Özkan Rona, Bursa’daki derslik sıkıntısına dikkat çekti

Özkan Rona, Bursa’daki derslik sıkıntısına dikkat çekti
06.12.2019
A+
A-
  • Hayriye TURGUT/SONHABER16.COM

Eğitim-İş Bursa Şube Başkanı Özkan Rona, deprem riski taşıdığı gerekçesiyle iki yıl önce yıkılan ve şu anda da bakımsızlık nedeniyle çöplük alanına dönüşen Demirtaşpaşa Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi’nin bahçesinde incelemelerde bulundu. Okul ve derslik sıkıntılarına SONHABER16 Gazetesi aracılığı ile dikkat çeken Eğitim-İş Bursa Şube Başkanı Özkan Rona, Milli Eğitim Bakanlığı’nın bazı vakıf ve cemaatlerle yapılan ‘Değerler Eğitimi’ protokollerine de tepki gösterdi.

Özkan Rona, SONHABER16 Gazetesi’nin sorularını yanıtladı.

Demirtaşpaşa Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi’nin bulunduğu arsayı yerinde incelediniz. Neler söylersiniz?

‘’Burası 2017 yılında Milli Eğitim Bakanlığı’nın deprem dayanaksızlığı nedeniyle yıkım kararı verilen ve 13 okul arasında yıkılan okullardan birisi. Burada sonradan eklenmiş olan bazı binalarda depreme dayanıksızlığı ile ilgili bir durum olabilirdi. Ama bu bütün eklentilerini yıkmayı gerektirecek bir durum olup olmadığı konusunda şüpheliyiz. Çünkü, Demirtaşpaşa Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi’nin tarihi binalarını yıkmak için ağır iş makinelerini kullanmak zorunda kaldıklarını biliyoruz. Baraj yapımında ve yıkımında kullanılan iş makinelerini kullanmak zorunda olduklarını biliyoruz. Dolayısıyla ister istemez bu kadar zor koşullarda yıkılan binaların, depreme dayanıklı olup olmadığı konusunda kuşku taşıyoruz.

BİZDE KAYNAK YOK. PARAYI BULUN, BİNAYI YAPIN

2017 yılında dönemin milli eğitim müdürü, Bursa’da 13 okulun yıkım kararı geldiğinde kamuoyuna bir bilgilendirme geçti ve ‘13 okulun da projesi ve ödeneği hazır, hemen yıkacağız ve bir yıl içinde yenilerini aynı şekilde inşa edeceğiz’ dedi. Aradan 2 yıldan fazla zaman geçti. Bu arazi artık neredeyse atık bir arazi haline gelmiş. Çöplüğe dönmüş burası. Herhangi bir projesi de yok şu an. Milli Eğitim Bakanı, geçtiğimiz yıl Bursa’ya geldiğinde, Demirtaş mezunlarıyla bizzat görüştüğünü, Demirtaşpaşa Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi’nin aynen inşa edilmesini talep ettiklerini biliyoruz. Bakan’ın da geçen yılki maliyetlerle yaklaşık 25 milyon liralık maliyeti gönüllü bulup karşılamaları konusunda topu tekrar mezunlar derneğine attığını biliyoruz. Yani ‘Bizde kaynak yok. Parayı bulun, binayı yapın’ diyor. Arazi ile ilgili çeşitli söylemler çıktı ama şu anda herhangi bir adım yok. Buranın ranta açılması kaygısını hala taşıyoruz. Bir süre unutturulup, daha sonra ranta açılması olabilir mi? Türkiye’de buna benzer örnekleri çok gördük. Dolayısıyla gözümüz hep üzerinde. Kamuoyunun ve mezunların gözü hep üzerinde.

