Rusya – Ukrayna krizinde Türkiye’nin rolü neden önemli? 

Rusya – Ukrayna krizinde Türkiye’nin rolü neden önemli? 
08.02.2022
A+
A-

Rusya ile Ukrayna arasındaki gerilimin tırmandığı son dönemde bir tarafta uzlaşı çabalarının hız kazandığını belirten uzmanlar, bir yandan olası bir operasyonun etkilerinin tartışıldığına dikkat çekiyor. Doç. Dr. Nergiz Özkural Köroğlu, Türkiye’nin bölgesinde çok-yönlü bir dış politika yürütmeye çalıştığını belirterek ayrıca bölge sorunlarında da etkin ve yapıcı bir rol oynamak istediğinin de görüldüğünü kaydediyor.

Türkiye için Rusya ve Ukrayna arasında çıkacak sıcak bir çatışma neticesinde bölgede yaşanacak bir gerilimin hiçbir avantaj getirmeyeceğini kaydeden Doç. Dr. Nergiz Özkural Köroğlu, “Bu nedenle Türkiye’nin bölgedeki tansiyonu düşürmek için dostane arabuluculuk girişimleri oldukça değerlidir.” dedi.

Üsküdar Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Nergiz Özkural Köroğlu, Rusya-Ukrayna gerilimi ve Türkiye’ye etkileri konusunda değerlendirmelerde bulundu.

Türkiye’nin arabuluculuğunu Ukrayna olumlu karşıladı

Doç. Dr. Nergiz Özkural Köroğlu, Rusya-Ukrayna geriliminin tırmandığı son dönemde bir tarafta uzlaşı çabaları hız kazanırken, bir yandan da olası bir operasyonun etkilerinin tartışıldığına dikkat çekti. Doç. Dr. Nergiz Özkural Köroğlu, “ABD, NATO ve Türkiye’nin de devreye girmesiyle diploması trafiği son dönemde iyice yoğunlaştı. Türkiye’nin arabulucu olarak krizde etkin olma çabaları Rusya tarafından çok sıcak bakılmazken Ukrayna tarafından olumlu karşılandı.” diye konuştu.

Doç. Dr. Nergiz Özkural Köroğlu

Öncelikle Rusya, AB ve ABD denkleminin analizi gerekli… 

“Türkiye’nin bu krizden nasıl etkileneceğini anlayabilmek için öncelikle Rusya, AB ve ABD denkleminde Ukrayna krizini analiz etmek gerekir” diyen Doç. Dr. Nergiz Özkural Köroğlu, şunları söyledi: “21. yüzyılın başında Rusya’nın başına Putin’in gelmesi ile Rusya yeniden yükselişe geçen bir güç oldu. Avrupa Birliği (AB) ve Rusya arasında eski SSCB ülkelerinin bulunduğu bölgede bir “güvenlik vakumu” ortaya çıktı. Putin ile birlikte, 1990’ların başında ortaya konulan “yakın çevre doktrini” fiiliyata geçti. Eski SSCB topraklarında yeniden etki alanını genişletmeye yönelik bu politika 2004 yılında AB’nin 8 eski SSCB ülkesini bünyesine alması ve Ukrayna’nın AB’nin sınır komşusu olması ile farklı bir boyut kazandı. 2007 yılında Bulgaristan ve Romanya’nın da AB üyesi olmasıyla AB Karadeniz’e kadar uzandı. AB’ye katılan bu ülkeler 1999’dan itibaren NATO üyesi haline de geldiler. Rusya tüm bu gelişmeler karşısında AB sınırında olan Ukrayna, Belarus ve Moldova üzerine daha fazla yoğunlaştı. AB, bu ülkelere üyelik vaadinde bulunmadan nüfuzu altında tutabilmek adına Avrupa Komşuluk Politikası ile “dost çemberi” yaratma adı altında ekonomik yardımlarda bulundu. Bu politikanın altında aslında bu ülkelerin istikrarlı olmaları ve tampon bölge olarak kalmalarının Avrupa açısından avantaj oluşturabileceği düşüncesi yatıyordu.”

