Koray Aydın: Bu ucube sistemden parlamenter sistem ile kurtulabiliriz

Koray Aydın: Bu ucube sistemden parlamenter sistem ile kurtulabiliriz
14.12.2019
A+
A-

Koray Aydın, 2020 Bütçe Görüşmeleri’nde konuştu.

İYİ Parti Teşkilat Başkanı, Ankara Milletvekili Koray Aydın TBMM’de devam eden 2020 bütçe görüşmelerinde İYİ Parti Grubu adına Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı bütçesi hakkında konuştu. Konuşmasının başında Doğu Türkistan’da Çin zulmü altında yaşayan Uygur Türklerini anarak başlayan Aydın, iktidara çarpıcı eleştirilerde bulundu.

“ÇARE PARLAMENTER SİSTEM”

AK Parti-MHP birlikteliğiyle getirilen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni eleştiren Koray Aydın, yeni sistem ile toplumdaki adalet duygusunun zedelendiğini belirterek “kurtuluş reçetesi” olarak parlamenter sistemi işaret etti.

Aydın’ın, İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in sözlerini de hatırlattığı konuşmasındaki ilgili bölüm şöyle:

İYİ Parti Ankara Milletvekili Koray Aydın’ın konuşmasının tamamı: Sayın Başkan, Değerli Milletvekilleri, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Bütçesi üzerinde İYİ Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu ve televizyonları başında bizleri izleyen aziz milletimizi saygılarımla selamlıyorum. Değerli Milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti devleti, 1923 yılında kurulmuş olsa da binlerce yıllık bir devlet geleneğine sahiptir.

Bizim anlayışımıza göre devlette ve kamu hizmetlerinde devamlılık esastır. Ancak iktidar ve çevresi öyle bir hava estirdiler ki; sanki ülkedeki her şeyi AK Parti yapmış, ondan önceki hükümetler sanki hiçbir şey yapmamış, Türkiye’yi medeniyetle, ileri teknoloji ile sanki bu iktidar tanıştırmış. Bu eleştirileri yaparken biz yapılanları yok saymıyoruz. Kim bu ülkede taş üstüne taş koymuşsa hepsine teşekkür ediyoruz.

Şimdi sizlere son derece acı ve bir o kadar da ibret verici bir olayı hatırlatmak istiyorum. Amacım acıları tazelemek değil, bu acılardan idarecilerin ve hükümetin ders çıkarmasını sağlamaktır. Bundan tam bir yıl önce 13 Aralık 2018 günü Ankara’da bir Yüksek Hızlı Tren kazası yaşandı. Tam 9 vatandaşımız hayatını kaybederken, 86 vatandaşımız da yaralandı. Göz göre göre gelen bu kazada ağır kusurlar, kabahatler, ihmaller vardı.

Kazanın olduğu yeri de kapsayan hat, sinyalizasyon sistemi olmadan açılmıştı. Konuyu tam bir yıl öncesinde parlamentonun gündemine taşıdım. Hem ilgili Bakanın cevaplaması istemiyle yazılı soru önergesi verdim, hem de İYİ Parti Grubu adına bütçe görüşmelerinde yaptığım konuşmada konuyu detaylı olarak dile getirdim. Ancak gelin görün ki, soru önergesine gelen cevapla hayretler içinde kaldım. Cevaba daha sonra değineceğim.

Sözde “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” özde ise “tek adam düzeni” olan bu sistemde artık milli iradenin karargâhı Gazi Meclis’in bir ağırlığı kalmadı. Sözlü soru önergesi kalktı. Güvenoyu da yok. Gensoru da yok. Soruşturma açılması neredeyse fermana mahsus hale geldi.

İktidarı elinde bulunduran parti ya da partilerin Bakanlarının hesap vermemesi için; parlamentoda 201 Milletvekiline sahip olmaları yeterli. Muhalefet Mecliste 400 Milletvekilini bulacak, Bakanları Yüce Divan’a gönderecek ve hesap vermelerinin yolunu açacak. Neredeyse imkânsız bir durum! Sistem resmen azınlığın çoğunluğa tahakkümü şeklinde işliyor.

