İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’den çarpıcı açıklamalar

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’den çarpıcı açıklamalar
29.08.2020
A+
A-

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Halk TV ekranlarında yayınlayan “Sözüm Var” programında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Halk TV ekranlarında gazeteci Şirin Payzın’ın sorularını cevapladı.

İYİ Parti lideri Akşener gündeme ilişkin, “Bugün, vatandaşa giden ve kapı kapı gezen tek kişi benim. Pandemi olduğunda, bizim ortaya koyduğumuz öneri paketi ortaya konulsaydı, belki de esnaf bu kadar kötü durumda olmayacaktı. Biz dedik ki, tüketimi teşvik etmek lazım. Maaşı olmayan insanların eline 500 lira para verilmesi gerekiyor demiştik. Türkiye zaten bu sürece çok kırılgan yakalandı. Bizim ekonomimiz evet büyüme üzerine gitti ancak kalkınmayı yanına koymadılar. Kalkınma olmayınca, beton veya borsa üzerinden dönen sistem, bu yükselme vatandaşa yansımadı. Vatandaşa yansımayınca da üretimden düştük, sanayiden düştük, tarımdan düştük” dedi.

İYİ Parti lideri Akşener’in açıklamalarından satır başları şu şekilde:

Şimdi önce şunu söyleyeyim, ben Ak Parti’nin iktidara geldiğinden beri bir tutumu var. Cumhuriyet değerleri ve Atatürk’e karşı, pek çok noktada geri adım attılar, tutum değiştirdiler ancak tek bir noktada tutumları aynı. O da milli bayramlara karşı.

“YÖNETİCİ KİTLELERİN, CUMHURİYET VE ATATÜRK İLE İLGİLİ PROBLEMLERİ VAR”

Yönetici kitlelerin, Cumhuriyet ve Atatürk ile ilgili problemleri var. Son dönemde muhalefet ve siyasetçilere ayar verme görevini atanmışlar aldı. Muhalefet partilerinin tutumlarına ilişkin cevapları devlet memurları ve atanmışlar veremez. Siyasetçinin muhattabı, siyasetçidir. Ak Parti, vesayetleri dele dele geldi. Haklı oldukları noktalar vardı ancak vesayet döneminde bile atanmışlar, siyasetçilere ayar verme görevine sahip olamazdı.

“ATATÜRK’ÜN KARŞISINA ABDÜLHAMİD HAN, CUMHURİYET’İN KARŞISINA OSMANLI DEVİ ÇIKARILDI”

Ak Parti’yi yönetenler, iş başına geçtikten sonra Atatürk’ün karşısına Abdülhamid Han, Cumhuriyet’in karşısına Osmanlı devi çıkarıldı. Daha sonra Alpaslan, Selçuklu bunlar bizim. Cumhuriyet bizim, Abdülhamid Han bizim, Atatürk bizim ve Cumhuriyet bizim. Türk tarihi birbirinden ayrılamaz. Bu ayrılıkları artırmak yerine, birbirimiz ile uyuşmayan alanlarımızı önce geçmiş sabiteleri sebebiyle daha sonra da çok konforlu bir alan olması nedeniyle, seçmenin ihtiyaçlarını ve taleplerini, vatandaşın gerçek problemlerinin üstünü örten bir şal aldı. Seçmen velinimet olmaktan çıktı, değerler üzerinden çatıştırma stratejisi oldu. Biz, çatışmadan çok, birlikteliklerimiz var.

“ANDIMIZDAN KİM RAHATSIZLIK DUYAR” 

Çok istikrarlı oldukları, değişmedikleri tek alan burasıdır.

Cumhur İttifakı sadece AKP, MHP ortaklığı değil. Doğu Perinçek de bu ittifakın içerisinde. Cumhur İttifakı’nda 3 bileşeni ortaya koyduğunuz zaman, küçük ortaklar, kendi partilerini savunmadıkları kadar büyük ortağın haklarını savunuyorlar. Dolayısıyla kurumsal yapılarını korumuyorlar. Sayın Erdoğan, Türk milliyetçiliğini ayaklar altına aldığını söyledi. Ben dahil o dönem çok tepki göstermiştik. Biliyorsunuz, Ayasofya Danıştay kararı ile açıldı, aynı Danıştay andımız ile ilgili bir karar da verdi. Andımızdan kim rahatsızlık duyar. Burada sadece Bahçeli’den değil, Doğu Perinçek’ten de bahsetmek istiyorum.