BURADAKİ OKUL, 3 PARÇAYA BÖLÜNDÜ

Öğrencilerin bir kısmı Yıldırım tarafında geçici binalarda eğitim görüyor. Bir kısmı Osmangazi’de anadolu lisesi olarak yapılmış, atölyeleri ve işlikleri olmayan depoyu, sığınağı atölyeye dönüştürdükleri kiralık okul binasında eğitim görüyor. Bir kısmı Nilüfer’de iş okulu gibi meslek kurslarının yapıldığı binalarda geçici olarak kalıyor. Bu geçiciliğin ne kadar süreceğini bilmiyoruz. Milli eğitim müdürlüğünün bu araziye okul yapma konusunda herhangi bir adım attığını da göremiyoruz.

Deprem riski nedeniyle yıkılan Demirtaşpaşa Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi, bakımsızlık nedeniyle çöplük alanına dönüştü.

SORUMLU DEVLET ANLAYIŞINA SIĞMAZ

Geçtiğimiz yıllarda milli eğitim müdürlüğünü yeterli okul ve derslik yapmadığı konusunda her eleştirdiğimizde milli eğitim yetkilileri topu belediyelere atıp, sorumluluğunu onlara yükleyerek, ‘Belediyeler bize okul yapmaya uygun arazi vermedikleri için okul yapamıyoruz.’ diyorlardı. Ama şimdi burada kocaman bir arazi var. Yıkılan okulların arazileri boş duruyor. Boş arazi olmasına rağmen okul yapılmıyor. Ödeneği sadece hayırseverden aramak, ‘birileri gelip kaynak aktarır, bağış yaparsa okul yapabiliriz’ diye sorumluluğu başkasına yüklemek sorumlu devlet anlayışına sığmaz. Sorumlu ülke yöneticileri, aldıkları verginin karşılığı olarak halka bu hizmeti sunmak zorundalar. Buraya eski binayı olduğu gibi, Demirtaşpaşa Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi olacak şekilde ve yine bu kadar geniş bir arazinin üzerine Bursa’nın ihtiyacı olan okul ve derslik ihtiyacı karşılayacak şekilde bir an önce yapılması şart.

ÖĞRENCİLER GÖÇEBELER GİBİ EĞİTİM GÖRÜYOR

Demirtaşpaşa Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi’nin yanı sıra toplamda 13 okulun yıkım kararının ardından öğrencilerin akibeti nedir?

İki okul yapılıyor. Bunun dışında 11 okulun belli bölümleri yıkıldı. Bazıları tamamen yıkıldı Demirtaşpaşa Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi’nde olduğu gibi. İnşaatı yapılan 2 okulun dışında bir başka okul yok. Hala beklemedeler. Neyi beklediklerini bilmiyoruz. Kamuoyuna da tatmin edici bir açıklamada yapmıyorlar. Mesela; Dikkaldırım – Hüdavendigar Mahallesi’nden BİSAŞ Ortaokul ve İmam Hatip Okulu vardı. Onun hikayesi de yılan hikayesine döndü. 300’den fazla öğrenciyi yandaki Mihraplı Abdülkadir Can İmam Hatip Lisesi’ne geçici olarak, onların derslikleri kullanmak üzere gönderdiler. Bu şekilde çözemeyince, Nilüfer sınırlarında Odunluk Mahallesi’nde yapılmış olan bir imam hatip lisesinin binasını belli bir süre kullandılar. O öğrencileri ilçe değiştirerek göç ettirdiler. Osmangazi’den Nilüfer’e göç etmiş oldu çocuklar. Daha sonrasında bina yapılmayınca ve öğrenciler kalan tek binaya sığmayınca, bu kez de Acemler’de yeni yapılan ortaokulun bir kısmına BİSAŞ’ın öğrencilerinin belli bir bölümünü, yine 300 kadar öğrenciyi yerleştirmiş oldular. O öğrenciler de 2 yıldan fazla bir zamanda göçebe gibi okuldan okula, binadan binaya her yıl, her dönem nereye gideceklerini bilmeden, yetkililerin aklına ne gelmişse günlük fikirlerin karşılığında eğitimlerini görmeye devam ediyorlar.

