Ertuğrul Yalçınbayır’dan çarpıcı açıklamalar

Ertuğrul Yalçınbayır’dan çarpıcı açıklamalar
15.11.2019
A+
A-
  • Hayriye TURGUT/SONHABER16.COM

Türk siyasetinin değerlendiren AK Parti kurucu genel sekreteri Bursa eski milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır, “Siyasette, samimiyeti ve ciddiyeti ortaya koyalım. Kendi değerlerini iyi yönetemeyen insan siyasete girmesin. Onlara emanet ettiğimiz bizim tüm özgürlüklerimizdir” dedi.

AK Parti’nin Kurucu Genel Sekreteri ve Abdullah Gül başkanlığında kurulan 58. hükümette devlet bakanlığı ve başbakan yardımcılığı görevlerinde bulunan Bursa eski Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır, AK Parti’nin kuruluş felsefesini, ülkenin yönetim sistemini ve denge- denetim mekanizmasını değerlendirdi.

Değerlendirmelerini Türkiye ve Türk halkı üzerinde yapılan bilimsel araştırmanın sonuçlarını açıklayarak başlayan Yalçınbayır, değerlendirmelerine şöyle devam etti:

Şu anda denge, denetim mekanizması Türkiye’de uygulanıyor?

Hayır, şimdi bunu kim söyleyebilir ki. Türkiye’nin DNA’sına bakın. Değişen dinamiklere, değişen medyaya bakın. Bilimsel çalışmalara bakılmalı. Mutluluk oranı bu sene düştü. Endişelerimiz değişken ve artıyor. Halkın en güçlü beş tutumu, her 10 bireyden 8’i yaşadığı çevrenin giderek kirlenmesinden rahatsız. Her 10 bireyden 8’i için din hayatlarında yön veren en güçlü olgu olan bu trent, son 4’e düşmeye başladı. Her 4 bireyden 3’ü eskiden daha mutlu, erdemli, daha kibar olduğunu düşünüyor. Her 10 bireyden 7’si dış dünyanın acımasız tahammül edilemez gerçeklerinden özellikle evde kalarak kendini koruma ihtiyacı hissediyor. Sosyal yardımlaşmaya bakış giderek azaldı. Kültürel faaliyetlere katılımımız düşük, boş zamanlarda ne yapıyoruz? En çok televizyon izliyor, alışveriş merkezlerine gidiyoruz. Kredi kullanımı artıyor. Türkiye’de şu anda icra dosyalarında borçlu sayısı 40 milyon. Bu ekonomik zorlukların ve darlıkların sonucu. Bir de insanın verdiği sözlerin yerine  getirilmediğini görüyoruz. Sözü yerine getirmeyenler sadece insanlar değil, STK’lar da öyle, siyasi partiler de öyle. Siyasi parti liderleri de öyle. Partilerin isimlerine bakıyoruz; Adalet ve Kalkınma.

Adalete bakıyoruz, Adalet nerede? Adaletle ilgili suç haritasına bakın, durumu görün. Adalet reformu deniliyor. Bırakın reformu insan zihninde yapın. Yazım olarak Türkiye’de konuşulmayan bir şey yok. Ama aleyhte konuşulunca onların önleyen bir zihniyet var. Bir anlayış var. Konuşulanlar, konuşulması gerekenler ve yapılması gerekenler, yapılanlar ne? Biz sözlere uymuyoruz. Adalet diyoruz, adalet yok. Kalkınma diyoruz, kalkınma yok. Enflasyon var diyoruz, enflasyon yüzde 10’in altında diyor. Bakıyoruz, hiç de alakası yok. Hep algı yaratma metotları. Eee millet diyoruz millet, halk diyoruz halk yok. İyilik diyoruz iyilik yok. İyilik önemsediğiniz kavram olduğu için kullanılıyor. Adalet önemsediğimiz kavram olduğu için kullanılıyor. Peki gerçekte öyle miyiz? Türkiye’nin DNA’sı maalesef öyle.

