Zafer Partili Şahsuvaroğlu’ndan ‘zam’ eleştirisi

Zafer Partili Şahsuvaroğlu’ndan ‘zam’ eleştirisi
10.02.2022
A+
A-

Zafer Partisi Genel Başkan Yardımcısı Lütfü Şahsuvaroğlu, haftalık olağan basın toplantısında Isparta’da yaşanan elektrik kesintilerine dikkat çekti.

Zafer Partisi Genel Başkan Yardımcısı Dr. Lütfü Şehsuvaroğlu, ”Her hafta sizlerin karşısına çıkarken ülkemizin başarılarından bahsetmeyi, güzel şeyler   söylemeyi ne çok istiyorum bilemezsiniz. Ama ne mümkün?” eleştirisinde bulundu.

Haftalık değerlendirme toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulunan ve iktidarı ekonomi üzerinden eleştiren Şehsuvaroğlu, güven vermeyen bir ekonomi yönetimi, ekonomi bilimine aykırı para politikaları ve enflasyonun patlamasına neden olduğunu belirterek, TÜİK’e göre enflasyonun ocakta yüzde 11,10 artarken yıllık bazda da yüzde 48,69 olarak 19 yılın rekoru kırıldığını ifade etti.

Zafer Partisi Genel Başkan Yardımcısı Dr. Lütfü Şehsuvaroğlu’nun açıklaması şöyle:

”Dün de kötü bir çevre haberi ile uyandık. Bu defa icraatın sahibi iktidar değil CHP’li Burhaniye Belediyesi. Belediye kendisine  ait 24 dönümlük zeytinlik alanını ihaleye açtı, ihaleyi alan İbrahim Tatlıses zeytinlik alanına AVM yapacak. Bu öncelikle Yalova’da çiftliğindeki köşkün duvarına dayanan çınarın dallarını kesmeye çalışan bahçıvana “ağaç kesilmeyecek, bina kaydırılacak” talimatını veren büyük Atatürk’ün kemiklerini sızlatmıştır. Sonra da doğaya, çevreye ve zeytine ihanet edilmiştir. Zeytinlikleri AVM yapan Burhaniye Belediyesini kınıyoruz. Tarım alanları amaç dışı kullanılmaz, hele AVM hiç yapılamaz.  CHP genel merkezinden ihalenin iptalini sağlamasını bekliyoruz.

Türk Milleti siyasetin dilinden rahatsız. Hakaret eden, ötekileştiren, haksız olduğunu bildiği halde sesini yükselten siyasilerden, saray rejimi ve sarı muhalefetin polemiklerinden bıktı. Nezakete hasret kaldı.

İktidar her alanda kalıcı hale gelmiş ülke sorunlarını çözemiyor, tam aksine bu sorunlardan beslenerek ve rakiplerini düşmanlaştırarak iktidarda kalmaya çalışıyor.

Mal-mülk düşkünlüğü, makam-mevki düşkünlüğü, gösteriş düşkünlüğü yönetenlerin ruhunu sarmış, sorumluluklarını unutmuşlar adeta lale devrini yaşıyorlar. Devlet adamlığını mumla arıyoruz.

20 yıldır ülkeyi yöneten AK Parti hükümeti yorgun ve bitap düşmüştür. Ekonomik kriz durdurulamıyor, dış politikada işler iyi gitmiyor, sosyal barış zedelenmiş, toplum bölünmüş ne acıda ne de sevinçte bir olamıyor. Ülkenin zenginlikleri bir avuç insana peşkeş çekilirken, halkın büyük ekseriyeti yokluk çekiyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın söyledikleri ile yaptıkları birbirini tutmuyor. Metal yorgunluğu tüm kurumları ve bürokrasiyi sarmış. Bizi mustarip kılan sorunların varlığı değil, sorunlara gözlerini kapayan yöneticilerdir.

Tek imzalı bir yönetim siteminde tüm işler Arap saçına dönmüş, Devlet ve parti işlevleri birbirine karışmış Merkez Bankası ve TÜİK gibi önemli devlet kurumları görevini yapamaz hale gelmiş, yargı siyasileşmiş, liyakat rafa kaldırılmış, mülakat sistemi ile torpil kurumsallaşmış, diyanet işleri bile torpil ile işe adam alır hale gelmiştir.

Bitmeyen/bitirilemeyen   terör, milyonlarca sığınmacı ve düzensiz göç ve beraberinde yaşadığımız ekonomik kriz ülkemizi adım adım çöküşe sürüklerken, hükümet yapay gündemlerle başarısızlığının üstünü örtmeye çalışmaktadır.

Türkiye uzun yıllar sonra   yüksek enflasyon kabusunu tekrar yaşamaya başladı. Kuralsız yönetilen ekonominin ve yüksek enflasyonun ülkeyi hangi mecraya doğru sürükleyeceği bilinmiyor.

Güven vermeyen bir ekonomi yönetimi, ekonomi bilimine aykırı para politikaları, enflasyonun patlamasına neden oldu. TÜİK’e göre enflasyon ocakta yüzde 11,10 artarken yıllık bazda da yüzde 48,69 olarak 19 yılın rekoru kırıldı. ENAG’a göre ise enflasyon yıllık yüzde 114,87, aylık 15,52 olarak gerçekleşti.

