil edecek, bu yöndeki düzenlemeleri gerçekleştirecektir.

Yerleşim biriminin tamamında engelliler için altyapı eksiklikleri kesinlikle giderilecektir. Buna yönelik uygulamaları palyatif tedbirlerle geçiştiren kamu yöneticileri cezalandırılacaktır.

Eğitimin her kademesinde devlet, engelliler için altyapı düzenlemelerinden özel eğitime kadar her türlü ihtiyaçlarını karşılayacaktır.

Engellilerle ilgili bütün sivil toplum unsurları devletin bu alandaki paydaşları ve sorun çözme mekanizması olacaklardır.

            Şehit Aileleri ve Gaziler

Türk milleti ve bütün Türk varlığı, şehitlerimize ve gazilerimize sonsuz minnettarlık içindedir. Zafer Partisi, şehit ailelerin ve gazilerimizin ekonomik ve sosyal güvencelerini garanti altına alacaktır.  Şehit aileleri ve gazilerimiz her türlü pozitif ayrımcılığa tabi edilecektir. Onların ekonomik ve sosyal anlamda her türlü ihtiyaçları ivedilikle karşılanacaktır.

Şehit ailelerinin ve gazilerin asla onurları kırılmayacak, hiçbir zaman devlet görevlisinin kötü muamelesine maruz bırakılmayacaktır. Böyle bir teşebbüs en ağır cezayı hak etmektedir.

Zafer Partisi Gazilerimiz için hazırlanan rehabilitasyon merkezlerini geliştirecek, şehit yakınları ve gazilerimiz arasında ev sahibi olmayan kalmayacaktır.

            Kamuoyunun Sürekli Bilgi Edinme Hakkı

Açık toplum, demokratik ve sosyal bir hukuk devletinde haber alma özgürlüğünün asla kısıtlanmamasıdır.

Zafer Partisi iktidarında medya kurumları, yandaş medya olmaktan kesinlikle çıkarılacak, özgür haberciler olarak görevlerini yapar hale getirileceklerdir.

  1. SÜRDÜRÜLEBİLİR ŞEHİRCİLİK VE AFET YÖNETİMİ POLİTİKAMIZ

Birleşmiş Milletlerin sürdürülebilir kalkınma amaçlarından birisi de şehirleri ve insan yerleşimlerini kapsayıcı, güvenli, dayanıklı ve sürdürülebilir kılmaktır.

            Sürdürülebilir Şehircilik

Partimiz; nüfusun yoğun olduğu şehirlerden başlayarak çocuklar, engelliler, yaşlılar gibi ve iki tekerlekli araç kullanıcılarının güvenli bir şekilde hareketliliğini sağlamak, ölümleri ve ağır yaralanmaları sıfıra indirmek yaklaşımını esas alan bir şehir planlamasına öncelik verecektir. Bunun için güvenli caddeler, sokaklar, yol kenarları ve okul çevreleri inşa edilecektir. Böylece yayaların serbestçe ve güvenle hareket edebildiği kusursuz bir sistemin planlanması sağlanacaktır.

            Afet Yönetimi

Bütün doğal afetler, savaşlar, göçler, krizler milletçe elbirliğiyle ve katılımla sorumlulukların paylaşılmasıyla altından kalkılan sorunlar olarak paylaşılacaktır. Tek kişinin iradesine dayalı afet komuta merkezinin geçtiğimiz dönemde ne göç konusunda, ne ormanlarımız haftalarca yanarken, ne sel felaketlerinde, ne de göçlerle şehirler haritadan silinirken sağlıklı bir tedbir ve düzenleme getirmesi mevzubahis bile değildir. Devlet kademesi yeniden yapılandırılacak ve en küçük birimler bile böyle durumlarda acil eylem planlarını hayata geçirebileceklerdir.

Zafer Partisi afet riskinin azaltılması yönünde çalışmalara öncelik verecek, ulusal bir farkındalık projesi oluşturacak, risk bilgilerinin afet riski azaltma politikalarına entegrasyonunu temin edecek, afet riski yönetimini güçlendireceğiz.

Afetler karşısında kamu ve özel sektörün, merkezi idare ile yerel yönetimlerin görev ve sorumlulukları yasal olarak belirlenecektir. Afet riski yönetiminde yerel yönetimlerin kapasiteleri yükseltilecek, erken uyarı, tahliye, afete hazırlık ve müdahale, afet sonrası yeniden yapılanmada tüm paydaşların katılımı artırılacak, başta da yerel yönetimler önceden hazırlıklı hale getirilecektir.

Kamu ve özel sektör, merkezi idare ve yerel yönetimler yanında STK’lar da afet riskinin azaltılmasında ve yönetiminde söz sahibi olacaklar, halkımızın diğerkamlığı ve yardımseverliği her bakımdan Zafer Partisi’nin itici gücü olarak yönetişim anlayışımızın her daim mihveri sayılacaktır.

Risk transfer mekanizmaları (sigorta, fon, lojistik destek, finansal koruma) geliştirilecek, yapılar afete direnç noktasında kalite standardına kavuşturulacak, mevcutlar da bu standart ayarına getirilecektir.

Her türlü afetin toplumsal ve psikolojik zararlarını azaltmak yönünde vatandaşlar arasında ayrım yapılmaksızın sosyal refah devletinin icapları yerine getirilecek, temel sağlık hizmetleri, gıda güvenliği ve beslenme, eğitim ve barınma gibi hizmetlerin erişiminde tüm engeller ortadan kaldırılacaktır.

Afet sonrası en hızlı bir şekilde yeniden inşada merkezi hükümet yerel yönetimlere öncülük ettiği gibi kamu politika ve eylem planlarının hayata geçirilmesinde kılavuz olacaktır.

  1. HAVACILIK VE UZAY POLİTİKAMIZ

Bugünkü adı Türk Hava Kurumu olan Türk Tayyare Cemiyeti’nin 1925 senesindeki açılış töreninde Mustafa Kemal Atatürk; “İstikbal göklerdedir; Çünkü göklerini koruyamayan milletler yarınlarından asla emin olamazlar… Her işte olduğu gibi havacılıkta da en yüksek seviyede, gökte seni bekleyen yerini az zamanda dolduracaksın. Ey Türk Genci! Kısa Zamana gökte seni bekleyen yerini alacaksın.” Diyerek havacılığın önemini 20.Yüzyılın ilk çeyreğinde dile getirmiş ve özellikle Türk gencinin havacılığı sevmesi için yüksek çaba sarf etmiştir.

Havacılık ve uzay alanında uluslararası standartların yakalanması ile uluslararası çalışmalarda bağlayıcı ülke konumuna ülkemizi getirmek de yine partimizin ana hedefleri arasında olacaktır.

Partimizin havacılık politikasında; sivil havacılıkta hem üretim hem de satış sonrası hizmetlerde öncü ülke olmak, personel yetiştirmek, tüm coğrafyanın her türlü doğal afete ve terör saldırısına karşı havadan savunmasının gerçekleştirilmesine katkı sağlayacak sistemleri kurmak, aktarma havalimanlarının uluslararası geçiş noktası olma konusunda geliştirilmesini sağlamak ve Türk gençliğine Atatürk’ün gösterdiği hedefler doğrultusunda havacılığı sevdirmek için ilgili kurumların çalışmalarını desteklemek ve ihtiyaçları gidermek önceliklerimiz arasında yer almaktadır.

Ülkemizdeki bor kaynaklarının uzay çalışmalarında kullanılması için gerekli girişimlerde bulunulacaktır.

  1. KARAYOLU GÜVENLİĞİ POLİTİKAMIZ

Bütün dünyada olduğu gibi, ülkemizde de her yıl sayısı milyonları aşan trafik kazaları neticesinde binlerce insanımız hayatını kaybetmekte, yüz binlercesi yaralanmakta ve kalıcı sakatlıklara maruz kalmaktadır. Söz konusu kazaların yarattığı psikolojik ve sosyolojik yıkım ve travmaların yanında, yarattığı ekonomik kayıp her yıl milyarlarca doları bulmaktadır.

Trafik kazalarına bağlı can kaybı ve ağır yaralanmaların bir kader olmadığı, önlenebilir olduğu anlayışından hareketle, insan hata yapsa bile onun hatalarını ve başarısızlıklarını affederek ölmesine veya ağır yaralanmasına izin vermeyen güvenli bir karayolu sisteminin inşası ana amacımızdır.

Bu kapsamda, gerekli kurumsal ve yasal değişikliklerin acilen gerçekleştirilmesi, Partimizin öncelikli konuları arasında yer alacaktır.

Partimizin karayolu güvenliği politikasında hedefi; kazaların neredeyse tamamına yakınının insan kaynaklı olması nedeniyle daha güçlü bir eğitim politikası ile trafik bilgisinin artırılması ve ehliyet alabilmek için yeni standartların getirilmesi olacaktır. Bu bağlamda “Vizyon Sıfır” veya “Güvenli Sistem” yaklaşımının bütün temellerinin ve ilkelerinin, devletimizin en üst karar alıcı makamları, parlamentosu, sivil toplum örgütleri, iş dünyası ve toplumun tüm kesimleri tarafından benimsenmesi, içselleştirilmesi ve hayata geçirilmesi sağlanacaktır.

Bu kapsamda “Karayolu Güvenliği Araştırma Enstitüsü” ile “Karayolu Güvenliği Kurumu”  kurulacaktır.

Türkiye’nin Karayolu Güvenliği mevzuatının, AB Mevzuatı ve Uluslararası Sözleşmelerle tam uyumunun sağlanması, Karayolları Trafik Kanunun Güvenli Sistem yaklaşımı esasına göre yeniden şekillendirilmesi, konsolide edilerek güncellenmesi ve bu alandaki yasal insan kaynağının güçlendirilmesi sağlanacaktır. Ayrıca, ilgili mevzuat periyodik olarak gözden geçirilecektir.

  1. YOLSUZLUKLA MÜCADELE POLİTİKAMIZ

AK Parti iktidarı döneminde yolsuzluk kavranması zor boyutlara ulaşmıştır. Soyguncu elitler Türkiye’ye 19. Yüzyılda beyazların siyah Afrika’ya baktığı gibi bakmış ve öyle sömürmüşlerdir. Yolsuzluk devlet ve toplumun her noktasına nüuz etmiştir. Yolsuzlukla mücadele çerçevesinde; rüşvet, suistimal ve yolsuzluklara zemin hazırlayan ekonomik, sosyal ve hukuki ortamlar süratle ortadan kaldırılacak, haklının yanında olan ve ahlaklı yeni bir toplum düzeni oluşturulacaktır. Yolsuzluk yapanların yanına kâr kalmaması için adli ve idari her türlü yaptırım tavizsiz uygulanacaktır.

Yolsuzlukla mücadele kapsamında gerekli yasalar çıkarılarak, rüşvet, irtikap, zimmet ve kamu ihalelerinde yapılanlar başta olmak üzere her türlü yolsuzlukla mücadele etkin bir şekilde yürütülecektir.

Türk Ceza Kanunu ile diğer kanunlarda hangi suçların yolsuzluk fiili olarak kabul edileceği yasa çıkarılarak tespit edilecek, bu suçlarda zaman aşımı kaldırılarak yargılamanın ihtisas mahkemelerinde yapılması sağlanacaktır.

  1. GÜVENLİK POLİTİKALARI

Ülke Güvenliği ve Dış Güvenlik Reformu: Çelik Miğfer

Korona salgını sonrasında dünya, yeni bir güvenlik/güvensizlik ortamı ile karşı karşıyadır. Milli güvenlik için tehditler, sadece yabancı ordular, istihbarat servisleri, terör örgütlerinden kaynaklanmamaktadır. Küresel ısınma, küresel ısınmanın tetiklediği kuraklık, denizlerin seviyesinin yükselmesi, kitlesel göçler, küresel boyut kazanan salgınlar, toplumları içeriden çökerten uyuşturucu, gibi etkenler de ülkelerin milli güvenliğini derin şekilde tehdit etmektedir.

