Lübnanlaşma…

Lübnanlaşma…
15.02.2020
A+
A-

Ortadoğu için Lübnanlaşma terimini ilk olarak 1992’deki makalesinde Bernard Lewis kullandı. Biz farkında olmasak da o tarihten bu yana Lewis’in bu yazısından sonra, değişimler hep o yönde oldu. Araplar, İsrail ile savaşında ilk kez Abbasiler’den sonra ortak hareket ettiler,  askeri olarak kaybetmelerini Batı desteğine bağlayarak petrol ambargosu ile batıya çok ciddi ekonomik zarar vermişlerdir. Bernard Lewis’i çağırıp ‘bir daha Arapların bir araya gelmemeleri için ne yapılmalı’ diye sorarlar. ‘Onları mezhep, ırk, kabile ve aşiret temelli ayırarak bir araya gelmelerini önlemek lazım’ tezini savunur. İsrail’in varlığı ve güvenliği için Müslüman halkların birbirleri ile devamlı kavgalı olması gerektiğini eski İsrail Genelkurmay Başkanı Oded Yinon, güvenlik stratejisi olarak ortaya koymuştur.

Arap Baharı’yla Ortadoğu’nun daha demokratik ve özgür olacağı hayali ile halklar ayaklandırıldı ama durum daha kötü oldu, hayal kâbusa, bahar hazana döndü.  Küresel manada Soğuk Savaş’ın sona ermesi ile bölgesel manada Ortadoğu’da daha fazla özgürlüğün geleceği öngörülürken, günümüzdeki manzara soğuk savaşın soğuğu ayaza döndü. Vekâlet savaşlarıyla başlayan süreç, bölge için, Soğuk Savaş’tan daha da beter olan bir sıcak savaşa dönüşüyor. Zira başlangıçta vekillerini kullanan asiller, elân doğrudan bölgeye müdahale etmiş durumda.

Lübnanlaşma bir ülkenin etnik, dinsel, mezhepsel veya kabilesel bir iç savaşın içine sürüklenerek dış müdahalelere açık hale gelmesi, birliğini ve istikrarını kaybetmesi ve bölgesel savaşların yaşandığı bir sahaya dönüşmesi olarak adlandırılır. Bir ülkenin Lübnanlaşması için öncelikli olarak o ülkenin farklı dinsel, mezhepsel, etnik ve kabilesel diyebileceğimiz farklılıklara sahip olması gerekmektedir. Farklı kesimler arasında güvensizlik, herkes kendi ait olduğu mahallede kendi çıkarlarını önceleyen ve rakiplerine karşı hep el tetikte bekleyerek güvenlik endişesi yaşaması gerekiyor. Ortak değerlerin yerini alt kimlikler grup dayanışmasına dönüşmesi ile milli kimliğin olmaması, parçalanması buna zemin oluşturmaktadır. Her grup komşu ülkelerden ve dış ülkelerden yardım talep ederse dış müdahaleye zemini oluşur. Lübnanlaşma için bir ülkenin iç çatışmaların yanı sıra aynı zamanda her türlü dış müdahaleye de açık hale gelmesi gerekmektedir. Ülkeyi oluşturan farklı gruplar iç çatışma olgusu nedeniyle sürekli bir şekilde bir varlık sorunu yaşamakta ve varlıklarını sürdürmek için de askeri, siyasi, diplomatik ve ekonomik alanda dış destek arayışlarında bulunmaktadır. Lübnanlaşmaya başlayan bir ülkede merkezi devlet yapısı da çökmeye başlar ve her grup kendi bölgesinde egemen otorite olarak öne çıkar. Lübnan’da 22’nin üstünde farklı kimliklerin olduğu ve her kimliğin belli bir bölgede çoğunluğu oluşturduğu ve bazen kimlikler içinde bir ayrışma yaşandığı dikkat çekmektedir.

Lübnan parlamentosundaki sandalyeler, Hıristiyanlar ve Müslümanlar arasında eşit olarak bölünmüştür. Hıristiyanların ve Müslümanların içindeki alt inanç gruplarına da (toplam 18 dinsel/mezhepsel grup) sabit sayılarda sandalye kotaları ayrılmıştır. Keza bazı üst düzey siyasi görevler de belli inanç gruplarına tahsis edilmiştir. Her dinsel/mezhepsel topluluk kendi dar çıkarları peşinde olduğundan, yapılan seçimler sonrası hükümet kurulması bile aylarca süren çabaları gerekli kılıyor. Bazı dinsel gruplar kendilerini savunabilmek için silahlı milisler oluşturmuş durumda. Sivil halk silahlanıyor, milislerden hazır silahlı ekip bulunduruyor, her grup kendini savunmak için tedbir alıyor. Ülkedeki iç barış bıçak sırtında duruyor.