Türk milliyetçiliği geleneği, 30 Ağustos’u da Kurban Bayramı’nı da kendisinin gibi kabul eder. Dini bayram ile milli bayramı karşı karşıya getirmez.

“TÜRK TARİHİ BİR BÜTÜNDÜR” 

İsmail Kafesoğlu hocamızın çok önemli bir iddiası vardı ve bu iddia tüm dünyada kabul edilmişti. Bozkır kültürü dediğiniz zaman, medeniyet başlangıcını aldığınız zaman bizim tarihimiz, Anadolu’ya girişle de değil. Kendisini Türk milliyetçisi olarak kabul eden, Mete Han’ın ordusunu da kabul eder. Bugün, Ak Partili yöneticilerin içinden geldiği gelenekse İslam’dan sonrasını öne çıkarır. Ancak tarih, süreklilik arz eden bir bilim dalıdır.

Ak Parti’ye oy veren kitlenin de bunlardan çok rahatsız olduğuna inanıyorum. Dini hayat üzerinden tanımlayın, giyimden kuşamdan tanımlarsak. Türkiye’de yanlış yok değil, üniversiteye giden kızlarımızın başı açılmak istendi, biz başı açıklar olarak buna karşı çıktı. Şimdi, barışmayı sağlamanız gerekirken, ayrışmayı sağlarsanız, çok kolay oy alabiliyorsunuz.

“VATANDAŞIN DERDİ ÇOK FARKLI” 

Vatandaşın gerçek derdi çok farklı. Ben pandemiden bu yana gezdim. Biden’i kimse sormadı bana, hilafeti de sormadılar. Vatandaşın derdi işsizlik. Suni gündem bu saydıklarımız. Vatandaşın, yukarıda oluşturulan suni gündemle ilgisi yok. Bana şöyle diyorlar, farklı bir muhalefet anlayışınız var, devam edin. Ben Üsküdar’da ikamet ediyorum, Üsküdar’a gittik. Burada esnaf dernek başkanı var, bize dedi ki biz sizinle toplantı yapmak istiyorum. Biz esnaf gezisi yaptığımız zaman, hem sorunu söylüyoruz hem de sorununun nasıl çözülmesi gerektiğini söylüyoruz.

ESNAF ZİYARETLERİ

Tamamen ilk çıkışım, şöyle oldu. Sayın Kılıçdaroğlu ve partisine FETÖ’cü dendi, Kılıçdaroğlu da hayır değiliz dediler. Gazeteciler bana döndü ve dedi ki, siz ne diyorsunuz. Ben de dedim ki, beni ilgilendiren bir durum yok. Ben sadece esnaf gezmiyorum, çiftçilerle, kadınlarla, işsiz çocuğu olan annelerle konuşuyoruz ve yüzde 70 Ak Parti’nin oy aldığı yerlerde geziyoruz. Pandemi de var ama Allah korusun diye yola çıktık. Herkes yoruldu. Aslında yapmaya çalıştığımız şey şu. Cumhurbaşkanlığı konusuna gelince elbette Cumhurbaşkanı olmak isterim ama Cumhurbaşkanlığı konusuna gelinceye kadar çok zaman var. Sonuçta Millet İttifakı diye bir kavram var be biz onun parçasıyız. Sonuç itibariyle o, karşılıklı konuşulacak bir durum var.

“CUMHURBAŞKANI OLACAĞIM DİYE TÜRKİYE’NİN KADERİ İLE OYNAMAYACAĞIM”

Cumhurbaşkanı olacağım diye Türkiye’nin geleceği ile oynamayacağım. Sayın Erdoğan sokaktan gelmediği için, o dönemin gençlerinden olmadığı için Ayasofya’yı bilen ve hatırlayan en genci benim. Ayasofya’nın ibadete açılması konusunda kaç kere eyleme katıldım. Ancak 80’den sonra doğal olarak talepleri değişti. Daha da ilginci, Hristiyan dünyasında benim yaşımdakiler bilir. Ancak, orada da yeni nesile sorunca, “ne” derler.

