GATA ve asker hastaneler gerçeği…

24.10.2021
A+
A-
  • Dr. Semih Dikkatli – Emekli Askeri Psikiyatrist

15 Temmuz 2016 tarihinde, FETÖ’cü teröristler tarafından gerçekleştirilmeye çalışılan alçak darbe girişiminin temel hedefi, ülkeyi bir iç savaşa sürükleyerek parçalamak, TSK’yı dağıtarak etkisiz hale getirmekti.

Daha bu gecenin ilk anlarından itibaren, yaşananların emir komuta zinciri olmadan gerçekleşen, FETÖ’cü bir girişim olduğunu ve sonunun hayırlı olmayacağını düşünmüştüm. Neyse ki; TSK içinde halen çoğunlukta olan, Atatürkçü ve yurtsever personelin marifeti ve halkımızın desteğiyle bu girişim güdük kaldı.

Böylesine bir girişimin ardından; partilerin, STK’ların, devletin tüm kurumlarının bir eşgüdüm içinde davranması da ülke birlik ve bütünlüğü için çok önemliydi. Bu bütünlük algısı bozulmasın diye, OHAL ilan edilmesi bile çok tuhaf karşılanmadı. Çünkü darbe girişiminin ardından iktidardan tüm terör örgütlerinin üstüne gitmesi bekleniyordu. Geçen 5 yıllık süreçte ise terör örgütlerinin siyaset içinde de çok derinlere inen ve ayrıştırılması güç bir yapılanması olduğu daha da iyi anlaşıldı.

Darbe girişiminin yarattığı toz duman dağıldıktan sonra, ortaya çıkan ilk KHK’lar açıkçası beni iki ana nedenle çok üzdü. Askeri okulların tümünün kapatılması ve asker hastanelerinin sivilleştirilerek Sağlık Bakanlığı’na devredilmesi…

Ben emekli bir asker hekim olmam dolayısıyla ikinci konu üzerine farklı medya kuruluşları aracılığıyla çok itiraz ettim. Benim gibi bazı asker hekim arkadaşlarımız ve hocalarımız da bu GATA ve asker hastanelerinin kapatılması girişime karşı çıktı. Ancak o dönem kimse bizi dinlemediği gibi, dönemin sağlık bakanı, sadece vatan sevgisi ve TSK’nın geleceği için yaptığımız itirazlar nedeniyle bizleri terörist olmakla suçladı.

Sonuçta; GATA Askeri Tıp Fakültesi Sağlık Bilimleri Üniversitesi’ne, hastanesi ise sağlık bakanlığına devredildi. Ayrıca; çeşitli şehirlerimizde bulunan, 39 kadar asker hastanesi de sağlık bakanlığına bağlandı. Tüm bu işlemler, hiçbir alt yapı, malzeme, arşiv, kütüphane devirleri bile doğru düzgün yapılmadan oldu üstelik…

Bu devir teslimleri bir kenara bırakalım, “tecrübe” devir teslimi bile yapılmadı…

‘DOĞRU DEĞİL’ DİYE HAYKIRDIK

Peki, bu hastanelerin sivil olmasının, GATA Hastanesi ve Tıp Fakültesi’nin kapanmasının ne gibi sıkıntıları olabilirdi ki bizler ilk günden itibaren bu işlem doğru değil diye haykırdık.

İşte bu aşamada, Emekli Doçent Tabip Albay Doğan Ceyhan –ki kendisi amatör tıp tarihçisi olarak da tanımlanabilir- tarafından “Gülhane Askeri Tababet Tatbikat Mektebi ve Seririyatı” neden kapatılmamalıdır adlı yazısından bazı bölümleri alıntılamak isterim:

“Gülhane, 1898 yılında açılmış ve ismini Topkapı Sarayı’nın “Gülhane Bahçesi’nden” almıştır. Ordunun seferlerdeki sıhhi ihtiyaçlarında önemli aksaklıkların görülmesiyle; bu sorunların giderilmesi amacıyla, tabip ve diğer personeli yetiştirmek amacıyla kurulmuştur. Gülhane’nin kuruluşunda Alman Dr. Rieder ve Dr. Deicke’nin bilgi birikimi ve yönlendirmeleri ile Osmanlı Devleti’nin bina, insan ve mali kaynaklarından yararlanılmıştır. Kurulduğu zamanlardaki ismi, “Gülhane Askeri Tababet Tatbikat Mektebi ve Seririyatı (Askeri Tıp Uygulama Okulu ve Kliniği)” olarak belirlenmiştir. Gülhane; Kasımpaşa’dan, Erzurum’a, Çanakkale’den Diyarbakır’a, Gümüşsuyu’ndan, Van’a kadar birçok asker hastanesinin, Osmanlı’dan bu yana “ilmi ve tıbbi” merkezidir.

Gülhane’nin kurucu ekibi arasında bulunan Süleyman Numan, Raşit Tahsin, Asaf Derviş gibi birçok hocanın, ülkemiz tıp bilgisi ve kültürünün şekillenmesine önemli katkıları olduğu bilinmektedir.