Ukrayna’nın Batı kesimi Avrupalılaşmanın etkisinde kaldı

Ukrayna’nın Batı kesiminin, Galiçya bölgesinin tarihsel olarak Avrupa kültürü ile harmanlanmış olmasının da etkisiyle Avrupalılaşmanın etkisi altında kaldığını ifade eden Doç. Dr. Nergiz Özkural Köroğlu, “2004 Turuncu Devrim ve 2013’de Maydan Devrimi ile Ukrayna’nın batı kesiminde AB yanlısı gösteriler gerçekleşti. Ukrayna’daki bu siyasi hareket, pratikte AB tarafından yeterli desteği göremedi ve bu süreçte ülkenin NATO’ya alınması da uygun görülmedi. Rusya, Ukrayna’da kendi politikalarına yakın iktidarların olmasını istediği için ülkedeki Avrupa yanlısı tutumu hoş karşılamadı ve Ukrayna’nın gazını 2004 sonrası birkaç kez keserek kendi etki alanında tutmaya çalıştı. Tüm bunların neticesinde Rusya yeni bir hamle yaparak 2014 yılında Kırım’ı ilhak etti ve Donetsk ile Luhanks’ın bağımsızlıklarını tanıdı. Donbass bölgesinde yıllarca çatışmalar devam etti. İllegal ilhakı işgal olarak niteleyen Batılı ülkeler tarafından Rusya’ya ekonomik ambargolar konuldu ve Rusya ekonomik açıdan olumsuz şekilde etkilendi.” diye konuştu.

Türkiye etkin ve yapıcı rol oynamak istiyor

Türkiye’nin bölgesinde çok-yönlü bir dış politika yürütmeye çalıştığını kaydeden Doç. Dr. Nergiz Özkural Köroğlu, “Ayrıca bölge sorunlarında da etkin ve yapıcı bir rol oynamak istediği de görülüyor. Türkiye, Rusya’nın Kırım’ı ilhakını tanımadı ancak Rusya’ya karşı herhangi bir ekonomik yaptırımda da bulunmadı. Karadeniz bölgesi enerji yollarının geçiş güzergâhı, Kafkaslara açılan kapı ve boğazlar açısından kritik bir bölge, dolayısıyla Türkiye açısından bu bölgenin büyük bir jeostratejik önemi var. Ayrıca son dönemde Türkiye, Karadeniz’de 549 milyar metreküp doğalgaz keşfi yaptı. Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile Boğazların ve Karadeniz’in güvenliği sağlanıyor. Türkiye ile Rusya’nın en önemli ortak çıkarlarından bir tanesi Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin korunmasıdır. Türkiye’nin boğazlardaki inisiyatifi bu anlamda önem arz ediyor. Türkiye, Montrö’ye dayanarak 2008 yılında Rusya’nın Gürcistan’daki Osetya ve Abhazya bölgelerine müdahalesi esnasında büyük tonajlı ABD savaş gemilerinin geçişine izin vermedi. ABD’nin Karadeniz’de etkin olmaması Türkiye ve Rusya açısından çıkarların birleştiği bir noktadır. Ancak Türkiye’nin NATO üyesi olduğu da unutulmamalıdır. Türkiye için Rusya ve Ukrayna arasında çıkacak sıcak bir çatışma neticesinde bölgede yaşanacak bir gerilim hiçbir avantaj getirmeyecektir. Bu nedenle Türkiye’nin bölgedeki tansiyonu düşürmek için dostane arabuluculuk girişimleri oldukça değerlidir. Ukrayna bu girişime oldukça sıcak bakarken Rusya’nın görüşmelerde kendisinin tanıdığı Donetsk ve Luhansk yönetimlerinin liderlerinin de olmasını istemesi Türkiye’nin arabulucuk girişimini zora sokuyor.” diye konuştu.

Doç. Dr. Nergiz Özkural Köroğlu, “bir Avrasya gücü” olarak tanımlanabilecek Rusya’nın, her ne kadar ekonomik olarak savaşa girme konusunda çekince yaşayacak olsa da konvansiyonel ve nükleer güçleri bakımından azımsanamayacak bir ülke olduğunu söyledi.

Rusya, Ukrayna’nın tampon ülke olarak kalmasını hedefliyor

Rusya’nın sınıra yaptığı askeri yığınağın daha ziyade gücünü göstermesi olarak yorumlanabileceğini ifade eden Doç. Dr. Nergiz Özkural Köroğlu, “Zaten Rusya, uzun zamandır Baltık Denizi’nde de askeri tatbikatlar yaparak gövde gösterilerinde bulunuyor. Zira Rusya’nın Ukrayna sınırındaki askeri hareketliliği, NATO’nun ve batının gücünü denemek veya NATO genişlemelerinin kendi güç alanına doğru ilerlemesini durmasını sağlamak adına caydırıcı bir girişim olarak değerlendirilebilir. Rusya’nın burada asıl hedefi, Ukrayna’nın NATO üyesi olmaması ve Avrupa ile Rusya arasında tampon ülke olarak kalmasıdır.” dedi.