BURSA ÇANTADA KEKLİK GÖRÜLÜYOR

Bursa’nın eğitim konusunda Türkiye sıralaması nedir? Kent, eğitim konusunda neden ikinci planda kalıyor?

Türkiye ortalamasında Bursa eğitimiyle ilgili önümüzdeki son veri geçtiğiz yıl yapılan LGS (Liselere Geçiş Sınavı)’deki sıralamasıydı. 27. sıradaydı Bursa. Türkiye’nin 4 büyük kentinde ekonomik altyapısı uygun yani olanakları çok geniş bir kent. İş dünyası açıkçası eğitime yatırım yapma konusunda çok hevesli. Türkiye’nin 4. büyük kenti olma konusunda hak ettiği yatırımlar konusunda beklenti yüksek olmasına rağmen, Bursa alması gereken yatırımı alamıyor. Aslında Bursa çantada keklik görülüyor. Çünkü, her şartta yöneten iktidara koşulsuz destek veren, yatırım almadığı halde bir de bunun hesabını sormayan, en azından varlığını hissettirmeyen bir kent olması nedeniyle doğrusu yatırım yapmaya değer görülmüyor. Öyle görüyoruz. He şartta nasıl olsa Bursa’dan yeterli desteği, yatırım yapsak da yapmasak da alıyoruz diye görenler sanırız destek alamadıkları yerlere ağırlık veriyorlar. Bursa’nın üvey evlat muamelesi görmesinin temel sebebini Bursa’nın seçmen refleksi olarak görüyoruz biz.

BAKANLA HER ŞARTTA GÖRÜŞÜP YİNE SORUNLARI İLETECEĞİZ

Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un Bursa’ya gelmesi durumunda, görüşlerinizi kendisiyle paylaşma talebiniz olacak mı?

Geçtiğimiz yıl Milli Eğitim Bakanı Bursa’ya geldiğinde, Sayın Bakanın programını yapan Milli Eğitim Müdürlüğü’ne sendikalarında Sayın Bakan’la, görüşmek istediğimizi ilettik.  Ancak programda böyle bir bölüm yok yanıtını verdiler. Atatürk Kongre ve Kültür Merkezi’nde okul yöneticileriyle yapacağı toplantı esnasında bakanla ayaküstü de olsa kısa bir süre görüşme şansımız oldu. Biz, okul ve derslik sorunları ile yıkılıp yapılmayan okul binaları da dahil olmak üzere Bursa’nın eğitim seviyesi, Bursa’nın eğitimde neden ilerlemediği, eğitimdeki yoğun yandaş kadrolaşma, tarikat ve cemaatlerin eğitimde olmaması gerektiği halde çok fazla kişinin işin içine dahil ediliyor olması gibi, yine karma eğitim sorunları, yine öğrencilerin lise tercihlerinde il ve ilçe milli eğitim müdürlüklerinin imam hatip dayatmaları, velilerin ve öğrencilerin tercihlerinin dikkate alınmaması gibi, yine öğretmenlerin motivasyon sorunları, idari sorunları, baskıyı, mobing, haksız soruşturmalar gibi bir çok sorunu içeren raporu bakana sunduk. Bursa’nın başarılı olabilmesinin ön koşulunun, okullarda iş yerlerinde öğretmenlerin huzurlu çalışma ortamına sahip olması olduğunu; bunun da Bursa’da çok fazla mümkün olmadığını ilettik. Sayın Bakan önümüzdeki dönem Bursa’ya gelirse biz, yine Bursa’daki 30 binden fazla eğitim çalışanın temsilcisi olarak onları temsilen hem de Bursalı 600 bin öğrencinin temsilcisi olarak bakanla her şartta görüşüp sorunları ileteceğiz. Tabi burada gördüğümüz şu; Sayın bakana Bursa’nın durumunu nasıl tespit ettirdilerse bakan ayrıldıktan sonrada Bursa ile ilgili bir gelişme olmadı. Bursa’nın olanakları en iyi, en konforlu okulları gösterip Bursa tablosunun bu olduğuna ikna etmiş olacaklar ki ya da bakan gittikten sonra Bursa’ya dönen bir yatırım, bir atılım, bir proje, plan ve program olmadığını gördük. Daha sağlıklı bilgi alabilmesi için tabiî ki kamu yöneticilerinin atanmış bürokratlarla değil, çünkü onların koltuk kaygıları süreklidir. Atanmış bürokratların koltuk kaygıları her gün devam eder, hatta her an koltuklarına yapışarak otururlar, kaybetmeyelim kaygısıyla. Onlarla değil, gerçeği gören farklı bakış açılarıyla onlara gerçeği gösterecek olan kişiler ve kesimlerle iletişim kurmaları gerekiyor. Başka yolu yok.