Çoğunluğun değil, azınlığın dediği oluyor. Oysa Yüce Divan’a sevk için salt çoğunluk yani 301 yeterli olmalıydı. İşte bunun için bu düzene “Ucube Sistem” diyoruz, “Tek Adam Düzeni” diyoruz. Şimdi tekrar gelelim Yazılı Soru Önergesi meselesine. Bu sistemde; Milletvekillerinin elinde kala kala Meclis Araştırma Önergesi yanında, anayasal bir denetim yolu olan Yazılı Soru Önergesi hakkı kalmıştı, o da artık işlemiyor.

Soru önergelerimize çoğunlukla cevap verilmiyor. Bazen geç cevap veriliyor, en önemlisi de ilgisiz cevaplar veriliyor. Meclis Başkanlığı, Bakanlık ne yazarsa bize havale ediyor “Bakanlığa dönüp bu formata uygun değil, bunu doğru dürüst cevapla” demiyor, diyemiyor.

Sayın Bakanlar bize cevap vermiyorlar, bize icraatlarını anlatıyorlar. Benim bundan 1 yıl öncesinde Yüksek Hızlı Tren kazası ile ilgili sorduğum soru önergesine de günü geçtikten sonra tam da böyle bir cevap geldi. Cevap, TBMM’nin sitesinde duruyor, vatandaşlarımız girip bakabilir. Cevabı okuyunca insan hayretler içinde kalıyor. Cevapta ”tüm Yüksek Hızlı Tren hatları sinyallidir” deniyor, “ilgili yönetmelikler, yönergeler, genelgeler çıkarılmış, gerekli eğitimler verilmiştir” deniyor. “Yüksek Hızlı Tren hatları 24 saat kamerayla izleniyor” deniyor. Bu cevap karşısında insan sormadan edemiyor:

Demiryolları idaresinin hiçbir ihmali yoksa bu kaza nasıl oldu? Bu kazanın sorumlusu kim? Teknolojiniz bu kadar yüksekse, bu kaza neden oldu?

Sayın Başkan, Değerli Milletvekilleri,

Bundan tam bir yıl önce meydana gelen Yüksek Hızlı Tren kazası, bu sorumsuz iktidarın teknolojiyle imtihanıdır aslında. O elim kazada benim de yakından tanıdığım Trabzonlu hemşehrim olan, aynı zamanda dünya çapında bir bilim insanı olan Profesör Doktor Berahitdin Albayrak da hayatını kaybetmişti. Kendisine ve kazada hayatlarını kaybedenlere bir kez daha Yüce Allah’tan rahmet diliyorum. Bir Astronomi ve Uzay Bilimleri Profesörü olan Berahitdin Hoca, “gezegenlerin davranışlarını öngören” makalesiyle dünya çapında bir dergiye kapak oldu ama ne yazık ki Yüksek Hızlı Tren kazasınıbu çağda öngöremeyen bir yönetim anlayışının kurbanı olmaktan kurtulamadı.

Sayın Başkan, Değerli Milletvekilleri,

Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, ülkenin sanayi ve teknoloji politikaları alanında düzenleyici, denetleyici, yol gösterici ve teşvik edici rolünü ve görevini elbette sürdürmelidir. Yeni teknolojilerin geliştirilmesi ve ülkenin bilimsel çalışmalarda dünyadan geride kalmaması için bilimsel araştırmaların teşvik edilmesi gerekiyor.

Bu tür çalışmaları desteklemek ve teşvik etmek için kurulan TUBİTAK’ın daha objektif ve hızlı çalışması gerekiyor. Ne var ki TUBİTAK’ın giderek hantal bir yapıya büründüğünü üzülerek görüyoruz. İdari pozisyonlara yandaş atamaları bu güzide kuruma zarar vermektedir.

Atamalarda liyakata dikkat edilmelidir. TUBİTAK ile ilgili bir diğer sorun ise proje süreçlerinin yavaşlığıdır. Bu yavaşlık bilimsel araştırmaları kötü etkilemekte, bilim insanlarının araştırma imkân ve heveslerine darbe vurmaktadır. Sistemi daha hızlı ve objektif hale getirecek tedbirler acil olarak alınmalıdır.

