CHP lideri Kılıçdaroğlu’ndan ’24 Haziran gecesi’ itirafı

CHP lideri Kılıçdaroğlu’ndan ’24 Haziran gecesi’ itirafı
19.09.2018
A+
A-

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, seçim gecesine ilişkin olarak ilk kez özeleştiri yaptı.

Kılıçdaroğlu, “Keşke 24 Haziran akşamı iyi bir sınav verebilseydik bu küskünlük de olmasaydı. Eğer bir kusur ve kabahat varsa o kusur ve kabahat bizim…” dedi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 24 Haziran gecesine dair ilk kez bu açıklıkta bir özeleştiri yaptı ve “Biz 24 Haziran gecesinde iyi bir sınav vermedik, bunu açıklıkla kabul etmek lazım. Keşke 24 Haziran akşamı iyi bir sınav verebilseydik bu küskünlük de olmasaydı. Eğer bir kusur ve kabahat varsa o kusur ve kabahat bizim” dedi.

Küskün seçmenlerle ilgili, “Seçmen kırgınsa mutlaka haklı tarafı vardır” yorumunu yapan Kılıçdaroğlu, “Kızgınlıkta haklılar ama sandığa gitmemek AKP’ye oy vermek anlamına gelir” açıklamasını yaptı. CHP Genel Başkanı, üçüncü havalimanı inşaatındaki işçi ölümlerini ve kötü çalışma koşullarını protesto eden işçilerin gözaltına alınmasını da eleştirerek “İşçi kardeşlerimiz haklılar” dedi ve işçilerin çalışma koşullarıyla ilgili açıklamaları üzerine Maliye Bakanlığı’nın, Çalışma müfettişlerinin neden harekete geçmediğini sordu.

Kılıçdaroğlu’nun Gazete Duvar’a yaptığı açıklamalar şöyle:

‘İŞÇİ KARDEŞLERİMİZ HAKLILAR’

Üçüncü havalimanındaki işçi ölümleri ve arkadaşlarının ölümünü, çalışma koşullarını protesto eden işçilerin gözaltına alınmalarını nasıl değerlendirmeliyiz? İşçi kardeşlerimiz haklılar. İşçilerin eylemlerinin başladığı saatte milletvekili arkadaşlarımız sorunu öğrenmek için oradaydı. İstanbul İl Örgütümüz oradaydı. Milletvekili arkadaşlarımız, il örgütümüz işçi arkadaşlarımızın sorunlarıyla yakından ilgileniyor. Bu noktada işçi arkadaşlarımızın taleplerinden birine dikkat çekmek istiyorum. “Maaşlar elden ödenmesin, bankaya yatırılsın” diyor. Yani “Aylardır bize açıktan ödeme yapılıyor, firmalar vergi kaçırıyor” diyor. Ne diyor damat bu konuda? Maliye Bakanlığı harekete geçti mi bu ihbarla ilgili olarak? Öte yandan iş sağlığı koşullarının iyileştirilmesini talep ediyorlar. Çalışma Bakanlığı müfettişleri harekete geçti mi?  “Siz o şantiyede kölelik düzeniyle mi işçi çalıştırıyorsunuz, nedir bu şikâyetler, talepler” dedi mi? AK Parti-MHP yerel seçime de birlikte hazırlanıyor. Muhalefet partileri ise CHP’nin tutumunu görmek için bekliyor. Bir yanda muhalefette nasıl bir ittifak yapılacağı sorusu diğer yanda da küskün seçmen gerçeği var. 24 Haziran’ın küskün seçmeni nasıl ikna edilecek? Küskün seçmene şunu söylerim, seçmeni suçlamak gibi bir lüksümüz yoktur. Küskün demeyelim de kırgın, diyelim. Seçmen kırgınsa mutlaka haklı tarafı vardır. Dönüp kendimizi buradan sorgulamamız gerekiyor. Biz 24 Haziran gecesinde iyi bir sınav vermedik, bunu açıklıkla kabul etmek lazım. Keşke 24 Haziran akşamı iyi bir sınav verebilseydik bu küskünlük de olmasaydı. Eğer bir kusur ve kabahat varsa o kusur ve kabahat bizim…

‘O DEFTERİ KAPATMAK İSTİYORUM’

İlk kez açıklıyorsunuz bunu. O nedenle sormak istiyorum, hem parti hem de partinizin cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce de mi kusurluydu o akşam? Sayın İnce partiyi suçluyor. Ona da girmek istemiyorum. O defteri kapatmak istiyorum.

