Farklı siyasi görüş penceresinden; Abdülhamit…

Farklı siyasi görüş penceresinden; Abdülhamit…
21.11.2019
A+
A-

Tarih bir ibretler hazinesidir. Geçmiş; ders almak, aynı hataları tekrarlamamak için bulunmaz bir hazinedir. Geçmişe çakılıp kalma, hem günü dünde yaşamak, anakronik tarihte kalma patolojik davranıştır. Geçmiş iyisi kötüsü ile bizimdir, geçmişten kaçamayız. Tarihi olmayanın kimliği, şahsiyeti olmaz; köksüzdür. Hele siyasi kalem kavgası uğruna tarihi şahsiyetleri aşağılama, küfretme; hem edepsizlik, hem de hadsizlik ve şahsiyetsizliktir. ‘Sağ tarihi kutsar, sol kin kusar, küfreder’ kısır döngüsünden kurtulmamız gerekir. Fatih de, Alparslan da, Abdülhamit de, Mustafa Kemal Atatürk de ecdadımız, dedemiz ve bizimdir. Hayırla, minnet ve şükranla anarız. Hatasız kul olmaz, hatasından ders alırız. Önemli olan millettir baki olan ve olacak… Kişiler ölür, milletler yaşar…

Tarih; Abdülaziz’in 1876’da tahttan indirilmesi ve şüpheli koşullarda ölümü, ağabeyi Murat’ın tahta geçirildikten üç ay sonra ruhsal çöküntü nedeniyle indirilerek Çırağan Sarayı’na hapsedilmesi olaylarına tanık oldu. 31 Ağustos 1876’da padişah ilan edildi. Vesveseli, kimseye güvenmeyen, çok zeki, kurnaz, ticaret ve siyaset ustası padişahtır. Ermeni suikastı ve çok kez suikast ihbarı alması nedeni ile en güvendiği Söğüt’ten, Karakeçili aşiretinden oluşan muhafız birliği oluşturup Yıldız Sarayı’na yerleşmiştir. Abdülhamit döneminde devlet, Yıldız Sarayı gibi küçük bir yere hapsoluyor ve kurumlar güçlü lider etrafında çalışmaz hale geliyor. Fizan’da bir karakol çavuşu bile Abdülhamit’in haberi-izni alınmadan atanamaz olur. Onun döneminde devlet ayakta kaldı ama kurumlar giderek yok olduğu için sonrasında birden çöküş yaşandı.

Örnek olarak ise Balkan Harbi’ni verilmektedir. Askeriyede onbaşılıktan Abdülhamit onayı ile generalliğe kadar yükselen alaylı subaylar vardı. Bir de askeri okulda okuyarak yükselen mektepli subaylar-generaller vardı. Alaylı subaylar biliyorlardı ki, bütün varlıkları Abdülhamit’e bağlıydı ve sıkı sıkıya ona bağlıydılar. Ama iki subay kesimi arasındaki çatışma, ordunun içini adeta boşaltmıştı. Ve 1. Balkan harbinde bir ordu Edirne’de, bir ordu da Selanik’te olmasına rağmen yarı kuvvette olan Balkan ülkelerine yenilmiştik.

Enver Paşa, Trablusgarp dönüşü ilk iş olarak alaylı subay -generallerden orduyu temizledi ve aynı ordu kısa süre sonra Kut’ül Amare ve Çanakkale’de tarihi başarılar elde etti.

Tarihçi Kemal Karpat’ın gösterdiği gibi, Abdülhamit özellikle eğitim ve bürokraside modernleşme yaptı. Modern kurumlar onun zamanında kurulmuştur, üniversiteler, askeri ve tıbbı okullar batılı tarzda onun zamanında açılmıştır.

Fakat Abdülhamid’in şahsi-otoriter rejimi, sıkı yasaklar yüzünden siyaset sınıfının yetişmesine imkân vermedi. Bu yüzden yönetim vatansever fakat tecrübesiz İttihatçılara kaldı.

Siyasi tarihin hiçbir uzun süreli dönemi, sadece ak ya da kara değildir.