Türk ekonomisi, düşük teknoloji ihraç edebilmek için orta ve yüksek teknoloji ithal etmek zorunda kalan bir ülke hâline gelmiş ve dolayısıyla da ulaşım araçları, tarımsal ham maddeler, sermaye malları, enerji ve sanayi için ara mallarında cari açık vermeye başlamıştır. Sonuçta gelinen nokta literatürdeki ifadesi ile orta gelir tuzağıdır. Gelişmekte olan diğer ekonomiler bu dönemde Ar-Ge harcamalarını arttırmış, ekonomilerinde teknolojik dönüşümü gerçekleştirmiş ve böyle kalıcı büyüme sağlamışlardır.

Ar-Ge harcamalarının Gayri Safi Yurt İçi Hasıla’ya oranının %2’ye çıkarılması hedeflenmesine rağmen, mevcut durumda bu oran %1’i geçememiştir. İYİ Parti milletimize açıkladığı Parti Programı’nda hemen her alanda Ar-Ge ve yüksek teknolojiye özel önem vermiş, tarımdan sağlığa, sanayiden üniversitelere kadar Ar-Ge faaliyetlerine vurgu yapmıştır. Biz parti olarak tarımsal Ar-Ge’yi teşvik edeceğiz, “Atatürk Orman Çiftliği Tarımsal Araştırma ve Teknoloji Geliştirme Enstitüsü” kuracağız. Üniversite ve Eğitim Araştırma Hastanelerinde Ar-Ge çalışmaları yapılmasına yönelik imkân sağlayacağız. Kanser ve Kalp-Damar Hastalıklarına yönelik ilaç ve tedavilerin geliştirilmesine münhasır Ar-Ge destek programı uygulayacağız.

Sayın Başkan, Değerli Milletvekilleri,

Teknoloji politikaları doğrudan doğayı, çevreyi ve en önemlisi insan hayatını etkiler hale gelmiştir. Geçtiğimiz günlerde yaşanan termik santrallere baca filtresi takılmasının ertelenmesine dair yasayla, bu konu ülkenin gündemine oturdu. AK Parti Genel Başkanı Sayın Erdoğan’ın partisinin teklifinden haberi yok muydu? Bize göre buna imkân ve ihtimal yok.

Sayın Erdoğan AK Parti Genel Başkanı şapkasını takıyor parlamentoya bir teklif verdiriyor. Ardından oluşan kamuoyu hassasiyetlerini dikkate alıyor, Cumhurbaşkanlığı şapkasını takıp partisinin teklifi olan yasayı veto ediyor. Sayın Cumhurbaşkanı devlet gözetiminde talan edilen ve yok edilen Dipsiz Göl için tek kelime etmiyor, ama İzmir’deki imar değişikliğine karışıyor. İşte AK Parti usulü demokrasi işte böyle işliyor. Demokrasiler kişilerin insafına göre değil; yasama, yürütme ve yargının birbirini denetlemesi ve birbirini dengelemesi esasına göre işler.

Değerli Milletvekilleri,

Ülkemiz savurganlığı bir kenara bırakıp, artık tasarruf ve üretim ekonomisine geçmelidir. Her kalemden tasarruf yapılmalı ancak Ar-Ge’den tasarruf yapılmamalıdır. Geçen yıl da benzeri tavsiyelerde bulunmuştuk, bıkmadan usanmadan bir kez daha tekrar ediyoruz. Saray için yapılan gereksiz harcamaları, lüksü, şatafatı ve en önemlisi israfı perdelemek için uydurulan “itibardan tasarruf olmaz” anlayışı, “Ar-Ge’den tasarruf olmaz” anlayışı ile değiştirilmelidir. Yüce Allah bile kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’de “yiyiniz, içiniz, ancak israf etmeyiniz. Çünkü Allah israf edenleri sevmez” diyor.

Dünyanın hızla değiştiği bir zaman dilimindeyiz. Bu değişimin temel kaynağı ise teknolojidir. Günümüzde devletlerin gücü de teknoloji alanındaki başarılarıyla ölçülüyor. Devletimizin temel önceliği de inovasyon yani teknolojik yenilik olmalıdır. Bu alanda yapılan çalışmalar desteklenmelidir.

“Çılgın projelere” heba edilen milyarlar, “akıllı projelere” aktarılmalıdır. En önemlisi bu alanda çalışan insanlarımıza tüm imkânlar sunulmalı, beyin göçünün önüne geçilmelidir.