Özetle, günümüz dünyasında ülkelerin güvenliği sınır dışında başlamaktadır.  Vatandaşların huzur ve güven ortamında yaşaması sadece içeride asayişin sağlanması ile temin edilememekte ve sınır güvenliğinin sağlanmasından bölgesel istikrara ve küresel güvenliğe kadar pek çok alanı kapsamaktadır.

Ülkemizin jeopolitik ve jeostratejik önemi ile tarihsel gerçekleri sebebiyle her dönem dış güçlerin hedefinde olmuştur. Ancak içinden geçtiğimiz dönemde ülkemize yönelik dış ve iç tehditler onlarca yıldan buyana olmadığı kadar artmıştır. Üstelik tehditler artarken, bu tehditleri karşılamak ile görevli devlet kurumları başta olmak üzere devlet cihazı bir bütün olarak en zayıf ve kırılgan olduğu dönemlerden birisinden geçmektedir.  Ülkemizin mevcut dış ve iç tehditleri aşmak için büyük bir güvenlik reformu yapması gerekmektedir. Partimizin dış ve iç güvenlik için hazırladığı güvenlik reform programı “Çelik Miğfer” adını taşımaktadır.

Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği: Çelik Miğfer Güvenlik Reform Programı

Milli Güvenlik Kurulu, Türkiye’nin milli güvenliğinden en üst düzeyde sorumlu politik-bürokratik yapı içinde yeniden konumlandırılacaktır. Milli Güvenlik Kurulu üyeleri yeniden düzenlenecektir. Milli güvenlik ile ilgili çalışan üniversite ve sivil toplum birimleri ile Milli Güvenlik Kurulu arasında etkili kurumsal iletişim oluşturulacaktır. Milli Güvenlik Kurulu, ülkemizin kamu diplomasisinin temel düzenleyici merkezi olarak yeniden yapılandırılacaktır. Milli Güvenlik Kurulu’ndan başlayarak, bütün Türk güvenlik sisteminin reformunu sağlayacak Çelik Miğfer Güvenlik Reform Programı ve Eylem Planı ayrıca doküman olarak yayınlanacaktır.

Milli Güvenlik Kurulu bünyesinde Milli Güvenlik Akademisi tekrar tesis ederek çalışmalarına başlayacaktır. Milli Güvenlik Akademisi’nden mezun olmayan bürokratların bürokraside üst görevlere atanması yasal olarak mümkün olmayacaktır. Arzu eden milletvekilleri de Milli Güvenlik Akademisi’nde eğitim göreceklerdir.

Yeniden Yapılandırılacak Türk Silahlı Kuvvetleri

Türkiye jeopolitik konumunun önemi nedeniyle tarihin her döneminde çok taraflı ve çok boyutlu saldırılar ile karşı karşıya kalmıştır. Dünyada ve bölgemizdeki gelişmeler, Ortadoğu’da rejimlerin yıkılması ya da büyük ölçüde tahribata uğraması TSK’nın yaşadığı kurumsal kriz gibi nedenlerle ülkemizin karşı karşıya olduğu tehdit seviyesi her zamankinden daha fazladır.

Milli güvenlik ve dış politikamızın tesisinde vazgeçilmez milli güç unsuru olan TSK; kumpas davaları, FETÖ yapılanması ve 15 Temmuz hain darbe kalkışması sonucu kurumsal ve manevi olarak yıpratılmıştır.

Bu durumun bilincinde olan Partimiz, Türkiye’nin bekasına yönelik tehdidin aşılması, Türk Milletinin güvenlik ve refahının güvence altına alınması için savunma ve güvenlik sistemini hızla ve yeniden inşa etmek kararlılığı içindedir.

TSK, milli güvenlik politikası ve stratejisi ile şekillendirilecek; askeri doktrinler üretilerek, komuta-kontrol sistemi ile entegre edilmiş bir yaklaşım tekrar tesis edilecektir.

Genelkurmay Başkanlığı Milli Savunma Bakanlığına, Kuvvet Komutanlıkları da Genelkurmay Başkanlığına bağlanacaktır. Başkomutanlık TBMM’nin uhdesinde olacaktır. Barış döneminde Başkomutanlık Cumhurbaşkanı tarafından temsil edilecektir. Savaş döneminde ise Başkomutanlık görevini fiilen Genelkurmay Başkanı yürütecektir.

TSK, iç politikanın, cemaatlerin ve diğer baskı gruplarının etkisinden tamamen arındırılacak, kadrolaşmalara kesinlikle fırsat verilmeyecektir.

TSK’nın ihtiyaçlarını karşılamak maksadıyla yetenek paketleri geliştirilecek; bu kapsamda özellikle, Türkiye’nin deniz jeopoliğinin gereksinimlerini karşılayacak şekilde donanmamızın kuvvet yapısı ve gücü geliştirilerek idame ettirilecektir.

Profesyonel askeri eğitim sisteminin felsefesi Atatürkçü düşünce sistemi doğrultusunda Atatürk ilke ve devrimleri, demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti ilkelerine bağlı askerler yetiştirilmesi sağlanacak; Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefine aykırı unsurların profesyonel eğitim sistemine sızmalarını önleyecek düzenlemeler yapılacaktır.

Sınır güvenliğimizin başlangıç noktasının, sınırın karşı tarafı olduğu gerçeği asla gözden kaçırılmayacak ve bununla ilgili sosyal, siyasi ve askeri tüm tedbirler alınacaktır. Sınır güvenliği sadece konvansiyonel sistemlerle değil aynı zamanda hava savunma sistemleri ile de desteklenecektir. Hava savunma sistemlerinin geliştirilmesi, ülkemizin olmazsa olmazıdır.

TSK’nin yapısal ve işlevsel olarak en üst düzeyde bulunması önem arz etmektedir. Savunma gücümüzün üstünlüğü sadece sayısal üstünlükle değil, aynı zamanda modern silah ve üstün teknolojiye sahip araç ve gereçlerle teçhiz edilmiş, en mükemmel şekilde eğitilmiş, maneviyatı yüksek bir orduyla mümkündür.

TSK’nın, çok sayıda insan gücüne dayanan bir savunma düzeni yerine, Türkiye’nin ulusal dış güvenlik stratejisine ve çağdaş savunma teknolojisinin bütün gereklerine uygun, ateş gücü, vurucu gücü, hareket yeteneği üstün, iletişim olanakları, komuta ve kontrol sistemleri etkin bir savunma gücü içermesi önemli bir konudur.

Silahlı Kuvvetlerimiz, ülkemizi her zaman dış tehditlere ve saldırılara karşı koruyacak caydırıcı bir güç, bölgenin ve dünyanın barışı için de bir teminattır. Askeri gücün yanı sıra kurulacak bölgesel ve küresel ittifaklarla ülkemize yönelebilecek dış tehditlere karşı caydırıcı tedbirler hayata geçirilmesi gerekmektedir. Bu noktada bölgesel istikrarın sağlanması ve muhafaza edilmesi ülkemizin güvenliği açısından kritik bir öneme haizdir.

Türk Silahlı Kuvvetleri her türlü siyasi tartışmanın uzağında tutulacak, ordumuzun ülke savunmasına odaklanması sağlanacaktır.

Türk Silahlı Kuvvetleri askeri teknolojide dışa bağımlılıktan kurtarılacak, bütün ihtiyaçları ülkemiz içerisinde tamamen yerli olarak üretilir hale getirilecektir.

Sınır güvenliğini sağlamaya ve yasadışı geçişleri önlemeye yönelik tedbirler artırılacak ve bu konuda teknolojiden üst düzeyde istifade edilecektir.

Türk Silahlı Kuvvetleri Saray’ın koruma birliği değil, Büyük Türk Milletinin iradesinin tecelli ettiği Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin ordusudur. Türk Silahlı Kuvvetleri milli ordudur.

Milli güvenlik ve dış politikamızın tesisinde en önemli milli güç unsurumuz Türk Silahlı Kuvvetlerimizin hem içerde hem de bölgemizde caydırıcı etkiye sahip bulunması yaşamsaldır. Çünkü Türk Silahlı Kuvvetleri, tüm dünya ordularında da olduğu gibi, savaşta devletin görünen yüzü, ülkenin kaderidir. Kaybederse ülke de kaybeder, kazanırsa ülke de kazanır.

Ancak, 2007’de başlayan ve genel isimlendirmeyle kumpas davalar süreciyle (Ergenekon, Balyoz, Askeri Casusluk vb.) pek çok yetişmiş, konusunun uzmanı, başarılı ve vatansever üst düzey askeri yetkili sistem dışına itilmiştir. Söz konusu davalara bulaştırılmasa da tayin ve tehditler sonucu çok sayıda Cumhuriyet değerleriyle barışık, devlet hiyerarşisinden başka bir hiyerarşi tanımayan binlerce asker, hizmet süreleri dolmamasına rağmen emekliye ayrılmak suretiyle tasfiye olmuşlardır.

Bunun sonucu, o tarihe kadar TSK içinde kendilerini başarıyla gizleyen emperyalizmin aparatı casusluk ve terör örgütü FETÖ, TSK’yı büyük ölçüde kontrol etmeye başlamıştır. Bu sürecin sonunda 2016 yılında meydana gelen 15 Temmuz kalkışmasıyla Türk Ordusu yıpratılmış hem psikolojik hem fiziksel olarak eski gücünden oldukça uzağa düşmüştür.

Tasfiye süreci 15 Temmuz sonrasında da devam etmiştir. Özellikle 2017 ve sonrası sayıları oldukça azalan ancak Türk Ordusunu toparlama yetisine sahip çok sayıda General/Amiral ve subay terfi ve emeklilik yoluyla tasfiye edilmiştir. Anlaşılacağı üzere TSK’nın yıpratılması 15 Temmuz sonrası da devam edegelmiştir.

Gelinen aşamada,  Zafer Partisi için Türk Ordusu’nun eski gücüne kavuşturulması en acil yapılması gereken faaliyettir. Çünkü etkin, caydırıcı gücü yüksek bir TSK, güvenliğimizin sigortasıdır.

