Ahmed Arif ve Cemal Süreya ile Ege’ye gitmek…

Ahmed Arif ve Cemal Süreya ile Ege’ye gitmek…
05.09.2020
A+
A-

Selam tüm okuyucular, kitap kokusunu seven, okuyarak içine çeken tüm dostlara… 

***

Malum; pandemi tüm alanlarda olduğu gibi, kültürel faaliyetlerde de etkisini gösterdi… Bir çok tiyatro, konser, sergi ve fuarlar iptal edildi. Normalleşme sürecinde yapılmaya çalışılanlar ise kısıtlı bir şekilde olmak zorunda kaldı. Keşke bu tedbirler kültürel faaliyetler dışında da uygulanabilseydi de şu an yine alarm durumuna geçmek zorunda kalmasaydık…

Neyse, sonuç olarak dedim ya kısıtlı da olsa bazı faaliyetler yapılmaya çalışıldı diye… Bir çok kitap fuarı iptal edilse de, bazı fuarlar açık havada ve önlemler alınarak, bir kaç belediyenin desteğiyle yapılmaya çalışıldı.

Geçen ay yapılan Datça Kitap Fuarı’ndan sonra bu ay gerçekleşen, Kuşadası Kitap Fuarı’nda da yayınevimiz davetliydi. Bana da imza günü için davetiye göndermişler, sağ olsunlar…

Eh davete icabet etmemek olmaz, eserlerinize verilen önemin bir karşılığıdır bu…

Fuar alanı, belediyenin tahsis ettiği denize sıfır, büyük bir meydandaydı. Çoğunluğu İstanbul’dan gelen yayınevleri stantlarını düzenlemişti. Bayram yeri gibiydi her yer. Ben de dostluklarıyla onur duyduğum iki arkadaşımla okuyucuları karşıladım.

Güzel sohbetler diyaloglar ise her şeye bedeldi.

Okuyucular ise benden çok dostlarımla muhabbete girmişlerdi.

Kıskandım mı? Ne haddime…

Okuyuculardan biri dostuma bir soru sordu:

Sizce mutluluk nedir?

”Hayatımı, başka bir hayatla değiştirmek istemediğime göre demek ki mutsuz değilim” (C. Süreya) diye yanıtladı…

Okuyucu; ”Ama şu an kendim için öyle düşünmüyorum” dedi. Dostum ona bakarak; ”Umut belki de gelecek sayfadadır; kapatma kitabı” (C. Süreya) derken birbirlerine umutla bakıyorlardı…

Başka bir kitap severse diğer dostuma bir soru yöneltti:

Asıl mesleğiniz nedir?

Sorunun ilginçliğiydi belki de dostumu güldüren… Çünkü o evrensel şair ünvanına sahip bir üstattı. Yine de cevapsız bırakmadı:

”Bak” dedi; ”Bunu anamın yaşadığı bir diyalogla yanıtlayayım:

Anam Diyarbakır’da komşularıyla sohbet ediyormuş. Biri; benim oğlum okudu, doktor oldu demiş. Bir diğeri ise; çok şükür benimki de mühendis oldu demiş. Eeee anam durur mu; Benim oğlum da okudu Ankara’da, şükür Allah’a komünist oldu demiş, hem de gururla… Anam ne bilsin, meslek sanıyormuş garibim…”

Okuyucuyla beraber bizler de güldük bu naif ve düşündürücü yanıta… Ortam yumuşayınca iki dostum birbirlerine takılmaya başladı.

Cemal Süreya:

“Biliyor musunuz? Ahmed Arif’i çok sevdiğimden ona kız kardeşimle evlenebileceğini teklif ettim.”

”Eee ne oldu peki?” dedim

“İlk görüşmeye gelmedi” dedi, “Biz de uzun süre küstük…”

Şaşırmıştık, benimle beraber dinleyenler de…

”Niye ki?” diyecek oldum ki, sessiz ve utangaç bir halde duran Ahmed Arif söze girdi:

”Cemal’in kızkardeşine layık giyebileceğim gömleğim yoktu, o yüzden…”

”Sonra nasıl barıştınız?” diye sordum:

”Tesadüfen karşılaştık, açıkladım ona… O da bir şartla beni affedeceğini söyledi: ”Hasretinden Prangalar Eskittim” şiirini okursan  belki… Hemen okudum, hem de en derininden…”

***

Seni, anlatabilmek seni.