Atatürk bugün Ak Parti’ye oy veren, MHP’ye CHP’ye oy veren, İYİ Parti’ye oy veren, Vatan Partisi’ne oy veren seçmenin de bugün artık kurucu lider olarak kabul edilip, sövülmesine vicdani olarak tepki gösteren bir toplum. Atatürk, öksürse hata ve kusur kabul edildiği, çok çirkin bir dille eleştirildiği… Vefat eden ve tarihçi diyen, “Yunan galip gelse daha iyiydi” diyenlerin tezahürü olan az sayıda insan var. Bunlardan biri de Diyanet İşleri Başkanı. Çünkü Diyanet İşleri’ni kuran Atatürk. Ben Diyanet İşleri Başkanı değil, Ali Erbaş demek istiyorum. Diyanet İşleri’ni Atatürk kurdu. Ben, Fransa’nın kurucu liderine söven bir Fransız görmedim. Hakaret eden, iftira edeni görmedim. Eleştirilmez mi tabii ki ancak eleştiriyi de tarihçiler yapar, ben tarihçiyim ancak günü koşullarına göre de bakmak zorundasınız.

“ORTA SINIF GİTTİKÇE ERİYOR”

Orta sınıf gittikçe eriyor. Yani bu ne demek. Sayın Erdoğan’ın dili ile büyüdük ancak 2002’de 6 dolar milyarderimiz varken, 30 dolar milyarderine çıkmış. Bir taraf fakirleşmiş, bir taraf zenginleşmiş. Bir ülkenin bel kemiği, sizin benim gibi insanlardır. Çünkü kirasını verir, çocuğunu okutmaya çalışır. Dolayısıyla kültürel tüketim de yapar. Bu orta sınıf denilen kitleyi, çok erittiler ve yoksul, zengin diye ayrıldı. Bu esnaf kardeşim, çalışıyor. Aldığı para asgari ücret. Bir ilçede oturuyor ve evi kiraymış. 600 lira kira verse, 2 çocuğu okutuyor olsa.

Şimdi böyle bir durumda, biraz okuyup yazan buna itiraz eder. Şimdi, ben Cumhuriyet’in tanımını 15 yıl boyunca anlattım. Cumhuriyet rejimi hep böyle anlattım. Sınıflar arası geçirgenliğin en fazla olduğu rejimdir. Ben İzmit’in küçük bir köyünde doğdum. Sınıfları birleştirerek okudum. O dönemde, benim gibi okumak isteyen çocukları, öğretmenlerimiz yönlendirirdi. Test kitabı yok, hiçbir şey yok. Ben İstanbul Üniversitesi’ni kazandım, daha sonra lise öğretmeni oldum. Cumhuriyet’in geçirgenliği, beni öğretmen yaptı. YÖK’e herkes bağırıyor ama YÖK, sınavı getirerek iyi bir iş yaptı. O zaman, tanıdıkların çocukları alınırdı. Mülakat sonucunda, bu çocuk bu işi yapabilir mi sorusu soruldu.

Benim kocam da üniversite mezunu. Oğlum ve onun çocukları da üniversite mezunu olursa, burjuva olacaklar. İşte Cumhuriyet bu fırsatı verdi bize. Bugün İstanbul’da devlet okulları çökmüş durumda. Eğitimde müthiş bir pahalılık var. Bir anne, baba ikisi birden çalışıyorsa, yani benim ve eşim gibi bir durumdaysa, o zaman bile ben İzmit’in okulu vardı. Benim oğlum, Galatasaray Lisesi’ni kazandı. Onun oğlu, babasının okulunu kazanabilir mi bilmiyorum.

Bu sınav sistemi ile çocukların umudunun yok edilmesi ile torunumun bu okulu kazanacağını düşünmüyorum.

2360 lira maaş alan bir insan, ortalama bir peyniri de 80 liraya, iki çocuklu bir aile, karısı da çalışmıyorsa nasıl geçinecek.

