ORTODOKS KANAL DEVLETİ

ORTODOKS KANAL DEVLETİ
26.12.2019
A+
A-

Doğal İstanbul Boğazı varken Karadeniz ile Marmara Denizi arasında açılacak Kanal İstanbul’un coğrafi, stratejik, siyasal, güvenlik, askeri, jeolojik, çevresel, sosyal, demografik etkilerinin felaket olacağını ilgili otoriteler yeterince beyan ediyorlar. Biz de tarım üzerindeki olumsuz etkilerinin hayati önemde olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

TARIMSAL AÇIDAN

Bir kere milyonlarca dekar verimli tarım arazisi bir daha geri gelmemek üzere elden çıkacaktır. Dünyanın her yerinde vardır ancak 20 milyon nüfuslu bir kentin yanı başındaki tarım arazisi, üretimle tüketimin yan yana olması bakımından daha büyük önem arz eder.

On binlerce yılda oluşmuş iklimi dengeleyen milyonlarca yetişmiş farklı türdeki ağacın kesilmesi ile orada oluşacak devasa kentin yaratacağı sera etkisi, burada sayamayacağımız kadar çok bileşen faktörle birlikte bir anda iklimi değiştirecektir. Bu iklim değişikliği tüm Trakya ile Güney Marmara bölgesinde çölleşmeye, balıkçılıkta ve tarımda ürün çeşitliliğinin azalmasına ve verim düşüklüğüne sebep olacaktır. Bunları memleketin ziraatçısı olarak söylüyoruz.

VATANDAŞIN BİLMESİ GEREKEN…

Ülkenin yurttaşı olarak söylememiz gerekenler de var tabi: Dışişlerinde gerek komşularıyla gerek diğer dünya devletleriyle denge politikası sürdürmek gibi temel yasaları, prensipleri varken Cumhuriyetin, bunlar yürürlükten kaldırıldı. Stratejik derinlik dedikleri bir akıl tutulmasıyla bütün dünyayı ülkemize düşman ettiler. Nerede bir ateş varsa oraya benzin taşıdılar. Nerede bir bela varsa içinden çıkılamayacak şekilde bulaştılar.

Şimdi de Kanal İstanbul diye bir terane tutturmuşlar. Yine ranta dayalı hülle projelerle bu kez milletin ceddinin kanlarıyla sulanmış vatan toprağına halel getirmeye geldi sıra. Şimdiye kadar yaptıklarıyla ve yapmak istedikleri bu kanal ile kime hizmet ettikleri halk tarafından anlaşılana kadar, korkarız ki memleketten ve milletten geriye bir şey kalmaz.

Gaflet ve dalalete dayalı dış politikalar nedeniyle Türkiye doğudan, güneyden ve batıdan kuşatılmış durumda. Ermenistan ve İran’la güven arttırıcı hiçbir önlem alınmış değil. PKK ile mücadele ediyoruz diyorlar, Öcalan’ın kardeşini TRT’ye çıkartıp yerel seçimde oy istediler. YPG ile mücadele ediyoruz diyorlar, Salih Müslim’i kırmızı halılarla karşıladılar. Ülkemize tehdit unsuru olabilecek oluşumlara izin vermeyiz diyorlar, Irak merkezi hükümeti dururken Kandil’in hamisi Barzani’ye devlet başkanı muamelesi yaptılar. Sonuçta; Irak’ta ve Suriye’de emperyalizmin petrol kuyularının bekçisi olan birer Kürdistan devletçiği kuruldu. IŞİD’in hamiliği ise aynı güzergâhta bir vekâlet savaşçısı şeriat devletçiğinin yolda olduğuna işaret etmektedir.

Tüm bunlar yetmezmiş gibi, her biri, içinde, pimi emperyalistlerin elinde olan bir atom bombası potansiyelini taşıyan on milyon Ortadoğulu ipsizi, kopuğu ülkemize aldılar. Yarın gözümüzü oymakla kalmayarak, bütün değerlerimizle yozlaştırıp çürütecek bu popülâsyonu koynumuzda beslemeye mücbir kıldılar bizi. Sıra ikinci Suriye vakası olacak olan Libya’da!

Akdeniz’de Kıbrıs Türk toplumunun meşru devlet hakkının elinden alınmasına adeta seyirci kaldılar. Bu seyirlik, Akdeniz’e kıyısı olan olmayan devletlerin Doğu Akdeniz’deki ekonomik paylaşımlarında da devam etti. Cumhurbaşkanı, başbakan veya bakan düzeyinde Yunanistan’a peş peşe ziyaretler yapıldıkça, Ege’deki kıta sahanlığı ve adalar meselesi uluslararası siyasi kabulün dışına çıktı; Yunanistan, kıta sahanlıkları ve ekonomik münhasır alanlarıyla bize ait olan en az 18 adayı yerleşime açtı. Türkiye Cumhuriyetinin son başbakanı Binali Yıldırım, bunlardan birine yüzündeki tebessümle birlikte pasaportla tatile gitti.

Lozan’dan sonra Türkiye’yi dünyada ve bölgesinde güçlü ve etkili kılan, Montrö Boğazlar Antlaşmasıdır. Kanal İstanbul; iktidarın, emperyalizmle işbirliği içinde Türkiye’yi doğuda, güneyde, batıda ekonomik ve siyasi hezimete uğratan planlarının Karadeniz’e taşınması, yani kuzeyden de kuşatılması projesidir. Türkiye’nin boğazlar üzerindeki hâkimiyetinin delinerek elinden alınması projesidir. Siyasi, dini, etnik planlarla bölemedikleri ülkemizi ve milletimizi coğrafi olarak bölme projesidir. Dolayısıyla böyle bir projeyi bırakın uygulamayı, konuşmak dahi akla ziyandır.

BÜYÜK OYUN

Aslında işin içinde öngörülmesi gereken çok daha vahim bir oyun var: Eğer Ruslarla birlikte Karadeniz’e kıyısı olan Ortodoks Hıristiyan ülkeler bu projeye ses çıkarmazlarsa, bilinsin ki, İstanbul Boğazı ile açılacak kanal arasındaki alan, Katolik Vatikan devleti benzeri bir Ortodoks Hıristiyan dininin merkezi konumuna getirilmesi konusundaki emellerin odak noktasına, varlıklı Ortodoks Müslümanlar için de her yerde ve her zamanki gibi cennetten köşkler nasiplendikleri özgür bir sayfiye dünyasına dönüştürülebilir.

Ancak gönül ister ki, iş o noktaya gelmeden, ne taraftan bakarsanız bakın doğuracağı sonuçların tümünün ülkemize halel getireceği gün gibi ortada olan bu akıl dışı projeden vazgeçilsin. Ya da kim bilir belki de bu Kanal İstanbul gürültüsüyle, gün geçtikçe derinleşen ekonomik krizin ve iktidar partisinin çöküşünün üstünü örtmeye çalışıyor olabilirler!

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.