Bursa Barosu: ‘Bir toplum ancak kadınları kadar özgürdür’

Bursa Barosu: ‘Bir toplum ancak kadınları kadar özgürdür’
18.02.2019
A+
A-

Bursa Barosu Kadın Hakları Merkezi Başkanı Av. Nazlı Ceren Şendoğan, Medeni Kanun’un kabulünden bugüne kadar elde edilen kadın hakları kazanımlarını geriye götürecek değişiklikler yapılmasını ve Türkiye’nin tarafı olduğu uluslararası sözleşmelerin göz ardı edilme çabalarını kabul etmediklerini söyledi.

Medeni Kanun’un kabulünün 93. yıldönümü nedeniyle Türkiye Barolar Birliği Kadın Hukuku Komisyonu (TÜBAKKOM) tarafından hazırlanan açıklaması Bursa Barosu Başkanlığı’nda düzenlenen basın toplantısında kamuoyuna duyuruldu. Bursa Barosu Başkanı Av. Gürkan Altun, yönetim kurulu üyeleri ve Kadın Hakları Merkezi üyesi avukatların katıldığı toplantıda açıklamayı Kadın Hakları Merkezi Başkanı Av. Nazlı Ceren Şendoğan okudu.

Şendoğan, Medeni Kanun’un kabulünün 93. yılında, laik hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti için, yurttaşlar ve özellikle kadınlar için önemine ve değerine bir kez daha dikkat çekmek ve son dönemlerde yaşanan sorunları kamuoyuyla paylaşmak zorunluluğu doğduğunu ifade etti.

Medeni Kanun’un kişiler hukuku, aile hukuku, miras hukuku ve eşya hukuku bölümlerinde yer alan kurallarla, yurttaşların doğumundan başlayarak ölümünden sonrasına kadar özel yaşam ilişkilerini düzenleyen temel kanun olduğunu hatırlatan Av. Nazlı Ceren Şendoğan, “Ne yazık ki günümüzde kadın erkek eşitliğine inanmayan, kadın bedeni ve yaşamı üzerinde tahakküm kuran, kadınları toplumsal hayattan uzaklaştıran çağdışı ve kötü niyetli bir ideolojik saldırı altında Medeni Kanun’un göz ardı edilmesine, yasalarda yapılmak istenen ve yapılan değişikliklere tanık oluyoruz” dedi.

Şendoğan bu değişiklikleri şöyle sıraladı:

“Nüfus Hizmetleri Kanunu’nda 17 Ekim 2017 tarihinde yapılan değişiklikle müftülere resmi nikâh yetkisi verilmesi Medeni Kanun’un ve laik hukuk kurallarının göz ardı edilmesine yol açmıştır. Medeni Kanun ile gerçekleşen kazanımların kaybının kadın ve çocuklara yönelik şiddeti taciz ve istismarları artıracağı, kadının ekonomik güvencelerini yitirmesine neden olacağı, sonuç olarak da toplumsal yapının bozulmasıyla ülkemize büyük zararlar vereceği öngörülebilir ve fakat engellenebilir bir durumdur.

Son dönemde Medeni Kanun’un 175 ve 176. maddelerinde düzenlenen yoksulluk nafakası hükmünün ‘Erkeğin hayatının ipotek altına almaktan kurtarılması’ gerekçesiyle kaldırılması gündeme taşınmıştır. Uygulamada genellikle nafaka alan tarafın kadın olmasının nedeni, ülkemizde kadının eğitim durumu, ekonomik durumu ve toplumsal cinsiyet eşitsizliği gibi sorunlardan kaynaklanmaktadır. Oysa yasaya göre erkek eşlerin nafaka alması önünde bir engel yoktur, her iki eş de nafaka talep edebilir.

Arabuluculuk Kanunu’nda arabuluculuğun ‘ihtiyari” olduğu belirtilmesine rağmen, Adalet Bakanlığı’nca gündeme getirilen ‘Aile Hukukunda Zorunlu Arabuluculuk’ düzenlemesi “Kadına yönelik şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi’ (İstanbul Sözleşmesi) hükümlerine aykırıdır. Bunun kadınlar açısından yol açacağı sakıncalara ve mağduriyete dikkat çekmek isteriz.

Türkiye’nin üyesi olduğu Siyasi İslam Konferansı Örgütü’nün Kadının İlerlemesi Teşkilatı Tüzüğü’nde yer alan ‘Kadınların erkeklerin saygı duyulan eşleri olarak yetiştirilmesi’ gerektiği ifadelerinin yer alması kadın erkek eşitliğine aykırıdır. Bu örgüt ve tüzüğe dair her türlü anlaşma kadın haklarının yok sayılmasıdır.

Bilinçli bir şekilde üretilerek yayılan yanlış bilgilerle kadınların hak arama mücadelesine ket vurulmak istenmektedir. Kadınlar toplumsal cinsiyet eşitsizliği sebebiyle hayatlarının her alanında mevcut haklarını kullanmakta dahi zorlanırken, neredeyse her gün bir kadının yaşama hakkı ellerinden alınırken, basın yayın yoluyla nasıl yaşamaları konusunda kadınlara baskı kurulurken; hatta öldürüldüklerinde dahi ‘doğru’ bir şekilde ölüp ölmedikleri, o sırada üzerlerindeki kıyafetten, yanlarında bulunan insanlara, saatin kaç olduğundan nereden gelip nereye gittiklerine kadar eleştirilirken tüm bu sorunları görmezden gelerek bu sorunlara çözüm ve kalıcı politikalar üreten bir devlet organı yoktur. Kadın Bakanlığı’nın ivedilikle kurulması gerekmektedir. Unutmamak gerekir ki bir toplum ancak kadınları kadar aydın ve kadınları kadar özgürdür. Kadınlar için atılan her adım toplum refahı için atılan bir adımdır.

Medeni Kanun’un kabulünden bugüne kadar elde ettiğimiz kadın hakları kazanımlarını geriye götürecek değişiklikler yapılmasını ve tarafı olduğumuz uluslararası sözleşmelerin göz ardı edilme çabasını kabul etmiyoruz. Tüm kadınları ve laik Cumhuriyetimizi savunan herkesi kadın erkek eşitliğini bir demokrasi meselesi olarak dikkate almaya, kadını birey olarak gören düşüncenin yerleştirilmesine destek olmaya ve Medeni Kanunumuza sahip çıkmaya çağırıyoruz.”

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.