AB, ciddi bir enerji krizine girebilir

Ukrayna’nın, Rusya’dan AB’ye giden önemli bir transit ülke olduğunu ifade eden Doç. Dr. Nergiz Özkural Köroğlu, “Bu enerji ilişkisinin zedelenmesi, Rusya’dan yaklaşık yüzde 40 oranında gaz alan AB’yi ciddi bir enerji krizine sokacaktır. AB alternatif enerji kaynakları aramak için çalışmalarını arttırmaktadır. Azerbaycan’dan gelen gazı Türkiye üzerinden AB’ye transfer eden “Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı” Projesi (TANAP) bu anlamda önemli bir alternatif enerji güzergâhıdır. Ancak Rusya-Ukrayna arasında sıcak bir çatışma yaşanması durumunda yaşanacak olan enerji krizi için yine de yeterli değildir.” dedi.

AB ülkelerinin Rusya-Ukrayna krizindeki tutumları nasıl?

Avrupa’ya bakıldığında Brexit ile AB’den ayrılan İngiltere’nin Rusya’ya yönelik ABD ile paralel politikalar güttüğünün görüldüğünü ifade eden Doç. Dr. Nergiz Özkural Köroğlu, “Almanya ise İkinci Dünya Savaşı’ndan beri sürdürdüğü pasifist politikaları devam ettirmek istiyor ve çatışma yanlısı bir tutum içinde değil. Ayrıca Almanya, Rusya’daki yatırımlarını ve Baltık Denizi’nden Almanya’ya gaz getirecek “Kuzey Akım 2” projesini de riske sokmak istemiyor. Fransa’ya baktığımızda Fransız Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’nun yakın zamanda “NATO’nun beyin ölümü gerçekleşmiştir” sözleri ilk olarak akıllara geliyor.  Fransa’nın Almanya ile AB içerisinde izlediği yakın politikalar da düşünülürse Fransa’nın da çatışmacı bir tutum içerisinde olmadığı görülüyor. Macron’un diyalog çağrısında bulunması da bunun bir kanıtı niteliğindedir. İsveç ve Finlandiya da AB içinde tarafsız kalmayı tercih eden ülkelerden.  Polonya ise Irak Savaşı döneminde olduğu gibi yine Amerikan yanlısı bir tutum içerisinde. AB’nin kendi ordusunun ve bağımsız bir askeri gücünün olmaması ve NATO şemsiyesi altında güvenliklerini sağlıyor olmaları bir başka önemli değişken.” diye konuştu.

ABD neyi hedefliyor?

ABD’ye bakıldığında Joe Biden hükümetinin başa gelmesi ile ABD’nin daha pro-aktif bir dış politika izlediğini ve ABD’nin büyük gücünü çok kutuplu uluslararası sistemde yeniden gösterilmesi fikrinin hâkim olduğunun görüldüğünü kaydeden Doç. Dr. Nergiz Özkural Köroğlu, şunları söyledi:

“Bunda yükselen Çin ve yayılmacı politika izleyen Rusya’nın birlikte hareket ediyor olması etkin olmaktadır. 2014 yılında illegal şekilde ilhak edilen Kırım üzerinden yedi yıl geçtiği halde yeniden bir çatışma fikrinin ortaya çıkması bunu işaret ediyor. ABD son yıllarda Rusya’yı çevreleme politikası gereği, Yunanistan’da çok sayıda üs kurmuştur ancak bunlardan en önemlisi Dedeağaç üssüdür. ABD bunların dışında Brexit sonrası AB içinde Fransa-Almanya ekseninde Rusya’ya yakın ABD’ye uzak bir politik iklimin oluşabilme potansiyeli nedeniyle ABD’yi yeniden AB üzerinde koruyucu rolünü Ukrayna meselesi üzerinden vurgulamak istemektedir.”  