Bu kapsamda;

  1. Partimizce, TSK’nın yeniden inşası; askeri güç, doktrin ve kuvvet yapısı ile bulunduğumuz bölgenin istikrarsız özelliği de dahil olmak üzere birçok faktör, risk ve tehdit değerlendirmesinde öne çıkan savunma öncelikleriyle birlikte ele alınacaktır.
  2. Partimiz, anayasal bir kurum olarak TSK’nın hükümetlere, anayasa ve yasalar çerçevesinde bağlı olduğunu belirtir ve siyasi çekişmelerin dışında kalmasının önemine dikkat çeker.
  3. TSK, sadece ulusal güvenlik boyutunda siyasi karar sürecine katkı sunacak, askeri doktrinler üreterek, diğer milli güç unsurlarıyla caydırıcı tedbirlerin alınmasına odaklanacaktır.
  4. Partimiz, TSK’da emir komuta birliğinin hayati öneme haiz olduğunun bilincinde olarak, kuvvet komutanlıklarının tamamıyla Genelkurmay Başkanlığına bağlanmasını sağlayacaktır. Genelkurmay Başkanlığı’nın MSB’lığına bağlı olacaktır. Milli Savunma Bakanına Genelkurmay Başkanı’nın özel durumlarda Cumhurbaşkanı parlamenter demokrasiye dönüldükten sonra başbakan ile doğrudan temas yetkisi olacaktır.
  5. 15 Temmuz sonrası kapatılan askeri liseler açılacaktır. Partimiz, askeri liselerin açılmasını, çağın gereklerine uygun askeri liderlerin yetişmesi için önemli görmektedir. Ayrıca bundan sonra FETÖ gibi casusluk ve terör örgütlerinin Türk Milletinin göz bebeği olan Türk ordusuna sızmasını engellemek için askeri ortaokul açılması konusu üzerinde değerlendirmeler yapılacaktır.
  6. Ayrıca çok daha önce söndürülen astsubay hazırlama okullarının (askeri lise muadili) yukarıdaki maddede belirtilen benzer sebeplerle yeniden açılması sağlanacaktır.
  7. Yeniden açılan harp okulları ve harp akademilerinin öğrenim süresi, müfredatı ve yönetim şekli yeniden ele alınarak daha işlevsel ve amaca matuf hale getirilecektir. Bu anlamda Milli Savunma Üniversitesinin yapılanması yeniden gözden geçirilecektir. Genel anlayışımız, ordumuzun komutanlarının yetişeceği böylesi üst düzey askeri öğrenim kurumlarının tamamen askerler tarafından yönetilmesidir.
  8. Çok büyük bölümü sözleşmeli olan uzman çavuş, uzman onbaşı ve uzman erlerin eğitim ve öğrenim süreleri ihtiyaca göre belirlenecektir.
  9. Sözleşmeli askeri personel, ihtiyaç nispetinde sisteme alınmaya devam edecektir. Sözleşmeli askeri personelden ihtiyaç nispetinde belirlenecek miktar, sicil ve disiplin notu göz ününde bulundurularak muvazzaf personel olarak sistemde kalması sağlanacaktır.
  10. Sözleşmesi sona eren askeri personelin (subay, astsubay, uzman çavuş, onbaşı, er), disiplin yönünden mâni hali yoksa, kamu kurumlarında istihdamı sağlanacaktır.
  11. Askeri Şura’nın mevcut yapısı ile TSK’da sağlıklı terfi, emeklilik ve uzatma işlemlerinin yapılması söz konusu değildir. Bu anlamda Askeri Şura’nın yapısı ivedilikle ele alınarak yeniden şekillendirilecektir. Önceki Şura’nın yapısının da yeterli olmadığını değerlendiriyoruz ve ikili şura öneriyoruz.

Şöyle ki; taktik seviye olan Tuğgenerallik ile Tümgeneralliğe terfi, uzatma ve emeklilik işlemlerinin gündeme alındığı bir Şur’a oluşturulacaktır. Bu Şur’a, başkanlığını Milli Savunma Bakanının yaptığı, Genelkurmay Başkanı, kuvvet, ordu (Donanma komutanı dahil) ve kolordu komutanlarından oluşacaktır.

Böylece taktik seviyedeki komutanların seçimi, siyasi Saiklerin tamamen dışında ve liyakat esas alınarak yapılacaktır.

Operatif ve stratejik makamlar olan korgeneralliğe ve orgeneralliğe terfiler, görev süresi uzatmalar ve bu rütbelerden emeklilikle Cumhurbaşkanı/Başbakan’ın başkanlık edeceği, MSB, Genelkurmay Başkanı ile kuvvet komutanlarından oluşacak ve TBMM Savunma Komisyonu başkanının gözlemci olarak yer alacağı bir Şûra’da belirlenecektir.

  1. Bütün ordular için askeri sağlık sistemi hayati öneme haizdir. Barışın egemen olduğu coğrafyalardaki ülkelerin ordularında dahi askeri sağlık sistemi mevcuttur. 15 Temmuz sonrası askeri hastaneler kapatılmış, askeri doktor yetiştirilmesi sonlandırılmıştır.

Askeri sağlık sistemi yeniden ele alınarak, harekât gereksinimlerini karşılayacak şekilde düzenlenecek, askeri hastaneler ivedilikle açılacaktır.

Ayrıca askeri tıp alanının kendine has gereksinimleri ve özellikleri nedeniyle askeri sağlık sistemi bünyesinde görev yapacak personeli yetiştirmek için GATA yeniden yapılandırılacak, söz konusu personelin burada alacağı eğitimle sisteme kazandırılması sağlanacaktır.

  1. TSK’da tüm ordularda olduğu gibi kendine özgü suçlar ve idari uyuşmazlıkların çözümünün, genel adalet sistemine havale edilmesi sonucunun, birliklerde disiplin zafiyeti meydana getireceği açıktır. Sadece ülkemizde değil, farklı biçimleriyle de olsa tüm dünya ordularında askeri yargı mevcuttur.

15 Temmuz sonrası kapatılan askeri mahkemeler yeni bir düzenlemeyle birinci derece mahkemeler olarak açılacaktır.

Temyiz mahkemesi olarak, Bölge Adliye/İdare Mahkemelerinde, Yargıtay’da ve Danıştay’da askeri suçlara ve idari uyuşmazlıklara bakacak ihtisas daireleri oluşturulacaktır.

Dairelerde görevlendirileceklerin prensip olarak askeri yargıçlardan oluşmasına öncelik verilecektir.

Bu mahkemelerin kurulması, atama vb. işlemler, Adalet Bakanlığı ile Millî Savunma Bakanlığı arasında koordine ile yapılacaktır. Adalet Bakanlığı, söz konusu ihtisas daireleriyle ilgili tasarruflarını, Millî Savunma Bakanlığının görüşleri doğrultusunda gerçekleştirecektir.

  1. Bütün bunların yanı sıra dünyadaki teknolojik gelişmeler baş döndürücü hızdadır. Teknolojinin en fazla etkilediği alanlardan biri hatta ilki savunmadır. Çağımızın bilgi çağı olarak adlandırılmasına paralel olarak yapay zekâ sahasındaki gelişmeler, askeri alanda pek çok ezberi bozacak karakter taşımaktadır. Gelişmiş ülkelerde daha şimdiden robot asker üretimiyle ilgili çalışmalar yapıldığı bilinmektedir.

Bu anlamda yapay zekâ alanındaki gelişmeleri, diğer ilgili ünitelerle koordineli olarak takip etmek, bu konuda çalışmalara ivedilikle başlamak, elbette TSK kadar ülkemizdeki diğer sektörleri de yakından ilgilendirmektedir.

Burada hemen belirtmemiz gerekir ki önümüzdeki süreçte uzay ve siber uzay harekât alanları, kara, deniz, hava harekât alanlarından -muhtemel orta vadede bunların kullanım alanı iyice azalacak- daha öne çıkacaktır.

Kara, deniz ve hava harekât alanlarındaki çatışmalar ise bir cepheden -hattan- ziyade asimetrik ortamlarda gerçekleşecek; muharebeler çoğunlukla araziden, insan yoğun meskûn mahallere kayacaktır.

Silahlı mücadele, belirlenmiş muharebe sahaları dışına taşacak, savaş asimetrik özellikleri içinde barındıran askeri, yarı-askeri ve sivil gayretler bütünü şekline dönüşecektir.

Harekât alanlarında insanın yerini daha çok insansılar, yapay zekâlı robotlar/akıllı makinalar alacaktır.

Geleceğin savaşları siber taarruzla başlayacak, böylece öncelikli olarak mevcut tüm sensör sistemler devre dışı bırakılabilecek -savunma sistemleri devre dışı kalarak, saldırıyı algılamayacak- böylece hedefler baskın etkisiyle vurulabilecek, bu ilk saldırana çok büyük avantaj sağlayacaktır.

Orta vadede gerçekleşecek savaşlar, Hiper -her şeyin üzerinde- Savaş tanımlamasıyla kavramlaştırılmaya başlanmıştır. Hiper Savaş, makine bilişimi ile kazanılan benzersiz hızdaki otomatik karar alma yeteneği ile yapay zekânın mümkün kıldığı eş zamanlı hareket etme yeteneğini ifade etmektedir.

Ülke olarak süratle TSK’nın, ötesi ülkemizin ilgili kurumlarının bu yönde çalışma yapması sağlanacaktır. Çünkü bu üst düzey teknolojik gelişmeleri kaçıran toplumların bırakın ordularının yenilmesini, tarihten silinme tehlikesiyle karşı karşıya olduğu gerçeğini görerek partimiz bu yönlü çalışmalara öncelikli önem verecektir.

  1. Günümüz koşullarında ve tehditlerdeki değişim ve çeşitlilik, teknolojik gelişmeler; yukarıdaki belirtilen biçimdeki gelişmiş silahları, araç ve gereçleri yönetebilecek, asimetrik güç mücadelelerini yürütebilecek, orta vadede ortaya çıkacak Hiper Savaşları idare edebilecek, özellikle bundan sonra çok fazla öne çıkacak olan meskûn mahallerde muharebe edebilecek daha esnek, daha çevik, çok rollü, müşterek komuta ve kuvvet teşkilatlarına duyulan gereksinim ortadadır. Partimiz bu gereksinimi karşılayacak ayrıntılı plan ve projeler hazırlayacak, olabilecek en kısa zaman diliminde böylesi bir yapılanmaya gidilmesi sağlanacaktır.
  2. Önceki maddede de belirtildiği gibi -günümüzde de yoğunlaşmaya başlayan- bundan sonraki savaşlar, daha çok meskûn mahallerde geçecek, bu anlamda savaşlar askerler kadar sivilleri de yakından ilgilendirecektir.
  3. Yukarıdaki tüm maddelerin başarısı elbette yine iyi eğitilmiş ve ülkesine, devletine ve milletine sadakatte tereddütü bulunmayan profesyonel askeri personel tarafından gerçekleşecektir.

Bu nedenle askeri personelin seçilmesine çok özel önem verilecek, başta 15 Temmuz olmak üzere yaşadığımız acı tecrübelerin ışığında, başka bir hiyerarşik yapıya bağlı olduğu tespit edilenler başlangıçta sisteme kesinlikle sokulmayacak, olası gözden kaçanlar sonrasında tespit edilirse derhal sistem dışına çıkartılacaktır.

  1. Türk Silahlı Kuvvetleri, klasik askeri tehditler ve terör tehditleri dışında deprem, büyük yangınlar, sel felaketleri, salgın hastalıklar ve kitlesel göçlerin oluşturduğu tehditler ile mücadele edebilecek, doktrin, eğitim ve örgütlenme çalışmalarını tamamlayacaktır.
  2. Milli İstihbarat Teşkilatı’na devredilen Genelkurmay Başkanlığı Elektronik Sistemler Komutanlığı yeniden Genelkurmay Başkanlığı’na bağlanacaktır. Geçiş döneminde MİT sistemden istifade etmeye devam edecek ancak en kısa sürede MİT için ayrı elektronik istihbarat merkezi oluşturulacaktır.
  3. Türk Silahlı Kuvvetleri’ne değişik istihbarat servisleri ve örgütlerin sızmalarını engellemek amacı ile her türlü istihbarat yapma yetkisine sahip olan bir askeri istihbarat yapılanması oluşturulacaktır. Doğrudan Genelkurmay İkinci Başkanına bağlı olacak bu istihbarat birimi TSK içinde istihbarat toplama ve değerlendirme konusunda tam yetkili olacaktır.

Asayiş ve İç Güvenlik Reform Programı: Terör İle Mücadelede Sıfır Hoşgörü

İç güvenlik, devletin en temel ve vazgeçilmez işlevi olup iç güvenliği sağlamak devletin vatandaşlarına karşı asli sorumluluklarındandır.

Güvenlik politikalarımızın temel ilkesi; hukuk devleti prensiplerine bağlı kalarak, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü, Türk Milletinin milli birlik ve beraberliğini, Cumhuriyetin niteliklerini, hür demokratik düzeni, insan haklarına saygı, özgürlük ve güvenlik arasındaki birlikteliğin ve hassasiyetin gözetilmesi, serbest bir iktisadi hayatı tesis ederken, ülkenin huzurunu ve toplumsal barışını hedef alan her türlü suç tehdidini daha suç işlenmeden önce, suçu ve suçluluğu yaratan nedenlere odaklanarak ortadan kaldırmak, etkili tedbirler alarak toplumda güven, barış ve huzur ortamını sağlamaktır.