Türkiye’nin Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün işaret ettiği çağdaş uygarlık seviyesini yakalamasının yolu; bilime, teknolojiye, sanayiye, Araştırma ve Geliştirme faaliyetlerine verdiği önemden geçmektedir.

Değerli Milletvekilleri,

Önceki Cumhuriyet hükümetleri döneminde yapılan devlete ait fabrikaları, tesisleri, şirketleri özetle devletimizin ziynetlerini özelleştirme adı altında haraç mezat yandaşlara adeta peşkeş çeken iktidar, şimdi de Türkiye Cumhuriyeti devletinin temel kurumlarına gözünü dikmiş durumdadır.

Yeni hedef kurtuluşun ve kuruluşun karargâhı Başkent Ankara’nın içini boşaltmaktır. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, Sermaye Piyasası Kurumu, Kamu Bankaları ve Hazine’den sonra şimdi de Merkez Bankası İstanbul’a taşınması kararı alındı.

İYİ Parti Ankara Milletvekilimiz ve Merkez Bankası Eski Başkanı Sayın Durmuş Yılmaz bu kürsüden Sayın Bakana açıkça sordu:

“Merkez Bankasının İstanbul’a taşınmasında Türkiye’nin hangi ali menfaatleri var? Şu anda Merkez Bankası Ankara’da bulunmakla neyi yapamıyor da İstanbul’a gidince yapacak? Para piyasalarında, döviz piyasalarında, sendikasyon kredilerinde, türev ürünleri piyasasında neyi yapamıyor Merkez Bankası da İstanbul’a gittiğinde bunu yapacak? Niye bu Kurum Ankara’dan taşınıyor?”

Sayın Bakan bu soruların hiç birine cevap vermedi ama Merkez Bankası’nın taşınmasının 2022 yılına kadar tamamlanacağını açıkladı.

Merkez Bankası’nın taşınmasından sonra bu iktidar, “ekonomi yönetiminin tek merkezden yürütülmesi gerekir” diye Hazine ve Maliye Bakanlığı’nı İstanbul’a taşırsa ardından da peyderpey tüm Bakanlıkların merkezi İstanbul’a taşınırsa şaşmamak gerekir. “Dur bakalım ne olacak” mantığıyla beklersek, Ankara’nın içi boşaltılacak ve Ankara resmen olmasa bile fiilen Başkent olmaktan çıkartılacaktır.

İYİ’ler ve Cesurlar Hareketi olarak milletimizle el ele vereceğiz; Ankara’nın hakkını ve hukukunu koruyacağız. Ankara’ya sahip çıkacağız sonuna kadar; Ankara Başkent kalacak, sonsuza kadar!

Değerli Milletvekilleri,

Bu günlerde 25 kişinin hayatını kaybettiği, tam 328 kişinin de yaralandığı Çorlu’daki tren kazası, sürüncemede kalan dava nedeniyle tekrar ülkenin gündemine oturdu. Görülen dava, en az kazanın kendisi kadar milletimizin vicdanını yaralamıştır.

Sayın Cumhurbaşkanı meseleye neden duyarsız kalıyor? Sayın Cumhurbaşkanı o elim kazada hayatını kaybeden Oğuz Arda Sel’in dedesinin milyonları gözyaşına boğan sözlerini duymadı mı? Dede şöyle sesleniyor:

“Cumhurbaşkanım torununu kucağına alıp seviyorsun. Benim torunum iki parçaydı, çuval gibi diktiler!” AK Parti iktidarının adalete bakışını, sadece tren kazaları bile açıkça ortaya koyuyor. Duyarsız, vurdumduymaz, hesap vermekten kaçan, zamana oynayan, sürüncemede bırakan ve cezayı en alt kademedeki garibanlara kesen bir yönetim ve adalet anlayışı; işin özeti budur. 22 Temmuz 2004 tarihinde Pamukova’daki hızlandırılmış tren kazasında 41 kişi ölmüş, 80 kişi de yaralanmıştı.

Pamukova tren kazası davası da uzun süre sürüncemede kaldı, sonunda ceza makinistlere kesildi. Kütahya’daki tren kazasında da ceza hat görevlisi işçilere kesildi. Ankara’daki Yüksek Hızlı Tren kazasında da alt düzeydekilere ceza kesileceği anlaşılıyor. Kazaya ilişkin yargılama 13 Ocak 2020’de başlayacak varın ne zaman sonuçlanacağını siz tahmin edin.