PARTİLERİN VARLIK SEBEPLERİ, İYİ YÖNETMEKTİR

Türkiye’nin DNA’sı bozuldu mu?

Şüphesiz bozuldu. Türkiye’nin de, dünyanın da DNA’sı bozuldu.  DNA’da insanların iyi yapma kabiliyeti de var, kötü yapma kabiliyeti de. Çirkinlik, yanlışlık da var. İnsan kendi aleyhine en önemli şahittir. Neyi doğru yapıp yapmadığını insan bilir. Yeter ki, içinde biraz adalet olsun. İnsan kendi çıkarlarına, menfaatlerine son derece düşkündür. Menfaatinin peşinde gidiyor. Partilerin de varlık sebepleri iyi yönetmek, iyi yönetişim. Partilerin kendi içindeki işleyişlere bakıyoruz, parti içindeki demokrasiye bakıyoruz. Her birinde zaafiyetleri daha fazla görüyoruz.

Türkiye’deki sisteme gelince?

Güçler ayrılığı var. Hala Anayasa’da var, zaman zaman söyleniyor. Yasama var, genel düzenleyici işlemleri koruyacak. Yürütme var, onları yürütecek. Yargı var, oradan çıkanı denetleyecek. Nasıl denetleyecek? Tarafsız, yansız, objektif. Kime karşı tarafsız? İdareye. Cumhurbaşkanı’na, herkese karşı. Hiçbir önyargıyla hareket etmeyecek. Peki genel düzenleyici işlemleri yaparken ne yapacak? Danışacak. Buna günümüzde demokrasi diyorsak, demokrasiyi uygulayacak. Görüşleri alacak. Muhalif olanların da görüşlerini alacak. O görüşlerden ortak bir aklı çıkartacak. O ortak aklı uygulayacak. Bu ortak aklı çıkartırken, birisi size ‘Allah’tan kork ya Ömer’ diyebilir. Birisi size demokratik değerlere uygun davran, ona ters davranıyorsun deme hakkına da sahiptir. Yeter ki, cebir ve şiddet olmasın. Sözünü söyleyebilsin. Şimdi bunların olmadığı bir yerde, demokrasi olur mu?

MİLLETVEKİLİ MİLLETİN VEKİLİDİR

Milletvekillerini o belirliyor. Milletvekilleri tutuyor Cumhurbaşkanına danışman oluyor. İster partinin genel başkanı olsun, ister cumhurbaşkanı olsun, milletvekilleri milletin vekilleridir. Denetlediği kişinin danışmanı olamaz. Cumhurbaşkanını hepsi denetliyor, teorik olarak denetliyor. Yüce Divan’a gerekirse gönderiyor. Bakanları denetliyor, gerekirse Yüce Divan’a gönderiyor. Denetlediği kişinin emrinde olabilir mi? O kişinin ricasıyla siyaset yapabilir mi? O kişi özgür mü olur? O kişi nereden nasıl geldiyse o şekilde davranır. Onun için burada bizim öncelikle bu ilkeleri ve değerleri daha fazla anlatmamız, uygulamayı denetlememiz, sorumluklarını hukuken, siyaseten seçim yoluyla hatırlamamız ve hatırlatmamız gerekir.

Peki, Başkanlık Sistemi öncesi ve sonrası olarak değerlendirirsek?