“SARAY DİYE BİR KAVRAMIN İÇİNE GİRERSENİZ; SARAY, PARALEL BİR EVREN YARATIR”

Şimdi, sayın Erdoğan ve damadı elbette harika bir hayat yaşadıkları için onlara dünya güzel. Orada bir sorunları yok ama garibanların durumu felaket. Onların bu durumu anlaması mümkün değil. Bakın, Şirin hanım. Siz Saray diye bir kavramın içine girerseniz, Saray, paralel bir evren yaratır.

Dolayısıyla şu anda Türkiye’de saray rejiminin getirdiği bir durum var. Ayrı bir bürokrasi. Saray’daki şube müdürlerinin, milletvekillerinin telefonlarına çıkmadıkları bir düzene gidiyoruz. Saray rejiminde, ne duymak isterse onun duyduğu bir sistemdir.

Saray rejimi farklı bir durum ortaya çıkarır. Şimdi gelelim, damat bakan. Damat bakanı, Enerji Bakanlığı döneminde biz bu kadar eleştirmedik ancak sadece Cumhurbaşkanı’nın damadı ve işini iyi yapmaması var. Ekonominin e’sinden anlamayan ve empatiden yoksun bir arkadaş.

Empatiden yoksun, insanların hangi acıları çektiğini anlamayan bir insan var. Ekonominin e’sinden anlamayan bir insanı orada oturması, hem nepotizmdir hem de iş bilmemektir. Genellikle daha okumuş yazmış ve kendisini kanaat önderi olarak öne çıkan insanlar bizi eleştiriyor. Tayyip beyi eleştirmek, yürek ister. Kanaat önderi ve kendisini muhalif durumda konumlandırmış insanlar, Kılıçdaroğlu’na, Davutoğlu’na, Babancan’a kızmak daha kolay, çünkü bedeli yok.

Bugün, vatandaşa giden ve kap ı kapı gezen tek kişi benim. Pandemi olduğunda, bizim ortaya koyduğumuz öneri paketi ortaya konulsaydı, belki de esnaf bu kadar kötü durumda olmayacaktı. Biz dedik ki, tüketimi teşvik etmek lazım. Maaşı olmayan insanların eline 500 lira para verilmesi gerekiyor demiştik. Türkiye zaten bu sürece çok kırılgan yakalandı. Bizim ekonomimiz evet büyüme üzerine gitti ancak kalkınmayı yanına koymadılar. Kalkınma olmayınca, beton veya borsa üzerinden dönen sistem, bu yükselme vatandaşa yansımadı. Vatandaşa yansımayınca da üretimden düştük, sanayiden düştük, tarımdan düştük.

İYİ Parti olmasaydı, nasıl bir Türkiye’de yaşasaydık. İYİ Parti olmasaydı, İstanbul’u Ankara’yı nasıl kazanacaktık. İYİ Parti, adaleti, hukuku, şeffaflığı ön plana koymak. Bir kadının eve giderken, kadının korkmamasını sağlamak. İşte ilk kadınların çıkarılmaması, günlük ihtiyaçların karşılanması noktasında vatandaşların eşit konumda olması için mücadele ediyoruz. Bunların düzeltilmesi gerektiğini vatandaş biliyor. İYİ Parti kurulmamış olsaydı, bugün yeni partiler kurulabilir miydi? İYİ Parti olmasaydı, MHP ve Ak Parti ittifakı ile karşılaşır mıydık? Benim genel başkan olarak verilere dayalı bir çalışma sistemim var. Bekir Ağırdır ile de gençleri çalışıyoruz. Z kuşağını ve kadınları araştırıyoruz.

Şimdi CHP bizden talep etmedi. Biz dedik ki, CHP’ye böyle bir ittifakın İstanbul ve Ankara gibi yerleri alabileceğini söyledik. Bizim talebimizle oldu. İzleyenler biliyor, diş sıktığımız alanlar oldu. Ekipler var, anlayışlar var, kurallar var. Ben 27 yıllık siyasi hayatımda hep net oldu. 80’li yıllarda yönetim anlayışlarının değişmesi ile önümüze gelen konu esneklik ve hızlı hareket etmektir. Daha zor karar alan şirketler vardır. İşletme mantığı olarak baktığımız olarak CHP’nin kurumsal kimliğine bir şey diyemeyiz, Kılıçdaroğlu’nun iyi niyetine saygı duyuyorum. Mansur beyin adaylığında benim partimin katkısı çoktur. Ancak, Ekrem İmamoğlu’nun adaylığı Kemal Bey’in ferasetidir. Ben ve partim, İstanbul’un alınacağına hep inandık. Meral Akşener, bir cezasının kesileceğini gördü. Akşener, CHP zihniyetinin yanında, merkez sağ geleneğini de bilen bir İYİ Parti’nin varlığının önemini de görmüş.