‘SANDIĞA GİTMEMEK AKP’YE OY VERMEK ANLAMINA GELİR’

Küskün veya kırgın seçmenin bir bölümünün ‘yerel seçimde sandığa gitmeyeceğim’ dediğini biliyoruz. Bir kızgınlık var, doğru. Kızgınlıkta haklılar ama sandığa gitmemek AKP’ye oy vermek anlamına gelir. Bu gerçeğin de unutulmaması lazım. Ben bunu Parti Meclisi’nde söyledim ama çarpıtılarak yansıtıldı medyaya. (Kılıçdaroğlu, ağustos sonunda yapılan PM’de, küskün CHP seçmeninin yerel seçimi boykot edeceği konusu açıldığında “Neymiş, küskünler seçimi boykot edecekmiş. Böyle düşünenler boykot edeceğine gitsin doğrudan AKP’ye oy versin” dediği yönündeki haberleri kastediyor. ÖAÇ) Sandığa herkesin gitmesi lazım. Adaylar belirlenmeden bu kızgınlıklar tam anlamıyla giderilebilir mi? Hayır. Adaylar ortaya çıkacak, seçmen ister kırgın olsun ister olmasın adayı görecek. Adayın niteliklerine bakacak; kente nasıl bakıyor, kentin geleceğine yönelik yaklaşımı nasıl, görecek. Kentin geleceğini nasıl planlıyor vb. vaatlerine bakacak, ona göre karar verecek ve sandığa gidip oy kullanacaktır, buna inanıyorum. Bu ülkenin vatanseverlerinin, demokrasiden yana olanlarının sandığa gitmemek gibi bir lüksleri olacağını sanmıyorum.

‘YEREL SEÇİMDE DİĞER PARTİLERLE DİRSEK TEMASI KURABİLİRSİNİZ’

Kimilerinde CHP’den HDP’ye veya İYİ Parti’ye giden oyların yerel seçimde cepte olduğu gibi bir algı var sanki. Böyle bir öngörü bence yanlış çünkü yerel seçimlerin kendine göre özelliği var. Yerel seçimlerde parti kimliklerinden çok aday kimliği öne çıkar. Kente en iyi hizmeti kim sunar? Dolayısıyla halk buradan yola çıkarak birleşir. Yani bir parti, örneğin biz çok iyi bir aday çıkarırsak genel seçimlerde diğer partilere oy veren seçmen de kenti yönetmek üzere ona oy verebilir. Yerel seçimlerde genel seçimlerde olduğu gibi katı, keskin bir ittifak doğası gereği söz konusu olmaz. Biz, tüm siyasi partilerin seçmenlerinden oy alabilecek özelliklere sahip adaylarla seçimlere gireceğiz. AK Parti, MHP, İYİ Parti, Saadet, HDP seçmeni de bizim adaylarımıza baktığında siyasi tercihini bir kenara bırakacak ve “CHP’nin adayı seçildiği an itibariyle tüm beldenin, ilçenin, ilin belediye başkanı olacak nitelikte bir isimdir. Partizanlık yapmayacak, kenti rantçı anlayışa teslim etmeyecek, kadınları, gençleri ve çocukları önceleyen bir hizmet anlayışında olacak, yandaşlık yapmayacak, kendisine oy versin/vermesin kentin tüm sakinlerine eşit olarak hizmet götürecek” diyecek ve gönül rahatlığıyla CHP’nin adayına oy verecek, göreceksiniz bunu. Özetle biz özellikle yerel seçimler konusunda tüm siyasi partilerin seçmenlerinden oy alan bir aday konusunda hassasiyet göstereceğiz. Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu “Yerel seçimlerde ittifak konusunu kimsenin gündeme getireceğini zannetmiyorum ama ‘dirsek teması’ olur” dedi. Doğru bir ifade. Genel seçimlerde ittifak hukuki bir alt yapıya bağlı, yasası var ama yerelde ittifak yasa dışı bir olay. Ancak dirsek teması kurabilirsiniz. Bu da büyük ölçüde illerde olur. Gerekirse, “Biz, şöyle bir aday çıkarıyoruz, belediye meclis üyelerimiz şunlar…” denilir, diğer siyasi partilerin seçmenlerinin karşısına öyle çıkılır. Dediğim gibi yerelin kendi atmosferinde çözülmesi gereken bir olay.