Devlet vatandaşının can ve mal güvenliğini temin etmekle mükellef olduğu gibi vatandaşlar arasında birlikte yaşama kültürünün, dostluk ve kardeşliğin geliştirilmesi, huzur ve güven ortamının tesis edilmesi ile de yükümlüdür. İç güvenlik hizmeti sunulurken insan haklarının, insan onurunun ve haysiyetinin korunmasına azami dikkat gösterilmesi esastır.

Toplumun asayiş ve güvenliğini sağlamanın en önemli koşulu, iç güvenlikten sorumlu örgütlerin suç oluşmadan suçu oluşturan zeminin ortadan kaldırılmasını sağlamasıdır.

İç güvenlik örgütüne ve savcılara yeniden güvenilirlik ve çağdaş bir yaklaşım kazandırılması için köklü bir reforma ihtiyaç duyulmakta olup bu çerçevede güvenlikten sorumlu birimlerin hükümetin siyasi tercihlerine göre yönlendirilmesinin önüne mutlaka geçilecektir.

İç güvenlik reformu, sadece can, mal ve kamu düzeninin değil, aynı zamanda laik Cumhuriyetin, özgürlüklerin, demokratik hakların hukukun üstünlüğünün, toplumu örgütleme girişimlerinin, bireyi yücelten çağdaş değerlerin ve çağdaşlaşma sürecinin de güvencesi olacaktır.

Özellikle aile içi şiddet, kadın cinayetleri, cinsel istismar, cinsiyet ayrımcılığı, gasp, hırsızlık, yankesicilik, çocuk istismarı ve çocuk pornosu başta olmak üzere toplum huzur ve güvenliğini tehdit eden suçlar için önleyici ve ıslah edici özel tedbirler alınacak, suçlara yönelik cezai müeyyidelerin caydırıcılığı artırılacaktır.

Gençlerimizin sağlığı ve geleceği için büyük bir tehdit olan uyuşturucu ile mücadele tavizsiz ve kapsamlı bir şekilde yürütülecek ve uyuşturucu maddelerin yasadışı üretimi, ticareti ve kullanımıyla kararlılıkla mücadele edilecektir.

Kişisel verilerin korunmasına hassasiyet gösterilecek, bu tarz bilgileri deşifre edenlere yönelik gereken yaptırımlarda bulunulacaktır.

İç güvenlik sağlanırken insan haklarından ve hürriyetlerinden asla taviz verilmeyecek işkence ve kötü muameleye müsamaha gösterilmeyecektir.

Çete, mafya ve benzeri organize suç örgütleri işledikleri suçlar ile toplumun dokusunu ve huzurunu bozmakta, ekonomimizi olumsuz yönde etkilemektedir. Bu nedenle bu tarz suç örgütleri ile kararlılıkla mücadele edecek, bu yapıların devlete sızmalarını önleyecek ve devletten güç aldığı algısını oluşturacak her türlü söylem ve faaliyetlerine ağır yaptırımlar getireceğiz.

Ayrıca, organize suç örgütlerinin sınırı aşan faaliyetleri konusunda da uluslararası işbirliğini güçlendireceğiz.

Terörle Çok Boyutlu Mücadele

Terör ülkemizin ve demokrasimizin en önemli problemlerinden biri olmaya devam etmektedir. İnsanlığa karşı bir suç olan terör ve şiddet, insan ile toplum hayatını ve güvenliğini tehdit eden sosyal, ekonomik, siyasal ve kültürel boyutları olan bir olgudur.

Partimiz, terör eylemlerinin meşru hiçbir gerekçesinin olmadığını, terör ve teröristle müzakere ve pazarlık edilmemesi gerektiğini kabul etmektedir. Bu doğrultuda teröre karşı, hiçbir taviz vermeden son derece kararlı ve azimli olarak sıfır tolerans esası ile mücadele edilecektir.

Terör faaliyetlerinin daha eyleme dönüşmeden istihbari ve önleyici tedbirlerle etkisiz hale getirilmesi terörle mücadelede temel önceliklerden olacaktır.

Teröre karşı istihbarat olanakları, başta milli imkanlarla çağdaş teknolojiden de yararlanılarak geliştirilirken, bu alandaki eksiklikler giderilmeye çalışılırken, halkın bireysel özgürlüklerine, özel hayatının gizliliği ilkesine zarar verilmemesine özen gösterilecektir.

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin terörle mücadelede en etkin araç ve gereçlerle donatılması ve gerekli eğitim düzeyine kavuşturulması da önceliklerimiz arasında yer alacaktır.

Terörle mücadeleden olumlu netice alınabilmesi için teröre neden olan faktörlerin kesinlikle etkisiz hale getirilmesi şarttır. Sadece teröristle değil, terörü doğuran nedenlerle de mücadele edilecektir. Yani terörün tüm unsurlarına karşı topyekün bir mücadele ortaya konulacaktır.

Yurt dışından kaynaklanan terörü destekleyen veya ona müsamaha gösteren ülkelere karşı gerekli bütün diplomatik ve caydırıcı önlemler alınacaktır. Terörü bir siyasi mücadele amacı olarak kullanmak isteyenlere karşıda kesinlikle müsamaha edilmeyecek, terörü destekleyen ülkelerle ilişkilerimiz gözden geçirilecektir.

PKK Terörü İle Stratejik Mücadele: Demir Güvercin

Partimiz, bölge halkının mutluluğunu, refahını, hak ve özgürlüklerini gözeten Türkiye’nin bütünlüğü ve üniter devlet yapısıyla birlikte bölgeyi tehdit eden terörün önlenmesinde zaaf yaratmayacak bir şekilde; kalıcı, tüm toplumun duyarlılıklarına saygılı, etkili ve sorunları kökünden çözmeye yönelik bir politika izleyecektir. Bu amaçla, ‘Demir Güvercin’ adını verdiğimiz 11 aşamalı bir stratejik terörle mücadele eylem planı derhal uygulamaya konulacaktır.

Partimiz, Türkiye için en büyük iç ve dış tehdit kaynağı haline gelen terörü yok etmek amacı ile terörle mücadele yapılanma, strateji ve politikalarını başta PKK ile mücadele amacı ile her boyutta yeniden yapılandıracaktır.

PKK ile mücadele için “Demir Güvercin Politikası” olarak adlandırılan politika çerçevesinde tüm kurum ve kuruluşlara düşen görev ve sorumlulukları yeniden belirleyip kimin ne zaman nerede nasıl neler yapması gerektiğini ortaya koyacak, toplumun ve kurumların doktrine edilmesini ve hedef birliğine odaklanmasını sağlayacak bir Demir Güvercin-Terörle Mücadele Stratejisi dokümanı yaşama geçirilecektir.

PKK ile mücadele 11 temel ana ve birbirini tamamlayan süreç şeklinde yeniden örgütlenecektir. PKK ile mücadele, siyasi, bürokratik, psikolojik, toplumsal, ekonomik, kültürel, mali, hukuki, askeri, polisiye, istihbarati (istihbari) , diplomatik alanlarda yeniden örgütlenecektir. Bu mücadele uzun vadeli, stratejik, profesyonel ve eşgüdümlü bir çalışma olarak sürdürülecektir.

Partimiz, bütünlükçü bir yaklaşım ile yöreye yönelik istihdamı artırıcı ciddi ekonomik projeler gerçekleştirecek, terör ortamından zarar gören vatandaşlarımızın mağduriyetini giderici uygulamaları devreye alacaktır.

Terörü sona erdirmenin yolu, temel hak ve hürriyetlere saygılı bir devlet yaklaşımı ile ekonomik kalkınmayı ve güvenliği aynı bütünün parçaları olarak ele almaktan geçmektedir. Partimiz, bölgenin komşu ülkelerle sınır ticareti dâhil, ticari ve ekonomik faaliyetler açısından cazip hale gelebilmesi ve bölgedeki ticaretin artırılması için her türlü tedbirleri alacaktır.

Bölgedeki ekonomik refah ve gelir düzeyinin yükselmesi için maddi kalkınma hamlesi başlatılacak, üretime ve istihdama yönelik sanayi tesisleri kurulacak, tarım ve hayvancılık gerekli teşvikler ve adımlarla yeniden canlandırılacak, bölgeye devlet eliyle gerekli her türlü destek sağlanacaktır.

Ayrıca, bilhassa Suriye’den ülkemize sığınan sayıları 6 milyonu bulan ve Güneydoğu Anadolu Bölgemizde de çok ciddi sayıda bulunan sığınmacıların çalışmak için iş yerlerine girmesi, yöredeki vatandaşlarımızın iş bulma imkanlarını kısıtlamıştır. Partimizin olmazsa olmaz birinci öncelikli hedefi uygulayacağımız politikalar ve girişimler ile gerekli alt yapı ve ortamı hazırlamak suretiyle sığınmacıları ülkelerine geri dönmelerini sağlamak olacaktır. Böylelikle bölgenin kalkınması, işsizliğin ortadan kaldırılması sağlanacaktır.

Gençliğin terör unsurlarının propagandasından etkilenerek bu unsurların eline düşmesinin önüne geçmek üzere önleyici tedbirler alınacaktır.

Adaletin etkin olarak tesis edilmesi, terör ile mücadelede kanunların doğru bir şekilde uygulanması, vatandaşların can ve mal güvenliğinin teminat altına alınması ve vatandaşlık haklarının korunması sağlanacaktır.

FETÖ ile Stratejik Mücadele: Kılıçarslan Kalkanı

Partimiz son 1000 yılda devletimize karşı en önemli iç düşman olan FETÖ ile gerçek ve uzun vadeli bir mücadeleyi başlatacaktır. AKP, FETÖ’nün devlet ve toplum içinde örgütlenmesine izin vermiş, dünyada örgütlenmesine yardımcı olmuştur. FETÖ klasik bir terör örgütü değildir. FETÖ, devlet personel ve kaynaklarını kullanan, bir casusluk ve terör yapılanmasıdır. İdeolojik zemini güçlü, dış bağlantı ve kaynakları dünyadaki en zengin terör ve casusluk örgütü olduğunu göstermektedir. Bir modern Haçlı Seferi olan FETÖ ile mücadele stratejik eylem planı; Birinci Haçlı Seferi’ni durdurmak için muhteşem bir mücadele veren Sultan Kılıçarslan’dan esinlenerek, “Kılıçarslan Kalkanı” adını taşımaktadır.

FETÖ terör ve casusluk şebekesi ile klasik anti terör yaklaşımı ile mücadele etmek mümkün değildir.  FETÖ ile etkin mücadele ancak stratejik planlamaya dayanan, uzun vadeli, kurumsal işbirliği esaslı bir mücadele olabilir. FETÖ ile mücadele için mevcut hukuki düzenleme de yeterli değildir. Partimiz, FETÖ ile mücadeleyi devletin en önemli görevlerinden birisi olarak görerek, devlet ve toplumu FETÖ’den arındırma çalışmalarını kararlılıkla sürdüreceği gibi bu mücadeleyi yurtdışında da etkin bir şekilde gerçekleştirecektir.

Selefi Çeteler İle Mücadele Eylem Planı: Yesevi Zırhı   

Selefi cihatçı terör önümüzdeki dönemde ülkemize yönelik saldırılarını artırarak devam ettirecektir. Selefi cihatçı terör ile mücadele, dış istihbarat, iç istihbarat, polis istihbarat arasında yapılacak, Türk milletinin İslamiyeti kabulü sonrasında son 1000 yıla damgasını vuran milli kimliğinin oluşmasında en önemli rolü oynayan Hoca Ahmet Yesevi’den hareket ederek benimsediğimiz “Yesevi Zırhı” programı çerçevesinde  yeni bir anlayış ve çalışma ile etkisiz hale getirilecektir. Partimiz bu konuda güvenlik ve istihbarat servislerimizi yeniden yapılandıracak, personel sayı ve kalitesini yükseltecektir. Sadece eylem önleyici anlayıştan örgütlerin sosyal tabanlarının gelişmesini engelleyici bir anlayışa geçilerek, selefi cihatçı terörün ülke sınırlarımız dışında tutulurken, diğer yandan yurtdışında da etkili bir mücadele hedeflenmektedir.