Ortadoğu coğrafyasında istikrarsızlık ve kavgaların eksik olmamasının en önemli sebebi; coğrafyanın yanı sıra uluslaşma ve yetersiz millet bilincinin eksikliğidir. Güçlü devletlerin olmaması, kabile aşiret yapısının soy sop, mezhep ve din taassubunun aşıp ortak değerlerin bir araya geldiği millet ulus yapısına sahip olmamalarıdır. Milletleşme ve ulus fikrinin zayıf olduğu Ortadoğu ülkeleri bugün etnik mezhep-meşrep-cemaat temelli ayrışmış, bölünmüş birbirleriyle kavgalı hale gelmiştir. Libya, Irak, Suriye ve Yemen’de devlet kurumlarının çöktüğü, mezhep ve aşiretlerin ön plana çıktığı bir düzenden söz ediliyor. Öyle ki eğitim, yargı, altyapı, sağlık ve ordu teşkilatı zayıflamış ve çökmüş durumda. Dünyada sivillerin en fazla silaha sahip olduğu ülkenin iç savaşa sürüklenmesi ise sürpriz değil. Son tahlilde toplumun sosyal olarak bölünmüşlük hali bu çatışmaları uzatıyor.

ABD düşünce kuruluşu Strafor’un yayınladığı rapora göre; Ortadoğu için Lübnanlaşma öngörülüyor. Arap Baharı ile Türkiye’nin önünü kestiler İran’ın önünü açtılar, şimdi İran’ın yayılan nüfusunu kıracaklar. Ortadoğu’da nüfus mücadelesinin İran’ı ve Türkiye’yi karşı karşıya getirme tehlikesi var. Strafor Türkiye’nin Suriye’de iç savaşa müdahale edeceği öngörüsünde bulunuyor. İsrail’in güvenliği için ırk-mezhep-meşrep, kabile kabile bölüp bir biri ile savaşacağı bir bataklık öngörülüyor. Çünkü Libya, Irak ve Suriye gibi  yapay devletler var ama millet yok, burada millet-ulus bilinci olmadığı için ilmik ilmik, aşiret aşiret, mezhep mezhep ,ırk ırk, Lübnan gibi mahalle mahalle bölünmüş ,kaynaşmayan devamlı savaşan bataklığa dönüşmüş bir Ortadoğu öngörülüyor. Suriye krizini “İmal edilmiş Lübnanlaşma” olarak tanımlıyorlar, ülke içinde farklı eğilimler, muhalif güçler, dış güçlerin müdahalesi, medya üzeri yürütülen algı operasyonları ile Arap baharından etkilenen ülke iç savaşa sürüklendi, bitmeyen bir çatışma ile Lübnanlaşması istenmektedir. Lübnan’ı, Ürdün, Irak ve hatta Türkiye’yi içine alan bir iç savaşın yayılmasının, “dar Lübnanlaşma” krizinin daha geniş bir alana yayılmasından korkuluyor. Bu sürecin Balkanlaşma sonucunu doğurabileceği de diğer korkulan akıbettir.

Öngörü, basiret ve ferasetin yerini hamaset alırsa etrafınızda ateşten, baruttan, kandan oluşan Ortadoğu bataklığında boğulursunuz. Eğer biz şimdiden önlem almaz, demografik mühendisliğe karşı istihbarata karşı koyma yapılmazsa aynı tehdit bizim için de geçerlidir. Suriyeli geçici koruma altındaki sığınmacılar kalıcı hele gelirse, gettolaşırlarsa, mahalle mahalle ayrışırsa Beyrut gibi olursa, Lübnan’ın yaşadığı iç savaşı biz de yaşayabiliriz. Filistinli mültecilerin gelişi, Lübnan iç savaşını başlatmıştır.

Ortadoğu da Lübnanlaşma tehlikesi var.

Suriye‘de imal edilmiş Lübnanlaşma tehlikesi,

Türkiye için İthal edilmiş bir Lübnanlaşma tehlikesi mevcut.

Gribe karşı bağışıklık sistemini güçlendirdiğimiz gibi, sosyal hastalıklardan korunmak için sosyal bünyemizi güçlendirerek korunuruz.

Bu tehlikeye karşı milli birlik, beraberlik ve dayanışmamızın güçlendirilmesi ile ancak korunabiliriz. Aşure, mozaik, çok kültürlü, çok dilli, çok hukuklu, çok dinli, etnikçi ve ayrılıkçı tuzağa düşmeden, her zerrenin elementin yıllarca kaynaşıp birleşerek mermer gibi, granit gibi sert, tek vücut yeknesak olursak, hiçbir güç bizi yıkamaz.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.