‘YEREL SEÇİMDE PARTİLERİN İTTİFAKI YOK, SEÇMENLERİN İTTİFAKI VAR’

Peki bu süreç kendiliğinden mi gelişecek? O süreç büyük ölçüde kendiliğinden olacaktır ya da büyükşehir, il, ilçe belediye başkan adayının tutumuna bağlı olacaktır. Aday, doğal olarak herkese gidecek, herkesten oy talep edecektir. Partilere değil seçmen kitlesine gidecek, “Ben bu kenti alacağım, şu yatırımları yapacağım ve kenti şu noktaya getireceğim” diyecektir. Partilerin ittifakı yok, burada seçmenlerin ittifakı var. Bu ne dersek diyelim, siyasetin bir gerçeği. 2014 Yerel Seçiminde CHP seçmeni MHP seçmeni ile ittifak yapmıştı. Şimdi MHP kendi elindeki o belediyeleri korumak istiyor. Korumak istiyor, onun için de AK Parti’nin desteği lazım. Bahçeli’nin ısrarla ittifak istemesinin altında bu gerçek yatıyor.

‘YEREL SEÇİMDE DİĞER PARTİLERLE DİRSEK TEMASI KURABİLİRSİNİZ’

Kimilerinde CHP’den HDP’ye veya İYİ Parti’ye giden oyların yerel seçimde cepte olduğu gibi bir algı var sanki. Böyle bir öngörü bence yanlış çünkü yerel seçimlerin kendine göre özelliği var. Yerel seçimlerde parti kimliklerinden çok aday kimliği öne çıkar. Kente en iyi hizmeti kim sunar? Dolayısıyla halk buradan yola çıkarak birleşir. Yani bir parti, örneğin biz çok iyi bir aday çıkarırsak genel seçimlerde diğer partilere oy veren seçmen de kenti yönetmek üzere ona oy verebilir. Yerel seçimlerde genel seçimlerde olduğu gibi katı, keskin bir ittifak doğası gereği söz konusu olmaz. Biz, tüm siyasi partilerin seçmenlerinden oy alabilecek özelliklere sahip adaylarla seçimlere gireceğiz. AK Parti, MHP, İYİ Parti, Saadet, HDP seçmeni de bizim adaylarımıza baktığında siyasi tercihini bir kenara bırakacak ve “CHP’nin adayı seçildiği an itibariyle tüm beldenin, ilçenin, ilin belediye başkanı olacak nitelikte bir isimdir. Partizanlık yapmayacak, kenti rantçı anlayışa teslim etmeyecek, kadınları, gençleri ve çocukları önceleyen bir hizmet anlayışında olacak, yandaşlık yapmayacak, kendisine oy versin/vermesin kentin tüm sakinlerine eşit olarak hizmet götürecek” diyecek ve gönül rahatlığıyla CHP’nin adayına oy verecek, göreceksiniz bunu. Özetle biz özellikle yerel seçimler konusunda tüm siyasi partilerin seçmenlerinden oy alan bir aday konusunda hassasiyet göstereceğiz. Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu “Yerel seçimlerde ittifak konusunu kimsenin gündeme getireceğini zannetmiyorum ama ‘dirsek teması’ olur” dedi. Doğru bir ifade. Genel seçimlerde ittifak hukuki bir alt yapıya bağlı, yasası var ama yerelde ittifak yasa dışı bir olay. Ancak dirsek teması kurabilirsiniz. Bu da büyük ölçüde illerde olur. Gerekirse, “Biz, şöyle bir aday çıkarıyoruz, belediye meclis üyelerimiz şunlar…” denilir, diğer siyasi partilerin seçmenlerinin karşısına öyle çıkılır. Dediğim gibi yerelin kendi atmosferinde çözülmesi gereken bir olay.