Savunma Sanayi

Jeo-stratejik konumumuz, tarihî ve kültürel mirasımızdan doğan yükümlülükler, bölge ve dünya barışının tesisinde üstleneceğimiz rol, güçlü ve caydırıcı bir savunma sistemimizin olmasını zorunlu kılmaktadır. Diğer bir ifade ile Türk Milletinin güçlü olması Türk ordusunun güçlü olmasına, Türk ordusunun güçlü olması ise Türk savunma sanayinin güçlü olmasına bağlıdır. İhracat kapasitesi yüksek, yerli bir harp sanayinin gelişmesi ve yerli müteşebbisin de silah ve askeri teçhizat üretimine yatırım yapması için gerekli teşvikler sağlanacaktır.

Üniversitelerin ve bilim adamlarının savunma teknolojileri alanında daha fazla araştırma yapmaları için proje bazında teşvik ve destekler verilecektir.

Savunma sanayinin, öncelikle ülkemizin dışa bağımlılığının çok fazla olduğu teknoloji yoğun ve yüksek katma değer içeren alanlarındaki ihtiyaçlarının milli imkânlarla karşılanmasına yönelik kısa, orta ve uzun vadeli planlamalar yapılarak uygulanacaktır.

Savunma sanayi, uluslararası rekabet ortamında varlığını sürdürebilen ve milli sanayi ile entegre olan ve sürekliliği esas alacak bir şekilde yapılandırılacaktır.

TSK’nin silâh ve teçhizatı, en üst düzeyde milli kaynaklardan karşılanarak çağdaşlaştırılacak, ateş ve tesir gücü artırılacaktır.

Savunma sanayine yönelik Ar-Ge çalışmaları desteklenecektir. Bu konuda özel sektör teşvik edilecek aynı zamanda devlet eliyle de söz konusu faaliyetler icra edilecektir.

Savunma sanayi alanında teknoloji yoğun bir çalışma prensibi benimsenecek ve bu alanda akademi, ordu, özel sektör işbirliği ve koordinasyonu sağlanacaktır. Türk devletinin bütün imkanları ve birikimi, Türk ekonomisi üzerinde bir itici güç etkisi yapacak şekilde Türk savunma sanayinin arkasında olacaktır.

  1. İÇ GÜVENLİK

İç güvenlik politikalarımızın temel amacı; hukuk devleti temelinden ayrılmadan, emniyet ve asayişin sağlanması, kamu düzeninin korunmasıdır. Bu kapsamda, ülkenin huzurunu ve toplumsal barışını hedef alan her türlü tehdidi bertaraf ederek, özgürlük-güvenlik dengesi dikkate alınarak önleyici kolluk tedbirlerine azami önem verilerek, hukuk devleti ilkelerinden ödünsüz, insan hak ve özgürlüklerine azami saygı göstererek, suçu ve suçluluğu yaratan nedenlere odaklanarak ülkede güven ortamı tesis edilecektir.

Başta terör ve çıkar amaçlı suç örgütleri olmak üzere her türlü suç organizasyonuyla mücadeleyi esas alan bir anlayışı egemen kılacağız. Yukarıda FETÖ, PKK, selefi çeteler ve suç örgütleri ile mücadele programları ortaya konulmuştur.

Sayılan bu unsurları dışında sınırlarımızdan yapılan terörist geçişleri, uyuşturucu kaçakçılığı, kontrolsüz sığınmacı akını, ülke içinde istikrarsızlığı beslemekte suç ve suçluların artmasına sebebiyet vermektedir. Tüm yasadışı geçişlerin önlenmesi maksadıyla, kontrolün bulunmadığı sınırlarımızın -özellikle İran ve Irak sınırları- ivedilikle fiziksel engellerle kapatılarak kontrol altına alınması sağlanacaktır. Bu konu Demir Güvercin Eylem Planı ile kapsamlı şekilde ortaya konulacaktır.

Bunun dışında; kolluk görevlilerinin, tüm suç ve suçlularla kesintisiz ve kararlı mücadelesi sürerken, kadın cinayetleri, aile içi şiddet ve çocuk istismarı gibi toplumu derinden etkileyen ve vicdanları kanatan suçlarla mücadeleye özel önem verilecek, bu tür suçların önlenmesi için etkili tedbirler alınacaktır.

Bütün bunları yapmak durumunda olan Jandarma, Sahil Güvenlik ve Emniyet Teşkilatlarıyla ilgili aşağıdaki düzenlemeler yapılacaktır.

Jandarma Genel Komutanlığı-Emniyet Genel Müdürlüğü-Sahil Güvenlik Komutanlığı

  1. Her iki teşkilatın da mevcut durumdaki İç işleri Bakanlığına bağlı olacaktır. Ancak Jandarma Genel Komutanlığı ile Genelkurmay Başkanlığı arasındaki ilişki yeniden kurulacaktır. Jandarma Genel Komutanlığı, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ayrılmaz bir parçasıdır. Jandarma alaylarının ellerinden alınan şerefli alay sancakları jandarma alaylarımıza törenle iade edilecektir.
  2. Kolluk görevlilerinin seçimi, yaptıkları görevin hassasiyeti açısından ve yaşadığımız kötü olayların deneyimleriyle çok büyük önem arz etmektedir.

Bu anlamda kolluk görevlilerinin; bilgi ve becerisi yüksek, cesur ve vatan sevgisi temayüz etmiş, devlet hiyerarşisinden başka hiçbir hiyerarşiye bağlı olmayan personelden oluşması yaşamsal öneme haizdir. Bu kapsamda kolluk görevlilerinin sisteme girişlerinde gerekli tedbirler hassasiyetle alınacaktır.

  1. Hem Jandarma hem Sahil Güvenlik hem Emniyet teşkilatının üst düzey yöneticilerini yetiştirmek üzere halen var olan jandarma ve emniyet teşkilatının akademilerine ilave olarak, tıpkı TSK’da askeri lise varlığının gerekçeleriyle benzer biçimde emniyet teşkilatında eskiden var olan polis lisesinin (kolej) yeniden açılması sağlanacaktır.
  2. Jandarma ve sahil güvenlik teşkilatında, tıpkı TSK’da olduğu gibi geçmişte var olan astsubay hazırlama okulu (lise dengi) yeniden açılacaktır.
  3. Emniyet teşkilatında polis memurlarının; jandarma teşkilatında uzman çavuş, uzman onbaşı ve uzman erlerin eğitim ve öğrenim süreleri ihtiyaca göre belirlenecektir. Hem emniyet hem Sahil Güvenlik hem jandarma teşkilatının bu seviyedeki personelinin seçiminde, geçmişte olduğu gibi, mükellef olarak askerlik görevini icra etmişler öncelikle tercih edilecektir.
  4. Kolluk kuvvetlerimiz; emniyet ve asayişin sağlanması ile kamu düzeninin korunması noktasında sık sık sivil halkla karşı karşıya kalmakta, kötü niyetli kişiler tarafından hem şahısları hem aileleri hedef olmaktadır.

Söz konusu tehditleri asgariye indirmek, bu anlamda personelin moral motivasyonunu artırmak maksadıyla, tüm personele yetecek miktarda lojman yapımına öncelik verilecektir.

  1. Hem jandarma hem emniyet hem de sahil güvenlik teşkilatının personeli için atama güvencesi getirilecek, belirlenen süre dolmadan, mücbir bir sebep bulunmaksızın hiçbir kolluk görevlisinin yeri değiştirilemeyecektir.
  2. Türk Silahlı Kuvvetler bölümünde belirttiğimiz ve yeniden kurulmasını zaruret gördüğümüz askeri hastanelerinden, kolluk kuvvetlerimiz olan jandarma, sahil güvenlik ve emniyet teşkilatımızın personelinin de yararlanması sağlanacaktır.
  3. Jandarma ve sahil güvenlik teşkilatının askeri bir kolluk gücü olduğu unutulmayacak, bu anlamda iki kolluk gücünün de geçmişteki sefer görevleri aynen devam edecektir.
  4. Türk Silahlı Kuvvetler bölümünde ortaya koyduğumuz baş döndürücü teknolojik gelişmeler, kolluk kuvvetlerimizi de yakından ilgilendirmektedir. Bu kapsamda ihtiyaç duyulan gelişmiş silah, araç ve gereçlerin kolluk güçlerimizin envanterine ivedilikle girmesi sağlanacaktır.
  5. Personel seçimi, tıpkı Türk Silahlı Kuvvetler bölümünde belirttiğimiz gibi çok hassastır.

Bunun ne kadar önemli olduğunu yaşadığımız pek çok acı olaydan tecrübe etmiş bulunuyoruz.

Kolluk güçlerimiz bünyesine katacağı personeli, özel ölçütler geliştirerek tespit edecek ve güvenlik araştırması yaparak sisteme kazandıracaktır. Farklı bir hiyerarşik yapıyla ilişkisi tespit edilenlerin, hangi seviyede olursa olsun ivedilikle sistemden çıkartılması sağlanacaktır.

  1. Jandarma ve Sahil Güvenlik ile Emniyet güçlerinin her üçü de kolluk kuvveti olsa, oldukça farklı meslek kültürüne sahiptirler.

Çok sayıda benzer ve birlikte operasyon yapacak olmaları nedeniyle birbirlerini daha iyi tanımaları, ortak bir kültür oluşturmaları için tedbirler alınacaktır.

Bu kapsamda tıpkı Türk Silahlı Kuvvetlerinde olan Harp Akademileri benzeri bir üst eğitim kurumunda ortak eğitim almaları için gereken çalışmalar yapılacaktır.

Türk İstihbarat Sisteminin Yeniden Oluşturulması

Hem savunmada ve iç güvenlikte hem de dış politikada başarılı olabilmek, sonuç alabilmek, verilen görevi yapabilmek için bu görevdeki kurumları ve birimleri destekleyecek etkin bir istihbarat organizasyonu gereklidir. Savaşta ve terörle mücadelede başarılı olmanın yüzde ellisi kendini tanımaksa yüzde ellisi de karşı tarafı (düşmanı, tehdidi) tanımaktır. İstihbarat da bu bağlamda en önemli işleve sahiptir. Türkiye büyüklüğünde bir ülkenin artık istihbarat sistemini dış istihbarat ve iç istihbarat için ayrı teşkilatlanmalar çerçevesinde oluşturması zorunluluktur.

Tekrar müsteşarlık olarak tesis edilecek olan Millî İstihbarat Teşkilâtı dış istihbarattan sorumlu olacak şekilde yeniden teşkilatlandırılacak ve Cumhurbaşkanlığına ve parlamenter demokrasiye dönüşten sonra Başbakanlığa bağlı olarak çalışmaya devam edecektir.

İç İstihbarattan sorumlu olarak Milli Güvenlik Müsteşarlığı ise iç istihbarattan sorumlu müsteşarlığa kurulacaktır. Milli Güvenlik Müsteşarlığı Cumhurbaşkanlığına ve parlamenter demokrasiye dönüşten sonra Başbakanlığa bağlı olarak çalışacaktır.

Her iki müsteşarlığın çalışmalarının koordinasyonu bağlamında iç ve dış istihbaratın koordinasyonu ve paylaşımı için Cumhurbaşkanlığı/Başbakanlık altında Ulusal İstihbarat Başkanlığı tesis edilecektir. İstihbarat örgütlerinin yetki alanları ve ortak çalışma alanları açık şekilde belirlenecektir.

Ulusal İstihbarat Başkanlığı bünyesinde ülkemizin temel istihbarat ihtiyacını karşılayacak kadroların yetiştirilmesi maksadıyla Ulusal İstihbarat Üniversitesi teşkil edilecek, bu üniversitede belirlenen doktrine uygun olarak tüm kurum ve kuruluşların istihbarat personeli eğitim görecektir.