Kişiler verdikleri sözlerle sınanırlar. AK Parti’nin kurucusuyum. İlk genel sekreteriyim. Partinin programında, yazılmasında rolümüz olmuştur. İlk hükümet programı ve yapılacak işlerle ilgili eylem planlarının yazılmasında çok önemli katkılarımız oldu. Ve biz insanlara ve bütün dünyaya söz verdik. Örneğin, AK Parti’nin programında başkanlık sistemi yoktur. 3 Kasım 2002’de yayınlanan 58. Hükümet programında bir anayasa değişikliğinin nasıl yapılacağı adım adım yazılmıştır. Süreçler tek tek yazılmıştı. Bu süreçlerde katılım vardır. Biz, ‘çoğunluk olsak bile bu süreçlere uyacağız’ dedik. ‘Bir başka partinin desteği ile veya kendi gücümüzle dahi yapmayacağız. Her kesimden görüşler alacağız. Karar alma sürecinde bunları tartışacağız ve öyle davranacağız’ dedik. Anayasa’yı ne doğrultuda değiştireceğimizi söyledik. Kuvvetler ayrılığına uyacağımızı ifade ettik. Bu kuvvetlerin dengesini ifade ettik.

PARTİNİZİN PROGRAMINI DEĞİŞTİRİN

Bunların hiç birisinde başkanlık sistemi yoktur. Bir kere, söz vermediğin, yazılı olarak belirtmediğin halde, bunları gündeme getirmek hem o partinin hükmü şeri itibariyle, hem o partinin yöneticileri ve üyeleri itibariyle büyük bir zaafıdır. Biz bunları söz vermedik. O zaman gelin, partinizin programını değiştirin. Kamuoyuna böyle bir mesaj verin. Değiştirmeden, fiili durum yaratıldı. Yani tüzüğü, programı askıya alındı. Hala yazılı olan tüzük ve program askıdadır. Değiştirilmemiştir ama eylemli olarak onlar değiştirilmiştir. Neye göre, kime göre?

BİZ PARTİYİ İKİ DUDAK ARASINDAN KURTARMAK ÜZERE KURDUK

Türkiye hangi başkanlık sistemini kabul etti. Kendine göre başkanlık sistemini kabul etti.

Ve bu kabul sırasında, örneğin; kanunların yapımı meclisin görevi içinde. Bakanlar Kurulu yok. Bakanlar Kurulu’nun kanun teklif etmesi mümkün değil, Cumhurbaşkanın da mümkün değil. Kanun teklifini vermek, milletvekillerine ait. Verenler nereden emir ve talimat alarak bunları yazıyorlar. Milletvekilleri bunları kendi aralarında tartışıyor mu? Yoo. Peki kanun yapmanın usulü ne? Saray’da hazırlanacak ve 3-5 milletvekili, grup başkan vekilinin imzasıyla genel kurula gelecek. Eller kalkacak inecek.

MİLLETVEKİLLERİ ÖZGÜRCE DÜŞÜNME HAKLARINA SAHİPTİR

Milletvekilleri parti içinde gerekirse farklı düşünceleri de ifade etme haklarına sahiptir. Ama bunlara karşı partinin tutum ve davranışı onların o özgürlüğüne saygı göstermek ve onların yarışma haklarını güvence altına almaktan ibarettir. Parti içinde hizipler, parti içinde muhalefet, parti içinde farklı görüşler olacaktır. Bu görüşler içinde en uygun ne ise o alınacak. O uygulanacaktır. Siz bunları hiç dikkate almadan bir üst makamdan gelen tartışılmaz bir anlayışı ifade eden oylamalarla bu işi yapabilir misiniz? Ne yasamayı, ne de denetlemeyi böyle yapabilirsiniz. O komisyon başkan ve üyeleri nasıl davranıyor? Gelen talimatlara uygun davrandıklarına dair ciddi iddialar var. Bunları hep birlikte gördük. Türkiye’de biz hem genel düzenleyici işlemler olan kanunları, tüzük ve yönetmelikleri kolektif bir anlayışla, çoğulcu bir anlayışla yapacağız ki; onda en önemli unsur da bilimselliktir. En önemli kaynak da Anayasa’dır. Kalkınma planlarıdır. Dünyanın ve Türkiye’nin gerçekleri ve imkanlarıdır. Bunları değerlendirmek, çıkanları da uygulansın diye yürütmeye vermektir.

