Age of Empires! Ve corona gerçekleri…

Age of Empires! Ve corona gerçekleri…
21.03.2020
A+
A-

Değerli Okurlarım, Aziz Türk Milleti,

Bu oyunu hatırlayanlarınız vardır. Online çoklu ya da tek olarak bilgisayara karşı oynanabilen bir oyun. Çeşitli millet ve insan topluluklarından birini seçersiniz, yeryüzü haritasından bölgenizi belirler, boş bir coğrafyaya medeniyetinizi inşa eder, imar, tarım, ekonomi, asker gibi değerlerinizi çoğaltır güçlendirir size karşı hücum eden ya da siz istediğiniz coğrafyalara karşı savaş açar, onların ülkelerini işgal edersiniz ya da güçsüzseniz sizinkini işgal ederler ve oyun sonlanır.

Bu oyunun en gıcık olan 2 özelliği vardır;

1- Siz henüz medeniyetinizi tamamlamamış ve tam gelişmemişken, askeri birlik sayılarınız zayıf ve çoğalmamışken hemen karşı taraf ya da taraflar, sizin ülkenize askeri birliklerini yollar ve imarlarınızı yıkar.

2- Siz oyunu zevkle oynarken, imar, tarım, ekonomi için seçtiğiniz haritada en uygun yerlere yerleşimlerinizi yapar gelişirsiniz ama size verilen alan hiçbir zaman yetmez ve mutlaka başka ülkelere saldırmak, o coğrafyaları zapt etmek, onların altın, gümüş, kömür, tarım, orman vb. zenginliklerine el koymak zorunda kalırsınız.

Yani bilgisayar oyunu bile olsa şöyle ağız tadıyla bir millet kurup, huzur ve refah içinde yaşamanıza, bilim, sanat, ilim ve fenne önem vererek gelişmenize fırsat vermez oyun.

Hep savaş, hep saldırmak, hep savaşmak, yakmak, yıkmak, sahip olmak.

Bir önceki yazım; ‘’3. Dünya Savaşı’’, okuyanlar takip edenler hatırlayacaktır. Son cümlelerinden bir tanesi şöyleydi: ‘’3. Dünya Savaşı için tüm senaryolar hazır.’’

Uzmanlar açıkladı, bu virüs bir laboratuvar ürünü, ama kim yaptı.

Çin kendi kendine mi yaptı? Amerika mı Çin’e bulaştırdı. Nereden çıktı, nasıl çıktı bu corona?

Kendi sorumuza kendimiz bir takım cevaplar arayalım;

Hollywood ve muadillerinin senaryolarını şöyle bir hatırlayalım; SALGIN, BEN EFSANEYİM, 28 GÜN SONRA, 28 HAFTA SONRA (28 AY SONRA hala 100 milyonlar tarafından çıkması sabırsızlıkla bekleniyor), ÖLÜMCÜL DENEY serileri ve Güney Kore yapımı BUSAN TRENİ VE GRİP filmleri. İzlemediyseniz şu karantina günlerinde ısrar ile tavsiye ederim.

Sonra şu Yüz Tanıma Sistemi, insana takılması planlanan çipler, Bitcoin/Sanal Para, Gümüş Para ve Takas modelleri ile ilgili senaryolar.

Bir önceki yazımda paylaşmıştım; adına ister Küreselciler, ister Evangelistler, Enjiyolar, Siyonistler, Tapınakçılar, Üst Akılcılar, Alt Geri Zekâlılar deyin, ne derseniz deyin birileri, bir grup, bir oluşum her ne illetse bunlar bu dünyayı babalarının çiftliği gibi, ahır gibi, mezbelelik gibi kullanıyor, işliyor ve şekillendiriyorlar.

İster inanın, ister inanmayın; 8-10 m uzunluğunda, 3-4 m genişliğinde bir masa etrafında oturup yaşadığımız dünyanın masa üstüne led ekran üzerinde yerleştirilmiş online görüntüsünü açıyorlar, istedikleri ülke ve coğrafyayı zoom yaparak o noktayı görüp, o bölgede bulunan piyonları sayesinde istedikleri hamleyi yaptırıyorlar.