ABDÜLHAMİT’E SAĞDAN BAKIŞ
60’lı yıllardan itibaren Türkiye’de sağ muhafazakâr ve İslâmcı kesimlerin ürettiği bir Sultan Abdülhamit portresi var. Muktedir, hata yapmayan, 33 sene bir karış toprak vermeyen, evliya bir padişah… Bu hakikatlerin bütününü yansıtmıyor. İdeolojik olarak önemli bir fonksiyonunun olduğundan şüphe yok; Cumhuriyet ideolojisine karşı Osmanlı’yı, Cumhuriyeti kuran kadroya karşı halife ve sultanı temsil ediyor. Bir tenkit ve red enstrümanı, hatta bir korunma… Peki sonra? Yakın senelere kadar sonrasına kimse intikal etmiyordu; ulu hakan-kızıl sultan çatışması durumu idare ediyordu. Ermeni diasporası Fransa’da oldukça etkili idi ve bir Yahudice, Abdülhamit’i tasvir için kızıl sultan benzetmesi yapılmıştır. Bu tabire karşı Necip Fazıl Ulu Hakan, Nihat Atsız ise Gök Sultan diyerek göklere çıkarmışlardır. Maalesef aydınların, akademisyen tarihçilerin de önemli bir kısmı bu ideolojik çerçevenin zebunu. Para da ediyor, piyasası var. Sultan Abdülhamit’in dini düşüncelerinin, dini hayatının, dini denebilecek faaliyetlerinin, meselâ yaptırdığı camilerin mimarisinin, medrese ve tekkelerle ilgili çok sayıda yazı yazıldı. Onun Osmanlı modernleşmesine öncülük ettiğini söyleyebiliriz. Batı tipi tıp eğitimi hastane ve modern okullar özellikle askeri okullar yeni bir nesil yetiştirmiştir. Milli duyguları yüksek, ahlaklı ve kaliteli bir nesil yetiştirmenin ilk adımını atmıştır.

Elbette halef ve selefi padişahlara göre muktedir ve yüksek kapasiteleri olan bir padişah. Kendini tahta çıkaran paşaları 3 yıl içinde sürgün ve suikastla yok edip kendi en güvendiği paşalarla çalışmış, politik ayak oyunlarını en iyi uygulayan padişah. Her tarafta, her mahallede sadık adamları, istihbarat hafiyesi ile tüm topluma korku salmıştır. İttihatçıların ve Cumhuriyeti kuran kadro da onun açtığı okullardan yetişmiştir. Hemen hepsi onun açtığı, geliştirdiği ve devletin kurtuluşu için bel bağladığı okullarda yetiştiler. Çanakkale; yabancı dehası stratejisi silahı ile değil, Osmanlı’nın okullarında okumuş askeri deha, kendi yetişmiş insan gücümüzle kazanılmıştır.

SOLDAN ABDÜLHAMİT’E BAKIŞ (Yılmaz Özdil)
En makul soldan Emre Kongar’ın en hafif Abdülhamit eleştirisi:

1) “Düyunu Umumiye İdaresi” ile İmparatorluğun batışını ilan eden…

2) Meşrutiyetçi Mithat Paşa ve arkadaşlarına verdiği sözden dönen…

3) Meclis’e karşı ilk darbeyi yapan…

4) Tahtını borçlu olduğu Mithat Paşa’yı katleden…

5) İmparatorluğun tarihteki en büyük toprak kayıplarına yol açan…

Despot bir padişahtı.

İmparatorluk kesin olarak 1881 yılında Abdülhamit’in ilan ettiği “Düyunu Umumiye”nin kurulmasıyla batmıştır.
Osmanlı, “Genel Borçlar İdaresi” aracılığıyla yabancıların vergi gelirlerine el koymasıyla 1881’de yıkılmış, Batılı ülkeler tarafından paylaşılamadığı için, Birinci Dünya Savaşı sonrasına kadar, suni teneffüsle yaşatılmıştır.

Kıbrıs’ı 1878’de İngiltere’ye bıraktı.

Fransa’nın 1881’de Tunus’u işgalini kabul etti.

1881’de Teselya ve Narda’yı Yunanistan’a verdi. 1897 Savaşı’nda Teselya geri alındı, fakat büyük devletlerin baskısıyla yeniden Yunanistan’a bırakıldı.

İngiltere, 1882’de Mısır’ı işgal ettiğinde boyun eğdi.

1878 Berlin Antlaşması’yla Batum, Ardahan, Kars, Oltu, Kağızman Ruslara, Kotur kazası ve civarı İran’a bırakıldı.

Aynı antlaşmayla Bosna Hersek, Avusturya’ya verildi.