İstihbarat teşkilatlarımızın yüksek bir milli profesyonellik ile çalışması sağlanacak, değişik ideolojik, dini vesair grupların etkisine girmesine izin verilmeyecektir.

Siber Güvenlik

Elektronik harbin sınırlarının ortadan kalkmasına ve yeni bir harp alanı oluşmasının önemli etkenlerden birisi olan Siber alandaki gelişmeler, terörden belki de daha da büyük ve bilinmezliklerle dolu bir tehdit olarak siber tehdit ve siber savaş gerçeği olarak bütün dünyanın önünde durmakta, mücadeleyi daha da karmaşıklaştırmakta ve zorlaştırmaktadır.

Bu nedenle Partimiz, siber güvenlik konusuna, ulusal siber güvenlik altyapımızın güçlenmesini sağlayacak, yasal, kurumsal ve teknik düzenlemeleri hayata geçirecek ve bu alandaki uluslararası işbirliği faaliyetlerine aktif katkıda bulunacaktır.

Teknolojik gelişme ile eşlenik olarak ülke güvenliğinden kişisel güvenliğe kadar tüm alanları kapsayacak Siber Güvenlik politikası özel sektör, kamu kurum ve kuruluşları ve üniversitelerin katılımı ile belirlenecektir.

Siber Güvenlik konusunda Teknokentler oluşturulacak ve buraya kabul edilmeyi hak eden firmaların destek kapsamları %100 oranına çıkartılacaktır. Kurulacak olan Teknoloji Teknokent içinde Siber Güvenlik Teknoloji Liseleri açılacak ve bu liselere bir yıl süreli İngilizce hazırlık sınıfları açılacaktır.

Ayrıca, Ankara ve İstanbul’da belirlenecek bazı üniversitelere de Siber Güvenlik bölümü açılacak ve özel fonla desteklenecektir.

Bu alanda yerli ve uluslararası sertifikaları almış ürünlerin kamuda kademeli şekilde kullanılması politikası başlatılacaktır.

Yurt dışına Siber Güvenlik ürünü satan firmaların tüm yurt dışı satış pazarlama faaliyetleri için gereken tüm desteklerde bulunulacaktır.

  1. DIŞ POLİTİKA-ATATÜRK’ÜN MİLLİ DIŞ POLİTİKASI

Partimizin dış politikası, dünyanın korona sonrasında yeni büyük bir jeopolitik rekabet dönemine girdiği yaşanan süreçte “milli siyasal gerçekçilik” zeminde Türkiye’nin meşru egemenlik hakları ve çok boyutlu menfaatlerinin savunulması ve gerçekleştirilmesi esasına dayanacaktır. Milli gerçekçi dış politikanın şekillenmesinde Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün zamanı aşan bir ilke olarak ortaya koyduğu “Yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesi yol göstericimiz olacaktır.

Partimiz; ulusal siyasi, ekonomik ve güvenlik çıkarlarını korumaya, bağımsızlığını ve egemenliğini, ulusu ve ülkesiyle bölünmez bütünlüğünü sürdürmeye, uluslararası saygınlığını ve etkinliğini artırmaya yönelik, uluslararası hukuku esas alan, caydırıcı, dengeli, barışçı, etkin, akıllı, kararlı, saygın, güvenilir, istikrarlı, gerçekçi, çözüm odaklı, sonuç alıcı çok yönlü bir dış politika izleyecektir.

Partimiz Türkiye Cumhuriyeti’nin taraf olduğu ikili ve çoklu uluslararası antlaşmalara uygun hareket edecek ve üyesi olduğu uluslararası kuruluşlardaki sorumluluklarını yerine getirmeye devam edecektir.

Zafer Partisi, sorumluluklarını yerine getirirken, müttefik ve ortaklarının Türkiye’ye karşı yükümlülüklerini yerine getirmesi konusunda kararlı ve ısrarlı bir tavır içinde olacaktır.

Zafer Partisi, Türk dış politikasının 2010 yılından buyana siyasal ümmetçiliğin Müslüman Kardeşler şeklinde bir zeminde sürdürülmesine son verecektir. İlk adım olarak da Türk dış politikası hızla gerçekçi milli menfaat zeminine çekecektir.

Dış politika,  iç politikada günlük propaganda ve oy toplama aracı olmaktan çıkarılacak, Türk Milletinin yüksek menfaatlerini gerçekleştirme alanı olarak görülecektir. Bağırmadan, düşük ancak ısrarcı ve kararlı ton ile diplomasi ön plana çıkarılırken etki odaklı eylem planları gerçekleştirilecektir.

Milli bir dış politikanın izlenmesinin ön şartı kurumsal kimliği, gelenekleri, profesyonel yapısı güçlü bir T.C. Dışişleri Bakanlığı kadrosu yeniden kurulacaktır. T.C. Dışişleri Bakanlığı hak ettiği niteliklere sahip kadroya kavuşurken, diplomat sayısı da bugün olduğunun en az üç katına çıkarılacaktır. Dış politikamızın daha etkili bir hale gelmesinin ön şartlarından birisi de T.C. Dışişleri Bakanlığı kadrolarının kariyerlerinin bölge ve konu uzmanlığına sahip olacakları şekilde yeniden yapılandırılması ile gerçekleştirilecektir.

Partimizin dış politikası, bölge ve dünya barışının sürdürülebilmesi için her ulusun bağımsızlığına, egemenliğine ve toprak bütünlüğüne saygı gösterilmesi ilkesine dayanarak yürütülecektir.

Güçlü ve sağlam bir iç cephe oluşturmak milli dış politikanın temeli olacaktır. Kendi milli gücüne, kendi kuvvetine dayanarak oluşturulacak iç cephe, dış politikanın da güçlü ve milli olmasını sağlayacaktır. Bu bağlamda partimiz, ülkemizin yeniden milli güç unsurlarının farkına varıp milli bir dış politikanın uygulamaya geçirilmesini sağlayacaktır. Ayrıca akademisyenlerin, düşünce kuruluşların, sivil toplum örgütlerinin dış politikaya yönelik katkılarının alınmasını sağlayacak mekanizmalar hayata geçirilecek böylece sağlam bir iç cepheyle birlikte toplum destekli bir dış politikanın oluşturulması sağlanacaktır.

2008 finansal krizi ile başlayan ABD merkezli tek kutuplu dünya düzeninin ve küreselleşmenin çöküşü sonrasında, 1978’den bu yana dünyadaki en büyük kalkınma hızı ile kalkınan Çin özellikle Korona salgınının ortaya çıkardığı kriz sürecinde ikinci kutup olarak küresel sistemde yerini almıştır.

Ancak ortaya çıkan sadece iki kutuplu bir dünya düzeni değil aynı zamanda küresel jeopolitik 400 yıldan buyana geçirdiği en büyük değişimi yaşamaktadır. Son 400 yıldır küresel siyaset, ekonomi, kültür, teknolojik ilerleme, askeri gücün merkezi olan Avrupa- Atlantik merkezli dünyadan Asya- Pasifik bölgesinin küresel siyaset, ekonomi, kültür, teknoloji ilerleme ve askeri gücün merkezli olduğu bir dünyaya geçilmektedir.

21.Yüzyılın başında Asya- Pasifik eksenli küresel bir jeopolitik rekabet başlarken Türkiye’nin ABD ve AB’nin dayatmak istediği jeopolitik tavizleri vererek varlığını koruması mümkün değildir.

Asya- Pasifik çağında ABD ve AB Türkiye’yi yanlarında müttefik olarak görmek istiyorlar ise, Türkiye’nin Batı sisteminin iradesiz uydusu olmadığını ve ülkemizin meşru jeopolitik çıkarlarını kabul etmeleri gerekmektedir.

Bu nedenle Türkiye, ABD ve AB ile birlikte ve ayrı ayrı yeni dünyada Türkiye’nin konumu ve taleplerini görüşürken bir yandan da Türk dış politikasının şekil ve esasları alanında bazı başka adımları atmalıdır.

Partimiz, Türkiye’nin Avrupa ve Asya arasındaki köprü konumunu esas alarak 21.Yüzyıl Türk dış politikasını buna göre şekillendirecek ve batı ile köklü ve kurumsal ilişkileri olan ülkemizin, politik, ekonomik, finansal, kültürel ve askeri olarak dünyanın yeni siklet merkezi olan Asya-Pasifik dünyası ile ilişkilerini çok boyutlu olarak geliştirmeye çalışacaktır.

Zafer Partisi bölgesel ve küresel krizlerin çözümünde bölgesel ve küresel ittifakları, kuruluşları faydalı ve gerekli görmektedir. Bu çerçevede, güçlü ordusu ve savunma politikasıyla desteklenecek bir dış politikayla çevre komşularımızla, bölge ülkeleriyle iş birliği ve ittifaklar halkası oluşturulacak, bu yapı bölge ve dünya barışına katkı sağlayacak yönde etkin mekanizmalara dönüştürülecektir.

Partimiz, ülkemizin jeopolitik konumu gereği dış politikasını geniş bir yelpazede tutacaktır. Ülkemiz çok esnek ve kaygan bir zemin üzerinde bölgesel menfaatlerin çatıştığı, süper güçlerin yakınımızda gelecek dijital çağda roller üslenmeye çalıştığı bir bölgede bulunmaktadır. Uluslararası ilişkiler konjonktürel gelişmeler çerçevesinde her an ülkelerin menfaatlerine göre bölgesel olarak değişikliğe uğrayabilmektedir.

Sözde Ermeni Soykırımı İddiaları İle Mücadele

Sözde Ermeni Soykırımı iddiası ile ülkemize karşı ideolojik-psikolojik-politik bir savaş sürdürülmektedir. Siyasi iktidarlar bu savaşa karşı sistemli ve uzun vadeli bir çalışma gerçekleştirmemiştir. Zafer  Partisi Türk Milletinin haksız önyargılarla suçlanmasına karşı bugüne kadar sürdürülen kararlı duruşa sahip çıkacak ancak bu duruşu ve mücadeleyi güçlendirecek adımlar atacaktır. Bütün dünyada Türk Milletine karşı alçakça bir iftira zemini oluşturan asılsız Ermeni soykırım iddiaları ile mücadele için Milli Güvenlik Kurulu’na bağlı geniş bir akademik-diplomatik-politik savaş birimi kurulacaktır.

Komşularla İlişkiler

Dış güvenliğin önemli bir gereği bütün bölge ülkeleriyle dostluk ilişkileri kurmak ve sürdürmektir. Onun için Zafer Partisi bütün bölge ülkeleriyle karşılıklı güvene dayanan dostluk ilişkileri geliştirmeyi hedefler. Özellikle küresel ısınma ile ortaya çıkan yangın, sel, kitlesel göçler, uyuşturucu gibi konularda komşularımız ile daha yoğun bir işbirliği zemini geliştireceğiz. Bunun için temel ölçü komşu ülkelerin de Türkiye’nin egemenliğine, bağımsızlığına, toprak bütünlüğüne saygılı bir politika izlemeleridir.

Türk Dünyası

Türk Dünyası, Balkanlardan başlayıp Anadolu ve Kafkaslar üzerinden Orta Asya’ya uzanan coğrafyanın adıdır. Bu coğrafyanın ana unsurları olan kardeş Azerbaycan, Kazakistan, Türkmenistan, Özbekistan ve Kırgızistan ile politik, ekonomik, kültürel ilişkilerimizin büyük ve sürekli bir atılım içinde olması partimizin hedefleri arasındadır. Keza Balkan coğrafyasındaki Osmanlı bakiyesi soydaşlarımız partimiz açısından dostluk köprüsü olarak görülecektir. Ortadoğu Türklüğüne büyük bir önem verilecek, bu çerçevede başta Irak ve Suriye Türklüğü olmak üzere ilişkilerimiz geliştirilecektir.