Makro ekonomik verileri değerlendiren ekonomistler asgari ücretlilerin, memurların ve emeklilerin hızla yoksullaştığını vurgularken, akaryakıt, gıda ve enerji fiyatlarındaki zamma dikkat çektiler.

Alınan ekonomik tedbirlerin işe yaramadığı gün gibi ortada. Düşük faiz yüksek kur stratejisi, kur korumalı mevduat desteği ve tüm yan tedbirlere rağmen enflasyon   bırak düşmeyizıvanadan çıktı. Ne üretim artı ne yeni yatırımlar geldi. Zaten böyle bir ekonomik ortamda bunların olmasını beklemek sadece hayal. Cari fazla diye yola çıktılar ama, cari açık rekor kırdı.

Savaşta temel kuraldır; eğer stratejin hatalı ise kazanacağın taktik başarılar seni zafere taşımaz. Hezimeti mutlaka tadarsın. Ekonomide yaşadıklarımız bunu teyit etmektedir.

Gıda fiyatları, elektrik ve doğal gaz faturaları bırakınız asgari ücretliyi orta direğin ve esnafın da belini büktü, her kesim ödeme güçlüğü yaşıyor. Sanayi ve ticaret odaları, meslek ve esnaf dernekleri ise derin bir sessizliğe bürünmüş, üyelerini sahipsiz bırakmıştır.

Elektrik kesintisi borcunu ödenemeyen haneler ile sınırlı kalmadı. Elektriksiz kalan şehirler oldu.  Gül şehri Isparta’ya yoğun kar yağışı sonrası dört gün süre ile elektrik verilemedi, hayat felç oldu. Soğuktan donarak insanlar öldü. Dağıtıcı firma soruna çözüm bulamadı, Valilik sadece “kar yüzünden oldu” dedi ve neden elektrik arızalarının giderilemediğini açıklamadı. Tam bir acizlik örneği. Yaşananlar elektrik dağıtımı özelleştirmelerini yeniden gündeme getirdi. TEDAŞ’ın ve EPDK’ın hatların bakımından ve arızaların giderilmesinden sorumlu şirketlere dönük yıllık denetimleri yapmadığı ortaya çıktı. Peki Isparta’da elektrik dağıtım işlerini yapan şirket özelleştirilerek kime verildi dersiniz. Tabi ki ballı ihale sınıfından Cengiz ve Kolin Holding’e.

1990’lı yıllara kadar elektrik üretimi, iletimi ve dağıtımı Türkiye Elektrik Kurumu (TEK) yapılıyordu. Elektrik üretimi, iletimi ve dağıtımı birbirinden ayrılarak önce üretim serbestleştirilmiş, daha sonra da elektrik dağıtımı 21 bölgeye ayrılarak özelleştirilmiştir. An itibarıyla devletin elinde kalan bir dağıtım bölgesi yoktur.

Özelleştirmenin esas amacı özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da %90’ları bulan kayıp ve kaçak oranlarının azaltılması, piyasanın serbestleştirilmesi elektrik üretim, iletim ve dağıtımında etkinlik ve verimlilik sağlanması olarak belirlenmişti. Ne var ki bugün   kayıp-kaçak oranı %19-20 olup, hedeflenen %4-5’lik oranının çok gerisindedir.

Şirketler belirlenen standart kayıp kaçak oranından daha az kayıp-kaçak gerçekleştirirse aradaki farkı doğrudan devletten tahsil etmektedir.

Bu yüzden olsa gerek son yıllarda standart kayıp kaçak oranları, sürekli gerçekleşen oranlardan yüksek belirlenmektedir. Örneğin en yüksek kayıp kaçak olacağı öngörülen Dicle Elektrik Dağıtım Şirketinde standart kayıp kaçak oranı %15 daha fazla belirlenmiş ve son 10 yılda bu oranlardaki elektrik bedeli bu şirkete aktarılmıştır.

Bu durum şirketlerin açıkça korunduğunu göstermektedir. Öte yandan hedef kayıp-kaçak elektriğin   maliyeti, tüketicilere yüklenmektedir. Açıkça görülmektedir ki özelleştirme halka ucuz elektrik sağlamamıştır.

Benzer krizlerin başka şehirlerde ve yaz aylarında tarımsal sulamada olmayacağını kim garanti edebilir. Umarız bu tür vurdum duymazlıklar yaşanmaz, tüm kurumlar krizlere hazır hale getirilir.

Umulur ki; Cumhurbaşkanı   ekonomideki kötü gidişi ve kurumların idari beceriksizliklerini görür, bizlerin uyarılarına kulak verir ve kararlarını yeni baştan alır. Zaman ciddi bir muhasebe zamanıdır. Artık AK Parti iktidarının   bu deveyi güdemediği anlaşılmıştır. Bu diyardan gitmelidir. Kendileri bunu yapmaz iseler millet sandıkta gereğini yapacaktır.

