Tarımsal Burjuvazi – III

Tarımsal Burjuvazi – III
02.01.2020
A+
A-

O halde devam edelim ve sebepleri arayalım:

Çiftçiler, tartışmasız sürecin hem başlangıcı, hem de ana kaynağıdır. Çiftçi uygulayan ve üretendir. Yetiştiren ve sunandır. Çiftçinin kendi kendini koruyacak ve kollayacak bütün mekanizma ve araçları yaratması, beklenen bir durumdur. Gelişmiş ülkelerde yaşanan ve biriktirilen budur. Onun varlığı diğer bütün kurum ve yapıların varlığını yaratır, yaratmıştır, yaratmalıdır.

O yüzden çiftçi, eğer bütün tampon mekanizmaların ve tarımsal burjuvazinin kaynak-referans noktası ise çiftçilik aşamasından sonraki bütün yapılar onundur; onun eseridir ve onun sayesindedir.

Peki, salt çiftçinin yani birincil üretim aşamasındaki/halindeki çiftçinin, “tarımsal burjuvazisi” kavramından bahsetmek mümkün müdür?

Eğer başlangıçtaki ekonomik bakış sığlığına düşersek mümkündür.

Peki, çiftçinin tek başına yukarıda yazılı bütün aşamaları geçmesi ve tek başına yetmesi mümkün müdür? Bence istisna dışında mümkün değildir.

En azından kamusal bir teknokrat sisteme ihtiyacı olacaktır.

Yani tıkanacaktır.

Başlangıçtaki “salt çiftçi” aşamasını bu şekilde irdeledikten sonra:

Yukarıdaki paragrafta, tarımsal gelişmede ilk üretici olan çiftçinin, gelişme sürecinin, “önce çiftçi, sonra işletmeci, sonra tarımsal sanayici, sonra ihracatçı, sonra uluslararası rekabetçi” olması şeklinde bir tarihsellik ve birikimsellik izleyeceğini öngörmek bana her zaman gerçekçi ve politik bir amaç olarak gelmiştir. Elbette ki; sadece ve tek yol, tek çıkış bu değildir. Elbette ki; başka meslek-zanaat mensupları- profesyoneller bu süreçte araya girecek ve etkin olacaktır (ya da süreç bu şekilde kademeli bir seyir izlemeyecektir). Hatta belli bir aşamadan sonra sürecin, çiftçilerin (bireysel) eğitsel birikimleri ile götürülemeyeceği; bu birikimin yeterli olmayacağı söylenebilir. Ancak yine elbette ki; işletmeci-sanayi/ci-ihracatçı boyutundan sonra sürecin profesyonelleşmesi yani profesyonellerce yönetilip, uygulanması sözkonusu olacaktır, olmalıdır. Aksi durumda sürecin kesintiye uğraması muhakkak gibidir. Kurumsallaşma aşamasının temel gücünün, tarımsal profesyonellerden gelen güç olacağı, kolayca kestirilebilir bir durumdur.

Bunun yanında karşımızda duran başka bir gerçek ise sürece ilk aşamalarında, tarım dışı deneyimlerden gelenlerin, sürecin devamında tarımdan gelenler kadar kolaylıkla başarı elde edemeyeceği gerçeğidir. Ülkemizde bu durum son 15-20 yılda çok fazla deneyimlenmiştir. Ve sonuçların çoğu negatiftir. Bu durumda ticaret yani tüccar, yani pazarlama aşamasında ve daha önemlisi kurumsallaşma aşamasında (işletme- kurumsal işletme- şirket ya da vb.) “aracı-tampon mekanizma” olarak “profesyonellerin” rolü son derece önemlidir. Profesyonellerden kasıt, “tarım meslek mensuplarıdır.”