‘YEREL SEÇİMDE PARTİLERİN İTTİFAKI YOK, SEÇMENLERİN İTTİFAKI VAR’

Peki bu süreç kendiliğinden mi gelişecek? O süreç büyük ölçüde kendiliğinden olacaktır ya da büyükşehir, il, ilçe belediye başkan adayının tutumuna bağlı olacaktır. Aday, doğal olarak herkese gidecek, herkesten oy talep edecektir. Partilere değil seçmen kitlesine gidecek, “Ben bu kenti alacağım, şu yatırımları yapacağım ve kenti şu noktaya getireceğim” diyecektir. Partilerin ittifakı yok, burada seçmenlerin ittifakı var. Bu ne dersek diyelim, siyasetin bir gerçeği. 2014 Yerel Seçiminde CHP seçmeni MHP seçmeni ile ittifak yapmıştı. Şimdi MHP kendi elindeki o belediyeleri korumak istiyor. Korumak istiyor, onun için de AK Parti’nin desteği lazım. Bahçeli’nin ısrarla ittifak istemesinin altında bu gerçek yatıyor.

‘NİTELİKLİ ADAY GÖSTERECEĞİZ VE OYU ALACAĞIZ’

İktidar muhalefetteymişçesine şimdiden yerel seçime hazırlanıyor. Peki ana muhalefet partisi neler yapıyor? Biz de çalışıyoruz. Özellikle Sayın Bahçeli ittifak konusunu dile getiriyor. Niye sürekli dile getiriyor anlamış, değilim. İttifak olur veya olmaz. Tabii AK Parti’yle aralarında nasıl bir ittifak yapacaklarını, AK Parti ‘Ben falan yerde aday göstereceğim, siz göstermeyin’ gibi özel bir anlaşmaya girip girmeyeceklerini bilmiyorum ama onlar gözlerini CHP’ye dikmişler, “CHP ne yapacak” diye. CHP’nin ne yapacağı açık ve net ortada: Nitelikli, sevilen, saygı duyulan adaylar göstereceğiz, kent kültürü olan adaylar göstereceğiz; kente hizmet edecek, tüm seçmeni kucaklayacak adaylar göstereceğiz ve oyu alacağız, kazanacağız.

İNCE İBB’DEN ADAY GÖSTERİLECEK Mİ: KİMİN KAZANMA İHTİMALİ VARSA ONU ADAY GÖSTERECEĞİZ

Henüz telaffuz etmeniz için erken olsa da en çok merak edilen, İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyükşehirler başta olmak üzere adayların kimler olacağı… Muharrem İnce’nin CHP tarafından İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığına adayı gösterilme ihtimali var mı? Kimin kazanma ihtimali varsa onu aday göstereceğiz doğal olarak. Olması gereken de budur. Adaylar üzerinde durulacak, araştırılacak, kamuoyu yoklamaları yapılacak ve doğal olarak örgütlerin görüşü alınacak. Bütün bunların hepsini bir araya getirerek bir aday belirleyeceğiz.