Hastaların bulgu ve hastalık seyirlerinin yazılı olarak kaydedilmesinin, kurumsal ve düzenli olarak ilk gerçekleştirildiği yer olan Gülhane, kurulduğu yıldan itibaren araştırmalarıyla Dünya Tıbbı’na  önemli katkılar sağlamıştır.  “Gülhane Müsamereleri” adı verilen tıbbi toplantılar, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e uzanan tıbbi bilgi ve kültür aktarım çabalarının, mihenk taşları arasında sayılır. Ülkemizdeki tıbbın bilimsel ve insani karakterinin gelişmesine, Gülhane’nin dikkate değer katkıları olmuştur.

Osmanlı Devletinin son dönemlerindeki Trablusgarp, Balkan ve Birinci Dünya Savaşı ile Kurtuluş Savaşı’nda da, Gülhane’nin hem eğitim kurumu, hem de çalışanlarının direkt katılımı ile yurt savunmasına yaptığı önemli katkılar bilinir. Cumhuriyet’in kurulması sonrasında frengi, sıtma, verem, trahom gibi hastalıklara karşı başlatılan savaşta, Gülhaneli hekimleri ön saflarda görürüz. Refik Saydam, Tevfik Sağlam, Niyazi İsmet Gözcü, Abdülkadir Noyan gibi hekimler, ülke insanlarının sağlık düzeyinin arttırılması için önemli çabalara öncülük etmişlerdir. Osmanlı Devleti’nden itibaren başlayıp, Cumhuriyetin erken döneminde daha da güç kazanan salgın hastalıklarla mücadelenin fikri temellerinin atıldığı “Milli Tıp Kongreleri”nin düzenleyici ve uygulayıcıları arasında pek çok Gülhaneli hekim bulunmuştur.

Gülhane, ülkemizi etkileyen tüm büyük olaylarda, kadro ve kurumsal bağlılıklar konusunda yeniden yapılanma, yeniden adlandırma; şehir ve bina değiştirme süreçleri yaşamıştır. Önce İstanbul’da Topkapı Sarayı girişi alt kısmında, Gümüşsuyu Asker Hastanesi’nde, kısa bir süre Ankara Mevki Asker Hastanesi’nde, Ankara Üniversitesi Cebeci Kampüsü’nde; sonra Kara Kuvvetleri Komutanlığı binasında ve en son olarak da, Etlik’teki binasında hizmet vermektedir. Gülhane ülkemizdeki birçok kurum gibi, toplumsal ihtiyaçlara göre değişmiş ve değiştirilmiştir.

Bütün değişimlere rağmen, Gülhane’de değişmeyen ve günümüze kadar devam eden birçok gelenek bulunmaktadır. Gülhane’de yetişmiş ve eğitim almış olmayanlar dahi, biraz dikkatli bir gözlem ile bu gelenekleri fark edebilir. Memleket için fedakârca çalışmak, tıbbı bilimsel ilkelerle uygulamak, hastası için en iyisini gerçekleştirme çabası gibi mesleki hasletler, Gülhane eğitiminin içine işlemiş temel ilkeler arasındadır. Sağlık endüstrisi ile ilişkilerde ilkeli ve özenli olmak; uluslararası ilaç ve teknoloji pazarlama stratejilerinin iyi yanlarından yararlanmaya çalışırken, milli bakış açısını her zaman dikkate almak, hemen her Gülhanelinin, en önemli mesleki alışkanlıkları arasında bulunur. Bu ilke ve alışkanlıklar, Osmanlı ve Cumhuriyet tıbbının yüz yılı aşkın birikimlerini de içeren köklü bir geleneğin parçasıdır. Gülhane kapatılır ise bu geleneğin taşıyıcılarının önemli bir gücü de kaybedilmiş olacaktır.

Gülhane ve askeri sağlık sisteminin yeniden yapılandırmaya /kurgulanmaya ihtiyacı olduğu, biz emekli ve görevde olan asker hekimlerin de uzun zamandır dile getirmeye çalıştığı bir ihtiyaçtır. Bu yeniden yapılandırma sürecinde tepkisel ve duygusal yaklaşımlar yerine, ortak akıl ve sağduyuyu daha çok dikkate alan yaklaşımlara ihtiyaç duyulmaktadır.

Gülhane sadece bir hastane değildir. Bu toprağın insanlarına uzun yıllardır hizmet veren sivil, asker birçok tabibin eğitim, bilim ve kültür ocağıdır. Kapatılması kayıptır; yerine konması güç olacak bir kayıptır.”