Bulgaristan önce özerk, sonra bağımsız oldu.

Karadağ, Sırbistan ve Romanya bağımsız oldu.

Girit, fiilen Yunanistan’a geçti.

Sonuç olarak Osmanlı İmparatorluğu, II. Abdülhamit döneminde toplam 1 milyon 600 bin kilometrekare kadar toprak kaybetti.

Osmanlı’da ilk birahane İzmir’de açıldı. Birahanelerin açılma iznini veren de, Abdülhamid’in babası Abdülmecid’ti. Abdülhamit döneminde, yılda 10 milyon litre bira tüketiliyordu. İlk “şampanya” fabrikası da Abdülhamit döneminde kuruldu. Şampanya fabrikasını, musevi Alatini kardeşler kurdu. Abdülhamit hazretleri, bu Alatini kardeşleri madalyayla ödüllendirdi, kendi elleriyle bir değil, iki değil, üç defa “Mecidi Nişanı” taktı.

Abdülhamit efendimiz, rakı, bira ve şampanya fabrikası kurdurdu ama, kendisi “rom” tercih ederdi. Bizzat torunu Osman Ertuğrul televizyonda anlattı: “Dedem rom içerdi, babama söylerdi, bak ben bunu içiyorum, çünkü bu yasak değil, Kuran’a bak, orada şarap diyor, şekerden yapılanın bahsi geçmiyor derdi.”

Acayip “sigara” içerdi Abdülhamit… Birini yakar, birini söndürür, vapur gibi tüttürürdü. Saraydaki işi sadece sigara sarmak olan özel ustalar vardı. Kızlarının hatıralarında yazıyor, sürgüne giderken, bavullara en önce sigara paketleri doldurulmuştu. Türk tütünüyle yapılan Amerikan sigarası Ateshian’ın tiryakisiydi. Chicago’da üretilen bu sigara, New York, Boston ve San Fransisco’nun yanı sıra İstanbul ve Kahire’de satılıyordu.

Bu topraklardaki ilk “kerhane”yi açtırmasıydı. Fuhuş elbette vardı, şehre yayılmasını önlemek, kontrol altına alabilmek için, varlıklarını ticarethane olarak sürdürmelerini sağladı. Acem’in hanesi, Alaycı Kadri’nin hanesi, Keseci Hürmüz’ün hanesi, Langa Fatma’nın hanesi gibi evler vardı, zaptiye rüşvet alıyor, göz yumuyordu. Abdülhamid buna son verdi. İstanbul Karaköy’deki Zürefa Sokak’ı hizmete açtırdı.

Binlerce yurtseveri Fizan’a Yemen’e sürgün etmiş, zindanlarda boğdurmuş, hafiyeleriyle, jurnallerle 33 sene kan kusturmuş, Mısır’ı, Tunus’u, Kıbrıs’ı, Sırbistan’ı, Karadağ’ı ve Romanya’yı, toplam 1,5 milyon kilometrekare toprağı kaybetmiş, Kıbrıs’ı İngiltere’ye satmış, Duyun-u Umumiye’yi kurarak yabancıya vergi toplama izni vermiştir.

Osmanlı, Rus savaşını kaybetmiş; Rus ordusu doğuda Erzurum’a, batıda İstanbul’a kadar işgal etmişti. İngilizlerin yardımı ile işgali önlemiş aslında, yok oluşu önlemiş ama karşılığında Kıbrıs kiraya verilmiş. Kendisinden önceki padişahların savurganlığı yüzünden ve saraylar yaptırmak için borç alınmasına bağlı olarak ülke borç ödeyemez hale gelmiş. Duyun-u Umumiye de aynı sebeple borçları ödeyemez duruma düşünce yüzde 52 borç azaltılıp yabancılara vergi toplaması için izin verilmiş. Borç azaltılıp yabancılarla devletin gelirlerinin yüzde 25’i otomatik olarak yabancılara, yüzde 75’i devletin maliyesine bırakılarak geçici çözüm uygulanmış.

Mesele; tarihi övgü-sövgü yerine nedenleri ile o zamanki koşulları da göz önüne alarak, objektif analitik olarak değerlendirilmelidir. Sağın göklere çıkarması abartılı, solun yere batırması da insafsız. Tarihi kendi zamanı, zemini ve siyasi şartlarını gözeterek değerlendirmek gerekli.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.