Türkiye hiç unutulmamalıdır ki Azerbaycan- Batı Türkistan üzerinden Doğu Türkistan- Çin’e kadar uzanan bir kuşakta etkisi bulunan bir ülkedir. Partimiz, bu nedenle bilhassa Avrasya’da ekonomik kalkınmanın ve istikrarın sağlanmasına büyük önem verecek, bu tür gelişmelerin sağlaması halinde özellikle küresel ısınmanın güçlendirdiği bölgedeki göç hareketlerinin de yavaşlamasını sağlamayı amaçlamaktadır.

Zafer Partisi, Batı Türkistan Türk Cumhuyriyetleri ile her alandaki ilişkilerin daha da güçlendirilmesine çalışacak, bilhassa Türkiye olarak, Türk Cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarını koruyabilmeleri için yeni siyasal ve ekonomik düzenlerini bir an önce kurmalarına, gerekli savunma gücüne sahip olmalarına, kültürlerini, ulusal kimliklerini yeniden kazanmalarına destek verecektir.

Zafer Partisi, Güney Türkistan’ı da Türk Dünyasının önemli bir parçası olarak görür. Partimiz, Güney Türkistan üzerinde hassasiyetle duracaktır.

Batı Avrupa ülkelerinde yerleşik olarak yaşamlarını devam ettirmekte olan “Avrupa Türkleri” başta olmak üzere dünyanın her yerinde yaşayan milyonlarca vatandaşlarımızın, eğitim, kültür, din, sosyal ve ekonomik konulardaki gereksinimlerinin karşılanması ve sorunlarının çözülmesi konusunda destekler verilecektir.

Avrupa Türkleri başta olmak üzere Türk Dünyası’nda “toplumsal birliktelik” sağlanacak, düşünce ve eylemde “diaspora ruhu” ile hareket etme imkanları oluşturulacaktır.

ABD

Amerika Birleşik Devletleri, Türkiye’nin önemli müttefiklerinin arasında yer almaktadır. ABD ile ülkemiz arasında derin, çok yönlü ve köklü bir işbirliği mevcuttur. Partimiz bu iş birliğinin eşit, saygın, egemen iki ülke ilişkileri olarak geliştirilerek devam etmesini arzu etmektedir.

ABD ve Türkiye’nin birbirleri için güvenilir ortaklar ve müttefikler olması gerektiğini düşünüyoruz. Türkiye ile ABD’nin önemli ikili iş birliği projelerini gerçekleştirebileceği, her iki tarafın refahını ve güvenliğini sağlayacak ortaklıklar oluşturabileceğine inanmaktayız. İlişkilerin de bu yönde gelişmesi için samimi ve somut çabalarımızı ortaya koyacağız.

Ortadoğu’da sınırların sarsıldığı, devletlerin çöktüğü, toplumların dağıldığı bir dönemde jeopolitik ve demografik kara deliklerinin oluşmaması için Türkiye ve ABD ortak politikalar geliştirmek durumundadır. Aksi bir süreç ve gelişme her iki tarafında yüksek menfaatlerine ağır zararlar verme potansiyeline sahiptir.

ABD ile ikili ilişkilerimizin yanında NATO çerçevesinde de yakın ilişkilerimiz vardır. Birimize yapılmış saldırı hepimize yapılmış anlayışını temel alan NATO bünyesindeki ilişkiler Türkiye’nin savunma-güvenlik ve dolayısıyla dış politikasını etkileyen bir unsur olduğunu, bunun Türk-Amerikan ilişkilerine olumlu katkı yapması gerektiğini düşünmekteyiz.

Ülkemizin NATO’da yer almakla birlikte milli stratejik çıkarları neyi gerektiriyorsa o çerçevede hareket edilecektir. Amerika ve diğer NATO müttefiklerimizle karşılıklı saygı, dayanışma ve işbirliğine dayanan ilişkiler çerçevesinde çalışmalar sürdürülecektir. Soğuk Savaş döneminde ABD ve AB Türkiye’nin toprak bütünlüğünü hedef almazken bugün Türkiye’nin NATO üyeliğine rağmen bazı NATO ülkelerinin desteklediği unsurlar Türkiye’nin rejimini ve toprak bütünlüğünü hedef almaktadır. Bu tarz gelişmeler kesinlikle kabul edilemez.

ABD- AB’nin, Türkiye’nin yaşamsal çıkarlarını yok sayan, ülkemize yönelik yaşamsal tehditleri besleyen politikalarını, haksız baskılarına son vermesi gerekmektedir. Türkiye’den istedikleri talepler toprak bütünlüğümüze tehdit oluşturmasından dolayı kabul edilebilir değildir.

ABD her ne kadar “Tek Kuşak- Tek Yol” projesini denetimi altında tutmak için Yunanistan- Romanya ve Bulgaristan’a askeri birliklerini konuşlandırsa da bu gelişme ülkemizi de rahatsız etmekte ve tehdit olarak algılanmaktadır.

ABD ve AB; Türkiye’ye Suriye’nin kuzeyinde PKK/PYD denetiminde “büyük Kürdistan’ın Suriye” ayağını kabul etmesi için dayatmalarda bulunulmaktadır. 1990’lı yıllarda Kuzey Irak’ta gerçekleşen süreç 2020’li yıllarda kuzey Suriye’de gerçekleştirilmek istenmektedir.

ABD ve AB; Suriye’den Türkiye’ye gelen 5.3 milyon Suriyelinin Türkiye’de kalmasını istemektedir. Suriye’nin kuzeyinde PKK denetiminde bir bölgenin kurulmasını sağlamak ile Suriyeli sığınmacıların Türkiye’de kalmasını istemek, önümüzdeki on yıllarda Türkiye’de iç savaş çıkararak, Güneydoğu Anadolu’da bir sözde kürdistan kurma projesinin iki ayağını oluşturmaktır. 1990’lar da Irak’ta, 2010’lar da Suriye’de yaşananlar 2030’larda Türkiye’de yaşatılmaya çalışılmaktadır.

Türkiye dünyada en fazla sığınmacının bulunduğu ülkedir. Yabancı kışkırtma ve istismarlara çok açık bu durum Türkiye’de terör, sabotaj ve toplumsal olayları kışkırtmak için uygun bir vasat hazırlamaktadır.

Partimiz, başta Irak ve Suriye konusu olmak üzere bilhassa ABD ve AB’nin izlediği Türkiye’nin de toprak bütünlüğünü tehdit eden politikalarına karşı çıkacaktır.

Ayrıca ABD ve AB, Türkiye’nin tehdit olarak gördüğü FETÖ ve PKK’yı Türkiye’nin müttefiki olarak Türkiye gibi “evet- ama”sız düşman olarak görmek zorundadır.

Türkiye’nin Suriye’de ve Ege/Doğu Akdeniz’deki jeopolitik talepleri, S 400 savunma sistemleri konusundaki ısrarı ile PKK ve FETÖ konusundaki hassasiyetleri minimum yaşamsal çıkarlarını temsil etmektedir.  Sonuç olarak Zafer Partisi, ABD-Türkiye ilişkilerinin yeni ve her iki tarafın çıkarlarını temsil eder şekilde yeni bir zemine oturmasını sağlayacak bir yaklaşımı temsil etmektedir.

Avrupa Birliği

Partimiz Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerini Türkiye için olduğu kadar Avrupa Birliği içinde yaşamsal öneme sahip olduğunu düşünmektedir. Ancak, Birlik ile Türkiye arasında devam eden sözde tam üyelik süreci hem Türkiye hem AB’nin karşılıklı çıkarlarına çok boyutlu zarar vermektedir. Tam üyelik sürecinin sözde bir sürece dönüşmesinin nedeni Türkiye’nin tam üyelik şartlarını yerine getirmemesinden çok AB’nin iç sıkıntılarından kaynaklanan politikalarıdır.

Oysa, sağlıklı bir ilişki zeminine oturmuş Türkiye-AB ilişkileri, sadece Türkiye-AB açısından değil, sonuçları açısından Ortadoğu, Kafkasya, Balkanlar ve Doğu Akdeniz içinde önem taşımaktadır. Partimiz, sonuçsuz, tüketici, yıpratıcı mevcut sözde AB tam üyelik sürecinin eksenini yeni bir ilişki zemininde tanımlanması gerektiğine inanmaktadır. Bu çerçevede partimiz Avrupa Birliği’ne mevcut, sağlıksız, ikili ilişkilerin düşmanlaşmasını sağlayan sözde tam üyelik dışında yeni bir ilişki modelini önermektedir.

Rusya

Türkiye-Rusya ilişkileri uzun bir geçmişe sahiptir. Türkiye, Soğuk Savaş döneminde karşı ittifakın bir üyesi olmasına rağmen Sovyet Rusya ile dengeli ilişkiler geliştirmeyi başarmış, Soğuk Savaşın en keskin dönemlerinde bile sıcak çatışmaya yol açabilecek gelişmelere fırsat vermemiştir.

Rusya ile Soğuk Savaş sonrasında gelişen çok boyutlu ilişkileri partimiz sürdürme ve daha da ileri götürme kararlılığı içindedir. Partimiz, ikili ilişkilerimizin politik, ekonomik ve kültürel gelişimini hızlandırmayı hedeflemektedir. Her iki ülke ekonomileri birçok alanda birbirlerini tamamlayabilecek niteliğe sahiptirler. Bu potansiyel sonuna kadar değerlendirilmelidir.  Ancak bu potansiyel değerlendirilirken, ilişkilerde Türkiye aleyhine  bozulan denge tesis edilecektir. Türk-Rus işbirliği geniş etki alanlarında barış ve demokratik gelişimi teşvik edecektir.

Partimizin öncelikli hedefi, ülkemizde sığınmacı olarak bulunan şuan itibariyle 5.3 milyonu bulan Suriyelilerin biran önce kendi ülkelerine dönmelerini sağlamaktır. Bu konuda Suriye’de çok sayıda askeri üsleri bulunan ve Suriye yönetimiyle yakın ilişkileri mevcut bölgede anahtar ülke konumundaki Rusya’nın da olumlu katkıları ile hızlı ve yapıcı bir şekilde çözüme kavuşturulabileceği değerlendirilmektedir.

Çin

Partimiz, 21.Yüzyılın yükselen gücü olan Çin’in, Avrupa-Asya ekseninde ticari- ekonomik- demografik ve jeopolitik atılım hamlesi olan “Tek Kuşak- Tek Yol” projesinde Türkiye’nin kritik ve etkin bir pozisyonda yerini alması gerektiğini savunmaktadır. Böylelikle Türkiye üzerinden Akdeniz ve Balkanlara kolaylıkla ulaşılabilecektir. Ancak partimiz bu proje çerçevesinde stratejik hamleler yapan Çin devlet kapitalizminin Türk ekonomisine zarar vermesine izin vermeyecek, olumlu katkıda bulunmasını sağlayacak düzenlemeler yapacaktır. Türk-Çin ekonomik ilişkileri gelişmeli ancak bu gelişme iki tarafın çıkarlarını temsil eder şekilde olmalıdır.

Öte yandan partimiz Türkiye ile Çin arasındaki temel ayrışma noktalarının başında Pekin’in mevcut Doğu Türkistan politikasını kabul edilemez görmektedir. Bu konuda partimizin hassasiyetinden asla taviz vermeyeceğiz. Çin’in toprak bütünlüğüne saygı göstermekle birlikte partimiz Doğu Türkistan’ı Türk dünyasının ayrılmaz bir parçası olarak kabul eder.

Asya- Pasifik

Dünyanın ekonomik ağırlık merkezi Asya-Pasifik bölgesine kaymaktadır. Önemli bir üretim merkezi olmanın yanında yatay ve dikey düzenlemeler açısından Asya-Pasifik ulaştırmanın can damarı ve düğüm noktasıdır. Ayrıca ticaret ve üretimin ana lojistik merkezi konumundadır.  Ekonomik gelişmelerle birlikte orta sınıf nüfus seviyesindeki insan sayısı hızla artmakta, bu durum Asya-Pasifik bölgesini Batı için önemli bir pazar konumuna getirmektedir.