Geçen hafta yaşanılan bir başka olaya dikkatinizi çekmek istiyorum. Samsun’da Mustafa Kemal Atatürk’ün 19 Mayıs 1919 tarihinde Millî Mücadeleyi başlatmak için kente ayak bastığı noktaya konulan anıt kimliği belirsiz kişilerce halat bağlanarak yıkılmak istendi. Bu saldırı ilk değil. Zaman zaman Atatürk’e sözlü ve yazılı saldırıların olduğunu biliyoruz. Her seferinde bu tür olayları bir meczuba bağlayarak ya da provokasyon diyerek geçiştirilemez. Provokasyon ise kimim provokasyonu amacı ne? Bu meczupların ipleri kimlerin ellerindedir, zembereklerini kimler kuruyordur merak ediyoruz. Hükümet derhal ortaya çıkarmalıdır.

Sormadan edemiyoruz. Toplumun sinir uçlarına dokunan bu provokasyon  aynı gün açıklanan yüksek enflasyonunun tartışılmasını önlemek için planlanmış olabilir mi?

Atatürk’e yapılan sözlü ve yazılı saldırılar, iftiralar Atatürk düşmanlarının umduğunun tersine ona olan sevgiyi çoğalttı, ona olan merakı artırdı, onu tanımak için okuma ve araştırma yapanlar çoğaldı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, geçmişte Uluslararası Şehir ve Sivil Toplum Kuruluşları Zirvesinde yaptığı konuşmada İstanbul ile ilgili olarak “Kadim şehirlerin en önemli güzelliği, ana karakterlerini kaybetmeden yeniyi bünyelerinde eritmesi, özlerinden katarak yeniden yoğurmasıdır. İstanbul bu açıdan gerçekten müstesna bir şehirdir. Ama biz bu şehrin kıymetini bilmedik, biz bu şehre ihanet ettik, hala da ihanet ediyoruz. Ben de bundan sorumluyum” demişti. Bu sözlerinde samimi ise geçen hafta gündeme düşen Süleymaniye Camii’nin önünde yükselen Bilal Erdoğan’ın Başkanı olduğu İlim Yayma Vakfına ait olduğu söylenen binanın inşaatını bir an önce durdurmalıdır. Mimar Sinan’ın muhteşem eserinin siluetini yok edecek bu inşaatın bir cinayet olduğu açıktır.

Ne demişti Akif;

YIKMAK, İNSANLARA YAPMAK GİBİ KIYMET Mİ VERİR?

ONU, EN ÇOLPA HERİFLER DE EMİN OL BECERİR

SADE SEN GÖSTERİVER ‘İŞTE BU DUR KUBBE’ DİYE

İKİ IRGATLA İNER ŞİMDİ SÜLEYMANİYE

AMA GEL KALDIRALIM DENDİ Mİ, HEYHAT, O ZAMAN

BİR SÜLEYMAN DAHA LAZIM YENİDEN, BİR DE SİNAN

Özetle İçeriden ve dışarıdan Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı meydan okumaların arttığı bir süreçten geçiyoruz. Gaflet, dalalet ve hıyanet kol kola. Rengi solmuş, duruşu    kaybolmuş birbirine benzeyen partiler. Eğitimden sağlığa, tarımdan sanayiye, enerjiden çevreye yaşadığımız çöküntü ve buna çözüm sunamayan bir siyaset, liyakatsiz bir bürokrasi. Millilikten her geçen gün uzaklaşan dış politika, sığınmacı istilası. İçi boşaltılan kamu kuruluşları. En kötüsü de sorunları yaratanların yüzsüzlüğü.

Zafer partisi böyle bir süreçte Milli Muhalefet  olarak doğdu. Hiçbir yabancı başkentten icazet almadı. Ahmet Yesevi’den nefes aldı, Atatürk çizgisinden yoluna devam ediyor. Henüz 81 ilde teşkilatlanmamız tamamlanmadı. Ama anketlerde görünür oldu. Kısa sürede  Zafer partisi % 3,7  oy oranına ulaştı.

Önümüzdeki süreçte bu oranın hızla artacağı görülecektir. Millet ile buluşmamız sürecek önce “Kararlı Karasızları” sonra da diğer parti seçmenlerini ikna edecek ve Zafer Partisi Türk Milletinin kaderine sahip çıkacaktır.

Biz buradan önce iktidar partilerine sonra da muhalefet partilerine bir çağrıda bulunuyoruz. Gelin televizyonlarda projelerimizi, parti programlarımızı karşılıklı eşit bir ortamda tartışalım. Tenkitlerimiz kişilere dönük değil fikirlere dönük olsun. Korkmayın bize karartma uygulamaktan vazgeçin.

Biz inanıyoruz ki Türk milleti sesimize ses verecek ve zafere yürüyecektir.

Zafer Gençlerin,

Zafer Emeklilerin

Zafer Memurların, işçilerin,

Zafer esnafın, çiftçilerin

Zafer Öğretmenlerin OLACAKTIR

Artık Türkiye’nin ÜMİT’İ VAR!

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.