Ben, bütün belediye başkanlarımızın çalışmasını çok beğeniyorum. İstanbul ve Ankara, dediğimiz şartlarda imkânsız. Ben iki arkadaşımızdan da Millet İttifakı’nın parçası olarak çok memnunum.

Şu anda değil, o gün geldiğinde bakılır. Sayın Gül’e itiraz konumunda olmadım. 24 Haziran’da da olmadım. Çok net bir şey söyleyeyim, sayın Gül’ün bütün siyasi partiler tarafından aday gösterilmesine ilişkin bir teklif geldi. Ben, CHP’nin aday çıkarması gerektiğini söyledik ancak tamamının üzerinden adaylık söz konusu oldu. Sayın Gül, benim arkadaşım. Ancak o gününün şartlarında, atacağı adımların hesaplanması gerektiğine inandım. 24 Haziran’da Gül’ü isteyen genellikle sol liberal diyen bir dostlar grubu var.

15 milletvekili istedik ve ben o arkadaşların imzası ile aday olmadım. Sonuç olarak, o arkadaşlar, kendi partilerine döndü. Sonuç itibariyle, apar- topar seçime girdik ve bu kesimin ağırlıklı olarak sandalye meraklısı olduğum şeklinde söylentileri oldu. İnce, aday oldu ve özellikle seküler seçmen, birinci turda alınabileceğine inandı. Birinci turda, alınabileceğine inanıldığı için çılgın bir kampanya oldu. Sayın İmamoğlu’nun yaptığı kampanyaya bakarsanız, büyük bir miting yapmadı. Ak Parti’nin cezalandırılmasını isteyen ancak CHP’ye küs seçmen sandığa gitmedi. Ancak, umudu kırılan seküler seçmen ise o kadar seçme de sandığa gitmedi. Şimdi, sonuç İstanbul alındı ve 6 Mayıs’ta mazbata ipta edildiğinde, milletimizin demokrasiye sandıkta değer verme ve milli irade devreye girdi. İstanbullu seçimi kazandırdı. Bizim Sayın İnce ile ikimizin aldığı oy, İhsanoğlu’nun aldığı oy kadar oldu. Dolayısıyla biz oralardan ders çıkardık.

Hayır, İmamoğlu ve Mansur Yavaş için kesinlikle kıskançlık duymuyorum. Ben samimiyetle, bu arkadaşların başarılı olması gerektiğini söylüyorum. Keşke, bütün belediye başkanlarımız hepsi, birinci sınıf başarı gösterse. Ancak kıskançlık üzerinden değil, seçmene yönelik eksik olursa da önce kendilerine söylerim daha sonra açıklarım. Seçmen, velinimettir.

Osmanlı’da bir farzı mahal, bir de farzı muhal vardır. Şimdi, bu seçmenin sorduğu sorunun arka planında şu var. Bu insanlar, travma yaşıyor. Çünkü, sayın Bahçeli ve Erdoğan, birbirlerine o kadar hakaret etti ki, şimdi de yan yana geldiler. İki siyaset parti ve Perinçek de eklemlendi ve böyle bir durum oldu. Şimdi, tepedeki bu insanların, geçmişi bir kalemde silip, eylemler üzerinden iğrenç şeyler söylediler. Böyle bir noktada, insanlar el sıkışınca seçmende tramva oluştu. Meral Akşener, her şeyi yapmaz. Ben, Ak Parti’nin kurucusuyum ama daha sonra ayrıldım. Şirin Hanım, siz o zaman gazeteciydiniz. Kimse bana niye ayrıldın diye sormadı. Aradan yıllar geçti, patır patır ayrılanlar oldu. Sonrasında daha yeni Davutoğlu, Cumhurbaşkanı’nın bilgisi dahilinde bana Başbakan yardımcılığı teklif etti. Ben bu partiyi, bir şey olmak için sormadım. Ben sadece İYİ Parti’nin genel başkanıyım. İYİ Parti, nelere rağmen kuruldu. Evim basıldı benim. Gecenin 11’30’unda kadın politikacının evi basıldı. Neler neler denildi. Özel hayatımla ilgili neler söylendi. PKK’lı, FETÖ’cü dendi, 28 Şubat’ın Meral Akşener’ine kafir dendi. Vatandaşın elbette kafasının karışıklığının sebebi bu. Türkiye, ucube partili Cumhurbaşkanlığı sistemi ile yönetilemiyor. Bir bilim insanı olarak söylüyorum, Cumhuriyet tecrübesi var. Bugüne kadar darbeler oldu ancak hiçbir şey, milletin demokrasi talebinin önünde durmadı.