BİZDEN YANA OLAN OLMAYAN AYRIMI GÜDÜYORUZ

Uygulamada zafiyetler varsa, gerekirse değiştirebilmek ama o zafiyetler kişilerden, uygulamadan kaynaklanıyorsa mutlaka denetlemekten geçiyor. Bunları yapmayan bir anlayış maalesef Türkiye’de yoğun. Ve bunların, bakıldığında asıl kaynağı 2010 Anayasa değişikliğidir. Orada yargının üzerine konan baskıcı tutum ve davranışlardır. Türkiye’de çeşitli sonuçlarla ilgili düşünüp taşınıyor muyuz? Gerekli dersi alıyor muyuz? 10 yılda bir ihtilaller. Arada bir muhtıralar. Muhtıra benzeri ister sivilden gelsin, ister askerden gelsin. Peki bu zafiyetler nerden kaynaklıyor? Düşünmüyoruz. Tartışmıyoruz. Akıl etmiyoruz. Ders almıyoruz. Adil davranmıyoruz. Bizden yana olan olmayan ayrımı güdüyoruz. Kadınlara karşı, çocuklara karşı, yoksullara karşı, engellilere karşı pozitif ayrımcılıkta olur. Onun dışında hiç kimseye, hiçbir gruba, hiçbir partiliye imtiyaz tanınamaz.

MİLLETVEKİLİNİN GÖREVİ İŞ TAKİP ETMEK DEĞİL

Şimdi ne deniliyor? Bu sistemde, milletvekilleri bakana ulaşamıyor. Milletvekillerinin görevi bakan nezdinde iş takip etmek değildir.  Geçmiş zamanlarda milletvekillerinin elinde listeler, isimler vardı. Bunu şuraya atayın, şunu böyle yapın sayın bakanım diye. Bunları hep gördük yaşadık. Milletvekilinin görevi yasayı çıkartmak, genel düzenleyici işlemi yapmak, bunu uygulamak üzere bakanlığa vermek, başbakanlığa vermek. Uygulanmadığı taktirde onu denetlemektir. Rica ile denetim bağdaşmaz.

MİLLETVEKİLLERİ GENEL BAŞKANIN VEKİLİ DEĞİL

Şimdi neyi yapıyorlar. Eee bakana ulaşabilmenin yolları, bakan mecliste olsun. Milletvekilleri ondan rica etsin. Milletvekilinin görevi o değil. Milletvekilleri genel başkanın vekili değil. Ben oraya kanun koymak ve bunu denetlemek için geldim. Ben falanın filanın işini, oğlumun, kardeşimin, kızımın işini takip için gelmedim. İhale için gelmedim. Benim görevim genel düzenleyici işlemlerini bilimsel olarak, evrensel olarak ortaya koymak ondan sonra bunun uygulanıp uygulanmadığını denetlemekten geçer. Denge ve denetim ölçü ve tartı hayatın her safhasında vardı.

Doğada da vardır. Hukukun kurulmasında ve dağıtılmasında da vardır. İşin yönetilmesinde de vardır. En önemli haklardan birisi yönetişim hakkıdır. Bütün hakların anası iyi yönetmektir.

İyi yönetişimdir. Bunun evrensel kuralları belli. Bunlarla ilgili neleri yaptık. Bunlarla ilgili çeşitli kalkınma planlarını yönetişim haklarını yazdık. Özel ihtisas komisyonlarını kurduk. Nasıl kaliteli bir yönetime ulaşacağımızı söyledik. İyi yönetişimi, iyi bir hak olarak alın, değerlendirin. Adil yargılanma hakkını göreceksiniz. Onun unsurlarını göreceksiniz. Düşünce, düşünce hakkının evrensel standartlarını göreceksiniz. Bunların karşılığında bir puan verin. Türkiye’nin içinde bulunduğu durumu göreceksiniz. Her bir hak Türkiye’nin hem uluslararası nezdindeki, bunların arasında Avrupa Birliği de dahil uluslararası kuruluşların nezdindeki yer maalesef son derece kötüdür. Kötü yönetilen bir Türkiye var. Çeşitli zenginlikleri var. Zenginlikleri arasında insan unsurları dahil, maddi manevi değerler dahil ama bu iyi yönetilmiyor.

