Sendikanın sarısı…

Sendikanın sarısı…
05.09.2020
A+
A-

Emek ve sermaye arasında yıllardır süregelen bir çıkar çatışması vardır. Sendikalar, üyelerinin ekonomik ve sosyal kazanımları için mücadele etmek üzere kurulmuş örgütlerdir.

Sendikalar, üyelerinden sadece aidat toplamakla kalmayıp, emekçilerin bireysel vizyonlarını geliştiren eğitimler, iş sağlığı-güvenliği ve kültürel konularda da işçilere her türlü desteği vermelidirler.

Dünya tarihindeki ilk grevin, (M.Ö. 1170’li yıllarda) Eski Mısır’da, Firavunlar devrinde piramitlerin yapımı sırasında olduğu bilinmektedir. III. Ramses’in iktidarı döneminde, ülkede yaşanan ekonomik sıkıntı üzerine, işçilerin ücretlerinin geç ödenmesi grev sürecini getirmişti.

Piramitlerin yapımında, özel nitelikli ustalar (mezar işçileri ve zanaatkârlar) çalıştırılıyordu. Bu ustaların ücretleri o günün koşullarına göre epeyce yüksekti. Ustalara, ücret karşılığında ekmek, zeytinyağı ve tahıl verilirdi. Bu yiyeceklerin geç verilmesi üzerine ustalar işleri yavaşlatıp bir süre sonra da tamamen bırakmışlardı.

Eski Mısır’da, ücretlerin çok geç ödenmesi, adaletsizliği ve yolsuzlukları protesto eylemine dönüşmüştü.

Sanayi Devrimi, buhar enerjisinin üretimde kullanılmasıyla İngiltere’de ortaya çıkmıştır. Üretim için de işçi sınıfının varlığına gerek duyulmuştu.

Evet, işçi sınıfının varlığı da sendika oluşumunu sağlamıştır.

İlk yasal sendika, 1820 yılında İngiltere’de emekçilerin çıkarlarını korumak için ‘’kalfalar’’ arasında kurulmuştur.

İş koşullarının kötüleşmesi, kadın ve çocuk emeğinin ağır ve tehlikeli işlerde de sınırsızca kullanılması tepkilerin daha da büyümesini sağlamıştı. İşçilerin, giderek olumsuzlaşan koşullara ilk tepkisi, ‘’makina kırıcılığı’’ ile başlamıştır.

‘’Yoksullaşan ve mülksüzleşen işçiler, bunun sorumlusu sandığı makinelere karşı harekete giriştiler. Luddistler, makinelerin kendilerini sömürdüğünü düşünüyorlardı. 1800’lü yıllarda iş bulmak çok zordu ve bulanlar da çok düşük ücretlerle ve çok ağır şartlarla, günde 14-20 saat çalıştırılıyorlardı. Çalışma koşulları o kadar ağırdı ki işçiler henüz 40 yaşına gelmeden ölüp gidiyorlardı. Bu ekonomik gidişten bir tek kapitalist sermaye grubu memnundu.’’

‘’Sanayi devrimi sayesinde aşırı makineleşme ile birlikte; toplu işten çıkarılmalar, sendikasızlaştırma, sosyal hakların kısıtlanması, maaşların zamanında verilmemesi vb. sonuçlarını da beraber getirmiştir.’’

Sendikalar; sınıf ve kitle sendikacılığı, kızıl sendikacılık, sarı sendikacılık vb. isimlerle adlandırılmaktadır.

Ayrıca, emekçilerin mücadelelerini bölmek ve zayıflatmak için sermaye ve devletin desteği ile kurulan sendikalar da vardır.

Sarı Sendika, sermaye çevreleriyle yoğun ilişki içinde bulunarak, daha çok işverenin haklarını koruyan, işveren ve devletle iş birliği içinde bulunarak işçi haklarının alınmasını engelleyen işbirlikçi, kısacası; emekçilerin emeklerini satan sendikadır.

‘’Sendikacılıkla ilgili olarak işveren güdümlü sendikacılığı ifade eden yaklaşım Sarı Sendikacılık’tır. İşçi hareketinin simgesel rengi 19. yy’ın ortalarından itibaren “kızıl” olmuştur. 19. yy boyunca işçi grevlerinde, mitinglerinde, ayaklanmalarda işçiler çoğunlukla Kırmızı Gömlekler giyip kırmızı pankart ve bayraklar taşımışlardır.

Daha sonraki dönemlerde, 1917 Rus Bolşevik Devrimi’nden sonra Kırmızı renk devrimci işçi hareketinin rengi ve simgesi hâline gelmiştir. Tarihçi Pierre Brizan’a göre “Sarı Sendika” veya “Sarı Sendikacılık” terimi ilk kez 1899’da Fransa’da kullanılmıştır. 1890’ların başından itibaren Fransa’nın özellikle kuzey bölgelerindeki maden ocaklarında bir grev dalgası baş göstermiştir.

Madencilerin grevleri zamanla diğer bölgelere yayılmıştır. Eylül 1899’da Creusot’daki Schneider metalurji işletmelerinde, grevdeki işçilerin sendikalarının, işverence tanınması konusunda anlaşmazlık çıkınca Creusot’un grevci işçileri ve işvereni, başbakana müracaat ederek arabuluculuk istemiştir. Bakanlar Kurulu, 7 Ekim 1899’da sendikanın tanınmasına; ancak üyeliğin özgür bırakılmasına, zorlama yapılmamasına karar vermiş ve bu karar taraflarca kabul edildiğinde grev sona ermiştir.

