Damar sertliği

Damar sertliği
02.12.2020
A+
A-

Bu makaleyi yazmaya beni yönlendiren bir gözlemimden bahsederek sözlerime başlamak istiyorum. Bazı hastalarım; sınırı hafifçe geçen kolesterol değerleri karşısında paniğe kapıldıkları halde 300’lü sayılara ulaşan şekerlerini, 20’li sayılara ulaşan tansiyonlarını umursamıyor, sigara içmekten korkmuyor, hatalı besleniyor ve hiç hareket etmiyor.

Biraz yükselmiş olan kolesterol hemen gidip damarları tıkayıverecek gibi bir endişe çok yaygın. Ya da ani bir baş dönmesiyle karşılaşan pek çok kişi tansiyonlarıyla ilgili bir problemden ziyade kolesterollerinin aniden yükselmiş olabileceğini düşünüyor.

Kolesterolün yüksek olması önemsizdir diyemeyiz elbette. Ama bu konuda ciddi bir kafa karışıklığı olduğunu da görmezden gelemeyiz. Bu yazıyı yazmaktaki amacım kafa karışıklığının giderilmesine bir nebze de olsa katkıda bulunabilmektir.

Vücuttaki büyük ve orta boy atar damarların sertleşmesi anlamına gelen damar sertliğitıp diliyle ateroskleroz, aniden oluveren bir şey değildir. Erken çocukluk yaşlarında başlayıp yavaş seyreden, çeşitli etkenlerle hızlanabilen bu durum bir hastalığın değil, sürecin adıdır. Bu süreçte damarlarda aterom adı verilen şişlikler oluşup kan akımını yavaşlatabilir. Hatta bu şişlikler nedeniyle damar tamamen tıkanıp kan akımı durabilir.

Damar sertliğini hızlandırabilen pek çok etken vardır. Bunlara risk faktörleri diyoruz. Yüksek tansiyon, şeker hastalığı, hareketsizlik, aşırı alkol, sağlıksız beslenme, şişmanlık, insülin direnci, sigara, yaş, aile öyküsü, ağır stres, cinsiyet, kanda LDL’nin yüksek ve HDL’nin düşük olması başlıca risk faktörleridir. Damar sertliği erkeklerde daha sık görülürken, menopozdan sonra her iki cinste eşitlenir.

Risk faktörlerinin ortaya çıkardığı serbest radikal adı verilen maddeler bir yandan damarların iç yüzeylerinde hasara neden olurken, bir yandan da LDL isimli kolesterolün yapısını değiştirirler. Hipertansiyon bunlara ek olarak, mekanik etkiyle de damar iç yüzeyinde hasara yol açar.

Oluşan bu hasara karşı savunma amaçlı bir yanıt verilmeye çalışılır. Hasar gören damar yüzeyinin altında hücresel ve kimyasal olaylar serisi sahneye çıkar. Olay bölgesine başlangıçta kan hücreleri ve yapısı değişmiş LDL gelir. Bu karmaşık olaylar sırasında HDL isimli kolesterol ise LDL isimli kolesterolü damarlardan karaciğere taşımaya çalışır. Zamanla kalsiyum ve bağ dokusuna ait hücreler de hasar bölgesinde toplanır. Aterom denilen şişlik işte böyle oluşur.

Serbest radikaller adı verilen zararlı maddelerin ortadan kaldırılmasına çalışan maddelere anti oksidanlar adı verilir. Bu maddeler hem vücut tarafından üretilir, hem de dışarıdan özellikle sebze ve meyvelerle alınır. Aterom denilen şişliğin oluşması bir bakımdan da serbest radikallerin galip gelmesi anlamına gelir.

Aterom adı verilen şişlikler uzun yıllar boyunca yavaş yavaş büyürler. Günün birinde böyle bir şişlikte yırtık oluşursa içinden çıkan minik parçalar kan akımıyla sürüklenip daha ince damarları tıkayabilir. Bazen bu şişlik yırtılmayıp gitgide büyüyerek damardaki kan akımını yavaşlatabilir. Her iki durumda da kan akımı yetersizliğine bağlı olarak o damarın bulunduğu organa ait sorunlar ortaya çıkabilir.

Bir başka ihtimal ise şişliğin olduğu yerde damarın anevrizma adı verilen baloncuk yapmasıdır. Bu baloncuk patlayıp iç kanamaya neden olabilir.

En çok görülen durum ise ateromun yırtılması, orada kan pıhtısı oluşması ve kan akımının durmasıdır. Bu durum kalpte olursa kalp krizine hatta ani ölüme neden olabilir. Tıkanma beyin damarlarında olursa felce kadar varabilen sorunlar ortaya çıkabilir. Bu olay böbrek, bağırsaklar veya bacaklarda da olabilir.

Özet olarak belirtmek isterim ki ülkemizde ve dünyada ölümlerin en büyük sebebi olan kalp damar hastalıklarından korunmak için risk faktörlerini bilmek, tedavi ve kontrolleri ihmal etmemek ve yaşam tarzı değişikliği yapmak şarttır.

YORUMLAR

  1. Nazik Ozdemir dedi ki:

    Verdiğiniz degerli bilgiler icin size minnettarım🙏🙏