FELAKET BİRDEN GELMEZ

Daha önce ayıplarımız vardı. Bu ayıpları, başkanlık sistemi ile telafi edeceğimizi düşündü bir kesim. Dünyadaki uygulamaları da dikkate almadılar. Çünkü özel bir uygulama da yok bununla ilgili. Bunun böyle olacağı, bunun böyle geleceği belliydi. Felaket birden gelmez. Her türlü felaketin bir öncüsü vardır. Bir sarsıntısını görürsünüz. Deprem felaketinde bile öncüler vardır. Sosyal olaylarda da öncüler vardır. Ama siz aklınızı kullanıp, ortaklaşa bir karar almıyorsunuz. O konuda uygulamanızı yapmıyorsanız. Bu konuda büyük bir zafiyet gösteriyorsanız, mutlaka felaketle yüz yüze kalırsınız.

Şu anda Türkiye felaketle yüz yüze mi?

Türkiye kötü yönetiliyor. Bu kötü yönetimin sonuçlarını görecektir. Partilerin değişmesi, insanların değişmesiyle ilgili iradeye ihtiyaç var. Daha iyi yapmayla, daha güzeli yapmayla ilgili bilimsel yol haritaları var. Evrensel yol haritaları var. Bunu kendi değerlerimizle de birleştirmek mümkündür. Bir iradeyi koymak gerekir.Burada  insan önemli. Birey önemli. Bireyin haklarını güvence altına alacak yapılanma önemli. Teşkilat önemli. İşte bu teşkilat, devlet teşkilatı.  Bakıldığında devletin başı. Aynı zamanda partinin başı. Aynı zamanda her işin başı. Her işe karşı, her işe müdahale eder, her işte işin propagandasını reklamını yaparsa, biz nasıl olur da birlik ve beraberlik içinde olabiliriz. Yüzde 40’dır. Yüzde 50’dir, bırakalım bu yüzdelikleri. Niteliklere bakalım.  Ne kadar çokluk içinde olursanız olun. Eğer bilimsel tutum ve davranış içinde değilseniz. İlimden yoksunsanız, toslayacağınız yer bellidir. Hesap vereceksiniz ve toslayacaksınız. Çünkü yaptığınız iş çokluğa dayalı bir iş. İster yüzde 50+1 olsun, ister yüzde 40 olsun.  Ne olursa olsun. İster Cristiano Ronaldo gelsin, ister Messi gelsin. Bu takım iyi gitmiyor.

Babacan ve Davutoğlu’nun parti kurma çalışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz? 

Bunlar işin maalesef dedikodusuna kadar giden kısmıdır. İşin dedikodusunu bir tarafa bırakmak lazım. Ne muhabbet, ne de husumet. Sizin uyacağınız sadece ve sadece adalet. Ne muhabbet, ne husumet. Ne Tayyip Bey’e yakın olmak, ne de Tayyip Bey’e karşı olmaktan kaynaklanan tutum ve davranışlar. Sizin sözünüzdür önemli olan. Çelişkili davranışlar içinde olmamanızdır önemli olan. Geçmiş zamanda çelişkili davranışları gördük. Bizzat yaşadık. Hem Babacan’da, hem Davutoğlu’nda, hem Tayyip Bey’de, hem kendimizde. Bunlara tanıklık edecek olan bir çok kayıtlar. Artık dünya da küçüldü, her şeye ulaşmak mümkün. Dün Tayyip Bey’e söylenenler, Tayyip Bey’in onlara söyledikleri. Bunları bir tarafa bırakalım. Ama denilecek ki, kişilerin arınma hakları yok mu?  Kişilerin demokratik tövbe hakları, arınma hakları yok mu? Değişim hakları yok mu? Değişim hakları var ama tutarlılık ister. O tutarlılıkla da geçmişle yüzleşebilmek ister.