Türkiye-ABD ilişkilerine bakıldığında son dönemde inişli çıkışlı ilişkiler olduğunun görüldüğünü kaydeden Doç. Dr. Nergiz Özkural Köroğlu, “Özellikle Rusya’dan S-400 füzelerinin alınması ile gerginlik uç noktaya çıkmıştır. ABD’nin yaptırımları ile karşılaşan Türkiye, alamadığı F-35 yerine F-16 almayı talep ettiyse de ABD’den yanıt alamamıştır.  Türkiye-Rusya ilişkilerine bakıldığında ise birlikte Libya, Suriye ve Yukarı Karabağ’da işbirliği yaptığı görülmektedir. Ancak Türkiye, Rusya ile de 2015’de Rus uçağının düşürülmesi ve 2016’da Rus büyükelçinin suikastı gibi konularda önemli gerginlikler ve krizler yaşamıştır. Bu noktada Türkiye’nin Rusya ve ABD ile ilişkilerini çok yönlü bir şekilde yürütmesi gerekmektedir. Türkiye, NATO üyesi olduğu için bölgede herhangi bir askeri müdahale gerekirse birlik ile beraber hareket etme yükümlülüğündedir. Ancak bu noktada NATO’nun saldırı değil, bir savunma örgütü olduğu da unutulmamalıdır.” dedi.

Ukrayna’nın, NATO üyesi olmadığı için NATO’nun Ukrayna’nın işgali halinde Ukrayna’ya NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’in de belirttiği üzere muharip birlik göndermesinin söz konusu olamadığını kaydeden Doç. Dr. Nergiz Özkural Köroğlu, “AB üyesi olan Finlandiya, Litvanya, Letonya, Slovakya, Polonya, Macaristan Estonya ve Romanya gibi eski SSCB ülkeleri Rusya ve Ukrayna ile sınırı olduğu için Rusya’nın askeri hareketliliği karşısında tehdit altında hissediyorlar. Olası bir çatışmanın Orta ve Doğu Avrupa’ya,  Baltıklara ve Karadeniz’e sıçraması ihtimali karşısında NATO tarafından sınırdaki bu AB ülkelerine 4 bin civarında asker gönderildi. ABD Polonya, Romanya ve Almanya’ya 3 bin asker göndereceğini açıkladı ve dört savaş gemisini Baltık Denizi’ne gönderdi.” dedi.

Türkiye, dengeleyici rolünü sürdürmek zorundadır

Doç. Dr. Nergiz Özkural Köroğlu, Ukrayna’nın bu krizde, 2020 yılında Türkiye ile imzaladığı savunma alanında iş birliği sağlayan anlaşmaların bağlayıcılığı ve Türkiye’den satın aldıkları SİHA’lar nedeniyle Türkiye’nin kendi taraflarında yer alması beklentisi olduğunu belirtti. Doç. Dr. Nergiz Özkural Köroğlu, “Ancak Türkiye bölgede sakinleştirici ve dengeleyici rolünü sürdürmek zorundadır. Türkiye’nin Ukrayna ile tarihsel ve kültürel bağları olsa da Karadeniz güvenliğindeki statükonun bozulması hem bölge hem de uluslararası sistem için iyi sonuçlar doğurmayacaktır.” diye konuştu.

Türkiye, ABD ve Rusya ile çok yönlü ve dengeleyici dış politika anlayışına devam etmeli

Üsküdar Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Nergiz Özkural Köroğlu, “ABD’nin gönderdiği asker sayılarına bakıldığında konvansiyonel savaş olma ihtimalinden ziyade ABD’nin Rusya’ya ağır ekonomik yaptırımlar uygulayacağı sonucunu çıkarabiliriz. Rusya’nın da açıklamalarına bakıldığında topyekûn savaş açma amacında olmadığı görülmektedir.” dedi. Doç. Dr. Nergiz Özkural Köroğlu, sözlerini şöyle tamamladı:

“Sonuç olarak Türkiye, ABD ve Rusya ile çok yönlü ve dengeleyici dış politika anlayışına devam etmeli bir yanda da AB’nin en önemli ülkeleri olan Almanya ve Fransa ekseninde daha pasifist bir rol üstlenmelidir. Bu sayede Türkiye’nin hem AB ekseninde bir NATO ülkesi olduğu hem de Rusya-Ukrayna krizinde dostane arabulucu rolü üstlenmek istediği görülecektir. Benjamin Franklin’nin dediği gibi ‘İyi bir savaş kötü bir barış hiç olmamıştır.”

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.