 ‘BAZI İLLERİN, İLÇELERİN BELEDİYE BAŞKAN ADAYLARI BELLİ, ONLAR ÇALIŞIYORLAR’

Aday belirleme süreci ne zaman başlar? Şu anda bazı illerin, ilçelerin adayları belli zaten. Bu dediğim il ve ilçelerin bazıları, bizim belediye başkanımızın olmadığı yerler. Örgüt oturup konuşuyor, gözlemliyor, bir kişi üzerinde uzlaşıyor. Görüş birliği sağlandıktan sonra o kişi bizim adayımız oluyor. Bu çerçevede belirlenmiş adaylarımız var ve sahada çalışıyorlar. Biz yan gelip yatıyoruz diye bir şey yok. Örgüt şu an çalışıyor.

 ‘O UÇAĞI İADE ET RECEP BEY!’

Katar Şeyhi’nin, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a özel uçağını hediye ettiği haberleri üzerine sert bir açıklama yaparak “Hediye mi, satın mı aldı?” diye sordunuz. Cumhurbaşkanı Erdoğan gazetecilerin soruları üzerine bunun “hibe” olduğunu açıkladı. Türkiye bir ekonomik krizin içindeyken ve bu krize kaynaklık eden ana unsur siyaset unsuru iken ve ülkede herkes bir gelecek endişesi taşırken ülkenin cumhurbaşkanının böylesine lüks bir uçağı kendisi için satın almak istemesi başlı başına bir felakettir. Bu bir anlamda Türk halkıyla alay etmek demektir ki “Satın alacakken Katar Şeyhi hibe etti” diyor. Bu da çok acı bir itiraf.  Bir ülkenin cumhurbaşkanı bir başka ülkenin bağışladığı bir uçağa, otomobile binemez! Türkiye Cumhuriyeti’nin onuruyla oynamaktır bu. “Hibe” diyor, sonra “Hediye” diyor. “Hibe” demek “Bağış” demek. Türkiye Cumhuriyeti neden bağış kabul eder? O uçağı bağış olarak kabul etmesini gerektiren tablo nedir? Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye Cumhuriyeti’nin diğer ülkelerle karşılıklı “hibe” anlaşmaları olmuştur ancak bunların tümü bir ihtiyaca istinaden gerçekleştirmiştir. O uçak hibeyse hangi ihtiyaca istinaden kabul edildi bu hibe? Sonra da “Hediye” diyor. Bu çok daha ayıp! Ülkeler arasında hediye alış verişi de olur. Ancak bu hediyeleşmenin de ahlaki, vicdani bir sınırı vardır. Toplam maliyeti bir milyar dolara yakın bir uçak neden hediye olarak kabul edilir? Yeniden soruyorum, ülkemiz ağır bir ekonomik tabloyla karşı karşıyayken neden Katar Şeyhi’nin satılığa çıkardığı bir uçağa talip olunur? İkinci soru, neden hibe ya da hediye bu uçak kabul edilir?  Bu lüks, şatafat ve gösteriş düşkünlüğünden başka bir şey değildir. İşsizlik oranları artıyor, ardı ardına işletmeler kapanıyor, iğneden ipliğe her şeye zam geliyor. Kendisi bile çıkıp “İsraf ekonomisinden üretim ekonomisine geçiyoruz” diyerek israf ekonomisi nedeniyle ülkenin içinde bulunduğu tabloyu itiraf ediyor sonra da çıkıp milyar dolarlık uçağa talip oluyor. O uçağı iade et Recep Bey. Onurun varsa o uçağa binme ve iade et.

 ‘ÖNLEM ALINMAZSA EKONOMİ DAHA DA KÖTÜYE GİDECEK’

Sizce ekonomi, yerel seçime kadar idare edilebilir durumda mı? Hayır. Eğer önlem alınmazsa, böyle giderse ekonomi daha da kötüye gidecek. Bunu herkes biliyor. Eğer siz beceriksizliğinizi, yönetim yeteneğinizin olmadığını dış güçlere, başkasına ihale etmek istiyorsanız o zaman bu görevi bırakacaksınız. Ben yönetemiyorum, dış güçler benimle, parayla, ihracatla, ithalatla, üretimle oynuyorlar diyorsanız o zaman senin yönetme erkin yok, bırakacaksın bu görevi.