Dikkat edilirse bu tür davalarda, işçiye, teknisyene, makiniste, makasçıya velhasıl alt düzeydeki garibanlara ceza veriliyor ama idarecilerinden, siyasilerden tek bir kişi ceza almıyor. Bu idarecilerin, bu siyasilerin göz göre göre gelen bu kazalarda hiç mi sorumluluğu yok. Böyle hukuk, böyle düzen, böyle adalet olur mu? Tartışmalı bir referandumla ülkemize dayatılan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, kuvvetler birliğine evrilmiş ucube bir sistemdir. Cumhurbaşkanı yürütmenin mutlak hakimi durumunda; Bakanları atıyor, görevden alıyor, yürütme doğrudan emrinde.

Aynı Cumhurbaşkanı iktidar partisinin Genel Başkanı sıfatıyla Milletvekili listesini kendisi yapıyor, böylece yasamayı da kontrol ediyor. Cumhurbaşkanı yüksek yargıdaki yetkilerinin yanı sıra en Yüksek Mahkeme olan Anayasa Mahkemesi’nin 13 Üyesinden 7’sini doğrudan atıyor, 6’sını kontrolündeki parlamentodan seçilenler arasından atıyor. Cumhurbaşkanı kendisini yasama organı yerine koyup, Kararnameler çıkarıyor, öyle ki kararnamelerin sayısı aynı dönemde çıkarılan kanunlardan daha fazla. Cumhurbaşkanı bir kararnameyle yaklaşık 2 dönümlük yer için imar planı değişikliğini onaylıyor.

Evet kulaklarınıza inanabilirsiniz; 14 Kasım 2018 tarih ve 30 bin 595 sayılı Resmî Gazeteye bakabilirsiniz. Böyle saçma, anlamsız ve dünyanın hiçbir demokratik ülkesinde yoktur. Bu ucube sistemin en olumsuz sonuçlarından biri de demokrasilerin temeli olan bütçe hakkının etkisizleştirilmesidir.

Demokrasilerde kamu gelirleri ve giderleri tek elden yürütülür ve denetime tabidir. Bugün Türkiye Varlık Fonu adı altında bütçe ve dolayısıyla denetim dışına çıkarılan paralel bir bütçe ile karşı karşıyayız. Bu bütçeyi meclis denetleyemiyor, Sayıştay denetleyemiyor, hesap verilmiyor, “ben yaptım oldu, ben harcadım oldu” mantığıyla bütün milletin hakkı, keyfi bir şekilde yönetiliyor.

Bu ucube sistemin en vahim sonuçlarından biri insanların adalete olan güven duygusunun yerle bir olmasıdır. Hazreti Ömer’in dediği gibi “adalet mülkün temelidir.” Hazreti Ali’nin dediği gibi “devletin dini adalettir.”

Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de “Allah size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder” diye buyuruyor. Liyakat olmayan, adalet olmayan, mazlumların hakkı verilmeyen yönetimin ayakta kalması mümkün değildir. Bu ucube sistemin de Türkiye’yi daha fazla taşıması mümkün değildir.

Sayın Başkan, Değerli Milletvekilleri,

Bu ucube sistemden kurtuluşun çaresi; iyileştirilmiş parlamenter sistemdir. Genel Başkanımız Sayın Meral Akşener’in dediği gibi: “İyileştirilmiş parlamenter sistem, hakkın ve adaletin tarifidir. Çalışan, üreten, geleceğe ve ülkesine güvenen gençliğin parolasıdır.

Birbirine saygı duyan insanlarımızın, konuşan Türkiye’nin anahtarıdır. İyileştirilmiş parlamenter sistem, demokratik cumhuriyetin, ekonomik kurtuluşun reçetesidir. Bu reçete, milletin olanı millete geri vermek içindir, millet iradesinin yeniden iktidar olmasıdır.”

Bu duygu ve düşüncelerle sözlerime son verirken, 2020 yılı Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı bütçesinin ve bütçenin tümünün ülkemize ve milletimize hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor,

İYİ Parti grubu adına hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

(Yeni Gaste)

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.