Grevin hemen ardından, iş yerinde işçilerin kurdukları sendikanın resmen tanımasından sonra, Creusot’daki Schneider Demir-Çelik İşletmeleri, işvereni kendine yakın ve greve katılmamış işçilere yeni bir sendika kurmuştur. Bu yeni sendika, cephesi ‘’Sarı Boyalı’’ bir salonda toplandığı için, işçiler arasında “Sarı Sendika” olarak anılmaya başlamıştır.

Daha sonra saflarında işveren temsilcilerine de resmen yer veren bir sendikalaşma modeli ortaya çıkmıştır. 1902 yılında “Sarı” adını benimsemiş sendikaların ulusal kongresi; Paris’te, kendilerinin verdikleri bilgilere göre, 200 bin üyeyi temsilen toplanmıştır.

1901 yılından itibaren yayımlanan İşçi Birliği ve Sarı adlı bir de yayınları vardı. 20 yy’ın ilk çeyreğinden sonra dünyada işçi ve sendika hareketinin gelişmesinde motor gücün sınıfsal ve sosyalist bir öz kazanmasıyla işçi hareketinin gelişkin olduğu bütün ülkelere “Sarı Sendika” veya “Sarı Sendikacılık”, işçi hareketi içinde kötüleyici bir anlam kazanmış ve işveren yanlısı bir anlayışın ifadesi hâline gelmiştir.’’

İşini kaybetme korkusu, işçi sınıfını ‘’Sarı Sendikacılığın’’ yanında yer almak zorunda bırakmıştır. İktidarlar; ‘’Sarı Sendikaları’’ destekleyerek, sendikal mücadeleyi etkisiz hale getirmiştir.

Esnek ve evden çalışma modelleri, sözleşmeli personel, özelleştirme politikaları, mevsimlik ve yarı zamanlı çalışma, taşeronluk sistemlerinin altında, sendikasızlaştırma çabalarının yattığı bir gerçektir. Emekçileri sendikasızlaştırarak, grevsiz bir çalışma düzeni devlet ve işverenlerce elbette arzu edilmekte olup, sistem o yöne doğru kaymaktadır.

Sanayi toplumundan, bilgi ve teknoloji toplumuna geçiş süreci en çok çalışma ve sendikal düzen üzerinde olumsuz sonuçlar doğmuştur. Sanayi ve bilgi toplumunu, bilgisayar, ağ sistemleri, robotik uygulamalar ve yapay zeka vb. unsurları ön plana çıkartacaktır.

Emeğin yerine robotik ve yapay zekanın geçmesi, çalışma hayatına yön vermektedir.

Sendikaların bu gerçeği görerek, teknolojik yapılanmaya uyum sağlayacak biçimde örgütlenmeleri gerekmektedir. Aksi durumda, sendikasızlaşan bir çalışma hayatı, sosyal ve toplumsal tüm dengeleri bozacaktır. Teknolojiye uyum sağlayamayan, eğitimsiz işgücü, maalesef işsiz kalma durumundadır.

Çalışma hayatındaki oluşumların, bilgi toplumunun teknolojik ilerlemesine ayak uydurması gerekir. Küreselleşme, Network Ağları, Endüstri 4.0 / 5.0, Yapay Zeka vb. bilişim verilerle nitelikli, değişime ayak uyduran insan unsurunu oluşturacaktır.

T.C. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı 2020 Temmuz ayı verilerine göre; güzel ülkemde toplam işçi sayısının 14.2 milyona, sendika üyesi işçi sayısının ise 1.9 milyona yaklaştığı belirtildi. Maalesef, ülkemde sendikalaşma oranı düşük seviyede olup, kayıt dışılık ise yüksek seviyededir…

Vergi oranlarının çok yüksek oluşu, daha çok Suriyeli ve Afgan kaçak göçmenlerin çalıştırıldığı ’’merdiven altı’’ dediğimiz işletmelerin, vergi dışına kaymaları sonucunu yaratmaktadır.

Sarı rengi çok severim, ama ‘’Sarı Sendikaların’’ olmadığı, hukuk ve adalet duygusunun hakim olduğu bir çalışma hayatının; toplumumuzda güzellikler yaratarak, çağdaşlaşma yolunu açacağından eminim…

Kaynak: AÖF Endüstri Sosyolojisi ders Kitabı.

YORUMLAR

  1. Raji dedi ki:

    Bugün ülkemizde sarı bile değil, utancın rengi neyse o artık.
    ‘’Sabo’’ sabotaj ilişkisini yazmanı bekliyorum senden
    Yüreğinize sağlık yazarım …

    1. Tansel Saylı dedi ki:

      RAJİ Kardeşim….selam olsun….

  2. Fevzi Ergin dedi ki:

    Tansel Bey memurların sendika aidatlarını devlet ödüyor.Dolayısıyla oluşan sendikalarda sarı sendika oluyor.

    1. Tansel Saylı dedi ki:

      RAJİ Kardeşim….selam olsun….

      1. Tansel Saylı dedi ki:

        FEVZİ Kardeşim… neresinden tutarsanız tutun… sistem her yönü ile çökmüş vaziyette…. Çağdaş bir ülke istiyor isek çalışma hayatı yeniden düzenlenmelidir…

  3. İdris Sever dedi ki:

    Elinize sağlık. Maalesef emekçiler hiç bir devirde hak ettiklerini elde edememişlerdir. Selamlar, saygılar…

    1. Tansel Saylı dedi ki:

      İDRİS Kardeşim….. evet çok haklısın…. Emekçiler her dönem… sarı sendikacılık faaliyetleri ile zarar görmekte ve de hiç bir önlem almamaktalar… Kendi hakkına sahip çıkamayan , siyasi otoritenin buyruklarına uyan bir sistem…