İyi çocuklara, kahramanlara.

Seni anlatabilmek seni,

Namussuza, halden bilmeze,

Kahpe yalana.

 

Ard – arda kaç zemheri,

Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu.

Dışarda gürül – gürül akan bir dünya…

Bir ben uyumadım,

Kaç leylim bahar,

Hasretinden prangalar eskittim.

Saçlarına kan gülleri takayım,

Bir o yana

Bir bu yana…

 

Seni bağırabilsem seni,

Dipsiz kuyulara,

Akan yıldıza,

Bir kibrit çöpüne varana,

Okyanusun en ıssız dalgasına

Düşmüş bir kibrit çöpüne.

 

Yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin,

Yitirmiş öpücükleri,

Payı yok, apansız inen akşamdan,

Bir kadeh, bir cigara, dalıp gidene,

Seni anlatabilsem seni…

Yokluğun, Cehennemin öbür adıdır

Üşüyorum, kapama gözlerini…

***

Sonrasındaysa birbirimize sarıldık. Çünkü o benim can dostumdu. En zor zamanımda hep yanımdaydı. O sırada Cemal Süreya ona baktı: ”Sen ki benim yarı parçamsın, suyun ötesindeki parçamsın” dedi. Biz bedelini ağır ödesek de ülkesini çok seven ve bu yolda her şeyi göze alan iki arkadaş olduk. Hani Ahmed’in söylediği gibiydik:

Ne alnımızda bir ayıp,

Ne koltuk altında saklı haçımız

Biz bu halkı sevdik ve bu ülkeyi,

İşte bağışlanmaz

Korkunç suçumuz…

***

İki üstadı, ben ve kitap dostlarımız hayranlıkla izlerken; o ününü hak etmiş söz geçti aklımdan, ”Gerçek dostlarımız, Tanrı’nın bize vermeyi unuttuğu kardeşlerimizdir.”

İkisi de aynı zamanlarda iki ünlü şair… Tarzları farklı olsa da dünya görüşleri neredeyse aynı ve tabi yazdıkları şiirlerindeki temalar da benzer. Fakat birbirlerini çekememezlik şöyle dursun, hep destek olmuşlar, hüzünleriyle dertlenmiş, sevinçleriyle de ancak yüzleri gülebilmiş ve dostluğun somut tarifi olabilmişler.

İki gün onlarla Kuşadası Kitap Fuarı’nda kaldıktan sonra biraz kıskandım Ege’nin onlara olan bu ilgisini sanırım. ‘Siz kalın bence, ben gideyim’ dedim.

Şaka bir yana; araştırma esnasında şimdiye kadar duymadığım onlarla ilgili bazı bilgiler; kimi zaman beni ağlatsa da bazen üzülmeme, bazen yapılan haksızlıklara sinirlenmeme sebep olsa da son bölümde tuhaf bir şekilde kitapları bitirmemek için bahaneler ürettiğimi fark ettim. Sebebi ise o muhteşem yaşamlar artık benim hayat hikayeme de dahil olmuştu. Benim için ne büyük onurdu!

Ege’ye olan birkaç günlük bu ziyaretimizde, gittiğimiz her yerde insanların Cemal Süreya ve Ahmed Arif‘e olan sevgisi, bendenizden nacizane bildiğim kadarıyla, onlarla ilgili sorular sormaları, ilgiyle dinleyip yorum yapmalarıysa belki de en güzel tarafıydı. Çünkü onlar yüreklere dokunabilmiş şairlerdi ve yıllar geçse de bu hep taze kalmıştı ve kalacaktı.

***

“Ve ben şairim; namus işçisiyim yani, yürek işçisi…”

(Ahmed Arif)

YORUMLAR

  1. Tansel Saylı dedi ki:

    Cemal Süreyya ve Ahmed Arif’ı çok severim… kalemin sayesinde onların bilinmeyen. .. güzel yönlerini de öğrenmiş olduk… emeklerine sağlık Arkadaşım. .. teşekkürler. ..

    1. Çağla Şahin dedi ki:

      Asıl ben teşekkür ederim …

    2. Çağla Şahin dedi ki:

      Teşekkür ediyorum üstat. Ne mutlu bana ki sizden bu iltifatlara layık olabilmişsem…

  2. Pınar gültekin dedi ki:

    Teşekkürler