Devlet okullarında yaşanan fiziki koşullar ve diğer nedenler velileri özel okullara mı yönlendiriyor?

Son dönemlerde özellikle son yıl Hükümetin özel okul teşvikini kesmesiyle birlikte özel okullardan devlet okullarına bir kaçış oldu. Maliyetler yükseldi, kriz nedeniyle. İnsanlar artık o eğitim ödemelerini yapamaz hale geldiler. Özel okullardan beklediklerini bulamadı bazı veliler. Bu geri dönüş nedeniyle kapanan, iflas eden okullar oldu. Açıkçası oraları birer ticarethane. Biz çok da eğitim yuvası olarak göremiyoruz. Bu bir taraftan da öğretmenleri mağdur etti, çünkü öğretmenler hak edişlerini alamadı. Bursa’da mağdur öğretmenler bir platform kurdu. Hala hukuki mücadeleleri devam ediyor. Osmangazi’de 50’ye yakın mevcudu olan ortaokullar var. Anadolu liselerinde sınıf mevcutları 45-50 dolayında. Öğretmenler ve öğrenciler nefes alamaz durumda. Bu koşulları gören veliler de çareyi devlet okullarından kaçmakta buluyor, eğer ekonomisi yeterli ise. Ekonomi yeterli olmayanlar da devlet okulunda kalarak bunu çekmek zorunda kalıyorlar. Yetkililer de bütün bunları gördükleri halde yatırım yapmayarak, açıkça özel okulları bir seçenek, bir adres olarak göstermiş oluyorlar. Hükümetin eğitimde özelleştirme politikasına, özel okul oranını, öğrenci sayısını yükseltme politikasına paralel olarak destek atışı şeklinde değerlendiriyoruz. Veliye seçenek sunmuyor. Devlet okulunun hali budur, istersen çocuğunu balık istifi sınıflarda okutursun, istemiyorsan özel okul orada; götürür, sınıf mevcudunu kendin belirleyeceğin şekilde okutursun diyorlar.

İmam hatip okullarının sınıf mevcudiyetleri de sürekli tartışılıyor? Siz bu durumda neler söylersiniz?

Dünyanın hiçbir yerinde olmayan okullararası kademeler arasındaki geçişte, dünyanın hiçbir yerinde olmayan adrese dayalı kayıt sistemi denen, adresin en önemli kriter olduğu bir yerleştirme sistemimiz var. Bu bilimsel değil, pedogojik değil, akılcı değil, gerçekçi değil. İhtiyaçlarımız, potansiyelimiz ve mevcut durum hiç bu yöntemi karşılayacak, bu yöntemin çözüm olduğu durumda olmamasına rağmen, nereden bulunduysa adrese dayalı sistem bulundu. Dünyanın hiçbir yerinde adresin ön koşul olduğu bir sistem yok. Çağdaş ülkeler öğrencilerin ilgi ve yetenekleri ön koşul olarak alıyorlar. Bir üst eğitim yaşantılarını da ona göre yönlendiriyorlar. Bizde bilimsel yöntemler geçersiz. İnsanı temel alan yollar kapalı, yalnızca adres diye garip bir sistem var. İlçe yerleştirme komisyonlarının meslek lisesine ve imam hatip lisesine zorla yerleştirmeleri sonucunda iki şey hızla yükseliyor. 1. Örgün eğitimden uzaklaşıp, açık öğretime yönelme. 2. Parası olan için de özel okullara kaçış.