Rahmetli Bayar ve arkadaşları, bir Hürriyet misakı yayınladı ve dediler ki, partili Cumhurbaşkanlığı olmasın. Seçim yasası ve anayasa değiştirilsin. İnönü, devlet adamı ve Celal Bayar’ı çağırıyor, diyor ki anayasa değiştirmek zor ama ben Cumhuriyet Halk Partisi’nin tüzüğünü değiştireceğim ve ileride seçim yasası değişiyor, 50’de Demokrat Parti tek başına iktidar oluyor. Biz, 1947’nin gerisine düştük.

Şimdi diyelim ki, ben de bugün orada otursam, şaftım kayar olmaz. Demokrasi, bir kurallar ve kurumlar bütünüdür. Dolayısıyla demokrasinin olmazsa olmazı, kuvvetler ayrılığıdır. Demokrasinin tam ve kamil yürütülmesidir. Demokrasi olmadığı için güven yok, güven olmadığı için ekonomi de baş aşağı gidiyor. Gençlerin formatlandığı ancak umutlarının yıkıldığı, her yüz gencin yurtdışına gitmek istediği bir Türkiye bunu taşıyamaz. Siz, her şeyi değiştirdiğiniz bir sistemde, milletvekillerinin bir manası yok. AKP’li vekiller, gezdiğim illerdeki esnaflara gidemiyorlar. Şimdi, muhalefet ile iktidarın tanımı demokrasilerde şu şekildedir, parlamenter sistemi gelir, yasamadır. Vatandaş der ki, biz sana iktidarı verdik. Vatandaş der ki, muhalefetin görevi, halkın avukatlığıdır. Biden Erdoğan’a sövmüş, 8 gün sonra çıkmış, duygusal şekilde bir şekilde bir konuşma yapmış. Sen de insanlık yokmuş bee dedi. Biden da bütün muhalefet bağırarak telef oldu ancak ne Erdoğan’dan ne de Dışişleri Bakanı’ndan bir açıklama görmedik. İşte parlamenter sistemde, oraya oturan şahıs, bunu yapamaz.

Biz Anayasa için çalışma yapıyoruz. Ben Meral Akşener olarak Cumhurbaşkanlığı’nın sisteminin birleştirici bir yapısı olması gerektiğine inanıyorum. Diyelim ki biz seçimi, anayasayı değiştirecek seçimde alırsak, o zaman daha net konuşuruz. Ben bugünden şartları ileri süren bir pozisyonda olmamalıyım. Ancak bu çerçeveyi, parlamenter sistem isteyenlerle tartışacağız. O bana, FETÖ’cü, PKK’lı denildiğinde, bizim insanımız kadınlara kötü davranmaz. Daha önce ‘Allah reisimizden razı olsun’ diyorlardı ancak şimdi öyle değil. Bana diyorlar ki, ‘Seni duyuyorlar, sesimizi duyur’ Kahveciler, esnaf arıyor. Korkunç şeyler görüyorum. Bir kadın geldi Pendik’te ve bana dedi ki, kızım 4 yıldan bu yana işsiz.

Bugün sayın Erdoğan’ın oluşturduğu vesayete karşı sorunları dile getiriyoruz. Sistem dışı her organizasyon, yarına yönelik problem yaratır. Ben buraya gelirken, özellikle arkadaşlarıma sordum. Şimdi, ben seçimlerde yenildiler gitmezler, diye bir kavramı kabul etmiyorum. İstanbul’da verilmez denmişti ancak ortaya konulan belli. Şeffaflığın ve hiyerarşik alanın dışında her iş, şımarıklığa sevk eder. Ben, bana anlatılanlar kadarı ile söyleyeyim, bu işler döner dolaşır Sayın Erdoğan’ın başına dert olur. İşte bize doğru düzgün oy verilmedi diye bırakırsanız, bütün hileler bilgisayar başında yapılır.

