Yeşil Cami-Türbe sevdalısı; Pierre Loti (II)

Yeşil Cami-Türbe sevdalısı; Pierre Loti (II)
27.02.2020
A+
A-

Pierre Loti; iyi bir asker, edebiyatçı, gezgin ve de iyi bir  gözlemcidir.  Gittiği yöreleri gözlemleyerek edebi açıdan yazıya dökmüştür. Yaşamı çelişkilerle dolu geçen bu yazarın 1894 Mayısı’nda Bursa ile ilgili (Yeşil Cami ve Türbesi) coğrafi ve insani anıları muhteşemdir.

8 Temmuz 1920’de (Ramazan günü) Yunan kuvvetleri Bursa’ya girdi. Bursa’yı işgal eden Yunan ordusunun başında bulunan Venizelos’un oğlu Sofokles’in ilk işi  (Başbakan olarak ülkemizi ziyaret etmiştir.) Osman Gazi’nin Türbesi’ne gitmek oldu. Sandukaya ayağını dayayarak çektirdiği fotoğrafı, dünya basınında yayınlattı ve; “Çek bakalım bir Bursa hatırası… Kalk ey koca sarıklı, koca Osman! Kalk da torunlarının halini gör! Kurduğun devleti yıktık! Seni öldürmeye geldim!’’ diye bağırdı.

Bursa’nın Yunanlılarca işgali TBMM’de büyük bir üzüntü meydana getirdi ve tepki doğurdu. Bunun üzerine Meclis’te, oturuma 20 dakika ara verildi ve Başkanlık Kürsüsü ‘’siyah bir örtü’’ ile örtüldü.

Ayrıca, TBMM’de Burdur milletvekili olan Mehmet Akif  Ersoy, ‘’Bülbül’’ adlı şiirini bu acı ve trajik olay üzerine ağlayarak yazdı. Bülbül şiirini yorumlayan Nihad Sami Banarl, “Bülbül şiirinde kelimeler ağlıyor, millet ise kan ağlıyordu’’ der.

Pierre Loti’den tam 26 yıl sonra, evet tüm Türkiye kan ağlıyordu… Pierre Loti,  Bursa’nın başına bunların geleceğini bilse idi, yazılarında aynı güzelliği kullanır mıydı? Oysa ki   emperyalizm, güzel ülkemizi bölmek-parçalamak üzere dört bir yandan saldırıya geçmişti. Ta ki, onurlu ve şanlı milli mücadele tavrımızı ortaya koyana dek…

Pierre Loti, dizelerinde Bursa’yı öyle güzel anlatmıştır ki; ‘’Şehri nihayet geçince, arabamız Yeşil Cami’nin yakınında, çınarlar altında durdu; çoktan büyülenmiş, hatta biraz kendimizden geçmiş vaziyette, yürüyerek küçük cümle kapısından geçip huşu veren iç avluya girdik. Cami, bembeyaz ve dingin, tepemizde yükseliyordu. Ortada bembeyaz bir şadırvan vardı. Duvarlardaki nadir çinilerle mermerlerin beyazlığı peş peşe sıralanıyordu. Sekizgen biçimli, kubbeli bir türbe, dıştan bakır pası renginde, kertenkele pullarına benzeyen, küçük döşeme taşlarından bir kaplamayla süslenmiş.’’

‘’Aşağıdaki ovalar, hepsi de ağaçlarla, kavaklar, dutlar, meşelerle kadife gibi örtülmüş, uzayıp gidiyorlar, gitgide daha mavimsi uzayıp gidiyorlar, bulutsuz göğe çok yakın, açık zambak renginde, çok uzaklardaki bir dağ kemerine dek.’’

‘’Yakındaki bir kahveci sabahki gibi nargile, kahve ve tepelerin gerçek karlarıyla soğutulmuş küçük basit şerbetler getirdi; sonra bu hafif yemeği bu sefer bizim ödemek istediğimizi görünce imamlar; ‘’Aaa, siz misafirsiniz; bizim şehrimizde sizin paranız geçmez.’’ diye şaka yaptılar, kahveci de onlarla birlik olup, uzattığımız paraları kabul etmedi. Oysa yoksul sayılırlardı ve birkaç bozukluk onlar için hala çok önemliydi.’’

‘’Pınarbaşı, gövdeleri canavar gövdeleri gibi çarpık çurpuk, dalları kocaman, ihtiyar söğütlerin örtüsü altında incecik otların bittiği, gölgeli bir yayla. Yer yer, altlarında mezarların yeşerdiği büyük serviler ve elbette birçok gürültülü pınar, karlı doruklardan yeni kopup gelmiş birçok soğuk ve berrak su var.’’

‘’Pembe alacakaranlıkta, bir zamanların Bursa’sını çevreleyen, şimdiyse kalıntıları hala etkileyici, devler gibi heybetli Bizans surları boyunca yenden aşağı iniyoruz. Aşağıda, iyice uzakta, geyiklerle dolu mavimsi ormanlar görünüyor; ayaklarımızın altında, yeşil dut ağaçlarının kapladığı ovalar, başımızın üstündeyse, beyaz karlarıyla ilk çağlardan kalma Uludağ…’’

‘’Türkiye’nin küçük çocuklarını eğlendirmek için dağlıların def çalarak şehirlerde gezdirip oynattığı bütün o uslu ayıların vatanı Uludağ.’’

‘’Geçerken, yolumuzu dik kesen sokaklar görüyorduk ara sıra; asırlık çardakların, dev çınarların altında, sıradan insanların, nargilelerin tatlı sarhoşluğunda mutlu mutlu dinlendiği küçük kahveler…’’

Böyle anlatıyor Pierre Loti, Bursa’yı ve Uludağ’ı. Bursa’ya o günkü gibi bakmak, beni hayal dünyasına kadar götürdü. Bir yazı Bursa’yı bu kadar mı güzel anlatır; çınarları, kaldırımları, çardakları, çeşmeleri… Tüm bunları düşünürken rüya alemine gidip geldim. 125 yılın ardından başka bir Bursa; çınarsız, kaldırımsız, çardaksız, çeşmesiz, bitkin ve de ruhu yorulmuş!!!

YORUMLAR

  1. İdris SEVER dedi ki:

    Elinize sağlık, selamlar…

    1. Tansel Saylı dedi ki:

      Teşekkürler. …

  2. Fevzi Ergin dedi ki:

    Bursa’da insanları da aynı değil Tansel bey elinize sağlık güzel anlatmışsınız.

    1. Tansel Saylı dedi ki:

      Fevzi Kardeşim. …. teşekkürler. …

  3. Raji dedi ki:

    Harika …
    Bir sonraki yazını merakla bekler olduk, kalemine sağlık.

    1. Tansel Saylı dedi ki:

      Raji Kardesim… selam olsun…. Teşekkürler. …

  4. M.Emin Düzgündikiş dedi ki:

    Benide çocukluk günlerimin Bursa sına görürsünüz teşekkür ederim.