DERSLİK BAŞINA 15 ÖĞRENCİ DÜŞÜYOR

Nilüfer’de Çamlıca Anadolu Lisesi ile Nilüfer Fatih İmam Hatip Lisesi aynı kayıt bölgesinde. Çamlıca Anadolu Lisesi’nde sınıf mevcutları 45. Üstelik sene başında öğrencileri yerleştirecek derslik bulamadıkları için, birkaç gün boyunca öğrenciler konferans salonunda eğitim görmek zorunda kaldılar ama hemen yakınındaki Fatih İmam Hatip Lisesi’nde 25 derslikli okulda yalnızca 300 öğrenci var. Derslik başına 15 öğrenci düşüyor. Hatta bu okulun birkaç dersliği kullanılmadığı için sürekli kapalı tutulduğunu biliyoruz. Elinizdeki bina ve dersliği doğru, verimli kullanmadığınızda, doğru programlamadığınızda, 3- 4 kilometrelik bir alanda okullardan birinde derslik başına 15 öğrenci düşer, diğerinde de öğrencisini yerleştirecek sınıf bulamaz, konferans salonunda ders işletmek zorunda kalırsınız.

ANADOLU LİSELERİ KURU DERSLİK OLDU

Bursa’da Anadolu liseleri akademik eğitim yapan, bilinen hali ile akademik başarılı olan, üniversitelere girme potansiyeli olan öğrencilerin tercih ettiği okuldur diye değerlendiriyoruz ama bugün Anadolu liselerinde kütüphaneler yok. Kapatıldı, dersliğe dönüştürüldü. Laboratuvarlar, atölyeler, çok amaçlı salonlar kapatıldı, dersliğe dönüştürüldü. Anadolu liseleri sadece derslikten, kuru binadan, bahçeden oluşan okullar haline geldi. Bu niteliksizlik bir taraftan öğrenciyi ve veliyi seçeneksiz olarak, istemediği halde imam hatiplere yönlendiriyor. Gitmek istemeyen öğrenciler de ya açık öğretime, ya da özel okullara yönlendiriliyor.

2019-2020 eğitim öğretim yılında ilk kez uygulanan ara tatili nasıl değerlendiriyorsunuz. Eğitime nasıl katkısı olacak?

Bu sistemi bakan ilk anlattığında doğrusu, eğitime katkısı doğrusunda kaygılarımızı paylaşmıştık. Bu kaygılarda ne kadar haklı olduğumuzu uygulamanın ilk tatilinde gördük. Bakanlığın, vaadettiği ile gerçek arasında ciddi bir fark ortaya çıktı. Bakanlık bunun bir tatil olmadığını, çocukların sosyal ve kültürel ve sportif alanlarda hayatla iç içe eğitimlerinin devam edeceğini iddia etmişlerdi. Gördük ki, bu olmadı. Havaalanları ve otogarlar tatilin daha ilk gününde mahşer yerine döndü. İnsanlar bu bir haftayı tatil olarak gördü. İmkanı olanlar başka şehirlere tatil yapmaya gitti. Eğer siz ara tatilde, sosyal, kültürel ve kişilik gelişim alanında eğitimleri devam edecek diye bir iddiada bulunuyorsanız, o zaman bunu programlayacaksınız. Bir plan ve programı olacak. Öğrencilerin bir haftalık ne tür sosyal ve kültürel etkinlikler yapacağını önceden belirleyeceksiniz ve bunları öğrencilere yaptıracaksınız. Öğrenciler boş geçirdiler o süreci. Ancak bir kaygımız daha var. İlk denemesi göstermelik etkinliklerle geçiştirildi. Kaygımız o ki, bundan sonraki süreçlere bir takım eğitimde olmaması gereken tarikat ve cemaatlerin eğitim, kültür vakfı adı altındaki oluşumları bu süreçlere müdahil olması. Doğrusu bugüne kadar yapılan uygulamaları göz önünde bulundurunca, bundan sonra da sanki bu süreci o tarikat ve cemaatlerin kurduğu gölge eğitim vakıflarına ve derneklere öğrencilerle buluşmaları için bir zaman, bir olanak gibi değerlendirmeleri noktasında kaygılıyız.