‘Ülkemizde, köyler ve en ücra mahalle içlerine kadar montajı yaptırılan MOBESE’ler ne işe yarıyor’ diye sorguladınız mı hiç? Bu projenin maliyeti tam olarak ne kadardır ve finansı nerden sağlanmıştır, düşündünüz mü? Karantina günlerinde internetten bir araştırma önerisi olsun sizler için.

Kısacası her ne illetse bu insanlar hasta ruhlu, psikopat, sağlık sorunu olan, tüm dünyayı ve insanları kendisinin uşağı, kölesi ve bilgisayar oyunundaki minik işçiler olarak gören, (Sezercik filmindeki; ‘Vurucam kırbaçı, vurucam kırbaçı’ diyen şişko çocuğu hatırlayın), o kadar kibirli ve sapkın bir ruh halleri var ki; tanrıyı kıyamete zorladıkları bile söyleniyor…

Birinci, 2. Dünya Savaşları, Soğuk Savaş, Soros, Wikileaks projeleri ile Turuncu, Mavi Devrim, Arap Baharları, Sarı Yelek vs. projeler ile toplamda dolaylı dolaysız 150 milyon insanı öldürebildiler. Kaldı ki dünya nüfusu, 7 milyar bile değildi o zamanlar.

Baktılar ki savaş&mavaş bu dünya nüfuzunu azaltmaya yetmiyor. Tanıdık bir yöntem denemeye kalktılar; hastalık, doğru. Ya veba, İspanyol gribi, ebola gibi argümanları var ellerinde, yeni bir virüs türetelim, toplu ölümler olsun, nüfus azalsın.

Azalsın da -be insan evlad- ne yapacaksınız, tüm dünya sizin olsa ne yazar, bizim oralarda bir laf vardır; ‘’Gözünüzü Toprak Doyursun.’’

Ama bu sefer beceremediler. İstedikleri gibi olmadı. Herkesin bir planı var amma yaradanın hesabı en nihai olandır. Yaymaya çalıştıkları virüs istedikleri etkiyi göstermedi, her coğrafya ve millette farklı etki gösteriyor. Şimdilik hiçbir ülke gerçek bilgileri açıklamıyor ama durum bu. Gün aşırı, ‘aşıyı bulduk’ diye müjde veren ülkelerin bulduğu aşılar kendi ülkelerinde bile çok farklı sonuçlar veriyor.

Bu işleri kısaca şöyle anlatayım; İlaç endüstrisi önce hastalığı bulur, sonra ilacı icat eder, sonra hastalığı topluma yayar, sonra da ilacı satar. Yani hap yap, para kap budur.

Bu CORONA işini icat edenler de böyle yaptılar ama Allah’ın işi bu ya, her şey OK ama hazırladıkları aşılar bir bo.a yaramadı bu sefer.

Tıbbi anlatımla; her hastalığın bir patofizyolojisi vardır.

Patofizyoloji: Bir hastalık ya da hastalık olarak adlandırılamayacak anormal sendromlar ya da durumlar nedeniyle normal mekanik, fiziksel ve biyokimyasal işlevlerde ortaya çıkan bozuklukları inceler.

Örneğin; bulaşıcı hastalıklar alanında patofizyoloji, bir bakteri tarafından salınan toksinin vücuda zarar vermek için ne yaptığının araştırılmasıdır. Diğer bir örnek; enfeksiyona bağlı olarak dokularda oluşan kimyasal değişikliklerin incelenmesidir.

Halk ağzı ile konuşalım; en basitinden sinüzit, baş bölgemizde bulunan frontal (alın bölgesi), maxiller (yanak), ethmodal(ense – göz arkası) sinüs boşluklarının enfeksiyon kapması ile dolması sonucu bölgede oluşan enflamasyon ile ateş-ağrı vs. gibi şikayetler ortaya çıkar.

İşte bu CORONA’nın patofizyolojisini 100 gün geçmesine rağmen açıklayabilen bir millet, ülke, devlet, ilaç firması, bilim insanı henüz yok.

Eee, istedikleri gibi toplu ölümler de olmuyor.

Bu işin sonu nereye varır bilinmez, planlanan nedir bilinmez.