Sandığın başını beklemek gerekiyor. İstanbul’da ıslak tutanaklar olmasaydı, oylara sahip çıkılamazdı. Bu netlikte söyleyeyim, siyasetçiler kaos çıkaramaz. Kaosun parçası olan, bunu yönetemez. Hiçbir siyasetçi kaos çıkarmaya cesaret edemez. Kaosun parçası olan, kaosu yönetemez. Sayın Erdoğan’ın ve ailesinin tehdit görmesine yönelik bir durum olduğunda bunu bütün muhalefet liderlerinin adına söyleyebilirim ki ailesinin hayatının tehdit ve itip kalkmaya yönelik bir durumda, herkes onun karşısında durur. İçeriden bir bilgi veriyorum size, değerli seyircilerimiz, seçmenlerimiz. Ben 80 öncesinin talebesiyim. Benim yaştakiler bilir, kaosun parçası olan yönetemez. Oradaki kaosun parçası olan, yönetemediği için demokratik üsüllerle fark korkunçtur.

Ben bakanken, kimse korkmadı. İçişleri Bakanıyken, benden öncekilerden korktular. Çünkü ben sevildim ve 8 aylık bakanlık yaptım. O sürede de 28 Şubat olduğu için son derece sivil bir tutum sergiledim. İster Türk olsun ister Kürt olsun elimden gayreti gösterdim. Aynı Gül’ün Cumhurbaşkanlığı’na engel olmuşum gibi bir komplo kuruldu. Tansu hanımdan korkuldu, bana hakaret edildi. Benimle ilgili somut söylenen şey, şunu astırdı, şunu dövdürdü. Bana önerilen bir işi, ben onu yaptım. Cumartesi annelerine bir otobüs yaptım ben, 1 ay taşladılar. Sonra bazı anneler geldi, dedim ki birlikte arayalım. Dün neyse bugün de aynıyım.

Allah şahit, ben kimseyi kıskanmıyorum. Ben kişisel hedeflerini tamamlamış bir insanım. İçişleri Bakanlığı dönemindeki o tavırların büyük çoğunluğu, çemkirmedir. Kürtlerle ilgili şunu hayretle karşılıyorum. Kürtleri, bir bütün olarak HDP seçmeni olarak tanımlamanın da yanlış olduğunu söylüyorum. Dindar Kürt ile Dindar Türk arasında, koyuluk açısında Kürtler daha dindardır. Bağcılar’da Gümüşhaneli kadınlar da hepsi tam kapalıdır ve hiçbiri CHP’ye oy vermezler. Bağcılar’ın genel seçimde HDP’ye oyu 14’tür, yerel seçimlerde yüzde 3’e düşer. Gider, AKP’ye oy verirler. Şimdi dolayısıyla Fatih, Bağcılar, Esenler’de kimlerin nasıl ikamet ettiğimi DYP’liler bilir, Refah Partililer de bilir. Şimdi, Türkiye’yi tanımadan genellemeler çok doğru değil. Ben özeleştiri yapan bir insanım ama içişleri bakanlığı döneminde özeleştiri yapacak bir durumum olmadı.

Türkiye’nin itilaf sahaları var. 30 Ağustos’u kutlamamak, kaçmak buranın işi değil ancak Cumhuriyet döneminde tam dövüşülemediği için bugüne taşındı. Ancak barıştırmak için tam adım atılmıyor. Çünkü, oturulan alan çok konforlu. Sınıfsal dediğim şey, İzmit’in köyünde doğan çocukla, Şırnak’ta doğan çocuğun şansı aynıysa, bu köylünün içinde herkes varsa. O löm löm laflarla o çocuklara bakılmıyorsa ve 100 çocuğunun yüzde 87’si yurtışına kaçmak istemiyorsa, diğer şeyleri konuşabiliriz.

(Yeniçağ)

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.