‘EN BÜYÜK ENDİŞEM TÜRKİYE’NİN 2019’DA AÇLIK SORUNUYLA KARŞI KARŞIYA KALMASIDIR’

Yaşanan kriz çarpıcı bir gerçeği herkesin yüzüne vurdu: Türkiye, tarım başta olmak üzere tüm kritik sektörlerde dışa bağımlı. Ekonomistlere göre “hiperenflasyonun, Türkiye’nin rutini olacağı günler yaklaşıyor.” Ne olacak? En büyük endişem 2019’da Türkiye’nin açlık sorunuyla karşı karşıya kalmasıdır. Eğer gübre, ilaç, elektrik fiyatları bu şekliyle gider ve çiftçi, finansman açısından yeteri kadar desteklenmezse ekemez zaten. Nasıl ekecek? Zaten çiftçiyi ekemez noktaya getirdiler. 16 yılda iki Trakya büyüklüğündeki alanı çiftçi artık ekmiyor çünkü geçinemiyor. Tarımda çok kötü durumdayız. Bütün bu açmazların bilinmesine karşın gidip Sudan’da binlerce dönüm arazi kiraladılar. Bir devlet düşünün kendi çiftçisiyle rekabet ediyor.

‘KRİZ EN SONUNDA DEMOKRASİYİ GETİRİR AMA BEDELİNİ BÜYÜK ÖLÇÜDE VATANDAŞ ÖDER’

Türkiye çalışmalarıyla tanınan Prof. Dr. Erik Jan Zürcher bir mülakatında bu krizin Türkiye’ye demokrasi getireceği iddiasında bulununca şöyle bir tartışma başladı: ekonomik kriz demokrasi mi yoksa faşizm mi getirir ve bunun bedelini kim öder? Sonunda, en sonunda demokrasiyi getirir ama demokrasiye geçinceye kadar bedeli büyük ölçüde vatandaş öder. Sanayici kendisine göre önlem alır, diğer birimler de kendilerince şöyle ya da böyle önlem alırlar. Maddi olarak en büyük zararı üreten kesimler öder. Bir de başka tür bedel ödeyenler var, işine son verilenler. Bugün Türkiye’nin pek çok ilinde, pek çok fabrikasında işçilerin işine son veriliyor. İşveren kendisini kurtarmak istiyor, para ödeyemiyor işçileri ya ücretsiz izine ayırıyor ya da işlerine son veriyor. Bu durum, toplumda birinci aşamada yoksulluğa; ikinci aşamada da büyük bir ahlaki deformasyona yol açar; üçüncü aşamada ise Türkiye’de ciddi toplumsal patlamalara yol açabilir. Erdoğan bütün bunların ne kadar farkında bilmiyorum. Farkında olması lazım.

‘ERDOĞAN’I EJDER SUYUYLA, MİLYAR DOLARLIK UÇAKLARLA OYALIYORLAR’

Acaba yakın çevresinde kendisine bu uyarıları yapacak kişiler kaldı mı? Çünkü en yakınındaki insanların o halkadan birer birer koptuğuna tanık olduk 16 yıl içinde. Yakın çevresinin Erdoğan’a Türkiye’de insanların yaşadığı sorunları yetkinlikle, bütün çıplaklığıyla anlattıklarını düşünmüyorum. Erdoğan’ı kızdırmaktan çekiniyorlar. Böyle bir tablo var maalesef. Gerçi Erdoğan’ın vatandaşlarımızın yaşadığı sorunlarla yüzleşecek cesareti de yok. Onu badem sütüyle, unuyla, ejder suyu, efuli, aloevera gibi içeceklerle, milyar dolarlık uçaklarla oyalıyorlar.‘

(Kaynak: Gazete Duvar/Özlem Akarsu Çelik)

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.