Lakin dünya için 100 gün, ülkemiz için 10 günlük CORONA günleri sonrası şu Üst Akıl da denilen illetin sürekli pompaladığı, ‘’Yeni Dünya Düzeni…’’

Son 1 haftadır sosyal medyada çokça gördüğümüz, ülkemizde günlük; astım/koah 15, trafik kazalarında 30, diyabetten 160, kalp krizinden 350, hastalık sebebi olmaksızın intihar eden 20 kişi hayata veda ediyor, ölüyor…

15 Temmuz’da ama öyle ama böyle bir gecede 250 kişi öldü bu memlekette.

Haa, pardon.

Ama bu ölümlerin sebebi belli değil mi?

Yani bilinen sebep ve etkenler var.

CORONA sebebi ve etkisi bilinmiyor, nereden geliyor bilemiyoruz…

Amacım ölümleri ve sayıları yarıştırmak değil tabi ki.

Ama insan; bilmediği ve görmediğinden korkar, yaradılış gereği.

İşte bu CORONA’cıların istediği de bu, KORKUN istiyorlar.

Evlerinize kapanın, işe gitmeyin, ekonomi çöksün, ülkeniz batsın, aç kalın, köle olun istiyorlar.

Başardılar mı?

KOCAMAN BİR EVET…

Hani biz Türk milletiydik, hiçbir şeyden korkmazdık, Allah hariç.

7 düvel gelseler, alayı birleşseler, Haçlı orduları kursalar ne yazardı…

Eyy TÜRK MİLLETİ!!!

Uyan artık, uyan…

Sen uyursan HEPİMİZ öleceğiz, ama CORONA’dan, ama ondan, ama bundan tek tek, 3-5, 100-200, 3000-5000 öleceğiz.

Kabul!!! Bu sefer rehavete kapıldık, bu sefer hazırlıksız yakalandık. Örf, töre, kültür ve ananelerimizi terk ettik. İLİM-FEN-SANAT’dan koptuk.

Ama hiç kimse kendini kandırmasın, hiç kimse doğruyu kendine haykıra haykıra bağırmaktan alıkoymasın, hiç kimse safa/salağa yatmasın; içinde bulunduğumuz bir SAVAŞ.

İtalya bas bas bağırıyor, Almanya haykırıyor, SAVAŞTAYIZ diyorlar.

İster 3. Dünya Savaşı deyin, ister virüs deyin, ne derseniz deyin ama kabul edin; TÜRK MİLLETİ, bir savaşın içindeyiz.

Bizim alışık olmadığımız bir savaş bu. Biz daha çok göğüs-göğüse mertçe vuruşmaya alışığız. Cephe savaşı biliriz. Bu onlardan değil. Bizim yapmadığımız birkaç savaş tekniği var tarih boyu, yeni nesil, bir sonraki yazımın konusu olsun. ‘’Savaş Çeşitleri.’’ (Not Düşelim)

Eyyy Türk milleti,

En kısa sürede toparlanmak zorundayız.

Üç beş sapık düşünceli GÂVUR tarikatın kölesi, birkaç zengin baronun kuklası, 1-2 aşağılık devletin boyunduruğunda esir yaşamak istemiyorsak; çok ama çok acil toparlanmamız lazım.

Bu virüs-mirüs de geçecek. 

En kısa sürede İLİM-BİLİM-FEN-SANAT-KÜLTÜRün ön planda tutulduğu bir kalkınma hamlesi ile bu kuşatmayı yarmalıyız…

Bu illet ile mücadelede cephenin en önünde savaşan hasta bakıcısından, sağlık memuruna, paramediğinden ATT’sine, hemşiresinden doktoruna tüm IRK ve SOYDAŞLARIMA sonsuz şükran ve minnetlerimi sunarak,

Sağlık ve esen kalın.

BİLİM-FEN-İLİM-KÜLTÜR VE SANAT İLE KALIN.

YORUMLAR

  1. Murat Yılmaz dedi ki:

    Çarpıcı
    Bir yazı olmuş…

  2. Mehmet Ali durğut dedi ki:

    Güzel bir yazı olmuş, dünyada panik yaratan bu virüse güzel bir anlatım, tebrikler çok ama çok beğendim.

  3. Süleyman dedi ki:

    Ayhan Bey dikkat çekici yazınız için teşekürler