‘Anahtar partiyiz, o iki büyükşehiri kesin alacağız’

13.10.2018
A+
A-

Meral Akşener, katıldığı canlı yayında çarpıcı açıklamalar yaptı. Akşener, Demirtaş’a tutukluyken iyi hal kağıdı verilip seçimlere sokulmasını “sahtekarlık” olarak değerlendirdi.

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, HaberTürk’te yayınlanan ‘Gerçek Fikri Ne?’ isimli programda Eren Eğilmez’in sorularını yanıtladı.

24 Haziran seçimlerine ve gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulunan Akşener, yerel seçimlerin anahtar partisi olduklarını söyledi. Birçok ilde iddialı adaylar çıkardıklarının altını çizen İYİ Parti lideri, Manisa ve Mersin’i kesin olarak alacaklarını ifade etti.

Meral Akşener, HDP’li Selahattin Demirtaş’ın Cumhurbaşkanlığı seçimlerine girmesini ‘sahtekarlık’ olarak değerlendirdi.

24 Haziran seçimleri döneminde sözlerinin çarpıtıldığını vurgulayan Akşener, “O dönemde sözlerim istismar edildi. Ben Cumhurbaşkanı adayıyım. Benden iyi hal kağıdı istedi devlet, bir günüm gitti. Şimdi bir kişi tutuklu, yani hükümlü müdür? Hayır, sanıktır. Bir insanı tutuklu yargılarsanız karşılığı delil karartmasıdır veya kaçmasıdır. Nasıl oluyor da hükümlü olmamış, tutuklu yargılanan bir insana iyi hal kağıdı veriyorsunuz? Şimdi nasıl bir devletsiniz kardeşim siz, bunu söyledim aslında ben. Adamı siz Cumhurbaşkanı adayı yaptınız. Türkiye’deki böyle bir sahtekarlığı kimse görmemiştir.” ifadelerini kullandı.

Akşener’in açıklamalarından öne çıkanlar:

”Hiç şikayet etmedik. Ben Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde 2. tura kalacağıma inanarak çalıştım. İYİ Parti’ye 5 milyon oy, bana da yüzde 7.3 tercihinde bulunduğunu gördük.

Biz iktidar olmak için yola çıktık. Ona göre de çalıştık. Şartlarınız namüsait ama o şartları da gerekçe olarak kullanamazsınız. Çünkü bilerek yola çıkmışsınız. O nedenle başkalarını suçlamak yerine kendinize döneceksiniz ve ‘ne olmalı?’ diyeceksiniz.

‘ÇALIŞTAYDA HERHANGİ BİR SAYGISIZLIK OLMADI’

Ben bunun için demokratik bir tutum aldım ve kongreye gittik biz. Çok güzel bir çalıştay oldu. Sonuçlarını şu anda hayata geçirmeye çalışıyoruz. Son gün o çalıştay sonuçları tartışıldı. Herhangi bir şahıs çıkıp da bana ‘kalk git’ demedi veya şahsımı hedef alan hiçbir cümle sarf edilmedi. Genel olarak bazı arkadaşlarımız bekledikleri sırada aday gösterilmedikleri için bir sitem ortaya koydular, onun dışında herhangi bir saygısız tutumla karşılaşmadım.

‘DİĞER PARTİLER DE ÖRNEK ALMALI’

Muhalefet partilerinin tümü ne kadar başarılı olduklarını anlatıyor. Buna karşılık yeni kurulmuş, 25 Haziran’da 7. ayı dolmuş bir siyasi partinin 5 milyon oy alıp, 43 milletvekili ile Meclis’e girmesi yarın siyaset biliminde okutulacak bir olaydır. Hala başarılı olduklarını iddia edenlerin, bu demokratik tavrı örnek almalarını isterdim açıkçası.

Kurultayda bana teşekkür edip ‘güle güle’ de diyebilirlerdi.

ABDULLAH GÜL’Ü NEDEN İSTEMEDİ?

Ben her zaman millete güvendim. Yerel seçimler gelecek, o zaman seçmenin tavrını göreceğiz.

Abdullah Gül’le ilgili herhangi bir sorunum yoktu, saygı duyduğum bir insan. Şahsıyla ilgili bir durum yok. Fakat en başından beri tüm siyasi partilerin ayrı aday çıkarması gerektiğine inandım. Yani bir çatı aday formülüyle karşı karşıya kalmamız halinde buna ‘evet’ demeyeceğimizi ifade ettim. Arkadaşlarımız da bunu ifade ettiler.

Biz Ekmeleddin İhsanoğlu meselesinde kutuplaşmanın nasıl bir sonuç verdiğini tecrübe ettik. Sayın Gül’ün adaylığı Saadet Partisi üzerinden gitti. İYİ Parti’nin kuruluş aşamasından beri bir seçim ittifakı olacaksa İYİ Parti, Saadet Partisi ve Demokrat Partisi ile hareket edeceğini açıkladık.