Sevgili Dostum Doğan Ceyhan, GATA neden kapatılmamalıdır sorusunun cevabını vererek, GATA’nın kapatılmasına karşı çıkarken ben de hem GATA hem de diğer asker hastaneleri yeniden neden açılmalıdır sorusunu cevaplamak isterim…

ASKER VE SİVİL HASTANELER ARASINDA ÖNEMLİ FARKLAR VAR

1- Diyarbakır başta olmak üzere, terör bölgesinde bulunan asker hastanelerinin, sivil hastanelerden önemli farklılıkları vardır. Bu farklar;

  1. a) Güvenlik seviyesi üst düzeydir (Bu durum belki de en önemli konudur. Hem hastane, çalışan ve hastaların fiziki güvenliğini korumak açısından, hem de bir operasyona personelin her an hazır olması açısından…),
  2. b) Tüm personeli özel araştırmalardan geçirilerek görevlendirilmiştir (Bu, istihbarat ve istihbarata karşı koyma konularında fazlasıyla önem taşır.),
  3. c) Doktorları çoğunlukla subaydır ve sağlık memuru vd. konularda görev yapan sağlık personeli astsubaydır (Personelin çoğunluğunun askeri eğitim almış olması, ki buna hemşireler de dâhildir, operasyonlarda çok büyük önem arz eder…),
  4. d) Hemşireleri özel yetiştirilmiş, istihbarat incelemeleri titizlikle yapılmış kişilerdir (Bu personel için çok önemlidir, çünkü yaralı ve hastalara doğru tedavinin uygulandığı, doğru ilaçların verildiği ve kasıtlı bazı zararların verilmediğinden emin olunmasını sağlar.),
  5. e) Personel 7 gün 24 saat esasına göre çalışan, fazla mesai, performans gibi dertleri olmayan, yaralı askerlerimize hizmet ederken ailesini bile unutan insanlardan oluşur (Asker hastanelerinde, çatışmadan yaralı geleceği haberi hastaneye ulaştığında saat kaç olursa olsun, imam dâhil herkes mesaideki yerini alır.),
  6. f) Bu nedenle, bu hastanelere giden, askerlerimiz, diğer güvenlik güçlerimiz ve ailelerimiz kendilerini güven içinde hissederler (O bölgede ki polis ve koruculara da sorulduğunda hepsi bir yaralanma halinde, asker hastanelerine gitmek istediklerini ifade eder. O bölgede; sivil hastanelerde görev yapan, doktorundan hemşiresine bazı personelin PKK sempatizanı olduğu bilinen bir gerçektir. Bu insanların bazı uygulamaları nedeniyle, büyük sorunlar oluştuğu ve oluşacağı ortadadır.).

BU İŞİ YAPACAK DOKTORLARI NEREDEN BULACAKSINIZ?

2-Kıtalarda görev yapan asker hekimlerin yeri nasıl doldurulacaktır?

  1. a) Uçuş doktoru kim olacaktır (Hava Kuvvetleri hangi sivil doktorla çalışacaktır.),
  2. b) Gemilerde kim aylarca sefere çıkacaktır (Hangi sivil doktor sadece maaş alarak, gemilerde aylarca görev yapacaktır.),
  3. c) Terörle mücadelede ve savaş sırasında kim birliğiyle çatışmanın ortasına girecektir (hangi sivil doktor, silah kullanmayı bile bilmeden çatışmaya katılacaktır? Tabii ki Tabip Asteğmen olarak çatışmalara katılmış, kahramanlık göstermiş vatansever meslektaşlarımızın fedakârlıkları göz ardı edilemez.),
  4. d) Sualtı hekimi kim olacaktır (Sadece bazı özel durumlar dışında maddi hiçbir getirisi olmayan bu alanda kim uzmanlık eğitimi alacaktır?),
  5. e) Harp cerrahisi ve psikolojisi gibi alanlarda kim çalışacaktır (Bu özel alanlarda yıllarca birikmiş tecrübeler ne olacak ve bu alanlar da yapılan çalışmalarda gizlilik ilkesine kim uyacaktır?).

3-  Askere alım, özel personel seçimi, atamaya esas raporlar, sınıf değişiklikleri, askerden ayrılma vd. gibi özel bilgi birikimi gerektiren raporları kim verecektir.

Daha saymaya kalksam, sabaha kadar, asker hastaneleri neden kapatılmasın diye sayarım. Beş yıllık uygulamalara bakıldığında da, askere alım, askeri öğrenci muayeneleri, komando gibi özel branş muayenelerinde yaşanan sorunlarla, çatışma bölgesinde yer alan askeri personele sunulan sağlık hizmetine kadar birçok alanda sorunlar oluştuğu dikkat çekmektedir.

Uçuş doktoru, psikiyatrist ve terörle mücadele de yıllarca çalışmış biri olarak daha sayacağım çok madde var ama susuyor ve ülkemiz için; alınan ve yanlış olduğunu düşündüğüm bu karardan artık dönülmesini umuyorum. İyileştirilmiş bir askeri sağlık sisteminin TSK için mutlak gereklilik olduğu artık görülmeli ve neredeyse tüm NATO ülkelerinde bulunan bu hastanelerin yeniden açılması sağlanmalıdır.

Şu gerçek mutlak bilinmelidir ki; askeri sağlık hizmeti, askeri harekâtın bir parçasıdır ve bu hizmet, askerliği ve operasyonel mantığı bilen kişilerce verilir. Yani; “Üç ambulans gönderir ve yaralıları aldırırız…” düşüncesinden çok daha öte bir anlam taşır.

Son olaylar göstermektedir ki bazen üç ambulansı bırakın, bir ambulans yollanarak bile yaralılarımız alınamamaktadır.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.