Ve ne yazık ki bugün gelinen noktada mevcut eğitim sistemi, istinasız her profesyonel grup için “acımasız bir öğütücü” gibi çalışmaktadır. Sistemin hem nicel ve hem de nitel acımasızlığı doğa-çiftçi-eğitici/öğretici/sorun çözücü/yol gösterici üçlüsünde ileri geri güvensizlik ve saygısızlıklar üretmektedir. Bu tutum ve davranış ortamı ise “aracı-araç” mekanizmasının kırılmasına yol açmaktadır. Bu halkanın zayıflığı bir sonraki aşama olan “tarımsal sanayi/ci” aşamasının geçişleri açısından da olumsuzluklar oluşturmaktadır. Bu halka, çiftçinin katederek sanayici aşamasına geçmesini sağlayıcı rol oynayamadığı gibi dışarıdan katılacak sanayicinin de katederek, doğrudan çiftçiye ulaşmasını verimli kılmakta yetersiz kalmaktadır.

Özellikle ara mekanizma rolünde profesyonellerin yerinde, kolektif yapıların (da) olmadığı durumlarda, verimlilik ya da sürdürülebilirlik daha fazla riske girmektedir. Bu şekilde ortaya çıkan bağlantıyı, gözden kaçırmamak gerekir. Demek ki; çiftçi ve tarım meslek profesyonellerinin varlık nedeni birbirine sıkı sıkıya bağlıdır ve kariyerleri ya da amiyane tabirle itibarları karşılıklı bağımlıdır. Bugün görünen durum, bu bağlılık ve bağımlılığın hiç de sağlıklı bir yolda olmadığıdır. Bunda kamusal teknokratik yapının daha büyük payı olduğunu düşünüyorum.

Bu noktada, “tarımsal-profesyoneller burjuvazisinin”, yani, yetkin ve etkin bir meslekler güç merkezlerinin olmamasının, sistemi ve süreci, ne kadar etkilediğini, ayrıca belirtmeme gerek yoktur diyorum. Güç merkezlerinden kastım STK’lardan daha çok bireysel ve kurumsal profesyonel güç merkezleridir. Güçlü, pratisyen, klinis/k/yen, danışma, yapım, üretim, araştırma-geliştirme, kontrol, onay ve proje merkezlerinden bahsediyorum. Hazırlık yapan, analiz eden, çözüm üreten, yatırımları üreten, yöneten, uygulayan, organize ve koordine eden; dikey ve yatay bağlantıları oluşturan; pazara ve piyasaya güven telkin eden; ürün ve pazar güvenliğini mesleki kavrayış ve misyonları üzerinden garanti eden, profesyonel tarımsal burjuvaziden bahsediyorum. Nosyon ve amaç aşamalarında okulların ve meslek kuruluşlarının rolünü özellikle vurgulamak istiyorum.

Gelinen noktada demokratik, yasal ve çoğulcu katılımcılık açısından ciddi sıkıntıları olan bu üst sivil toplum kuruluşlarının ya da kamu niteliğine haiz kurumların sektördeki belirleyiciliğinin sekteye uğramış olmasını sektör açısından büyük bir zafiyet olarak görüyorum. Bunun neden ve niçin’lerine girmeden, aslında, bu konunun doğrudan mesleklerin kendilerini değil çiftçileri ilgilendirdiğini, özellikle belirtmek istiyorum. Aksi ya da şimdiki durumlarda, nasıl bir zayıf halka rolünde olduğunu ve bunun her iki (çiftçi-tarımsal sanayi/ci) yöndeki hareketliliği nasıl tıkadığını yeniden vurgulama gereği duymuyorum.

Burada tıkanan sürecin profesyoneller olmadan, daha üst düzeye yani ihracatçı boyuta geçmesinin konjonktürel olması, /artık/ doğal karşılanmalıdır. Başka türlü olma olasılığı olsa bile konjonktürel olması daha mantıklı duruyor. Ben de, bugüne kadar bu aracı mekanizmadan beslenmeyen geçişlerin -varsa- şans, tesadüf, kamusal kaynak, üst düzey çiftçi birikimleri, entasif işletme birikimlerinden (ki; bu işletme şeklini kurumsal olarak görsem de) kaynaklanmış olacağını düşünüyorum. Üretim ayağındaki sıkıntılar kadar önemli gördüğüm akış şemasının bu noktasındaki kırılma ve kırılganlığın çok ama çok önemli olduğunu düşünüyorum.

(Devamı  Haftaya)

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.