Fakat sonunda şöyle bir şey yaşandı sayın Abdullah Gül’ün CHP adayı olmasını, Saadet Partisi’nin ortak adayı olmasını veya HDP ve Saadet Partisi’nin ortak adayı olmasının bizim için mümkün olmadığını söyledim. Konuyla ilgili biraz fazla ısrar oldu. Gül’ün ortak aday olması için epeyce ikna faaliyeti oldu. Dolayısıyla ben de bunun doğru olmayacağını ifade ettim. Çatı aday olarak benim gösterilmem halinde kabul etmeyeceğimi de en başında söylemiştim. Çünkü o kutuplaşmanın Türkiye’ye zarar vereceğine inanıyorum.

‘FETÖ’YÜ LÜZUMSUZ YERE GÜNDEME ALDIM’

Ben bir dönem MHP adaylığı üzerinde süreç geçirdim. O süreçte 42 ile gittim, referandumda 37 ile gittim, seçimlerde 71 ile gittim. Orada bir şey gördüm, ilk defa izledim konuşmaları. Hep ekonomi ağırlıklı konuşmuşum. Tek kişiye verilecek yetkinin zararlı olacağını söylemişim. Buralarda sorun yok. Ama FETÖ iftiralarını lüzumsuz yere çok gündeme almışım. Bunları doğru bulmadım. Hataysa bu hatadır.

Reklam işini yapamadık. Mesele bilboard aldık. Bu eksikliği konvansiyonel metotlarla doldurmaya çalıştık. İnsan istediği zaman pek çok eksiklik bulabilir. Ama gerçek anlamda bir daha asla yapmayacağım şey budur. Başkasının kurduğu oyunun içine girmeyeceğim. Bana seçmen, ‘Meral Hanım oy vereceğiz ama acaba o kabinde kayıt cihazı var mıdır?’ diye sordu. Korkuyorlardı.

CHP İLE İTTİFAK

CHP ile ittifak bir zorunluluktu. Şimdi 24 Haziran’da seçim olacağı kararı verildi. Ve İYİ Parti ile ilgili olarak da denildi ki, ‘seçime giremez’. YSK bunun için toplanacak dendi. Şimdi orada bir diyaloğunuz var sizin. Ya girersiniz, bir risktir ya da bu seçime girmeme riskini alamazsınız, bunun için bir yol ararsınız. Millet İttifakı’nı da, 15 milletvekili kararını da arkadaşlarımızla beraber aldık. Gittim Sayın Kılıçdaroğlu’ndan 15 milletvekilini istedim. Kendisine defalarca teşekkür ettim.

Biz grup kurmuştuk. Ama 15 milletvekili arkadaşımıza incitici sözler gitmesin diye ben 100 bin imza ile yola çıktım. 100 bin imza verilemeye de bilirdi. Şahsen ben her türlü riski alırım ama bir kurumun başındaysanız ve sizin etrafınızda insanlar varsa onların geleceğini göze almak zorundasınız. Dolayısıyla ortak kararlar aldık.

En başında DP ve SP ile seçimlere girme kararı aldık. CHP bizi zorlamadı da. Fakat Saadet Partisi, DP ve İYİ Parti ile 3’lü ittifaka razı olmadı. Dolayısıyla orada başka düşünceler devreye giriyor. Bu kararı partimizin genel idare kurulunda, divanda oy birliği ile aldık. İnsanlar endişelerini dile getirdiler ama, karar oy birliği ile alındı.

Elbette oy kaybına yol açmış olabilir. Biz şu an bunu ölçemiyoruz. Aynı YSK biz bütün prosedürleri tamamlayınca karar verdi. Müthiş bir propaganda yapıldı. Partimiz ve ben AKP ve MHP tarafından PKK’lı yapıldık, HDP Eş Başkanı Pervin Buldan tarafından da faili meçhulcü yapıldım.

‘ANAHTAR PARTİ KONUMUNDAYIZ’

İYİ Parti an itibarıyla anahtar parti konumundadır. Örneğin İstanbul’da 8 milletvekili çıkardık. Bizim oyumuz bire bir İYİ Parti’ye ait bir oy. CHP’nin seçmeni bize ‘destek olsun diye’ oy verdi diye bir şey yok. Veya x partinin seçmeninin ‘barajı geçsinler’ diye oy verdikleri bir parti değiliz. 5 milyon insan korku duvarını yıkan seçmendir. İstanbul’da İYİ Parti’nin seçmeninin oyu çok kritik. An itibarıyla Türkiye’de AKP için de CHP için de anahtar parti İYİ Parti’dir.

İkincisi biz yerel seçimlere gerçekten çok iyi hazırlanıyoruz. Her yerde adayımız olsun diye uğraşıyoruz. Birçok yerde çok iddialı insanların aday olacağını düşünüyoruz. Manisa ve Mersin’i İYİ Parti alacak. Belirli illerde iş birliğine gidilebilir. Buna ittifak değil iş birliği diyebiliriz. Gerçek MHP seçmeninin yüzde kaçı AKP’ye oy verecektir özellikle İstanbul’da bunu göreceğiz. Türkiye genelinde de, İstanbul genelinde de anahtar biziz.