ARINMA KÜLTÜRÜMÜZ YOK BİZİM

Geçmişte ben şöyle şöyle yaptım ama şu nedenle söyleyemedim, bundan sonra söyleyeceğim. Bizim içimizde bunlar söylenecektir diyebilmek; arınmaktır. Arınma kültürümüz yok bizim. O zaman ne oluyor, bu konuyla ilgili şüpheleriniz artıyor. Siyaset kurumu şüpheleri ortadan kaldıran, şüpheleri yönetimlerden uzaklaştırandır. Şüphenin çoğu zararlıdır. Ancak bir suç işlenmişse, yargı süreci işleyecekse şüphe önemlidir. Bir bilimsel araştırma ile ilgili şüphe varsa o önemlidir. Ama dedikodusal nitelikli şüpheler Türkiye’de fevkalade yaygın. Bunun yerine gelin, siyaseti halis kılalım. Siyasette samimiyeti ve ciddiyeti ortaya koyalım. Siyasette nezaketi, zerafeti, letafeti, üstün kılalım. Birbirimizi ötelemek yerine, birbirimizi kucaklamak, hoşgörü içinde bulunmak ve onları dinlemek. Her şeyi eleştiri kavramında değerlendirmek değil, bir söz ve bu sözün getirdikleri olarak görmek lazım. Siyasete atılan kişi her türlü eleştiriye açık olan kişidir. Şeffaf olan kişidir. Kendi işini, kendi eşini, kendi değerlerini iyi yönetemeyen insan siyasete girmesin. Onlara emanet ettiğimiz bizim tüm özgürlüklerimizdir. Özgür olmayan, özgür düşünmeyen insanlar da kendi düşünceleriyle baş başa kalsınlar. Siyasete girmesinler. Onlara selam diyelim geçelim.

ERTUĞRUL YALÇINBAYIR KİMDİR?

1946 yılında Hasköy, Bulgaristan’da doğdu. 4 yaşında ailesi ile beraber Bulgaristan’dan Türkiye’ye göç etti. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun olduktan sonra avukatlığa başladı. Bir süre Bursaspor genç takımında futbol oynadı. 1970’lerde bir süre CHP içinde görev alan Yalçınbayır, 1980’li yıllarda Milli Görüş Hareketi’ne yakınlaştı. 1995’te Refah Partisi’nden Bursa Milletvekili olarak TBMM’ye girdi.

Ancak kısa zaman sonra parti yöneticilerini eleştirmesi Milli Görüş’ten kopmasına neden oldu. 1999 genel seçimlerinde Anavatan Partisi’nden tekrar Bursa milletvekili olarak TBMM’ye girdi. TBMM 312. Madde, Süleyman Demirel’in cumhurbaşkanlık süresinin uzatılması ve türban gibi konularda ANAP yönetimiyle sorunlar yaşadı. 2001 yılında Anavatan Partisi’nden istifa eden Yalçınbayır, AKP’nin kurucuları arasında yer aldı. 3 Kasım 2002 seçimlerinde AKP’den Bursa Milletvekili seçildikten sonra Abdullah Gül başkanlığında kurulan 58. hükümette devlet bakanlığı ve başbakan yardımcılığı görevinde bulundu.

20, 21 ve 22. dönem Bursa Milletvekilliği ve TBMM Anayasa Komisyonu eski Başkanlığı yapan Ertuğrul Yalçınbayır, Türkiye Futbol Federasyonu Müşahidliği ve Bursa Belediye Meclis üyeliği yapmıştır.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.