DEĞER ÖĞRETMEK İŞİN BAHANESİ, YALANIDIR

Okullarda ‘Değerler Eğitimi’ne yönelik faaliyetler yapılması planlanıyor. Bu faaliyetleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Yıllardır Milli Eğitim Bakanlığı bir takım dernek ve vakıfları okullara koyabilmek için elinden gelen en yoğun çabayı gösteriyor. Bunlardan önce FETÖ vardı. O bütün dernek ve vakıflara, yani diğer tarikat ve cemaatlere milli eğitimi kapatmış, milli eğitimi parsellemiş ve sadece kendi çalışmaları olarak kullanıyordu. Sonuçlarını gördük. Bu ülke 15 Temmuz’da, çocukları tarikat ve cemaatlere peşkeş çekmenin ağır faturasının ne olduğunu gördü. 250’nin üzerinde insanını kaybetti, şehirleri bombaladı. Kendi uçaklarıyla ülkesini bombalayan canavarların, o tarikat ve cemaatlerle özgür düşünmeyen, aklını teslim etmiş, biat etmiş, emir komuta zinciri içinde çalışan birer canavara nasıl dönüştüğünü görmüş bir ülkenin, bu gün eğitimde diğer tarikat ve cemaatlerin tamamını temizleyip köşeye bırakması gerekir. Devletin 900 bin öğretmeni var. Bu öğretmenler eğitim fakültelerinden mezun, yıllardır okullarda deneyim elde ettiler. Hem lisans anlamında, hem de deneyim anlamında yeterliler. Çocuklara değerler öğretilecekse, okulumuzdaki 950 binden fazla öğretmen, bu değerleri öğretmeleri konusunda zaten yeterlidir. Bizlere geçmiş eğitim yaşantımızda, tarikatlar ve cemaatler öğretmedi bu değerleri. Sevgi ve saygıyı da, hoşgörüyü de,  ülke ve bayrak sevgisini de dürüstlüğü de, doğruluğu da. Buna benzer birçok insani değeri, özgürlüğü de, demokrasiyi de ve bir çok evrensel değeri öğretmenlerimiz öğretmişti. Öğretmenlerimiz de bütün bunları gayet tabi iyi bilirler. Değer öğretmek işin bahanesi, yalanıdır. Asıl amaç çocukları o tarikat ve cemaatlerle buluşturmaktır. Çünkü biliyoruz, değerler eğitimi adı altında, yalandan yaptıkları o eğitimden sonra çocukları tarikat ve cemaatlerin gölgesinde olan o vakıflara, derneklere, sohbetlere ve toplantılara çay içmeye, etkinlik yapmaya davet ediyorlar. Ve FETÖ nasıl yaptıysa, aynı yöntemi uygulayarak bu şekilde devam ediyorlar 15 Temmuz’dan beri şunu söylüyoruz; bu süregelen uygulamalarla; 12 Eylül’den sonra bir siyasi parti genel başkanı ifade etmişti, kendisi tutukluyken: ‘Biz içerdeyiz ama fikirlerimiz iktidarda’ diye. Şimdi FETÖ mensupları her ne kadar içerde olsalar da görüyoruz ki, fikirleri gerçekten de iktidarda. İktidarda kalmaya da devam ediyor. Aynı yöntemleri kullanıyorlar çünkü.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.