‘BALGAT YÖNETİCİLERİYLE AYNI OLAMAYIZ’

MHP’nin bugünkü görüşleriyle taban tabana zıtız. Balgat yöneticileriyle aynı olamayız. Gençliğinden itibaren kendisini Türk milliyetçisi olarak tanımlamış biriyim. DYP’de siyaset yaparken de kendimi öyle tanımlıyordum. Biz MHP içerisinde 4 aday genel başkanlık için yola çıktığımızda inanılmaz kötü şeyler yaşadık. Örneğin bayramlaşmamız basıldı bizim. Silah düşürüldü. Referandum döneminde Kocaeli’de benim açık hava toplantım basıldı. Ayıptır. O şehirde doğmuşsa bir siyasetçi, hiç hoşlanmadıkları bir siyasetçi olsa bile saygı gösterirler. Dolayısıyla bu geleneklerin hepsi bu süreçte yıkıldı.

Torunumun gayrı meşru olduğu yazıldı. Ve sayın Erdoğan’ın yönettiği bu ülkede her birini mahkemeye verdim hepsi takipsizlik aldı. Torunumla ilgili hakaret çok yoğun polis tarafından takipsizlik verildi. Bu süreç içerisinde incitici bir cümlemiz çıkmadı. O sürecin ardından arkadaşlarım bana ‘biz demokrasi ve ahlak ilkelerine bağlı, Cumhuriyet değerlerine bağlı, başı açıkla başı kapalının birbirinden korkmadığı bir Türkiye’yi başarabiliriz’ dediler.

İYİ Parti’nin Genel Başkanı 7 yaşından beri namaz kılan, Hacca gitmiş olan, 28 Şubat’ta belinde silah olanlara karşı koyup onun neticesinde kazıklı voyvoda hikayeleriyle karşılaşmış, kendini otorite olarak gören her türlü güce karşı koymuş, başından beri kendisini Türk milliyetçi olarak görür. İktidara körü körüne muhalefet etmiyoruz, iyi bir şeyde destek de veriyoruz.

Öyle adımlar atılır ki, bir kanun gelir, işçinin yararınadır, esnafın yararınadır, o teklifi veya iktidarı elbette alkışlarız. Biz kökten reddiyeleri, düşmanlık üzerine dili olan bir siyasi parti değiliz.

‘DEMİRTAŞ’IN SEÇİMLERE SOKULMASI SAHTEKARLIKTIR’

En çok istismar edilen konulardan bir tanesi Demirtaş’la ilgili konuşmam oldu. Ben Cumhurbaşkanı adayıyım. Benden iyi hal kağıdı istedi devlet, bir günüm gitti. Şimdi bir kişi tutuklu, yani hükümlü müdür? Hayır, sanıktır. Bir insanı tutuklu yargılarsanız karşılığı delil karartmasıdır veya kaçmasıdır. Nasıl oluyor da hükümlü olmamış, tutuklu yargılanan bir insana iyi hal kağıdı veriyorsunuz? Şimdi nasıl bir devletsiniz kardeşim siz, bunu söyledim aslında ben. Adamı siz Cumhurbaşkanı adayı yaptınız. Türkiye’deki böyle bir sahtekarlığı kimse görmemiştir.

‘UÇTU UÇTU RAHİP UÇTU’

Rahip Uçtu. Uçtu papaz, uçtu. Bu rahip meselesiyle ilgili bir yorum yapmıştım ben o da benim devletimin, istihbaratı demişse ki, ‘bu kişi casustur’ ben buna inanmak durumundayım. Casus olduğuna kanaat edilmişse devletlerde takas vardır. Pensilvanya’da yaşayan papazı istedi Erdoğan.

İki MİT’çi çocuk YPG’nin elinde. O iki genci unuttunuz, ayıptır ayıp. ‘Onları alın’ dedim.

Papaz 30 yılla yargılanan bir casustu. Birdenbire ‘pardon’ denilip 3 yıla düşürüldü. Yahu bu adam casus değilse niye 2.5 yıldır niye hapiste? Casussa niye 30 yıl ceza almıyor?

Türkiye elbette bulunduğu jeopolitik konum sebebiyle ister askeri, ister ekonomik elbette başka ülkelerin etki alanında kendi etkilerini genişletmek için bir projedir. Orada sorun yok. Ama bugün kriz var. Bir tarafı ekonomik, bir tarafı siyaset. İç ve dış yatırımcıyı hukukun ortadan kalkması ürkütür. Bu siyasi durum.

Ekonomi faslında da 2001’de o günün hükümeti benzer bir durumla karşılaştı, onlar yüzleştiler. Zorunluluk oldu IMF’ye gittiler. IMF’den, Türkiye’ye 26 milyar dolar geldi. 2 milyar dolarını o hükümet kullandı. 2002’de Erdoğan ve arkadaşları devam ettirdiler.

Türkiye kendini toparlayabilme imkanlarını kaybediyor. Yılbaşında zam gelecek. Memur zammı, işçi zammı, emekli zammı vs bunlar düşük tutulacak. Osmanlı’nın son dönemine yönelen bir hikayeyle karşı karşıya kalacağız. Dolayısıyla bizim bir önerimiz var: Meclis’i toplayın, liderleri toplayın bunları beraberce çözelim.”

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.