Türkiye’nin kayıp yılları

Türkiye’nin kayıp yılları
27.01.2021
A+
A-

Son yıllarda, her fırsatta, aklı başında insanların, Türkiye’nin bir an önce fabrika ayarlarına dönmesinde ısrar etmesi demek ki boşuna değilmiş.

Bundan, Türkiye Cumhuriyetinin sağlam temeller üzerinde kurulduğunu ancak görüldüğü gibi bu iktidar döneminde her konuda memleketin çivisinin çıktığı açıkça anlaşılmaktadır.

Buradan bakıp, eğitim ve sağlık konusunda iktidar mensuplarının oynadığı tiyatroda neler olup bittiğini görmeye çalışacağız.

Yüz yıl önce yokluklar ve imkânsızlıklar içinde kurulan bir devlet düşünün.

Kuruluşundan hemen sonraki birkaç yıl içinde kurduğu hıfzıssıhha enstitüsü ile ülke sathındaki onlarca salgın hastalıkla baş etmiş. Onunla kalmamış, ürettiği aşıyı güçlü imparatorlukların bakiyesi ülkelere de hibe etme onuruna erişmiş. Ve dünyanın en güçlü sağlık sistemini oluşturmuş.

Çürümüş nakilci medrese eğitiminden başka hiçbir bilgi kırıntısına rastlanmadığı için toplumun tümüyle cahil kaldığı, okuryazarlığın olmadığı bir dönemde, bilimi hayatın her alanına rehber kılarak yapılan eğitim seferberliği ile bir anda ülkeyi aydınlığa kavuşturmuş.

Yüz yıl sonra bugün ise başarabildiği tek şeyin sadece ve sadece “şahsi itibarından tasarruf etmemek” olduğu bir iktidar var.

Ve bu iktidar, dünyanın en sağlam, en gerçekçi sağlık ve eğitim sisteminin içini boşaltıp çökertmiş durumda.

Belli bir düzen içinde halkın her kesimi için ayrı ayrı ihtisaslaşmış kamu hastanelerinden geriye hiçbir şey bırakmadılar. Şehir hastaneleri adı altında market usulü çalışan sağlık işletmelerini kurup, hasta vatandaşları da bu işletmelerin müşterisi yaptılar.

Eğitimi de; fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesillerin yetiştiği kurumsallıktan alıp, biat etmeye mecbur bırakılmış dindar ve kindar nesiller yetiştirecekleri siyasi arenasına dönüştürdüler.

Türkiye daha yeni bir FETÖ belasından kurtulmuşken, sağlık ve eğitim, yeni tarikatların himayesine sokuldu. Milli Eğitim Bakanlığı, bu ülkenin çocuklarına cinsel tacizde bulunanların mensubu olduğu iğrenç vakıflarla birlikte müfredat uygulayacaklarına dair protokol bile yaptı.

Onun için sağlık da, eğitim de milli olmaktan çıkmıştır.

Türkiye Cumhuriyeti, Atatürk’ün kurduğu, Refik Saydam’ın sağlık, Mustafa Necati’nin de eğitim bakanlığı yaptığı gelenekten gelen demokratik, laik bir devlettir. Kim ne derse desin, bu devleti yönetmek şirket yönetmeye benzemez. Sağlık ve eğitim bakanlığı, milletin ve devletin kaderiyle en yakından ilgili olan bakanlıklardır. Dolayısıyla buralarda bakanlık yapmak, kendini bu göreve adanmışların işidir.

Hâlbuki Sağlık Bakanı Sn. Fahrettin Koca özel hastane, Eğitim Bakanı Sn. Ziya Selçuk da özel okul sahibidir. Aklı fikri sermayesini katlamada olanlardan, doksan milyonluk ülkenin sağlığını ve eğitimini hakkıyla yönetmeyi beklemenin bir anlamı olabilir mi?

Yaptıklarından ve açıklamalarından, başarısız oldukları zaten anlaşılmaktadır.

Hele bu salgın sürecini yönetememeleri, bir dediklerinin diğerini tutmaması, dünyanın gözünde milletimizi mahcup etmiş, ülkemizi de gülünç duruma düşürmüştür. Ülkemiz ve milletimiz hiçbir şekilde doğru söylemeyen, öngörüsü olmayan, bu derece başarısız bakanları asla hak etmiyor.

Çünkü sağlık bakanı; hangi aşının nereden, ne kadar, ne zaman geleceği, bununla ilgili sözleşmelerin yapılıp yapılmadığı, virüsün bulaşmasını önlemeye yönelik hangi kararların alınacağı ve aşılama programı hakkında, eğitim bakanı da; gerek yüz yüze, gerek uzaktan yapılan eğitimde öğrenciler ve aileler arasındaki mevcut fırsat eşitsizliğini daha da derinleştirmekle kalmamış, öğrenim hakkının elinden alındığı bir drama dönüştürmüştür. Okulların ne zaman tatil edileceği, ne zaman açılacağı, kamu ya da özel okulların benzer mi yoksa farklı uygulamaya mı tabi tutulacağı, öğrencilerin taşıma sorunundan, sınavların nasıl yapılacağına kadar; hiçbir konuda doğru ve kararlı bir tutum sergileyemediler.

Bu tutarsızlıklar karşısında şaşkına dönen milletin, sağlık ve eğitim alanındaki taleplerinin ve beklentilerinin dikkate alınacağı normal demokratik hayata geçmek üzere bir arayış içine girmesi kaçınılmazdır.

Sonuçta; sağlık bakanının Covid-19’dan önlenebilir ölümlerin önüne geçemediği, eğitim bakanının da bu salgın döneminde çocukların ve gençlerin geleceğinin elinden alınmasına sebep olduğu bu dönem, Türkiye’nin kayıp yılları olarak tarihe geçecektir.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.