Kooperatif fetişizmi!

Kooperatif fetişizmi!
17.10.2019
A+
A-

Geçen hafta yazdım, söyledim: ‘Artık tarımda kooperatif fetişizmine yer yok’ diye.

Bunu 2014 yılından beri söylüyorum.

Sorun sadece tarımla, sadece köy ve kırsalla ilgili değil artık.

Sorunun asıl kökü ne tek başına sosyo-ekonomik, ne de üretimle ilgili.

Yeni yeni anlaşılır olması benim sorunum değil.

Evet, önümüzdeki kamu ve kişi destekli üç beş iyi örneği magazinleştirip, bütünü gözden kaçırıyoruz.

14.385 tarımsal kooperatif ve örgüt var. Yaklaşık 5,3 milyon üyesi var.

Kayıtlı çiftçi sayısı ise 2,1-2,2 milyonlarda…

Türkiye Ziraat Odaları Birliği ile bu sayı 15.150 adet ve yaklaşık, 10,2 milyon kişi oluyor.

Evet, sorunun asıl kökü bana göre psikolojide, soysal psikolojide ve teolojide.

Algılarımız, önyargılarımız, bakış açılarımız, kavrayışlarımız, inançlarımız, inandıklarımız değişti.

Algılarımızı bilgiden, bilimden alamayınca özgüvenimiz ve karşılıklı güven duygumuzu kaybettik.

Kavrayışlarımızı ve inandıklarımızı başkalarına, başka otoritelere teslim ettik.

Böyle olunca önyargılı tembel beyin fonksiyonumuzu, tembel düşünüş fonksiyonuna rehin verdik.

Başkaları için yaşamaya, başkalarının dediklerini soluksuz kabul etmeye; elimizdekini hiç düşünmeden başkalarına vermeye, hiç düşünmeden başkalarının hizmet ve emrine girmeye meylettik.

Bakın; Prof. Dr. Esergül Balcı hoca ne diyor, 2017’de yaptığı araştırma sonucuna göre; “Türkiye’de 2,6 milyon kişinin tarikatlar ile organik bağı var. 1 milyon öğrenci tarikatların elinde. Taşrada durum daha vahim. Devlet kademe kademe eğitimden çekilmiş. Yoksulluk ve çaresizlik nedeniyle aileler çocuklarını teslim etmiş.”

Yani siz şimdi bahsedilen taşrada kooperatif kurduğunuzu düşünün.

Şimdi gelelim psikolojik ya da sosyo-psikolojik tarafına; Dünya Değerler Araştırması’na göre birkaç rakam vereyim, 2011 rakamları:

“Türkiye’de kişiler arası güven oranı” kaç dersiniz?

Yani başkalarına “çoğu insanlara güvenebilirim” diyenlerin oranı.

2005-2014 ortalaması % 8. İsveç 63, Çin 55, Avustralya 49, Almanya 39.

Sizce insanlar birbirine niye güvenmez?

Ya da şöyle soralım: Sizce bu güven ortalaması ile insanlar kooperatifçiliği ne kadar yapar?

Bir başka değer: Hoşgörü... Başkalarına karşı ne kadar hoşgörülüyüz?

Başka ekstra ideolojiden insanı komşu istememe oranı, % 73-74.

Başka dinden insan istememe oranı ortalama % 39: Yahudi için 54, Hıristiyan için 48.

Kadınlar hakkındaki veriler ise bir felaket. Konumuz olmadığı için girmiyorum. Ancak görünen o ki toplumun büyük bir kesiminde kadınların kooperatifleşme imkânı yok. Bunu kadınlar söylüyor.

Peki, bir de katılıma bakalım: “Toplu dilekçe imzalarım diyenlerin” oranı nedir?

İsveç % 82, Norveç % 74, Fransa % 68, Danimarka % 67, Almanya % 58, Türkiye % 10

Bir de tersinden bakalım: “Yasal ve barışçı bir gösteriye kesinlikle katılmam” diyenlerin oranına: İsveç % 16, Norveç % 19, Fransa % 23, Danimarka % 32, Almanya % 32, Türkiye % 68.

Bugün kaç, Allah bilir.

Bir de Sosyolog, Sosyal Psikolog Geert Hofstede ne demiş, Türkiye’nin temel kültürel karakteri hakkında, ona bakalım.

Hofstede; “Kültürün Sonuçları” kitabında Türkiye için dört tespit yapmış. Sonra beş olarak düzeltmiş.

İlk dört şöyle:

Bireycilik ve toplulukçuluk. Sonuç: Toplulukçuluk.

Kadınsı ve erkeksi değerler. Sonuç: Az da olsa kadınsı değerler. Uyum, uzlaşı, sadık, nazik.

Güç mesafesi. Sonuç: Oldukça geniş. Yani kendinden başkasına ya da güce sığınma; unvan, statü, otorite ve pozisyonlara aşırı saygı ve aşırı bağlanma.

Ve belirsizlikten kaçınma. Sonuç: Belirsizlikten kaçınma yüksek. Yani özgüven yok. Yani belirsiz ortamlardan yani kriz ve kaoslardan kaçınma yüksek. Karizmatik yapılar, kurumlar, kişiler öne çıkıyor.

Belirsizlik ortadan kalkınca, güç mesafesi daralıyor.

Yani toplum bireyciliğe, güvenmeye, aydınlanmaya kayıyor.

Ama bunun bugünden yarına olma şansı yok.

İşte bu yüzden konjonktürel olarak en az, 30 yıl boyunca, klasik anlamda bir tarımsal kooperatifleşmenin, bize bir faydası olacağını sanmıyorum.

Teorik olarak Avrupa kaynaklı kooperatifleşmeye karşı olmasam da, ülkemizin bugüne dair gündemi olmadığına inanıyorum.

Yıllardır olduğu gibi kaynakların çarçur edilmesinden başka bir anlam taşımayacağına inanıyorum.

Bu yüzden gelin bu kooperatif fetişizminden vazgeçelim diyorum.

Kendi gerçeklerimize göre, kendi sosyo-liberal modelimizi kurgulayalım diyorum.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.