Ortadoğu

Ortadoğu değişik nedenler ile küresel istikrarsızlığın ana merkezidir. Ortadoğu kaynaklı istikrarsızlık, 11 Eylül’de ABD’de, patlayan otobüsler ile Londra’da veya Paris, Berlin’de ortaya çıkmaktadır. Küresel istikrarsızlığın ana merkezi Ortadoğu’nun sınırları Türkiye’nin içinde sona ermektedir. Ayrıca ülkemiz Ortadoğu’da tarihten gelen bağlara sahiptir. Bütün bunlar Ortadoğu’daki gelişmeleri Türkiye için yaşamsal hale getirmektedir. Dünya’nın ve Türkiye’nin ortak çıkarı, Ortadoğu’da istikrar, ekonomik refah, bölgesel işbirliği ve bölge gerçeklerinden hareket eden bir demokratik anlayışın gelişmesidir.

İstikrarsızlığının sürmesi bölge ülkelerinin ve halkalarının dünya ile entegrasyonunu zorlaştırmaktadır. Kendi topraklarına ve halklarına hâkim olamayan devletler kontrol edemedikleri bu bölgelerde terör örgütlerine güvenli sığınak haline gelmektedir. Ortadoğu’nun sahip olduğu kaynaklar kendi halklarına değil küresel güçlere zenginlik sağlamaktadır.

Ortadoğu ile tarihsel bağları olan ülkemiz gerek ekonomik gerekse güvenlik açısından bu istikrarsızlık ortamından olumsuz olarak etkilenmekte ve bölgesel bir güç olarak kendi ulusal çıkarlarına tehdit oluşturan bir güvenlik ortamı ile karşı karşıya kalmaktadır.

Özellikle 11 Eylül saldırıları sonrasında İslam ile özdeşleştirilmeye çalışılan küresel terör ile mücadele konusunda ikili iş birliği mekanizmalarının kurulması, çoklu iş birlikleri için var olan yapıların etkin hale getirilmesi için çalışma yapılacaktır.

Yeraltı kaynakları hususlarında bölge ülkeleri ile birlikteliklere gidilecek ve arz güvenliği konusunda ulusal çıkarlar çerçevesinde ortak hareket edilecektir.

Bölgede barışı korumak, iş birliği fırsatlarını artırmak, saldırmazlık ve iyi komşuluk ilişkilerini geliştirmek, bölgenin sorunlarına sahip çıkarak dışarıdan müdahale olmadan bölge ülke ülkelerinin kendi çözüm süreçlerini oluşturmak, bölge ülke ülkelerine yönelik dış müdahaleleri önlemek, barış güven ve huzur ortamını sağlamak üzere bölge ülkeleri ile yakın işbirliği içinde çalışılacaktır.

Partimiz, öncelikle Suriye’den Türkiye’ye gelen 5.3 milyon Suriyelinin ülkelerine biran önce dönmeleri için Suriye’de Beşar Esad ile diplomatik ilişkileri yeniden kuracak ve Şam Büyükelçiliğini süratle açacaktır. Şam rejimi ile ekonomik ilişkiler kurulacak ve ticaret başlatılacaktır.

Partimiz, Müslüman Kardeşlere siyasal ve ekonomik desteğini sonlandıracaktır. Bu adımın atılması neticesinde Türkiye’nin İsrail, Mısır, Suudi Arabistan ve BAE ilişkilerinde yumuşama sağlanacaktır.

İsrail- Filistin anlaşmazlığında Araplardan daha fazla Arapçı, Filistinlilerden sonra Filistinli olma politikasına son verilecektir. Filistin’in Türkiye’nin KKTC ve Ermenistan dahil hiçbir politikasında Türkiye’nin yanında olmaması ve Türk tezlerini desteklememesinden dolayı, Filistin davasına olan sağlıksız kayıtsız- şartsız destek politikasına son verilecek, kayıtlı ve şartlı bir politikaya yönelecektir. Türkiye’nin İsrail ile olan ilişkileri Arap- Filistin hipoteğinden kurtarılacak ve kendi milli menfaatlerimiz zemininde şekillendirilecektir.

Türkiye ile İsrail arasındaki asıl meselenin Filistin değil, İsrail’in sözde kürdistan’ı kurma politikası olduğu unutulmamalıdır. Bu neden ile iki ülke arasında çözüme kavuşturulması gerek esas husus budur. İsrail, büyük Türkiye’nin dostluğu ile küçük, sıkışmış, jeopolitik bir yük oluşturacak tampon devletçik arasında tercih yapmak zorundadır.

İsrail’in Türkiye’nin toprak bütünlüğüne saygı göstermesi ve Türkiye için yaşamsal tehdit oluşturan bu politikaya desteğini sonlandırması karşılığında İsrail’in güvenliğini de kapsayacak çok boyutlu bir ilişki süreci geliştirilebilir.

Ortadoğu’da barış ve istikrarın sağlanması için, ulus devlet anlayışının güçlendirilmesi ve laik, demokratik ve çağdaş devlet anlayışının desteklenmesi gerekmektedir.

Başta komşularımız olmak üzere, bütün Ortadoğu ve İslam ülkeleriyle de siyasi ve ekonomik ilişkiler tekrar iyi seviyeye getirilmelidir. Bu ilişkilerin tekrar iyi seviyeye taşınabilmesi için, Türkiye’nin laik devlet yapısına saygı gösterilmesi ve topraklarında terör örgütlerinin yerleşmesine izin verilmemesi gerekmektedir.

ABD’nin sıklet merkezini Asya- Pasifik bölgesine kaydırmaya çalıştığı bir dönem de Ortadoğu’da Türkiye’nin belirleyici bir güç olması büyük önem taşımaktadır.

Kıbrıs-Doğu Akdeniz

Partimiz, Kıbrıs Türklüğünün ve onun devleti olan KKTC’nin varlık ve menfaatlerinin arkasında kararlı bir şekilde duracaktır. Yunanistan ve Kıbrıs Rum kesiminin adada ortak değil, ilhak aradıkları defalarca ortaya çıkmıştır. Bu faydasız sürecin devamında dünya ve bölge barışı açısından herhangi bir fayda görülmemektedir. Kıbrıs’ın tarihine ve kültürüne, Kıbrıslı Türklerin ve Türkiye’nin bekasına ve güvenliğine en uygun hal tarzının KKTC’nin bağımsız bir Türk devleti olarak devamını ve  tanınmasını sağlamak olacaktır. Dolayısıyla KKTC’nin uluslararası alanda tanınması, uluslararası kuruluş ve örgütlere üyeliğinin sağlanması, ekonomisinin güçlendirilerek KKTC’nin refahının yükseltilmesi partimizin dış politikasının en önemli ve öncelikli gündem maddesi olacaktır.

Bunu yaparken KKTC ile Türkiye Cumhuriyeti’nin ana-yavru kadar yakın, samimi, saygın ilişkiler geliştirerek tek millet iki devlet parolasıyla yola devam edilecektir.  Bu süreçte adadaki barışı sağlamak üzere KKTC topraklarında olmak üzere halen adada bulunan Türk askerinin KKTC ile yapılacak bir savunma-güvenlik işbirliği anlaşması çerçevesinde daimi olarak Türk üssünde görevine devamı sağlanacaktır.

Türkiye’nin Akdeniz İçin Birlik Platformu’nda, ancak her ülkenin eşit koşullar altında yer alması, Platform’a katılmak isteyen tüm ülkeleri kapsaması koşulları ile aktif olarak yer alması gerekmektedir. Öte yandan Doğu Akdeniz’de MAVİ VATAN’ın her zerresi kararlılıkla savunulacaktır. Zafer Partisi, anavatanın parçası olan bu sularda Yunan şımarık saldırganlığına karşı Türk Milletinin menfaatlerini ve haklarını en kararlı şekilde savunacaktır.

 Ege-Yunanistan

Yunanistan aynı uluslararası kuruluş ve ittifaklar içinde olunmasına rağmen ülkemize karşı maalesef iyi niyetli ve barışçıl politikalar izlemeyen müttefikler arasında yer almaktadır. Bunun yanında Yunanistan uluslararası anlaşmaların temel hükümlerine aykırı davranışlarla Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin egemenliğini ve bağımsızlığını ihlal eden bir pozisyondadır.

Yunanistan’ın taciz, tehdit ve ülkemizin egemenliğini ihlal eden davranışlarını sürdürmesi kabul edilemez. Partimiz, Yunanistan’ı bu davranışlardan vazgeçmesini, uluslararası hukuk ve anlaşmaların hükümleri doğrultusunda davranmasını isteyecek, uluslararası kuruluşları Yunanistan’a bu yönde hareket etmesini sağlamak üzere diplomasinin tüm imkânları makul süreler içinde kullanılacak, bölgesel ve küresel aktörler Yunanistan’ın uluslararası hukuk içinde hareket etmesi yönünde baskı uygulamaya çağrılacaktır.

Yunanistan’ın bütün bu diplomatik ve hukuki girişimleri yok sayması ve Türkiye’nin bağımsızlığını, egemenliğini, hak ve menfaatlerini ihlale devam etmesi halinde Türkiye’nin tam bağımsız, egemen, kararlı savunma/güvenlik merkezli dış politika kararlarıyla tek taraflı da olsa uluslararası anlaşma hükümlerinin Yunanistan’ın yarattığı sorunlu alanlarda yeniden tesis edilmesi gecikmeksizin sağlanacaktır.

Partimiz, Trakya, Ege ve Kıbrıs’ta yaşanan sorunları Yunan tarafının uluslararası antlaşma hükümlerine aykırı davranışları nedeniyle Yunanistan’ın yarattığı sorunlar olarak görmektedir. Zafer Partisi, Yunan ordusu tarafından 2004 sonrasında Ege Denizi’nde  işgal edilen Türk adalarının işgalini tanımayacaktır.

Karadeniz

Partimiz, Karadeniz’i coğrafi konumu itibariyle çevresindeki ülkelerin iş birliğine imkân sağlayan bir bölge olarak görmektedir. Bu bağlamda Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü’nün (KEİ) uygun bir platform olacağını düşünmekteyiz. Karadeniz’e çevre ülkelerin oluşturduğu askeri-sivil diğer mekanizmaların da KEİ ile bütünleşmesini sağlayacak projeler geliştirilecektir. Bu anlamda KEİ, Türkiye’nin çevresindeki güvenlik-iş birliği ittifaklar zincirinin en önemli halkalarından biri olacaktır.

Dış Politika ve Terör

Küresel anlamda terörle mücadele bugün uluslararası ilişkilerde ve ülkelerin dış politikalarında çok önemli bir yer oluşturmaktadır. Savaş ve iç çatışmalar nedeniyle yaşanan dış göçler de terörizm gibi bir uluslararası tehdit haline gelmiştir. Hükümetimiz terörle mücadelede terör nerden gelirse gelsin terör örgütleri arasında ayrım yapmadan etkin rol alan yaklaşımı hayata geçirecek, diğer ülkeleri de aynı şekilde davranmaya çağıracaktır.

Dış Politika ve Göç

Dış göçlerin önlenmesinde de aynen terörle mücadelede olduğu gibi sorunu kaynağında çözecek çözüm önerilerini destekleyecektir. Günümüzde en fazla dış göçe maruz kalan ve bununla mücadelede uluslararası platformlardan hiç destek alamayan ülkemizin göçmenlerin kendi ülkelerine dönmesini sağlayacak çözümlere ağırlık verecek, dış göçlerin yaşandığı ülkelerdeki şartların göçmenlerin yeniden dönmesini sağlayacak projelerin uluslararası alanda kabul görmesi ve uygulanmasını öne çıkaracaktır. Bununla birlikte yasa dışı göçlerin önlenmesi için uluslararası mekanizmaların harekete geçirilmesi sağlanacak, iş birlikleri desteklenecektir.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.